Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/123 E. 2022/259 K. 16.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)
(D Ü Z E L T E R E K Y E N İ D E N
E S A S H A K K I N D A K A R A R)
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

….

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 27.10.2021
ESAS-KARAR NUMARASI ….

Asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Asıl davada davacı vekili; müvekkili kooperatifin ortağı olan davalıya 287.040,00 TL. şerefiye ödemesi tahakkuk ettiğini, kooperatifin 04.10.2015 tarihli genel kurulunda 8. madde ile şerefiye bedellerinin ödenmesinin istendiğini, davalının bu genel kurula katılmasına rağmen bu karara muhalif kalmadığını, adına tahakkuk eden şerefiye ödemesinden 19.02.2016 tarihine kadar ödemesi gereken 4. taksidi olan 35.880,00 TL.’yi de ödemediğini ve hakkında icra takibine başlandığını, davalının itirazı üzerine icra takibinin durduğunu ileri sürerek, davalının itirazının iptaline, %20’den az olmamak üzere tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Asıl davada davalı vekili 02.02.2017 tarihli duruşmada, müvekkilinin davacı kooperatiften istifa ettiğini, buna ilişkin belgeleri sunacaklarını, Mahkemenin 2015/1527 E. sayılı dosyasının bekletici sorun yapılmasını talep ettiklerini belirtmiştir.
Birleşen davada davacı … vekili Mahkemenin 2015/1527 E. sayısına kaydedilen ve sonra menfi tespit istemi yönünden tefrik edilerek 2017/712 E. sayısına kaydedilen 03.11.2015 tarihli birleşen dava dilekçesinde, davalı kooperatif yönetim kurulu tarafından müvekkilinden talep edilen 288.088,00 TL. şerefiye bedelinin 123.365,00 TL.’lik kısmından borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davalı kooperatif vekili cevap dilekçesinde; şerefiye komisyonu tarafından tespit edilen şerefiye ödemelerinin süresinde itiraz edilmemesi nedeniyle kesinleştiğini, 19.04.2015 tarihli genel kurulda maliyetler konusunda bir tereddüt yaşanması üzerine kurulan maliyet ve keşif komisyonu aracılığı ile özel bir firmaya maliyet tespit çalışmaları yaptırıldığını, bu firmanın 06.06.2015 tarihli olağan genel kurulda 7,5 milyon TL. maliyet fazlası olduğunu bildirmesi üzerine maliyetlerle ilgili bir revize tablo hazırlandığını, 06.06.2015 tarihli genel kurulda 11. madde ile şerefiye ödemelerinin revize tabloya dahil olduğu hususunun karara bağlandığını, ancak 06.06.2015 tarihli genel kurul sonrasında … Mühendisleri Odasından alınan raporlarla, maliyet ve keşif komisyonu ile özel firmanın raporlarının gerçeği yansıtmadığı, maliyet hesaplarının yanlış olduğunun ortaya çıktığını, buna bağlı olarak davacının dayandığı revize tablonun da yanlış olduğunun ortada olduğunu, bunun üzerine 04.10.2015 tarihli genel kurulda maliyet tablosu hazırlanmak üzere bir çalışma grubunu kurulduğunu, böylece alınan yeni maliyet tablosu hazırlama kararıyla 06.06.2015 tarihli revize projenin ortadan kalktığını, iptali istenen kararın doğrudan şerefiyelerin toplanması amacıyla tesis edildiğini, zira maliyet tablolarının yıllara, fiyat artışlarına ve sair maliyet unsurlarının değişmesine bağlı olarak 4-5 kez değiştiğini, ayrıca bu tabloların kesin olmadığını, şerefiye ödemelerinden bağımsız olarak maliyetleri ve ödemeleri tespit amacıyla hazırlandığını, kesinleşen 12.04.2013 tarihli şerefiye tablosuna göre ödenmesi gereken şerefiye toplamının 11.349.625,53 TL. olduğunu, geçici revize tabloda ise şerefiyelerle inşaat maliyetlerinin karıştırılmaması adına şerefiye toplamının sıfır olacak şekilde kabul edildiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
YARGILAMANIN SEYRİ VE SONUCU :
İlk derece Mahkemesince 11.03.2020 tarih ve 2016/725 E., 2020/193 K. sayılı kararla; kooperatif ana sözleşmesinin 61. maddesine uygun olarak şerefiye bedellerinin itiraza uğramadan kesinleştiği, davalı-birleşen davacı … konutunun şerefiye bedelinin hesaplama sonucu 288.088,00 TL olduğu, ana sözleşmenin 61. maddesinde şerefiye tespitinin nasıl yapılacağı, komisyonun nasıl kurulacağı ve nasıl kesinleşeceğinin düzenlendiği, bu yetkinin KK 42. maddesi ve ana sözleşmenin 23. maddesinde genel kurulun devir ve terk edemeyeceği yetkileri arasında sayılmadığı ve bizzat ana sözleşmede düzenlendiğinden öncelikle bu şekilde yapılan düzenlemeye itibar edilmesinin gerektiği, kooperatif ana sözleşmesine uygun olarak yapılan ve kesinleşen şerefiye bedelinin geçerli olduğu, her ne kadar davalı-birleşen davacı vekili son celse davalı üyenin kooperatiften istifa ettiğini ve çıkma alacağını aldığını davada hukuki yarar kalmadığını bildirmiş, davacı vekili de davalının istifa ettiğini ancak ödediklerini aldığını bu dava ile ilgili mahsup yapılmadığını ileri sürmüş ise de, yargılamanın 2016 yılından bu yana sürdüğü, taraflarca esas uyuşmazlık üzerinden davanın götürüldüğü ve çıkmaya ilişkin dosyaya hiç bir delil sunulmadığı, esasen dava tarihindeki koşullar ve o tarih itibarı ile uyuşmazlığın değerlendirilmesi ve çıkma durumunun infazda nazara alınmasının gerektiği, davalının tarafların son celse beyanlarına göre üyelik ilişkisinin yargılama sırasında sona erdiği anlaşılmış ise de dava tarihi itibarı ile sürdüğü ve dava konusu uyuşmazlığın çözüldüğüne ilişkin taraflarca herhangi bir beyanda bulunulmadığı bu nedenle davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararın olduğu gerekçesiyle, asıl davanın kabulüne, davalının 36.011,00 TL’ye yönelik itirazın iptaline, %20 icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline; birleşen Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/712 sayılı dosyasında açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı asıl davada davalı-birleşen davada davacı … vekilince istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemizin 08.09.2021 tarih ve 2020/1322 E., 2021/1156 K. sayılı kararıyla; “… Kooperatifçe üyeliğinin sona ermesinden önce doğmuş aidat ve şerefiye borçları için takip başlatmasında ve itirazın iptali davası açılmasında hukuki yarar olduğu gibi, üyenin de takip ya da ihtar üzerine menfi tespit davası açmakta hukuki yararı vardır. Zamanında ödense idi kooperatifin kasasına girecek olan paranın, çıkma payının muaccel olduğu tarihe kadar, kasada beklemesinde ve nemalanmasında tüm ortakların yararı bulunduğu kuşkusuzdur. Ortak ile kooperatif arasında istifanın ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarih itibariyle hesaplaşma yapılması gerektiği gibi, çıkma payının ödenmesi sırasında hesaplaşma tekrar gerçekleşecektir.
Somut olayda, asıl davada davacı kooperatif tarafından davalı … aleyhine şerefiye alacağının 4. taksidinin tahsili için 06.05.2016 tarihinde icra takibine başlandığı, asıl davada davacı kooperatif tarafından 28.08.2016 tarihinde itirazın iptalinin istendiği; birleşen davada davacı … tarafından 03.11.2015 tarihinde açılan dava ile kooperatif yönetim kurulunca talep edilen 288.088,00 TL. şerefiye ödemesinin 123.088,00 TL.’sinden borçlu olmadığının tespiti istendiği anlaşılmıştır. Asıl davada davalı vekilince 02.02.2017 tarihli duruşmada müvekkilinin kooperatif ortaklığından istifa ettiği bildirilmiş; kararın verildiği duruşmada davalı vekilince müvekkilinin kooperatiften istifa edip çıkma payı alacağını aldığı, davacı vekilince de davalının istifa ettiğinin doğru olduğu, ödediklerini aldığı, itiraza konu alacakla ilgili herhangi bir ödeme ya da düşüm yapılmadığı beyan edilmiştir.
İstinaf aşamasında asıl davada davacı-birleşen davada davalı kooperatif vekilince sunulan belgelerden, asıl davada davalı-birleşen davada davacı …’un asıl ve birleşen dava tarihinden sonra 18.10.2016 tarihinde noter ihtarı ile kooperatif ortaklığından istifa ettiği, istifasının kooperatif yönetim kurulunca 05.11.2016 tarih ve 29 sayılı kararla kabul edildiği anlaşılmıştır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 17/1. ve anasözleşmenin 15/1. maddesi uyarınca hesaplaşma yapılıp ortağın çıkma payının ödenmesinden sonra, ortaktan tahsil edilecek tutarın tekrar ortağa çıkma payı olarak iade edilmesi söz konusu olamayacağından kooperatif tarafından başlatılan takipte ve bu takibe bağlı itirazın iptali davasında artık hukuki yarar kalmamıştır. Yine istifa eden ortak ile hesaplaşıp çıkma payını ödeyen kooperatif tarafından, istifa eden ortaktan parasal yükümlülükleri ile ilgili talepte bulunulması mümkün olmadığından, birleşen davada davacının da hukuki yararı kalmamıştır.
Hukuki yarar dava koşulu olup, mahkeme dava şartlarını re’sen incelemekle görevlidir. Hukuki yararın sadece dava tarihi itibariyle değil, dava devam ettiği sürece ve hükmün kesinleşmesine kadar devamı da gereklidir.
Buna göre İlk derece Mahkemesince, asıl davada davalı-birleşen davada davalı …’un istifa ettiğinin bildirilmesi üzerine, istifaya ilişkin belgeler istenip, çıkma payı alacağını alıp almadığı araştırılıp, asıl davada davacının ve birleşen davada davacının hukuki yararı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekirken, yargılamanın 2016 yılından bu yana sürdüğü, taraflarca çıkmaya ilişkin dosyaya hiç bir delil sunulmadığı, uyuşmazlığın dava tarihi itibariyle değerlendirilmesi gerektiği ve çıkma durumunun infazda nazara alınması gerektiği gerekçeleriyle davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararın bulunduğunun kabulüyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Bu durumda Dairemizce; asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, asıl ve birleşen davada davacıların hukuki yararları bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi için HMK’nın 353/(1)-a.4. maddesi uyarınca, esası incelenmeden İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine… ” asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının incelenmeksizin karar verilmiştir.
İlk derece Mahkemesince; asıl davada davacı, birleşen davada davacı …’un istinafı sonucu, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 9.9.2021 tarih 2020/1322 esas, 2021/1156 sayılı kararı ile asıl davada davalı-birleşen davada davacı …’un kooperetiften istifa ettiği ve çıkma payını aldığı bildirildiğinden asıl ve birleşen davada davacıların hukuki yararı kalmadığından kararın kaldırılmış olduğu görülmekle, kesin olan BAM kararına uyulması gerektiğinden istifa ve çıkma payının alınmış olması nedeniyle hukuki yarar yokluğundan davanın usulden redddine karar verilmesi gerektiği, red gerekçesi nedeniyle her iki dava yönünden de tazminata hükmedilmediği belirtilerek asıl ve birleşen davada hukuki yararın bulunmadığı BAM kararı ile saptandığından ve kararın kesin olduğu gözetilerek asıl ve birleşen davanın HMK 114/1-h ve 115 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Asıl davada davacı-birleşen davada davalı kooperatif vekili istinaf dilekçesinde; İlk derece Mahkemesince Ankara BAM 23 HD’nin “Davada hukuki yarar kalmadığı” yönündeki “Kesin” kararı nedeniyle “zorunlu olarak” “davanın usulden reddine” karar verildiğini, Ankara BAM 23 HD’nin kesin tespit kararı nedeniyle, ne istinaf aşamasında, ne de temyiz aşamasında farklı bir değerlendirme ihtimalinin ortadan kaldırıldığını, Ankara BAM 23 HD kararında davadaki hukuki yarar konusunda hata yapıldığını ve adeta davanın kilitlendiğini, HMK 114/1-h maddesinin, “Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması” diyerek hukuki yararın aranacağı zamanı gösterdiğini, buna göre hukuki yararın dava açıldığı zamanda mevcut olması gerektiğini, Ankara BAM 23 HD kararı değerlendirmesine göre hukuki yararın dava açıldığı sırada mevcut olup yargılama sırasında ortadan kalktığını, somut olayın bu haliyle HMK 114-115 maddesi kapsamı dışında olmadığını, somut olaya uygulanacak hükmün HMK 331 maddesi olduğunu, hatta davanın esastan incelenmesi ve ortadan kalkan asıl hakkın infazda değerlendirilmesi gerektiğini, aksi düşüncenin yani İlk derece Mahkemesi kararında olduğu gibi her iki dava yönünden de tazminata hükmedilmemesinin her iki taraf yönünden mutlak bir hak kaybı olduğunu, Ankara BAM 23 HD kararının hukuk güvenliği ve hak arama hürriyetini ortadan kaldırdığını, böylece başlangıçta haklı olunduğu ve hiçbir külfete katlanılmayacağı düşünülen bir davada tek tarafın keyfi iradesiyle, artık bu karar nedeniyle ileride haksız çıkılma ve yargılama gideri vb külfetlere katlanılma durumunun söz konusu olabileceğini, bu kararın tek tarafın iradesini egemen kılan bir karar olduğunu, Mahkemenin iş bu dava için yaklaşık 4 yıl uğratığını, bilirkişi incelemesi yaptığını, haklı-haksız ayırımına çalıştığını ancak davalının istifa tasarrufu ile tümünün boşa gittiğini, Ankara BAM 23 HD kararının kamu düzenine de açıkça aykırı olduğunu, mutlaka kaldırılması gerektiğini, adil yargılanma hakkını ortadan kaldırdığını, Ankara BAM 23 HD tarafından hukuki yararın varlığı ya da yokluğunun dar bir yorumla sadece asıl alacak yönünden ele alındığını, faiz, vekalet ücreti, icra inkâr tazminatı gibi fer’i hakların da hukuki yarar kapsamı içinde değerlendirilmesinin zorunlu olduğunu, hem icra takibinde ortaya çıkan asli ve fer’i hakları, hem de itirazın iptali davasında ortaya çıkan asli ve fer’i hakların ayrı ayrı gözetilmesi gerektiğini, yargılamanın esasına girilerek dava tarihine göre icra takibinin haklı veya haksız olduğunun araştırılması gerektiğini, fer’i haklar yönünden hukuki yararlarının bulunduğunu, bu nedenle HMK 114, 115 ve 353/1-a.4. Maddesinin uygulanamayacağını, haklı olan bir icra takibinde sonradan borçlunun asıl borcunun ortadan kalkmasının geriye etki yaparak icra takibini baştan haksız hale getirmeyeceğini, icra takibine bağlı fer’i hakları ortadan kaldırmayacağını, Ankara BAM 23 HD. kararının sonucu önceden belli olan bir kararı Ankara 13. Mahkemesine verdirdiğini, HMK 30 maddesi kapsamında zaman ve masraf yönünden usul ekonomisine aykırı olduğunu, Ankara BAM 23 HD kararıyla hükmün temyiz edilmesinin engellendiğini, Ankara BAM 23 HD kararı ile Yargıtay ve başka BAM kararları arasında içtihat uyuşmazlığı bulunduğunu, bu aykırılığın 5235 sayılı Yasanın 35. maddesi kapsamında giderilmesi gerektiğini, İlk derece Mahkemesince haklılık durumuna göre dava usulden reddedilmesine rağmen davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmişse de aleyhe yargılama giderlerine hükmedilmesi ve İİK 67 maddesi kapsamında icra inkar tazminatına hükmedilmemiş olması nedenleriyle usul ve yasaya aykırı olduğunu, yine vekalet ücretinin nispi olarak hesaplanması gerekirken maktu olarak hesaplanmasının da usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek,
-Öncelikle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23 HD’nin 09.09.2021 tarih ve 2020/1322 E., 2021/1156 K. sayılı kararının öncelikle bizzat 23 HD tarafından HMK 304 vd maddeleri uyarınca kaldırılmasına,
-Bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde Yargıtay kararları ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları arasında “yargılama sürecinde asıl alacağın ortadan kalkması durumunda uygulanacak usul ve esaslar ” hususunda ortaya çıkan içtihat aykırılığının, 5235 sayılı yasanın 35. maddesi kapsamında giderilmesini,
-Bu taleplerinin de kabul edilmemesi halinde, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
I-Asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekilinin Dairemizin 08.09.2021 tarih ve 2020/1322 E., 2021/1156 K. sayılı kararının HMK’nın 304 vd. maddeleri uyarınca düzeltilmesi istemi yönünden;
Asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekilince Dairemiz kararında HMK’nın 304. maddesi kapsamında yazı ve hesap hataları veya benzeri hatalar bulunduğu; 305. maddesi kapsamında yeterince açık olmadığı veya icrasında tereddüt uyandırdığı ya da birbirine aykırı hükümler içerdiği ileri sürülmemekte, esasa ilişkin nedenlerle hatalı olduğu belirtilmektedir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 444. maddesi ile Yargıtay kararları için öngörülen “karar düzeltme” kanun yolu, 6100 sayılı HMK’da Bölge Adliye Mahkemesi kararları için düzenlenmediğinden, asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekilinin Dairemiz kararının düzeltilmesi isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
II-Asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekilinin içtihat aykırılığının 5235 sayılı Yasa’nın 35. maddesi kapsamında giderilmesi istemi yönünden;
Somut olayda asıl davada itiraza konu; birleşen davada menfi tespit istemine konu borcun yargılama aşamasında ödenmesinin söz konusu olmadığı, bir başka deyimle davanın konusuz kalmadığı; kooperatif üyesi olan asıl davada davalı-birleşen davada davacının yargılama aşamasında istifa etmesi üzerine çıkma payının ödenmesi nedeniyle asıl ve birleşen davada davacıların hukuki yararının artık kalmadığı anlaşıldığından Yargıtay ve diğer Bölge Adliye Mahkemesi Daireleri arasında içtihat farklılığı bulunmadığı değerlendirilmiştir.
Buna göre asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekilinin 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 35/3. maddesi uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kuruluna başvurma isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
III-Birleşen davada davalı vekilinin İlk derece Mahkemesi kararına yönelik istinaf itirazları yönünden;
Karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile değişik 341/(1) maddesinde öngörülen kesinlik sınırı, 6763 sayılı Kanunun 44. maddesiyle HMK’na eklenen Ek-Madde 1’de öngörülen yeniden değerleme oranı da dikkate alındığında karar tarihi itibariyle 5.880,00 TL.’dir.
Alacak davalarında istinaf (kesinlik) sınırı belirlenirken, yalnız alacağın aslı (asıl talep) nazara alınır: faiz, icra tazminatı (İİK m. 67, m. 69., m. 72) ve (ihtarname, delil tespiti ve yargılama giderleri gibi) giderler hesaba katılmaz. (Prof. Dr. Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku, Ağustos 2016) Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 09.10.2018 tarih ve 451 E., 17783 K., Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 01.10.2018 tarih ve 12965 E., 20570 K., Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 07.11.2013 tarih ve 10767 E., 18588 K. sayılı ilamları da bu yöndedir.

Temyiz sistemi yönünden de mevcut bulunan, istinaf yoluna başvurulabilmesinin belirli bir miktarla sınırlandırılmasının benzeri hükmün (HUMK m.427) Anayasaya aykırılığı gerekçesiyle açılan davada Anayasa Mahkemesi; 20.01.1986 tarih ve 23/2 sayılı kararında, “..bu sınırın davaların hızlandırılması ve Yargıtay’ın iş yükünün bir ölçüde azaltılmasının amaçlandığı, bu sınırlamanın kamu yararına yönelik olduğu ve hak arama hürriyetinin de kamu yararı dikkate alınarak sınırlanabileceği…” gerekçesiyle, anılan hükmün Anayasaya aykırı olmadığına karar vermiştir.
İlk derece Mahkemesince birleşen davanın usulden reddine karar verilmiş olup, davalı aleyhine hüküm kurulmadığından karar, davalı yönünden kesin niteliktedir.
Kesin olan kararlara yönelik istinaf istemleri yönünden HMK’nın 346/(1) maddesi uyarınca mahkemece bir karar verilebileceği gibi, aynı Kanun’un 352. maddesi maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi’nce de karar verilebileceğinden, HMK’nın 346/(1) ve 352/(1)-b. maddeleri uyarınca birleşen davada davalı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

IV-Asıl davada davacı vekilinin istinaf itirazları yönünden;
1-Asıl dava şerefiye borcunun tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İİK’nın 67/2. maddesi uyarınca borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu karşı tarafın talebi üzerine icra inkâr tazminatına mahkum edilecektir. Davalı kooperatif üyesinin kooperatif ortaklığından istifa etmesi üzerine davacı kooperatifçe çıkma payının ödenmesi nedeniyle davacı kooperatifin icra takibinde ve davasında artık hukuki yararı kalmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verildiğinden, İlk derece Mahkemesince davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmemesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır.
İlk derece Mahkemesince hukuki yarara ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddine karar verildiğinden, karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/2. maddesine uygun olarak maktu vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru olmuştur.
Bu açıklamalara ve dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesince Dairemizin kesin nitelikteki kararına uygun olarak karar verilmiş olmasına göre, İlk derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, HMK.’nın 353/(1)-b.1 maddesi uyarınca asıl davada davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan hususlara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2-İlk derece Mahkemesince asıl davada davalı …’un yargılama sırasında istifa ettiği ve çıkma payını aldığı, dava tarihi itibariyle tarafların hukuki yararın bulunduğu belirtilerek isabetli olarak, asıl davadaki haklılık durumuna göre davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmişse de bu belirleme ile çelişecek şekilde davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına ve davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacıdan tahsiline karar verilmiş, davacı tarafça yatırılan harç yanlış belirlenmiştir.
Bu durumda Dairemizce asıl davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/(1)-b.2 .maddesi uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararının yargılama giderleri yönünden düzeltilerek, HMK’nın 327. maddesi de gözetilerek davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin davalıdan alınmasına, davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına ve harç miktarının düzeltilmesine dair yeniden esas hakkında karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :
I-Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle, asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekilinin Dairemizin 08.09.2021 tarih ve 2020/1322 E., 2021/1156 K. sayılı kararının düzeltilmesi isteminin reddine,
II-Yukarıda (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle, asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekilinin 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 35/3. maddesi uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kuruluna başvurma isteminin reddine,
III-Yukarıda (III) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK’nın 346/(1) ve 352/(1)-b. maddeleri uyarınca birleşen davada davalı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine,
IV-Yukarıda (IV-1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK.’nın 353/(1)-b.1 maddesi uyarınca asıl davada davacı vekilinin diğer hususlara yönelik İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
V-Yukarıda (IV-2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, asıl davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/(1)-b.2 .maddesi uyarınca, Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.10.2021 tarih ve 2021/550 E., 2021/557 K. sayılı kararı DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
Buna göre,
“1-Asıl davada hukuki yararın bulunmadığı BAM kararı ile saptandığından ve kararın kesin olduğu gözetilerek asıl davanın HMK 114/1-h ve 115 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan usulden reddine,
Alınması gereken 59,30 TL harcın, peşin alınan 434,92 TL.’den düşümü ile kalan 375,62 TL.’nin istek halinde davacıya iadesine,
Yargılama sırasında asıl davada davalı, birleşen davada davacı olan …’un istifa ettiği ve çıkma payını aldığı gözetilerek dava tarihi itibari ile hukuki yararın bulunması nedeniyle asıl davada haklılık durumuna göre davacı lehine 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı tarafça yapılan 33,60 TL. ilk masraf, 750,00 TL. bilirkişi ücreti, 45,10 TL posta gideri, 162,10 TL. istinaf yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 990,80 TL. yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Talep halinde artan avansın iadesine,
2-Birleşen davada hukuki yararın bulunmadığı BAM kararı ile saptandığından ve kararın kesin olduğu gözetilerek birleşen Ankara 13. Asl. Tic. Mah. 2017/712 Esas sayılı davasının HMK 114/1-h ve 115 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan usulden reddine,
Alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 31,40 TL harcın düşümü ile eksik kalan 27,90 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Davacı tarafından yatırılan harçların üzerinde bırakılmasına,
Davalı taraf kendisini vekille temsil ettiğinden haklılık durumuna göre Avukatlık Asgari Ücret Tarifesince belirlenen 4.080,00 maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davalı tarafından yapılan taktiren toplam 786,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Talep halinde artan avansın iadesine”,
VI-Asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekilince yatırılan istinaf karar harcının istek halinde iadesine,
VII-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, avans ve harç iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine,
16.02.2022 tarihinde, asıl davada davacı-birleşen davada davalı yönünden HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca (Ek madde 1 gereği belirlenen 107.090,00 TL. kesinlik sınırının altında olduğundan, birleşen davada davacı tarafça istinaf edilmemesi nedeniyle, KESİN olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 18.02.2022
….