Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/125 E. 2022/382 K. 09.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(D Ü Z E L T E R E K Y E N İ D E N
E S A S H A K K I N D A K A R A R)

ESAS NO : 2022/125
KARAR NO : 2022/382

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 29/01/2020
ESAS-KARAR NUMARASI : 2018/8E., 2020/81K.
DAVACI : … BNK.AŞ.
VEKİLİ :
DAVALI :…

Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili, davacının sigortalısı … Sanayi A.Ş ile davalı … arasında 31.12.2013 tarihine kadar geçerli olmak üzere 02.01.2013 tarihli tek satıcı anlaşması imzalandığını, sigortalının davalı … firmasına yönelik ihracatını davacı Banka’ya sigortalattığını, … Sanayi A.Ş.’nin Kosova’da yerleşik davalı … şirketine gerçekleştirdiği sevkiyattan doğan 67.091,23 Euro tutarındaki alacağını vade tarihinde davalı tarafın ödememesi üzerine müvekkili banka tarafından sigortalıya ödendiğini, … Sanayi A.Ş nin de 17 Eylül 2014 tarihinde 67.091,23 EURO tutarındaki alacağını yasal yola başvurma dahil tüm haklarıyla beraber müvekkili bankaya devrettiğini, borcun ödenmesi hususunda davalı firma ile görüşülmüş ise de sonuç alınamadığını, … Sanayi A.Ş. ile davalı arasında imzalanan Tek Satıcı Sözleşmesinde, doğacak her türlü ihtilafta tarafların Türk Hukuku’nu seçtiklerini ileri sürerek, 67.091,23 EURO alacağın, fatura tarihlerinden itibaren EURO cinsi dövize uygulanan en yüksek mevduat faizi olan yıllık %1.60 oranında faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, uyuşmazlığa ilişkin olarak Prizren Asliye Mahkemesinden karar verildiğini, davacıya karşı hiçbir yükümlülük kalmadığını savuarak, kesin hüküm nedeniyle davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesi’nce “…HMK’nın 114/i maddesinde”Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.” olumsuz dava şartı olarak düzenlenmiştir.
Kosova Cumhuriyeti Prizren Asliye Mahkemesinin 16.05.2017 tarihinde PPP.nr. 97/17 sayılı kararı ile davacının dava konusu faturaların bedellerinin tahsiline ilişkin talebinin zamanaşımı nedeniyle reddedildiği, anılan mahkeme kararının kesinleştiği, mahkememizdeki iş bu davanın ve Prizren Asliye Mahkemesinin 16.05.2017 tarihinde PPP.nr. 97/17 sayılı kararına konu davanın taraflarının, konusunun aynı olduğu, aynı konuda daha önce dava açılarak karar verilmesi ve kesinleşmesi karşısında kesin hüküm oluştuğu, anlaşıldığından davanın HMK 114/i ve 115/2. Maddesi uyarınca kesin hüküm nedeni ile dava şartı yokluğundan usulden reddine…” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle: Sigortalı … San. AŞ ile davalı arasında imzalanan tek satıcı sözleşmesinde, her türlü ihtilafta Türk Hukukunun uygulanacağının belirtildiğini, fakat Kosova’da mahkemenin zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle vermiş olduğu red kararının tanıma ve tenfiz yapılmadığından geçerli olmadığını, Türk Hukuku’na göre zamanaşımı süresinin henüz dolmadığını beyan ederek, yerel mahkeme kararının kaldırılması ile müvekkili bankaya temlik edilen 67.091,23 EURO tutarındaki alacağın tahsilini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, sigorta poliçesi kapsamında dava dışı sigortalıya ödenen bedelin rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık; iş bu dava konusu hakkında yabancı mahkemece verilen kararın kesin hüküm teşkil edip etmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
I-Dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere göre İlk derece Mahkemesi kararının sonucu itibariyle hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, HMK.’nın 353/(1)-b.1 ve 359/(3) maddeleri uyarınca, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan diğer istinaf nedenlerinin esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.

II- Davacı, dava dışı sigortalısına yaptığı ödemenin tahsilini sigortalıya halef olarak istediğinden sigortalı ile davalı arasındaki hukuki ilişki kapsamında değerlendirme yapılması gerekmektedir. Dava dışı sigortalı ile davalı arasındaki sözleşmenin 8.maddesinde; uyuşmazlıkların çözümünde Türk Hukukunun uygulanacağı ve Karaman Mahkemelerinin yetkili olduğu düzenlenmiştir.
Milletler arası düzenlenen sözleşmelerden doğan borç ilişkilerinde uygulanacak hukukun düzenlendiği MÖHUK’un 24. Maddesinde:
“(1) Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tâbidir. Sözleşme hükümlerinden veya hâlin şartlarından tereddüde yer vermeyecek biçimde anlaşılabilen hukuk seçimi de geçerlidir.
(2) Taraflar, seçilen hukukun sözleşmenin tamamına veya bir kısmına uygulanacağını kararlaştırabilirler.
(3) Hukuk seçimi taraflarca her zaman yapılabilir veya değiştirilebilir. Sözleşmenin kurulmasından sonraki hukuk seçimi, üçüncü kişilerin hakları saklı kalmak kaydıyla, geriye etkili olarak geçerlidir.
(4) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır. Bu hukuk, karakteristik edim borçlusunun, sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukuku, ticarî veya meslekî faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri hukuku, karakteristik edim borçlusunun birden çok işyeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde bulunan işyeri hukuku olarak kabul edilir. Ancak hâlin bütün şartlarına göre sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşme, bu hukuka tâbi olur.” denilmiştir.
Tarafların seçilen hukuku sonradan değiştirmeleri mümkündür. Hukuk seçiminin değiştirilmesi için ilk hukuk seçiminin yapılması için gerekli olan şartlar gereklidir. Türk hukuku bakımından, hukuk seçimi değişikliğinin de açıkça yapılması gerekir (Dr. Cemile Demir Gökyayla, Milletlerarası Özel Hukukta Tek Satıcılık Sözleşmeleri, Ankara 2005, syf 336).
Somut olayda; sözleşmedeki maddeye rağmen alacağın tahsili için davacı tarafından Prizren adli mercilerine başvurulduğu, yabancı ülke (Kosova) hukukuna göre değerlendirme yapıldığı ve alacağın zamanaşımı nedeniyle talep edilemeyeceğine karar verildiği, davalı yanın Prizren adli mercilerine başvurulmasına itirazı bulunmadığı görülmekle sözleşmedeki yetkili mahkemenin zımni olarak değiştirilmiş olduğu sabittir. Ancak yukarıda anılan yasal düzenleme ve yapılan açıklamalar kapsamında seçilen hukukun zımnen değiştirilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu hale göre, başvurulan Prizren adli mercilerince Türk Hukukuna göre değerlendirme yapılması gerekirken Kosova Cumhuriyeti yasalarına göre karar verildiği, bu konudaki taraf iradelerine aykırılığın Türk Kamu düzeni ile ilgili olmadığı ve bu hususun Prizren mercilerince gözetilmesi gerektiği açıktır. Oysa Prizren Asliye Hukuk Mahkemesince verilen kararda belirtildiği üzere, karara karşı kanun yolu açık bulunmakla birlikte davacı tarafından kanun yoluna başvurulmadığı anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalara göre davacı vekilinin Türk Hukukunun uygulanması gerektiğine yönelik itirazlarının muhatabı merci Türk Mahkemeleri değildir.
2-Davacı tarafın istinaf sebepleri arasında, tanıma/tenfiz yapılmaksızın kesin hüküm değerlendirmesinin yapılmasının mümkün olmadığı bulunmaktadır. Bu kapsamda tanıma ve tenfiz hakkında açıklama yapılması gerekmektedir.
Tanıma, MÖHUK’un 58. maddesinde; tenfiz ise 50. maddesinde tanımlanıp açıklanmıştır.
Tanıma; yabancı mahkeme kararlarının kesin hüküm kuvvetinin diğer ülkelerde kabul edilmesidir. Bu şekilde bir ülkede alınan mahkeme kararı, ülkedeki etkisini bir başka ülkede de gösterebilecektir. Bu, kararın kesin hüküm etkisinin başvurulan devlet ülkesine de genişlemesi anlamını taşır.Yabancı bir kararın tanınması denilince akla, milletlerarası hukuk usulünde genel olarak bu kararın, kararın verildiği ülkede meydana getirdiği sonuçların diğer devlette de geçerli olması gelir, örneğin, kesin hüküm başka bir devlette aynı konudaki bir davada defi olarak ileri sürülebilir. Bu nedenle, tamına, karar sonuçlarının genişletilmesi şeklinde tanımlanabilir( Dr.Işıl Özbakan, Türk Hukukunda Yabancı Mahkeme Kararlarının tanınması ve tenfizi, Ankara 1987, syf 18 ).
Tenfiz ise; bir kişinin karşı koyması halinde, kamu gücünün harekete getirilmesi veya harekete getirilmesine elverişli bütün tedbirleri ifade eder ( Dr.Işıl Özbakan, Türk Hukukunda Yabancı Mahkeme Kararlarının tanınması ve tenfizi, Ankara 1987, syf 140 ). MÖHUKm. 50 tanımına göre; yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.
Yasal düzenleme ve yapılan açıklamalar kapsamında; tanıma ile tenfiz arasındaki farkın icraya yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda davacı beyanlarında hem tanıma hem tenfizden bahsedilmiş ise de; istinaf itirazı olarak ileri sürülmek istenen hususun tanıma işleminin yapılmamış olmasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Tanıma’nın düzenlendiği MÖHUK’un 58.maddesinde; “(1) Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz.
(2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir.
(3)Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye’de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır.” denilmiş, 54/1-a maddesine atıf yapılarak ” Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.” şartının tanımada aranmadığı özellikle belirtilmiştir.
Tanıma için mahkemeye başvurup bir karar almanın gerekli olup olmadığı Türk hukukunda tartışmalara sebep olmuştur. Eğer yabancı bir ilamın tanınması hukuki bir ihtilaf konusu olur ve bu yüzden ilamın tanınmasını isteyen taraf mahkemeye başvurursa, bu halde doğal olarak mahkeme bazı şartların bulunup bulunmadığı yönünden yabancı ilamı inceleyecek ve bir tanıma kararı verecektir. Görülüyor ki bu halde mahkemenin kararı gerekecektir. Ancak bu karar tenfiz kararından farklıdır. Burada söz konusu olan yabancı hükmün hukuki değerinin kabulüdür. Diğer yandan bazı durumlarda, konunun mahkeme önüne getirilip bir tanıma kararı istenmesine gerek yoktur. Yabancı hükmün bir takas defi olarak ileri sürüldüğü hal buna örnektir (Dr.Işıl Özbakan, Türk Hukukunda Yabancı Mahkeme Kararlarının tanınması ve tenfizi, Ankara 1987, syf 29).
MÖHUK’un 55.maddesine göre; kural olarak tanıma ve tenfiz talepleri bir çekişmesiz yargı işidir.Tanıma ve tenfiz talepleri bakımından yargılama usulünün basit yargılama şeklinde olması, yargılamanın bir an önce karara bağlanması amacıyla hareket edildiği izlenimini vermektedir. Bu noktada esasa ilişkin inceleme yapmaksızın, yabancı bir mahkeme tarafından verilen kararın şekil ve esas bakımından MÖHUK kapsamında düzenlenen tanıması ve tenfizi kabil kararlar niteliğine ilişkin şartları taşımanın yeterli olduğu kabul edilmektedir. Öyleyse tanıma ve tenfiz talepleri bakımından bir dava değil, talep ve talep sonucu çerçevesinde verilen bir karar olduğu hususu basit yargılama usulünün kabul edilmesi ile de desteklenmektedir. Zira tanıma ve tenfiz talepleri bakımından kanun koyucu çekişmeli bir durumun yaratılmasını değil, derhal uyuşmazlığın çözümlenmesini amaçlamıştır(Ali Önal, MHB, Cilt: 37, Sayı: 2, 576–610. Tanıma Ve Tenfiz Kararlarının Hukuki Niteliği.).
Somut olaya gelindiğinde, yabancı mahkeme ilamı ile verilen karar, davacı bankanın aleyhine olduğundan, bu kararın Türk Mahkemelerince tanınması için davacı banka tarafından istemde bulunulması kendisinden beklenmeyeceğinden; davalının yaptığı gibi kesin hüküm itirazında bulunulması tabiidir. Tanımanın ayrı bir dava açılmadan kesin hüküm itirazı ile birlikte ön sorun olarak değerlendirilmesi sonucu karar verilmesinde bir hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır zira yabancı mahkeme kararı alacağın istenemeyeceğine yönelik olduğundan icra edilecek ve tenfizi gerekli bir husus da bulunmamaktadır.
İlk Derece Mahkemesince verilen kararın gerekçe kısmı bu yönleriyle eksik bulunduğundan, Dairemizce; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararı gerekçe yönünden düzeltilerek aşağıdaki gibi yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
I-Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK’nın 353/(1)-b.1 ve 359/(3) maddeleri uyarınca, davacı vekilinin diğer nedenlere ilişkin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
II-Yukarıda (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile:
HMK m. 353/1,b,2 gereğince, Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/8E., 2020/81K. sayılı dava dosyasında verdiği 29/01/2020 tarihli kararını gerekçesi yönünden DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE.
Buna göre:
“1-Davanın dava şartı yokluğundan HMK.114/i maddesi uyarınca usulden reddine
2-Alınması gerekli 80,70 TL harcın peşin alınan 5.186,30 TL harçtan mahsubu ile kalan 5.105,60 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333. maddesi uyarınca artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,”
III-Harçlar Kanunu gereği alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından başta yatan 54,40 TL nin mahsubu ile bakiye 26,30 TL nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
IV-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, avansın kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak iadesine.
V-HMK m. 359/4 gereğince kararın taraflara resen tebliğine; tebliğ, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına.
09/03/2022 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda,
HMK m. 361 gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek bir dilekçe ile Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 09/03/2022

Başkan Üye Üye Katip