Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/1608 E. 2022/1602 K. 19.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1222 – 2022/1587
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N E S A S T A N R E D D İ –
D Ü Z E L T E R E K Y E N İ D E N
E S A S H A K K I N D A K A R A R)
ESAS NO : 2022/1222
KARAR NO : 2022/1587
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/03/2022
ESAS-KARAR NUMARASI : 2021/47 E.-2022/259 K.
KONKORDATO İSTEYEN :
VEKİLİ :

Konkordato isteyen vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
İstemde bulunan müflis şirket yetkilileri iflas dosyasına sundukları 16.09.2019 tarihli dilekçede; Eskişehir Ticaret Mahkemesinin 20.02.2019 tarih ve 2018/853 E., 2019/194 K. sayılı kararı ile yetkilisi oldukları şirketin iflasına karar verildiğini, iflastan sonra konkordato istemlerine esas olacak tekliflerini sunduklarını, borçların kısmi tenzilat ile ödenmesinin planlandığını, teklifin tasdikinin kesinleştiği tarihten itibaren başlamak üzere 6 ay ödemesiz dönem sonunda borçların 48 aylık vade süresi içerisinde eşit taksitlerle ödenmesinin öngörüldüğünü belirterek, iflas idaresince istemleri doğrultusunda işlem yapılmasını istemişler; müflis şirket vekili de 10.03.2020 tarihli dilekçesi ile, iflas içi konkordato taleplerinin tasdikine karar verilmesini istemiştir.
Müflis şirket iflas idare memurları Mahkemeye sundukları gerekçeli raporda; müflis şirketin mali durumu ve iflas içi konkordato istemi ile ilgili yapılanlar ve sonuçlarını açıkladıktan sonra, Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.02.2019 tarih ve 2018/853 E., 2019/194 K. sayılı kararı ile …İnş. Lokanta ve Madencilik San. Tic. Ltd. Şti.’nin iflasına karar verildiğini, iflas işlemlerinin Eskişehir 5. İcra ve İflas Müdürlüğünün 2019/1 İflas sayılı dosyasından yürütüldüğünü, alacaklılar sıra cetveli ve Ek sıra cetvelinin düzenlendiğini, müflis şirketin iflas sonrası konkordato talebinin 12.02.2020 tarihinde yapılan 2. alacaklılar toplantısında hazır bulunan alacaklılar tarafından görüşüldüğünü, İİK’nın 302. maddesi uyarınca müflis şirketin Konkordato teklifi oylamasına katılan alacaklıların hesaba katılıp katılmaması ve ne oranda katılacağına mahkeme tarafından karar verileceğinden, bu alacaklılar hakkında mahkemece bir karar verildikten sonra müflis şirketin konkordato teklifinin kabul edilip edilmeyeceğinin belli olacağını belirterek, müflis şirketin konkordato teklifi hakkında İİK’nın 302 ilâ 307. maddeleri gereğince karar verilmesini istemişlerdir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesince; “Tüm dosya kapsamına göre; 26/12/2021 tarihli uzman görüşünde de ayrıntılı olarak belirtildiği üzere, sadece normal adi alacaklılar hesaplandığında şirketin alacaklılar toplantısında kabul oyları, alacaklıların 44,44% ve alacakların 12,75% ile yarısını aşamadığından kabul için gerekli çoğunluğu sağlayamayacağı, normal adi alacaklılar ile belirli olmayan süreye bağlı alacaklılar birlikte hesaplandığında üçüncü kişi rehniyle güvence altına alınan alacakların konkordato projesinin kabulüne ilişkin nisapta dikkate alınması durumunda şirketin alacaklılar toplantısında kabul oyları alacaklıların 65.63% ve alacakların 51,03% ile yarısını aştığından kabul için gerekli çoğunluğu sağlayabileceği, İİK 302. maddesi uyarınca rehinle temin edilmiş olan alacaklar 298. madde uyarınca takdir edilen kıymet sonucunda teminatsız kaldıkları kısım için hesaba katılacaklarından ve borçlu şirketin rehinle alacaklarının tamamı rehin kapsamında kaldığından bu alacakların konkordato alacaklar toplantısı oylamasında dikkate alınmadığı, ancak İİK 302/4. bendi uyarınca mahkememizin 2020/69 esasına kayıtlı olan kayıt kabul ve sıra cetveline itiraz davasında 430.000,00-TL alacaklı olduğunu iddia eden davacı …’nın müflis şirketin sahibi …’nın eşi, mahkememizin 2020/66 esasına kayıtlı olan kayıt kabul davasında 300.000,00-TL alacaklı olduğunu iddia eden davacı …’nın müflis şirketin sahibi …’nın kardeşi olması nedeniyle alacak ve alacaklı çoğunluğunun hesabında dikkate alınmaması gerektiği, buna göre … …ve …’nın alacakları ile çekişmeli alacaklar hariç tutulmak suretiyle normal adi alacaklılar ve belirli olmayan süreye bağlı alacaklar birlikte hesaplandığında kabul eden alacaklı oy sayısı 19, yüzdesi 60, kabul eden alacak toplamı 5.543.869,57-TL ve yüzdesi 45,09 ile alacağın yarısını aşmadığından kabul için gerekli çoğunluğu sağlayamadığı, buna göre konkordato projesinin kabulü için gerekli şartların gerçekleşmediği” gerekçesiyle, konkordato isteminin reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Konkordato isteyen vekili istinaf dilekçesinde; ikinci alacaklılar toplantısında İİK 309. maddenin atıf yaptığı İİK 302. maddesi uyarınca yapılan oylamada müvekkili şirketin iflas içi konkordato talebinin alacaklılar tarafından gereken çoğunlukla kabul edildiğini ancak iflas idaresinin mahkemeye sunduğu 26.02.2020 tarihli gerekçeli raporunda da görüleceği üzere adi alacaklılar sınıflandırması yapılmadığını, iflas idaresinin müvekkilinden ipotekli taşınmazı devralan 3. kişilerin alacaklı sıfatına haiz olup olmadığı hususunda tereddüt duyduğunu, iflas idaresi bünyesinde iki hukukçu olmasına rağmen önceki raporları gibi yine İİK madde 302’ye uygun olmayan ve anlaşılamayan bir rapor sunduklarını, iflas idaresinin talep edilen raporu mahkemenin talimatına ve ilgili düzenlemelere göre sunamayacakları kesin olarak anlaşıldığından mahkemeden konkordato komiseri olup İİK madde 302 kapsamında adi alacaklılar toplantısı tertip etmiş, sonrasında tasdik öncesi ayrıntılı ve gerekçeli rapor tanzim etmiş olan Bağımsız Denetçi-SMMM bir kişiden rapor hazırlanmasının talep edildiğini ancak mahkemenin bu taleplerini reddettiğini, bunun yerine iflas idaresi tarafından görevlendirilen mali müşavirce sunulan raporu esas alarak tespit ve değerlendirmelerde bulunduğunu,
-İİK 309 maddesinde, “302 ilâ 307 nci maddeler ile 308/a ilâ 308/g maddeleri burada da uygulanır. Komisere ait görevler iflâs idaresi tarafından yapılır.” hükmünün düzenlendiğini, buna göre mahkemenin iflas idaresinin sunduğu raporu esas alması dışında ilgili maddede herhangi bir seçenek bulunmadığını, bu nedenle adi alacaklılar ile oylamada kimlerin hangi miktarda oy hakkının bulunduğunu tespit edecek olanın iflas idaresi olduğunu, alacağı temin eden rehinli malın üçüncü kişiye ait olduğu durum Kanun’da açıkça düzenlenmemiş olmakla birlikte güncel yargı kararlarında rehin veren kişilerin alacaklarının adi alacak sayılması gerektiğinin belirtildiğini, yargılamanın hiç bir aşamasında İİK madde 302 kapsamında oy hakkı olanlar ve alacak miktarları bakımından kanuna uygun bir tespit yapılamadığını,
-İlk derece Mahkemesince İİK madde 304’te belirtilen “Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır.” düzenlemesine uygun olarak karar duruşmasında iflas idaresinin dinlenmediğini ve duruşmaya davet edilmediğini,
-İlk derece Mahkemesince tasdik şartlarının tümü bakımından tespit ve değerlendirme yapılmadığını, sadece İİK madde 302’de belirtilen çoğunluk bakımından tespit ve değerlendirme yapılmasının tasdik incelemesinin kanuna uygun olarak yapılmadığını ortaya koyduğunu,
Belirterek, İlk derece Mahkemesinin kaldırılmasına ve konkordatonun tasdikine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
I-İstem, İİK’nın 309. maddesine dayalı olarak iflas içi konkordatoya yöneliktir.
1-İİK’nın İFLÂSTAN SONRA KONKORDATO başlıklı 309. maddesi, “İflâsına hükmedilmiş olan bir borçlu konkordato talep ederse veya bu borçlunun alacaklılarından biri konkordato işlemlerinin başlatılmasını isterse, iflâs idaresi, görüşüyle beraber ikinci alacaklılar toplanmasında veya daha sonra müzakere edilmek üzere alacaklılara bu talebi bildirir.
302 ilâ 307 nci maddeler ile 308/a ilâ 308/g maddeleri burada da uygulanır. Komisere ait görevler iflâs idaresi tarafından yapılır.
Konkordato talebinin alacaklılar tarafından kabul edildiği toplantının yapıldığı tarihten, konkordatonun mahkemece tasdik edildiği tarihe kadar geçen sürede müflisin mallarının paraya çevrilmesi durur. Bu süre altı ayı geçemez.
Konkordato hakkında verilen karar iflâs idaresine bildirilir.
Konkordatonun tasdiki kararının kesinleşmesi üzerine iflâs idaresi iflâsa hükmeden mahkemeden iflâsın kaldırılmasını ister.
İflâstan sonra konkordato iflâs tasfiyesi içinde ancak bir defa istenebilir.” hükmünü,
Bu maddenin 2. fıkrasında atıf yapılan 304 maddesinin ilk fıkrası, “Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır.” hükmünü içermektedir.
İlk derece Mahkemesince iflas idaresi dinlenmeksizin karar verilmiş olması usuli bir eksikliktir. Ancak iflas idaresince 29.06.2021 tarihli raporda, İİK’nın 302. maddesindeki nisaplar ve 305. maddesindeki tasdik koşulları ile ilgili görüş bildirilmiş olup, bu eksiklik maddi hukuk anlamında kararın kaldırılması/kararın değiştirilmesi sonucunu doğurmadığından kararın kaldırılması sebebi sayılmamıştır.
2-Yine İlk derece Mahkemesince, İİK’nın konkordatonun tasdiki şartlarını düzenleyen 305. maddesindeki projenin kabulündeki çoğunluk ile ilgili şart dışındaki diğer şartların incelenmemesi doğru olmamışsa da, konkordatonun kabulü için gerekli çoğunluğun sağlanmadığı yolundaki belirleme sonucu itibariyle doğru olduğundan bu eksiklik sonuca etkili olmamıştır.
Bu açıklamalara ve dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine göre, İlk derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, HMK.’nın 353/(1)-b.1 ve 359/(3) maddeleri uyarınca, konkordato isteyen vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
II-
1-26.12.2021 tarihli bilirkişi raporunda Senaryo 2 olarak açıklanan alternatif görüşte; üçüncü kişi rehniyle güvence altına alınan alacakların konkordato projesinin kabulüne ilişkin nisapta dikkate alınması durumunda alacakları toplamı 12.294.762,03 TL. olan toplam 32 alacaklının %65,62’sini teşkil eden 21 alacaklının konkordatonun kabulü yönünde oy kullandığı, kabul oyu veren alacaklıların alacak tutarları olan 6.273.869,57 TL.’sinin alacak miktarının %51,03’ünü oluşturduğu, bu alternatifte konkordatonun kabulü için gerekli çoğunluğun sağlandığı görüşü bildirilmiştir. İlk derece Mahkemesince de bilirkişi raporunda Senaryo 2 olarak adlandırılan görüşün benimsendiği ancak İİK’nın 302/4. maddesi uyarınca, konkordato isteyen şirket yetkilisi …’nın eşi … …ve kardeşi …’nın kabul eden alacaklılar arasından, alacak miktarlarının da kabul eden alacaklıların alacakları tutarından çıkarılması ile kabul için gerekli çoğunluğun sağlanmadığı sonucuna ulaşıldığı anlaşılmıştır.
İİK’nın 302/4. maddesinde, alacak ve alacaklı çoğunluğunun hesabında dikkate alınmayacak alacaklılar arasında “borçlunun eşi ve çocuğu ile kendisinin ve evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi eşinin anası, babası ve kardeşi” sayılmıştır. İlk derece Mahkemesince borçlu “şirket” olmasına karşın, şirket yetkilisinin eşi ve kardeşinin alacaklılar arasından çıkarılmış olması doğru olmamıştır.
2-Dairemizin üçüncü kişiye ait bir malın rehniyle teminat altına alınmış alacağın konkordato nisabındaki durumu ile ilgili görüşü ve dayanağı olan doktrindeki görüşler;
Dairemizin önceki kararlarında, rehinli malın borçluya değil de üçüncü kişiye ait olması durumunda alacağın adi alacak sayılacağı görüşü benimsenmişti.
Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof Dr. Murat Atalı ve Doç. Dr. Ersin Erdoğan tarafından yazılan ve 16.10.2020 tarihinde ….com.tr’de yayımlanan “Üçüncü Kişi Rehniyle Güvence Altına Alınmış Olan Alacakların Borçlunun Konkordato Nisabında Dikkate Alınıp Alınmayacağı Meselesi” başlıklı makalede özetle;
“Vadesi gelmiş borçlarını ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi bulunan borçlunun, kanunda öngörülen şartlarla, mahkeme denetim ve gözetiminde, alacaklıları ile anlaşmak suretiyle borçlarını tasfiye etmesine imkânı tanıyan konkordato kurumu, 7101 sayılı Kanunla önemli değişikliklere uğramıştır. İşbu çalışmada, İcra ve İflâs Kanunu’nun 302’nci maddesi çerçevesinde konkordato projesinin kabulü için aranan nisapta, öğretide 7101 sayılı Kanun öncesinde (veya onu tekrar eden gerekçelerle sonrasında) ileri sürülen görüşlerin aksine, üçüncü kişi tarafından tesis edilen rehinle güvence altına alınan alacakların, şu gerekçelerle dikkate alınamayacağı sonucuna varılmıştır:
7101 sayılı Kanunla, konkordatonun tasdiki açısından, bütün alacaklar açısından teminat gösterme koşulu kaldırılmıştır. Dolayısıyla, değişiklik öncesi aksi yöne ileri sürülen görüşlerin dayanağı olan, üçüncü kişinin rücu alacağının teminatsız kalacağı düşüncesinin, artık pozitif temeli bulunmamaktadır.
7101 sayılı Kanun ile yapılan, adi alacaklılar ile rehinli alacaklıların birbirinden ayrılmasıdır. Konkordato projesinin kabulü, esas itibariyle adi alacaklılara -projeden etkilenecek alacaklılara- bırakılmış ve bu kabul, tasdik şartı olarak da aranmıştır. Rehinli alacaklılarla müzakere ise, ilk defa 7101 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile Kanunun 308/h maddesinde ayrıca düzenlenmiştir. Üçüncü kişiye ait bir malın rehniyle güvence altına alınmış olan bir alacağı (ve alacaklıyı) hem İİK m. 302 hükmü anlamında adi alacaklar için söz konusu olan konkordato projesinin oylamasına dahil etmek, ama diğer taraftan da bu alacağı rehinli alacak olarak kabul edip onu İİK m. 308/h, III hükmünde rehinli alacakların yapılandırılması için öngörülen 2/3 şeklindeki nisaba dahil etmek açık bir çelişki ve tutarsızlık olur.
Konkordato nisabının belirlenmesi açısından, kanun koyucunun esas aldığı ölçüt, rehinli alacaklının (velev ki üçüncü kişi tarafından rehin tesis edilmiş olsun) konkordato nisabında dikkate alınmasına manidir. Zira kanun koyucu konkordato projesinin kabulü için aranan nisabı düzenlediği 302’nci maddesinde, oy hakkı bulunan alacaklıları, konkordato projesinden etkilenip etkilenmemeye göre belirlemiştir. Dolayısıyla konkordato tasdik edilse de edilmese de, alacağına ne oranda ve hangi sürede kavuşacağı anlamında, konkordato projesinden hiçbir şekilde etkilenmeyecek olan bir rehinli alacaklının (rehinli malın mülkiyeti üçüncü kişiye ait olduğunda da bu durum değişmediğine göre), söz konusu projenin oylamasına katılmasını haklı gösteren bir durum yoktur.
Kanunun hem 302’nci maddesinin dördüncü fıkrasının hem de 308/h maddesinin lafzı, alacağı üçüncü kişi tarafından rehinle temin edilmiş alacaklının konkordato nisabına dahil edilmesine manidir. Kanun koyucu, rehin hakkının kimin tarafından (borçlu veya üçüncü bir kişi) tesis edildiği konusunda bir ayrım yapmamıştır. Bilakis, Kanunun 302’nci maddesinde, oylamaya katılacak olanlar açıkça sayılırken, alacağının rehinle karşılanamayan kısmı için rehinli alacaklıdan söz edildiği halde; diğer bir ifadeyle, kanun koyucu bu kadar ayrıntı ve özel (çoğunlukla istisnai) durumu dahi dikkate almışken; uygulamada gerçekten çok sık rastlanan bir durum olan üçüncü şahıs rehnini unuttuğunu varsaymak, olsa olsa kanun koyucuya bühtân olur.
Üçüncü kişi tarafından tesis edilen rehinli alacaklının, Kanunun 302’nci maddesi anlamında konkordato nisabında dikkate alınmaması, üçüncü kişi açısından ayrıca bir sakınca yaratmamaktadır.” görüşü açıklanmıştır.
Yine Medeni Usûl ve İcra İflâs Hukuku Dergisi Cilt:16 Sayı:47 2020 s:739-766’da yayımlanan, Prof. Dr. Selçuk Öztek’e ait “Üçüncü Kişi Rehniyle Temin Edilmiş Bir Alacağın Adi Konkordato Nisabının Hesaplanmasındaki Hukuki Durumu (Son Gelişmeler) başlıklı Araştırma Makalesinde;
“…Görüldüğü gibi, öğretideki açıklamalar ve yargı kararları, rehin (özellikle ipotek) veren üçüncü kişinin konkordato süreci zarfında rehinli alacaklının yaptığı takip neticesinde asıl borçlu durumundaki konkordato borçlusunun borcunu ödediği takdirde, ona karşı sahip olacağı rücu hakkı bakımından bir sıkıntıya maruz kalmamasının sağlanmasının sağlanması gerekçesine dayanmaktadır….
…4949 sayılı Kanunla 2003 yılında yapılan değişikliğe kadar, konkordato mühleti içinde asıl borçlu aleyhine rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılarak veya başlatılmış takibe devam edilerek, ister asıl borçluya isterse üçüncü kişiye ait olsun, rehinli malın muhafaza ve satışının yapılmasının kural olarak mümkün olmasıydı. Nitekim, örneğin 1965 yılında İİK’nın konuya ilişkin 289. maddesinin 1. fıkrası şu şekildeydi; ‘Rehinli alacaklar müstesna olmak üzere, mühlet içinde borçlu aleyhine hiç bir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur…’ ….
Demek ki, 2003 yılına kadarki bu dönemde, konkordato süreci içinde rehinli alacaklının bizzat konkordato teklif eden asıl borçluya ait olan rehinli malın satışını sağlamasına konkordatoya hakim ilkeler bakımından herhangi bir hukuki engel bulunmamaktaydı; mülkiyeti üçüncü kişiye ait olup bu üçüncü kişi tarafından konkordato talep eden asıl borçlu lehine verilmiş olan taşınmazın (konkordato mühleti içinde) satışını ise zorunlu takip arkadaşlığı çerçevesinde hem asıl borçluya (konkordato borçlusuna) hem de rehinli malın maliki üçüncü kişiye birlikte takip yaparak sağlayabilirdi ve dolayısıyla bu ihtimalde konkordato mühleti içinde rehinli malın maliki üçüncü kişinin asıl borçluya rücu hakkının gündeme gelmesi kaçınılmazdı.
Ancak 2003 yılında 4949 sayılı Kanunla İİK m.289’un konuya ilişkin 1. Fıkrası radikal bir şekilde değiştirilerek maddede 2. Fıkra olarak yer almış ve şu şekilde düzenlenmiştir: ‘Mühlet sırasında taşınır veya taşınmaz rehniyle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir; ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satış gerçekleştirilemez’. Nihayet 2018 yılında,7101 sayılı Kanunla bu hüküm, cüz’i bazı değişikliklerle, “Kesin mühletin rehinli alacaklılar bakımından sonuçları” üst başlığını taşıyan m. 295’in 1. fıkrası olarak düzenlenmiştir: ‘ Mühlet sırasında rehinle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez.’
Bazı yazarlar bu maddenin kapsamına sadece konkordato borçlusuna ait rehinli malların girdiğini, konkordatonun üçüncü kişilerin malvarlığını korumak gibi bir amacının söz konusu olmadığını, üçüncü kişiye ait rehinli malın satışına herhangi bir hukuki engelin bulunmadığını ileri sürmekteyse de, madde metni hiçbir tartışmaya yer vermeyecek kadar açıktır ve ‘konkordato borçlusuna ait rehinli mal-üçüncü kişiye ait rehinli mal’ şeklinde bir ayrım yapılmamaktadır. Rehinli mal kime ait olursa olsun, ‘rehinli malın satışı gerçekleştirilemez’. Madde metni yoruma ihtiyaç göstermeyecek kadar açıktır, kanun koyucunun iradesini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu açıdan bakıldığında, kanun koyucu kuralda bir daraltma yaparak üçüncü kişiye ait rehinli malları yasağın dışında tutmak isteseydi, bunu madde metninde açıkça belirtirdi…
Kaldı ki, bu konuda aksi görüş benimsense ve üçüncü kişinin rehin konusu malının konkordato prosedürü içinde satılabileceği, bu rehinlerin İİK m. 295’deki yasağın kapsamına girmediği kabul edilse bile, satışın yapılabilmesi için aşılması gereken bir başka hukuki engel daha bulunmaktadır ki şimdi bu hukuki engeli inceleyeceğiz.
3) a) Bu aşamada, yüce Yargıtay’ın biraz önce açıkladığımız ve genel olarak rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte üçüncü kişinin taşınmazının paraya çevrilmesi söz konusu ise, o kişi hakkında da takip yapılması gerektiği, sadece asıl borçlu ya da sadece taşınmazını ipotek etmiş olan üçüncü kişi hakkında takip yapılamayacağı, rehin veren üçüncü kişi ile asıl borçlu arasında takip zorunluluğu bulunduğu, diğer bir deyişle asıl borçlu ile rehin maliki üçüncü kişinin zorunlu (mecburi) takip arkadaşı olduğu yolundaki müstakar içtihadını hatırlatmamız gerekmektedir. Yüce Yargıtay bu içtihadını 1932 yılından günümüze terk etmemiş, (bazı eleştirilere rağmen) istikrarlı şekilde uygulamaya devam etmiştir:…
5) a) Demek ki, İİK m.295, m. 149 ve m.149/b birlikte mütalaa edildiğinde, konkordatoda ipotekli taşınmazın maliki üçüncü kişinin ipotekli taşınmazının konkordato sürecinde paraya çevrilmesi mümkün değildir. Bunun anlamı, konkordato prosedürü sürecinde ipotekli taşınmaz maliki üçüncü kişi lehine (asıl borçluya, yani konkordato talep edene) karşı rücu hakkı doğması ihtimalinin veya riskinin bulunmamasıdır. Böyle olunca üçüncü kişinin asıl borçluya (konkordato talep edene) karşı rücu hakkını sıkıntısız şekilde kullanabilmesini sağlamak için, üçüncü kişi tarafından rehinle güvence altına alınmış alacağın adi alacak olarak konkordatoya yazdırılmış olması gerekmez…
İİK m. 307, f.1 ve m. 308/c, f.1, c.2’deki ihtimaller somut olayda söz konusu değilse, İİK m. 308/c, f.1,c.1 ve 1.2. uyarınca paraya çevirme konkordatonun tasdiki kararından itibaren mümkün hale gelecektir.
b) Bu ihtimaller kapsamında, belirtilen sürelerden sonra malı paraya çevrilen üçüncü kişi, asıl borçluya karşı rücu hakkını, (gerekirse) asıl borçlu aleyhine dava açarak veya icra takibi yaparak kullanabilecek ve malı üzerindeki rehni konkordato talebinden önce tesis edilmiş olmakla İİK m. 308/c, f.2 çerçevesinde işlem görerek, rücu alacağını kabul edilen konkordato şartları dairesinde tahsil edecektir….
Kısaca, alacağı üçüncü kişi rehniyle teminat altına alınmış olan rehinli alacaklıyı kendi alacağı hakkında hiç bir etkisi olmayan konkordato oylamasına, sırf rehinli malın maliki olan üçüncü kişiye güvence sağlama görüntüsü altında zorlama yollarla ve argümasyonlarla adi alacak olarak dahil edip, ona gerçek adi alacaklılar için hayati önemi haiz bir oylamayı etkileme fırsatı vermenin haklı bir sebebi yoktur.”
Dairemizce bu görüşler ışığında; 7101 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra, üçüncü kişinin borcu ödemesi suretiyle alacaklının yerine geçerek sahip olacağı rücu alacağının kendisi için teminat gösterilmesi gereken alacaklar arasında yer almadığı, 7101 sayılı Kanun ile adi ve rehinli alacaklıların birbirinden ayrıldığı, konkordato projesinin kabulünün esas itibariyle projeden etkilenecek -adi- alacaklılara bırakıldığı (İİK m. 302/4), rehinli alacaklılar ve borçlu arasındaki ilişkinin İİK’nın 308/h maddesinde düzenlendiği, İİK m. 302/3 maddesinde rehinli alacaklının ancak kıymet takdiri sonunda teminatsız kalacakları kısım için konkordato nisabında dikkate alınacağının düzenlendiği, kanun koyucunun 308/h maddesinde rehnin kim tarafından tesis edildiği konusunda bir ayrım yapmadığı, üçüncü kişiye ait bir malın rehniyle güvence altına alınmış olan bir alacağı hem İİK m. 302 anlamında adi alacaklar için sözkonusu olan konkordato projesinin oylamasına dahil etmek hem de bu alacağı rehinli alacak olarak kabul edip İİK m. 308/h hükmünde öngörülen nisaba dahil edilmesinin açık bir çelişki ve tutarsızlık olduğu, konkordato projesinden hiç bir şekilde etkilenmeyecek olan rehinli alacaklının (rehinli malın mülkiyeti üçüncü kişiye ait olduğunda da) adi alacaklıların kaderini değiştirecek bir oylamaya katılmasına müsaade edilmesinin konkordato müessesesinin amacına uygun olmadığı kabul edilmiştir.
3-Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin (15.09.2021 t. 1792 E., 100K.) üçüncü kişiye ait bir malın rehniyle güvence altına alacağın konkordato nisabındaki durumu ile ilgili görüşü ve bu konudaki Dairemiz (parantez içinde) görüşü ;
“İİK 295. maddesi “Mühlet sırasında rehinde temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez” şeklindedir. (Görüleceği üzere hükümdeki ‘rehinle temin edilmiş alacaklar’ ibaresi kullanılmış olup rehinli malın borçluya veya üçüncü kişiye ait olduğu yolunda bir ayrım içermemektedir.)
17.07.2003 tarih ve 4949 sayılı Kanunla değişik İİK 289. maddesi de aynı ifadeleri taşımaktadır. 28.02.2018 tarih ve 7101 sayılı Kanun yürürlüğünden önce doktrin maddede belirlenen rehinli malın borçluya ait olması konusunda fikir birliği içindedir. (Gündoğan, Postacıoğlu, Üstündağ Kuru) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 20.10.1993 tarih 6282/6805 karar sayılı ilamında da 3. kişi rehninin konkordato nisabında adi alacak olarak gözönünde bulundurulmasına karar vermiştir. (Belirtilen doktrin görüşü ve Yargıtay kararı 2003 yılından önceki döneme, yani konkordato sürecinde rehinli malın kime ait olursa olsun satışının mümkün olduğu döneme aittir.)
Meseleyi konkordatonun amacı çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Konkordato dürüst bir borçlunun belli bir zaman kesiti içerisindeki bütün adi alacaklarını yetkili makamın onayı ve alacaklı çoğunluğunun kabulü ile tasfiyesinin sağlandığı bir icra biçimidir.
Bu amacın gerçekleştirilmesi yani konkordatonun başarıya ulaşması için borçlunun malvarlığının korunması gerekir. İİK.nın 295. maddesi de bu amaca hizmet eden bir hüküm içerir. Rehni 3. kişinin vermesi halinde bu rehnin paraya çevrilmesi konkordato talep eden borçlunun pasifine etki etmeyecektir. Bu haliyle 3. kişi tarafından verilen rehnin paraya çevrilmesini konkordato kapsamında engellenmesi kanun koyucunun amaçladığı bir sonuç olarak düşünülemez. (Yukarıda da belirtildiği üzere İİK’nın 295. maddesinde mühlet içerisinde malın kime ait olduğu ayrımı yapılmaksızın rehinli malın satışının mümkün olmadığı düzenlemesi yapılmış olup, kanunun açık düzenlemesi karşısında amaç yorumu yapılarak kanunun açık metninin değiştirilmesi düşünülemez)
İ.İ.K.nda bu ve buna benzer maddelerde amaç borçlunun malvarlığını korumak ve bu sayede konkordato projesinin başarıya ulaşmasını sağlamaktır. Alacağı 3. kişi rehni ile teminat altına alınan alacaklı kanundaki sınırlamalara bağlı kalmadan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilecek ve asıl borçlunun konkordato takibinin kabul edilmesi halinde rehinden karşılayamadığı alacak için konkordatoya tabi olarak talep edebilecektir. Malı satılan 3. kişide rücû alacağını ancak konkordato nisabına dahil edilmesi halinde talep edilebilecektir. (Prof. Dr. Selçuk Öztek’in yukarıda ayrıntılı atıf yapılan Araştırma Makalesinde de belirtildiği gibi; İİK’nın 295, 149 ve 149/1 maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, ipotekli taşınmazın maliki üçüncü kişiye ait taşınmazın konkordato sürecinde paraya çevrilmesi mümkün değildir. Üçüncü kişinin rehinli malının satışı konkordatonun tasdiki kararından sonra veya İİK’nın 307/1 ya da 308/c-1 maddelerindeki ihtimallerin söz konusu olması halinde bu süreler dolduktan sonra mümkün olacaktır. Malı paraya çevrilen üçüncü kişi alacağını İİK’nın 308/c-2. maddesi uyarınca konkordato şartları çerçevesinde tahsil edebilecektir. Bu görüş çerçevesinde, alacağı üçüncü kişiye ait mal ile güvence altına alınan rehinli alacaklının alacağını süresi içinde adi alacak olarak bildirmemiş olmasının rehnin maliki üçüncü kişinin konkordato borçlusuna rücu hakkı üzerinde olumsuz bir etkisi bulunmaz.)
İİK 303. maddesinde “konkordatoya hayır oyu veren alacaklı borçtan birlikte sorumlu olanlara karşı bütün haklarının muhafaza eder” hükmünü taşır. Taşınmazını borçlu lehine ipotek veren 3. kişinin borçtan birlikte sorumlu olduğunda tereddüt yoktur. Alacaklının bütün haklarını muhafaza edebilmesi ancak konkordato nisabına dahil edilerek oy kullanmasına bağlanmıştır. Bu alacak rehinli alacak olarak kabul edilerek alacaklıya oy hakkı verilmediği takdirde İİK. 303. maddenin uygulanması mümkün olmayacaktır. (Prof. Dr. Selçuk Öztek’in yukarıda atıf yapılan Araştırma Makalesinde dipnot 27’de “Bilgehan Yeşilova (Yeşilova, Öztek-Konkordato , m.295, No.17) …Yazar 14 nolu dipnotta üçüncü kişiye ait ipoteğin paraya çevrilmesinin önlenmesi bakımından İİK m. 303’den hareket etmenin daha gerçekçi ve tatminkar sonuçlara yol açacağı düşüncesindedir. Bu görüşün ne ölçüde kabul edilebileceği tartışmaya açıktır, çünkü, her ne kadar öğretide aksi yönde (çekingen) bazı görüşler bulunsa da (bkz. Öztek/Tunç Yücel, Öztek şerhi, m.303, No1 ve 5)’rehin maliki üçüncü kişi, m.295 (şimdiki m. 303) anlamında müşterek borçlu değildir’ (Kuru, El kitabı, s.1511); …” görüşüne yer verilmiştir. Dairemizce de aynı doğrultuda, İİK’nın 303. maddesindeki “borçtan birlikte sorumlu olanlar” ibaresinin maddi hukuk anlamında birlikte sorumlu olanlar ile ilgili bir düzenleme olduğu, rehin maliki olan üçüncü kişinin ise mal varlığı ile sorumlu olduğu ve 303. madde kapsamında müşterek borçlu olmadığı düşünülmektedir.)
İİK. 298/1 maddesi “komiser görevlendirilmesini mütakip borçlunun mevcudunun bir defterini yapar ve mallarının kıymetini takdir eder” hükmünü taşır. Bu değerlendirme borçlunun malları ile sınırlıdır. 3. kişiye ait malın değeri bu aşamada belirlenmediği için alacaklının rehin dışında ne kadar alacağının kalacağı tesbit edilemeyeceğinden 3. kişi rehniyle temin edilen alacağın tamamının adi alacak olarak nisaba dahil edilmesi hem alacaklı hem de asıl borçluya rücû edecek alacaklı açısından gerekliliktir. Bu bağlamda taşınmazı satılan 3. kişi nisaba ve sonuç olarak konkordatoya tabi olmadan alacağını tam olarak alma hakkına sahip olacağından bu kabul diğer alacaklıların zararına olabilecektir. (Uygulamada, komiserler kurulunca İİK’nın 298/1. maddesi kapsamında olmasa bile rehnin kapsamının belirlenmesi bakımından, borçluya ait olsun veya olmasın bütün rehinli malların değerleri belirlenmekte olup, Yüksek 6. Hukuk Dairesi kararındaki sakıncanın meydana gelme ihtimali bulunmamaktadır.)
Yukarıda belirtildiği gibi konkordatonun başarıya ulaşması için borçlunun malvarlığının korunması amaçlanmıştır. Gerek 295. maddenin ruhunda ve gerekse 45. madde bağlamında zikredilen rehinli malların borçlunun kendisine ait mallar olduğunun kabulünde zorunluluk vardır. (Konkordatonun amacı borcun ödenmesi suretiyle alacaklıları da iflasa nazaran daha kısa sürede ve yüksek oranda tatmin etmektir. Yukarıda açıklandığı üzere İİK’nın 295. maddesinde de, 45. maddesinde de rehinli malın maliki konusunda bir ayrım bulunmamaktadır.)
İİK 307. maddesi rehinli malların ve finansal kiralama konusu malların paraya çevirme ve muhafazasını erteleme hükümleri içermektedir. Hiç süphe yok ki bu madde kapsamında borçlunun konkordato projesi için gerekli olan mallar zikredilmektedir. Kanunun lafzı da bu konuda açıktır. 3. kişi ipoteklerini bu kapsamda kabul etmenin kanunun ruhuna ve konkordatonun amacına uygun olduğundan bahsedilemez. (Rehinli malların satışının belli koşulların varlığı halinde karardan itibaren bir yılı geçmemek üzere ertelenebileceğine dair düzenlemeler içeren İİK’nın 307. maddesinde rehinli malın maliki konusunda herhangi bir ayrım yapılmamış olduğundan Yüksek Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bu görüşüne katılmanın da olanağı bulunmamaktadır. Üçüncü kişiye ait olsa da rehinli mal, İİK’nın 307. maddesinin (c) bendi kapsamında işletmenin faaliyeti için zorunlu ve paraya çevrilmesi durumunda ekonomik varlığını tehlikeye düşürücü nitelikte olabilir. Uygulamada, pek çok şirketin fabrika ya da imalathanesinin şirketin ortağına dair taşınmazda kurulu olduğuna rastlanmaktadır.)
Tüm bu gerekçeler nazara alındığında 3. kişi ipoteği ile teminat altına alınan alacakların konkordato da adi alacak olarak nisaba dahil edilmesi konkordato kurumunun işlerliği, alacaklının teminat dışı kalan alacağı, ipotek veren 3. kişinin rücû ilişkisi açısından gereklidir. 7101 sayılı Kanun öncesi Yargıtay uygulamalarının değiştirilmesini, gerektirir kanuni bir düzenlemede bulunmamaktadır.
Bu gerekçeler ışığında alacağı 3. kişi rehniyle temin edilen alacaklının alacağının adi alacak olarak nisaba dahil edilmesi borçlu ve rehin veren 3. kişinin kanunun 303. maddesi çerçevesinde hareket etmesi gerekeceği…”
(Sonuç olarak Dairemizce, 2003 yılına kadar doğru olan gerekçelerle, İİK’nın üçüncü kişiye ait malların rehniyle güvence altına alınan alacakların İİK’nın 302. maddesi çerçevesinde adi alacak olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmiştir.)
4-Somut olayda, borçlu şirket yetkilisi …’nın eşi … …ve kardeşi …’nın kabul oyu veren alacaklılar arasına eklenmesi halinde dahi, Dairemiz görüşü doğrultusunda üçüncü kişi rehniyle alacağı teminat altına alınan alacaklıların konkordato nisabından çıkarılması durumunda, konkordato isteyen şirketin konkordato projesinin İİK’nın 302/3. maddesinde öngörülen alacak ve alacaklı nisabıyla kabul edilmemiş olması karşısında, İlk derece Mahkemesi kararının istemci şirketin konkordato projesinin kabulü için gerekli şartların oluşmadığı kabulü ve bu kabule dayalı kararı sonucu itibariyle doğru olmuştur.
Bu nedenlerle Dairemizce, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, gerekçesi yönünden İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
5-Öte yandan, iflas Türk hukukunda İcra ve İflas Kanunu ile düzenlenmiş özel nitelikli bir statüdür. İflas tasfiyesi de anılan Yasa’nın gösterdiği kurallara göre yapılır. Bu tasfiye biçimi Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen tasfiyeden farklı hüküm ve sonuçlara sahiptir. İflas etmiş gerçek ya da tüzel kişilere “müflis” denir. Birçok yasal düzenlemede “müflis” için getirilen çeşitli kısıtlamalar bulunmaktadır. İlk derece Mahkemesi karar başlığında yazıldığı şekilde “İflas nedeniyle tasfiye halinde” ibaresi yasaya uygun olmadığından başlık da bu çerçevede düzeltilmiştir (HMK m. 304/1).
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
I-Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK.’nın 353/(1)-b.1 ve 359/(3) maddeleri uyarınca, konkordato isteyen vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
II-Yukarıda (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, gerekçesi yönünden Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.03.2022 tarih ve 2021/47 E., 2022/259 K. sayılı kararını DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
Buna göre;
“1-Davacının davasının ve şartları oluşmayan tedbir talebinin REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70-TL maktu karar ve ilam harcının konkordato tasdik harcı olarak alınan 47.870,31-TL’den mahsubu ile hazineye irad kaydına, fazladan alınan 47.789,61-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Fer’i müdahil lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,”
III-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
IV-Konkordato isteyen tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
V-Karar tebliği ve avans iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yerine getirilmesine,
19/10/2022 tarihinde, İİK’nın 308/a maddesi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 20/10/2022

Başkan
e-imza
Üye
e-imza
Üye
e-imza
Katip
e-imza