Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/152 E. 2022/316 K. 01.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ ….

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(D İ R E N M E –
İ S T İ N A F D İ L E K Ç E S İ N İ N R E D D İ)
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
U S U L D E N R E D D İ)
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
…..
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

….

……
İSTEM TARİHİ : 18.12.2018
KARAR TARİHİ : 01.03.2022

Dairemizin 03.02.2021 tarih ve 2020/2032 E., 2021/189 K. sayılı kararının Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 01.12.2021 tarih ve 2021/2901 E., 2021/1925 K. sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmesi üzerine HMK’nın 373/3. maddesi uyarınca duruşma açılmasına karar verildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İSTEMİN ÖZETİ :
Konkordato isteyen vekili 18.12.2018 tarihli dilekçesinde, müvekkilinin ….’nin tek ortağı ve yetkilisi olduğunu, şirketin kullandığı tüm nakdi ve gayrinakdi kredilerde müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzası bulunduğunu, TBK’nın 586/1. maddesi uyarınca alacaklının belli şartların oluşması halinde borçluya başvurmadan doğrudan kefile başvurabileceğini, son dönemdeki döviz kurlarındaki ani yükseliş ve faiz oranındaki artışların şirketin faaliyet gösterdiği firmaların gelir-gider dengesinde ve nakit akışında bozulmalara neden olduğunu, özellikle konut kredilerinde meydana gelen faiz artışının taşınmaz satışlarını durma noktasına getirdiğini, müvekkilinin alacaklarını tahsil edemez konuma geldiğini ileri sürerek, İİK’nın 285 vd. maddeleri uyarınca konkordato projesinin tasdikine karar verilmesini istemiştir.
YARGILAMANIN SEYRİ VE SONUCU :
İlk derece Mahkemesince 06.11.2020 tarih ve 2018/933 E., 2020/626 K. sayılı kararla; İİK 302/3 maddesinde aranan çoğunlukla konkordato projesinin kabul edilmiş olduğu, İİK’nın 305. maddesindeki koşulların da gerçekleştiği belirtilerek, konkordato isteyen …’in konkordatosunun tasdikine, konkordatoya tabi alacaklıların Ağustos 2021 tarihinden başlamak üzere her ay eşit taksit halinde 53 taksit halinde ödenmesine karar verilmiştir.
Karara karşı konkordato isteyen ve alacaklılar … …., ……. Başkanlığı vekillerince istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 03.02.2021 tarih ve 2020/2032 E., 2021/189 K. sayılı kararı ile;
-Alacaklı T. … … A.Ş. tarafından konkordato komiserliğine süresinde alacağı bildirilmiş ve alacaklılar toplantısında red oyu kullanılmış ise de vekilince duruşmalara katılınmadığı gibi duruşma aşamasında da itirazlarının açıklanmadığı, itiraz eden alacaklı konumunda olmaması nedeniyle İlk derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurma hakkı bulunmadığı belirtilerek HMK’nın 346/(1) ve 352/(1)-b maddeleri uyarınca, alacaklı T. … … A.Ş. vekilinin istinaf dilekçesinin reddine,
-Alacaklılar … … A.Ş. ve … A.Ş.’nin İİK’nın 287/son maddesi uyarınca geçici ve kesin mühlet verilmesine yönelik kanun yoluna başvuramayacağı belirtilerek adı geçen alacaklılar vekillerinin istinaf dilekçelerinin bu yöne ilişkin kısımlarının reddine,
-Alacaklı SGK Başkanlığının prim alacakları yönünden konkordatodan etkilenmediği belirtilerek vekilinin prim alacakları yönünden istinaf başvurusunun hukuki yarar yokluğundan usulden reddine,

-İlk derece Mahkemesi kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğundan, HMK’nın 353/(1)-b.1. maddesi uyarınca, alacaklılar … … A.Ş. ve … A.Ş. vekillerinin diğer, konkordato isteyen, … …., … …. ve Tic. Ltd. Şti. vekillerinin tüm hususlara ilişkin istinaf başvurularının esastan reddine,
Karar verilmiştir.
Dairemiz kararına karşı alacaklılar T. … …. vekillerince temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 01.12.2021 tarih ve 2021/2901 E., 2021/1925 K. sayılı kararıyla; “Talep İİK 276 ve devamı maddeleri çerçevesinde konkordatonun tasdiki talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesinin davacının konkordato talebini İİK 306 madde çerçevesinde tasdik etmesi üzerine karar bir kısım alacaklılar tarafından istinaf edilmiş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi tarafından alacaklı … … A.Ş’nin talebi İİK 308/a maddesi gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.
Konkordato hakkında verilen karara karşı İİK 308/a maddesi uyarınca itiraz edenler kanun yoluna başvurabilir. İtiraz edenler kavramı İİK 304. maddesinde belirlenen şekliyle dar yorumlandığı takdirde sadece duruşma öncesi itiraz edenlerin kararı kanun yoluna taşıyabileceklerini kabul etmek gerekir. Ancak böyle bir yorum hak arama özgürlüğü ile bağdaşmaz. Bu nedenle kanun koyucunun itiraz edenlerden kastının konkordato toplantılarında veya iltihak süresi içinde olumsuz oy kullananlar olduğunun kabulü gerekir. Bu bağlamda kanundaki “itiraz edenler” ifadesinin konkordatoya red oyu verenlere teşmil edilmesi hukuk usulünün genel hükümlerine uygun düşer. Nitekim Prof Dr. …, Doç. Dr. … Yeni Konkordato hukuku kitabının 308/a maddesini açıkladıkları 569. sayfada ret oyu kullananların tasdik kararını istinaf edebileceklerini kabul etmişlerlerdir.
Kanunun 302/7 maddesinde “toplantının bitimini takip eden 7 gün içinde gerçekleşen iltihaklar da kabul olunur” ifadesi bulunmaktadır. Bu ifadeden toplantıya katılmadığı halde 7 günlük iltihak süresi içinde alacaklılarının konkordatoya karşı oy kullanma hakkı bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda toplantıya katılıp ret oyu kullanan veya toplantıya katılmadığı halde iltihak süresi içinde oyunu belli eden alacaklının nisapta nazara alınması ve nihai tutanağın ve komiser raporunun buna göre hazırlanması Kanun’nun 302/son maddesi gereğidir. Az yukarıda yazılı doktrin görüşünde de iltihak süresi içinde itiraz edenlerin istinaf yoluna başvurabileceği de belirlenmiştir.
Somut olayda … … A.Ş.’nin alacaklılar toplantısına katılarak ret oyu kullandığı ve 24.09.2020 tarihli dilekçe ile konkordato talebi, projesi ve teklifi kabul etmediklerini mahkemeye bildirdiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda yukarıdaki gerekçeler doğrultusunda … … A.Ş.’nin istinaf hakkının bulunduğunun kabulü gerekir.
Hal böyle olunca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin … … A.Ş vekilinin istinaf talebinin reddine karar vermesinde isabet bulunmamış olduğundan kararının bozulmasına, istinaf incelemesi yapmak üzere dosyanın Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
2-Bozma nedenine göre, davacı vekilinin, alacaklılar … … vekili ve … A.Ş. vekillinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.” denilerek Dairemiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.
DAİREMİZİN DİRENME GEREKÇESİ :
Talep, konkordatonun tasdikine ilişkindir.
I-
Konkordato, İİK’nın 285 ve izleyen maddelerinde düzenlenmiştir.
Yüksek Dairenin kararına dayanak kıldığı 276. madde, kiralanan taşınmazların icra kanalıyla tahliye edilmesine ilişkin olup, somut olayda uygulama yeri olmadığı değerlendirilmektedir.
II-
Konkordatonun tasdik kararlarına karşı yasa yoluna başvuru koşulları konusunda şu değerlendirmeler yapılmalıdır.
Konkordatonun tasdiki kararları ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve tasdik duruşmasından önce itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebilir (İİK m.308/a). Konkordatoya itiraz kurumu İcra ve İflas Kanunu’nun 304 üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş ve burada duruşma tarihinin bildirildiği ilanda alacaklıların duruşmadan en az üç gün öncesine kadar yazılı olarak itiraz etmek suretiyle duruşmada hazır bulunabilecekleri hususunun ayrıca gösterileceği ifade edilmiştir. Bu şekilde itiraz etmeyen alacaklıların duruşmaya katılma hakkı olmadığı gibi karara karşı yasa yollarına başvurma hakkı da bulunmamaktadır.
Öğretide “itiraz eden alacaklı” kavramı ile “konkordatoya kaydedilmiş olsun ya da olmasın konkordatonun tasdiki talebinin incelendiği duruşmaya gelerek konkordatonun tasdiki talebinin reddine karşı itirazlarını dile getiren alacaklı”nın kast edildiği ve özellikle konkordatoya ret oyu kullansalar bile duruşmaya gelmemiş olan alacaklıların tasdik kararına karşı yasa yoluna gitme yetkilerinin bulunmadığı konusunda fikir birliği vardır (bkz. Postacıoğlu , İ. E.: Konkordato, Ankara 1965, s.93, n.64; Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2.b., Ankara 2013, s.1502; Tanrıver, S./Deynekli, A.: Konkordatonun Tasdiki, Ankara 1996, s.158; Altay, S./Eskiocak, A.: Konkordato ve Yeniden Yapılandırma Hukuku, 5.b., İstanbul 2019, s.354, n.354; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.74).
Hatta Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz ve Emel Hanağası’nın birlikte kaleme aldıkları “İcra ve İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat” (6.b., Ankara 2020, m.308/a, s.244) adlı derlemede yasa yollarına ilişkin 308/a maddede itiraz eden ibaresinin yanına (yasa metninde bulunmamasına rağmen) 304’üncü maddeye atıf yapıldığını gösterecek şekilde bu maddenin numarası yazılmıştır. Yazarlar 308/a’daki itirazın, 304/I’deki itiraz olduğundan o kadar emindir ki, metinde buna net biçimde işaret etmiştir.
Konuyla ilgili tek ayrık görüş, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma kararında atıfta bulunulan Prof. Dr. … ile Prof. Dr. …’e aittir. Yazarların Yeni Konkordato Hukuku – 7101 sayılı Kanunla Değişik İcra ve İflas Kanunu m. 285-309 Şerhi (Prof. Dr. Ali Cem Budak, Doç. Dr. Serdar Kale ve Doç. Dr. Bilgehan Yeşilova ile birlikte, Adalet Yayınevi, Ankara 2018) adlı eserlerinin birinci basısında “Konkordatoya itiraz eden diğer alacaklıların tasdik kararına karşı kanun yoluna gidebilmeleri ise tabiidir” dedikten sonra “Buna mukabil, konkordatoda kabul oyu vermiş alacaklının, tasdik kararına karşı kanun yoluna başvurmakta hukuki yararı yoktur…” şeklinde bir açıklama yaptıkları görülmektedir (m.308/a, n.6, s.403). Yazarların burada itiraz kurumunu konkordato oylamasında ret oyu kullanmak anlamında yorumlayıp yorumlamadıkları şüphe uyandırmaktadır. Ancak eserin ikinci basısında (Adalet Yayınevi, Ankara 2019) bu tereddüt giderilmiş ve öğreti ve Yargıtay uygulamasındaki görüş eleştirildikten sonra “Ama 7101 sayılı Kanun itiraz eden alacaklılar için istinaf süresini tasdik kararının ilanından itibaren işletmeye başlattığı için, kanaatimce, artık, tasdik kararına karşı, daha önce, alacaklılar toplantısında veya iltihak süresi içinde ret oyu vermiş alacaklıların süresi içinde (ilandan itibaren on gün) tasdik kararını istinaf edebilmeleri mümkün görülmelidir.” biçiminde açıklama yapılmıştır (m.308/a, n.6, s.569).
Bu noktada Özel Dairenin itibar ettiği bu yeni ve ayrık bilimsel görüş üzerinde durmak gereği doğmuştur.
Yazarların 1932 yılından beri (yaklaşık 90 yıldır) yerleşik haldeki görüşten dönmelerini gerektiren hususu yeni (7101 sayılı Yasa ile yapılan) değişiklikle Yasa’nın “…itiraz eden alacaklılar için istinaf süresini tasdik kararının ilanından itibaren işletmeye başlattığı…” olarak açıkladıkları görülmektedir. İstinaf süresinin hangi tarihte ve ne şekilde başlayacağının kimlere istinaf hakkı verilip verilmeyeceği ile ne gibi bir bağlantısı olduğu ise belirtilmemiştir.
Ona bakılırsa İcra ve İflas Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 04.09.1932 tarihinden 5311 sayılı Yasa (m.18) ile 18.03.2005 tarihinde yapılan değişikliğe kadar (yani yaklaşık 73 yıl) konkordatonun tasdiki kararlarına karşı yasa yolu duruşmadaki tefhimle başlamakta idi. Üstelik öğreti, Yargıtay ve İsviçre Federal Mahkemesi bu tefhimin (tıpkı iflastaki gibi) “duruşmada kimse olmasa dahi” sonuç doğuracağını ve yasa yolu süresini başlatacağını benimsemişti. Diğer taraftan 5311 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlaması tarihinde yürürlüğe girdiğinden, sürenin tefhimle başlatılmasına ilişkin uygulama 20.07.2016 gününe kadar (yani toplamda 84 yıl) hiç tereddütsüz bu şekilde süregelmişti. Gelinen noktada salt sürenin ilanla başlatılmasının istinaf hakkı sahiplerinin kapsamını neden değiştirdiği anlaşılamamış, yazarlar ve onlara atıf yapan Özel Daire de buna dair bir açıklık getirmemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1’inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır” hükmü yer almaktadır. Kaynak İsviçre Federal Medeni Kanunu’nun 1’inci maddesinde ise bu ilke “…” şeklinde ifade edilmiştir. Madde metni “(Mahkeme) kabul edilmiş öğretiyi ve gelenekleri takip eder” biçiminde çevrilebilir. Bu anlayış biçimi Türk hukuku için de geçerli sayılmalı; henüz yerleşmemiş, öğretide ve yargı camiasında benimsenmemiş yeni fikirlere temkinle yaklaşılmalıdır. Özellikle Yasa’da bir boşluk bulunmadığı, değişiklikle de özel bir kapsam genişletilmesi yaratılmadığına göre yazarların bu görüşünün “yeni ve yol gösterici bir hukuki bakış açısı” olduğu fakat hükme esas alınabilecek genel kabul görmüş bilimsel bir inanç (içtihat) olmadığı anlaşılmaktadır.
III-
Hemen bu noktada red oyu kullanmak ile itiraz arasındaki temel farka değinmek gerekir.
Mühlet istemi karşısında mahkeme önce geçici mühlet vererek sunulan belgelerin ve borçlunun gerçek durumunun yasaya, hakikate ve finansal raporlama ilkelerine uygun olup olmadığını ve bu bağlamda kesin mühlet verilmesine elverişli bulunup bulunmadığını incelemeye girişir, Koşulların (İİK m. 285) bulunduğu anlaşılırsa borçluya kesin mühlet verilir ve komiser atanır. Artık mahkemenin borçlu ve alacaklılarla ilişkisi kesilmiş, süreç komisere bırakılmıştır.
Nitekim bir alt başlıkta değinileceği gibi alacaklıların yasa yoluna başvurusu tamamen engellenmiş, mahkeme asla alacaklı ile muhatap edilmemiştir.
Alacaklının mahkeme huzurunda isbat-ı vücut etmesi ancak komiserlerin nihai raporu sunması ve duruşma gününün ilanı üzerine duruşmadan üç gün öncesine kadar yapılacak itirazla mümkündür. (İİK m. 304) Bu itirazda bulunmayan alacaklı mahkemenin nezdinde bir suje olarak “yok” hükmündedir. Mahkeme itiraz etmeyen kimseyi duruşmaya almaz, beyanlarını dinlemez ve dolayısıyla sistem onun tasdik kararını istinaf etmesine de olanak tanımamıştır.
Alacaklının daha evvel ne vesile ile olursa olsun toplantıda red oyu kullanması ya da komisere ya da doğrudan mahkemeye dilekçe vermesi, medeni usul hukuku kapsamında mahkeme bakımından hiçbir anlam ifade etmez. O, mahkemenin nezdinde tamamen yabancı biridir. Ne zaman ki, raporun sunulması ve duruşmanın ilan edilmesi üzerine itiraz eder; yasa onu o zaman mahkemenin muhatap alacağı bir suje haline getirir.
IV-
Dairenin diğer bozma gerekçesi, bu uygulamanın “hak arama özgürlüğünü ihlal ettiği” noktasındadır. Her şeyden önce hak arama temel haklardan olup, bu haklar ancak yasa ile sınırlandırılabilir (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m.36/I ve 13).
Bu halde öncelikle konkordatonun tasdikine ilişkin karar aleyhine yasa yoluna başvurunun bir hak olup olmadığı üzerinde durulmalıdır. Elbette yukarıda anılan Anayasa hükmü gereği yasa yoluna başvurma bir haktır. Ancak konkordato, ne talep edene ve ne de alacaklıya subjektif bir alacak hakkı verir. Gerçekten de İcra ve İflâs Kanunu’nun 285’inci maddesinin birinci fıkrasına göre konkordato “borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu [tarafından], vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflâstan kurtulmak için…” talep edilebilecek bir hukuki çare ve külli tasfiye metodudur. Bir diğer ifade ile konkordato, alacaklının bu hakkına bir halel getirmez; sadece bunun ödeme biçimini, mahkemenin de katkısı ile değiştirir. Bu, kabul oyu verenler için sözleşmesel bir ilişki doğururken, ret oyu verenler için mahkeme kararına dayanır. Kaldı ki, alacaklı dahi iflasa tâbi borçlusu hakkında konkordato isteminde bulunabilir (İİK m.285/II) Eğer konkordatonun tasdik edilmemesi alacaklı için mutlak bir hak olsa idi, yasa koyucu alacaklıya da borçlusunun konkordatosunu isteme hakkı vermezdi. Borçların hiç ödenememesi ya da iflas koşullarında çok düşük yüzdelerle ödenmesi riskine karşın konkordato alacaklının da lehinedir.
Öte yandan konkordato süreç ve kurumsal yapı bakımından tamamen şeklî olduğundan onun ivedilikle tamamlanması gerekir. Nitekim İcra ve İflas Kanunu hükümleri dikkate alındığında yasa koyucunun konkordatoyu aksatan, tökezleten talepleri ısrarla baskıladığı ve bu çerçevede borçlu lehine verilen birçok kararda yasa yolunu tamamen kapattığı ve sürecin borçlu lehine bir an evvel sonuçlandırılması arzusunda olduğu görülecektir (örneğin: “Geçici mühlet talebinin kabulü, geçici komiser görevlendirilmesi, geçici mühletin uzatılması ve tedbirlere ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz”, m.287/son; “Kesin mühlet talebinin kabulü ile mühletin kaldırılması talebinin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz”, m.293/I).
“Yasa yolu” adından da anlaşılacağı gibi yasayla düzenlenmiş olup, yasanın öngörmediği bir yasa yolu ve yasa yoluna başvuru hakkı yorum yoluyla da olsa kabul edilemez. İcra ve İflas Kanunu’nun 308/a maddesi Anayasa’nın kabul ettiği anlamda (m.36/I ve 13) temel hak niteliğindeki hak arama özgürlüğünü kullanmayı “itiraz” şartına bağlamıştır ve bu tamamen Anayasaya uygun bir sınırlama metodudur.
Nitekim Yargıtay da İcra ve İflas Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 04.09.1932 tarihinden bu yana şaşmaz şekilde bu yöndeki içtihadını korumuştur (Yargıtay 11. HD. 09.10.1989/6449-5145; Yargıtay 19. HD. 03.10.1995/7350-7821). Bu tutumun hak arama özgürlüğünü zedelediği fikri ise hiçbir şekilde dile getirilmemiştir.
Elbette Özel Dairenin 90 yıllık yerleşik içtihadından dönmesi mümkündür. Ancak yapılan taramada Yargıtay Kanunu’nun 15/2-c düzenlemesine göre verilmiş bir içtihadı birleştirme kararı da bulunamamıştır.
Sonuç olarak toplantıda ret oyu kullanmak başka, usulünce duruşmaya katılarak konkordatonun tasdikine itiraz etmek başkadır. Yasa ve öğreti bu ikisini net biçimde ayırmıştır.
V-
Son olarak meseleye hukukun toplantılara, çoğunluğa ve azınlığa bakış açısıyla bakmak gerekir.
Yasalar insanların bir araya geldikleri halleri, ezcümle dernekleri, kat malikleri ya da genel kurul gibi toplantıları düzenlerken (çoğunlukçu değil) “çoğulcu demokrasi” ilkesini benimsemiştir.
Buna göre (oybirliği hariç) salt sayısal çoğunluğun sağlanmış olması o kararı tartışmasız hale getirmemektedir. Azınlıkta kalanların haklarının da korunması gerekir. Ancak bu mutlak bir koruma değildir. Azınlık bu hakkını kuralsız biçimde kullanamaz. Azınlığın haklarını savunabilmek ve ileri sürmek konusunda birtakım lazımeleri yerine getirmesi gerekir.
Söz gelimi şirket ya da (Yüksek Dairenin ihtisas alanı da olan) kooperatif genel kurul toplantılarında çoğunluk bir karar aldığında azınlık haklarına sırt çevrilmez. Ancak bunun için azınlık oy sahiplerinin red oyu vermesi yetmez, ayrıca o konudaki muhalefet şerhlerini de tutanağa geçirtmeleri gerekir. (TTK m. 446., Kooperatifler Kanunu m. 53) Prosedür dışında şu veya bu mercie verecekleri dilekçeler, yapacakları başvurular bu (muhalefet şerhi) eksikliği giderecek mahiyette yorumlanamaz.
Konkordato prosedürü de bu paraleldedir Alacaklıya alacağını yazdırmak, red oyu kullanmak ve komiserin raporunu sunmasından sonra ve duruşmadan önce itiraz etmek konusunda bir yük getirilmiştir (İİK m. 304/I). Bu yük yerine getirilmediğinde o hak kullanılamaz.
VI-
Nihayet yasa koyucu konkordatonun tasdikini önemsemiş, bunun aksatılmasını ve bu çerçevede bütün alacaklıların yasa yollarına gelerek sürece uzatmasını, sekteye uzatılmasını engellemeye çalışmıştır.
Herhangi bir aşamada verilen herhangi bir dilekçenin, yasanın öngördüğü sürede ve usule uygun diğer dilekçelere benzetilerek ilgilisine yasa yolunun açılması da bu amaca aykırı sayılmalıdır.
Özellikle henüz ortada nihai durumu gösteren ve usulünce mahkemeye sunulmuş bir komiser raporu olmadığı aşamada verilen dilekçeler mahkeme nezdinde itibar görmemeli ve usuli hakları kullanmak bakımından imkân sağlamamalıdır.
Somut olayda, alacaklılar toplantısının 24.09.2020 tarihinde yapıldığı, konkordato komiserler kurulunun 06.10.2020 tarihinde nihai raporlarını sunduğu, istinaf yoluna başvuran T. … … A.Ş. vekilince alacaklılar toplantısı sırasında sunulduğu anlaşılan 24.09.2020 tarihli dilekçe ile konkordato teklifini kabul etmediklerinin bildirildiği, duruşmalara katılmadığı, mazeret dilekçesinde dahi itirazlarını bildirmediği anlaşılmış olup, Yasanın (İİK m.304/I) ifade ettiği biçimde “itiraz” etmediğinden İcra ve İflas Kanunu’nun 308/a maddesi uyarınca istinaf hakkı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle Dairemizce verilen önceki kararda direnilerek adı geçenin istinaf dilekçesinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352/1-b düzenlemesi uyarınca reddi gerekmiştir.
DİRENME KARARI :
1-T. … … A.Ş. vekilinin istinaf istemi yönünden;
İİK’nın “Kanun yolları” başlıklı 308/a maddesi, “(Ek: 28/2/2018-7101/37 md.) Konkordato hakkında verilen karara karşı borçlu veya konkordato talep eden alacaklı, kararın tebliğinden; itiraz eden diğer alacaklılar ise tasdik kararının ilânından itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurabilir…” hükmünü içermektedir.
Alacaklı T. … … A.Ş. tarafından konkordato komiserliğine süresinde alacağı bildirilmiş ve alacaklılar toplantısında red oyu kullanılmış ise de vekilince duruşmalara katılınmadığı gibi duruşma aşamasında da itirazları açıklanmamıştır.
Buna göre adı geçen alacaklının itiraz eden alacaklı konumunda olmaması nedeniyle İlk derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurma hakkı bulunmadığının kabulü gerekir.
Bu nedenlerle, HMK’nın 346/(1) ve 352/(1)-b maddeleri uyarınca, alacaklı T. … … A.Ş. vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Alacaklılar … … A.Ş. ve … A.Ş. vekillerinin geçici ve kesin mühlet kararları ile ilgili istinaf itirazları yönünden;
Adı geçen alacaklılarca istinaf sebebi olarak ileri sürülen ilk husus, kanunun aradığı belgeler ve diğer şartlar bulunmaksızın borçluya geçici mühlet ve kesin mühlet verilmesinin hukuka aykırı olduğudur.
İİK’nın 287/son maddesi uyarınca geçici mühlet talebinin kabulü, geçici komiser görevlendirilmesi, geçici mühletin uzatılması ve tedbirlere ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamayacağı gibi aynı Kanun’un 293/1 maddesine göre de kesin mühlet talebinin kabulüne ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamaz.
Bu iki düzenleme kanunyollarını sadece bu kararların verildiği tarihte değil yargılama sonunda verilen nihai karar aşamasında da kapatmıştır.
Açıklanan nedenlerle, HMK’nın 346/1. ve 352/(1)-b maddeleri uyarınca, alacaklılar … … AŞ ve… A.Ş. vekillerinin istinaf dilekçelerinin bu yöne ilişkin kısımlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
3-Alacaklı SGK Başkanlığı vekilinin istinaf itirazları yönünden;
SGK Başkanlığının prim alacakları 5501 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 88/16. maddesine göre, İcra ve İflas Kanununa göre değil 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre takip ve tahsil edilmektedir. Bu Kanuna tâbi alacaklar konkordato hükmünün dışında kaldığından (İİK m.308/c) SGK alacaklarının konkordatodan etkilenmediği sonucuna varılmaktadır. Konkordatodan etkilenmeyen alacakların itirazlarının dikkate alınması gerekmediği gibi bunların alacaklılarının toplantıya çağrılmasına da gerek bulunmamaktadır. Diğer bir ifade ile SGK Başkanlığının konkordatonun tasdikine ilişkin olarak istinaf yoluna başvurmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi istinaf yasa yoluna başvurulması için de aranan bir şarttır.
Açıklanan nedenlerle alacaklı SGK Başkanlığı vekilinin prim alacakları yönünden istinaf başvurusunun hukuki yarar yokluğundan usulden reddi gerekmiştir.

4-Alacaklılar … … A.Ş. ve … A.Ş. vekillerinin diğer, konkordato isteyen, … …., … …. ve Tic. Ltd. Şti. vekillerinin tüm istinaf itirazları yönünden;
a-İİK’nın 308. maddesi, “Alacakları itiraza uğramış olan alacaklılar, tasdik kararının ilânı tarihinden itibaren bir ay içinde dava açabilirler.
Tasdik kararını veren mahkeme, konkordato projesi uyarınca çekişmeli alacaklara isabet eden payın, kararın kesinleşmesine kadar borçlu tarafından, mahkemece belirlenen bir bankaya yatırılmasına karar verebilir. Süresi içinde dava açmamış olan alacaklılar, bu paydan ödeme yapılmasını talep edemezler; bu durumda yatırılan pay borçluya iade edilir.” hükmünü içermektedir.
Konkordato isteyen vekilince istinaf aşamasında sunulan dilekçe ile, İlk derece Mahkemesi kararının 9. bendinde alacaklarının depo edilmesine karar verilen alacaklılarca İİK’nın 308b/1. maddesinde belirtilen sürede dava açılmadığı belirtilerek, aynı hükmün son cümlesi uyarınca iade koşulları oluşan bir ödemenin yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından kararın 9 nolu bendinin kaldırılmasına karar verilmesi istenmiştir.
İlk derece Mahkemesince alacaklarının depo edilmesine karar verilen alacaklılarca süresinde dava açılmamış olması halinde yatırılan paranın iadesine yine aynı Mahkemece karar verileceğinden, konkordato isteyenin bu isteminin istinaf incelemesi yapan Dairemizce karşılanması mümkün görülmemiştir.
b-İİK’nın 300’üncü maddesi uyarınca konkordato komiseri, yazdırılan alacaklara karşı borçlunun beyanını alır. Borçlunun itiraz ettiği alacaklar çekişmeli hale gelir. Kanun çekişmeli alacaklara iki sonuç bağlamıştır. İlk olarak çekişmeli alacakların nisaba ne şekilde katılacağına mahkeme karar verir (İİK m.302/VI). Nitekim somut olayda bu hususta yapılan başvurular mahkemece değerlendirilmiştir. Mahkemenin bu konuda verdiği kararlar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. İkinci olarak çekişmeli alacaklar ayrıca dava konusu edilebilirler (İİK m.308/b).
Açıklanan nedenlerle çekişmeli hale gelmiş alacakların istinaf sebebi yapılmasına ve bu tutarların bölge adliye mahkemesince belirlenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Çekişmeli alacakların depo ettirilmesi hususu tamamen ilk derece mahkemesinin takdirinde olup bu takdirin istinaf incelemesine konu edilmesi mümkün görülmemiştir.
c-İİK’nın 308c/2 maddesi uyarınca, “Bağlayıcı hâle gelen konkordato, konkordato talebinden önce veya komiserin izni olmaksızın mühlet içinde doğan bütün alacaklar için mecburidir.”
Bu düzenlemeye göre projede yer alsın veya yer almasın anılan borçlar için konkordato hükümleri geçerli olacaktır. Buna göre İlk derece Mahkemesi kararında, konkordatoya tâbi alacakların ve ödenmesi öngörülen alacak tutarlarının sınırlayıcı şekilde belirtilmemiş olması isabetli olmuştur.
Bu açıklamalara ve dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine göre, İlk derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, HMK.’nın 353/(1)-b.1 maddesi uyarınca, alacaklılar … … A.Ş. ve … A.Ş. vekillerinin diğer, konkordato isteyen, … ….. vekillerinin tüm hususlara ilişkin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.

KARAR :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Dairemizin 03.02.2021 tarih ve 2020/2032 E., 2021/189 K. sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
Buna göre,
2-Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK’nın 346/(1) ve 352/(1)-b maddeleri uyarınca, alacaklı T. … … A.Ş. vekilinin İSTİNAF DİLEKÇESİNİN REDDİNE,
3-Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK’nın 346/1. ve 352/(1)-b maddeleri uyarınca, alacaklılar … … AŞ ve… A.Ş. vekillerinin İSTİNAF DİLEKÇELERİNİN GEÇİCİ VE KESİN MÜHLET KARARLARINA İLİŞKİN KISIMLARININ REDDİNE,
4-Yukarıda (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle, alacaklı SGK Başkanlığı vekilinin prim alacaklarına yönelik İSTİNAF BAŞVURUSUNUN HUKUKİ YARAR YOKLUĞUNDAN USULDEN REDDİNE,
5-Yukarıda (4) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK.’nın 353/(1)-b.1 maddesi uyarınca, alacaklılar … … A.Ş. ve … A.Ş. vekillerinin diğer, konkordato isteyen, … …., … …. ve Tic. Ltd. Şti. vekillerinin tüm hususlara ilişkin İSTİNAF BAŞVURULARININ ESASTAN REDDİNE,
5-Alacaklı T. … … A.Ş. tarafından yatırılan istinaf harçlarının istek halinde iadesine,
6-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30-TL istinaf karar harcından peşin olarak yatırılan 54,40-TL’nin düşümü ile kalan 4,90-TL’nin konkordato isteyen ve alacaklılar … … A.Ş., … A.Ş., … …. ve … …. ve Tic. Ltd. Şti.’den ayrı ayrı alınarak Hazineye gelir kaydına,
7-İstinaf yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, kullanılmayan avansın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak iadesine,
8-HMK m. 359/4 gereğince kararın taraflara re’sen tebliğine; tebliğ, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
Dair, 01.03.2022 tarihinde, hazır olan taraf vekillerinin yüzlerine karşı İİK’nın 308/a maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 01.03.2022

…..