Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/1199 E. 2022/1129 K. 29.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ ….
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(D Ü Z E L T E R E K Y E N İ D E N
E S A S H A K K I N D A K A R A R)
…..

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

…..
İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 12/05/2022
ESAS-KARAR NUMARASI : ….
İstemci şirket vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İstem konkordatonun tasdikine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince adi alacaklar bakımından konkordato projesinin yasanın aradığı oranla kabul edildiği fakat rehinli alacaklar için çoğunluğun sağlanamadığı, adi alacaklar bakımından teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olmadığı ve şirket bakımından doğrudan iflas nedeni bulunmadığı, öte yandan projede gösterilmesine rağmen hisse satışının gerçekleştirilemediği gerekçesiyle tasdik isteminin reddine karar verilmiştir.
İstemci şirket vekili istinaf dilekçesinde:
– Müvekkilinin banka ve finansal kiralama borçları hariç borçlarını %30 tenzilat ve 15 aylık ödemesiz dönem sonunda 48 ay eşit taksitle ödeneceğini, banka ve finansal kiralama alacaklıları alacakları bakımından tenzilat yapılmayacağını,
– Konkordato projesinin uygulanabilir nitelikte olduğunu, covid-19 pandemisi sonrası cironun ve kârlılığın arttığını;
– Hisse satışının hangi tarihte yapılacağı konusunda bir kısıt bulunmadığını,
– Alacaklıların %85,22 oranında projeye kabul oyu kullandığını, konkordatonun reddi halinde alacaklıların da zararının doğacağını,
– Depo kararı verilmediğini ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve tasdik isteminin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE
Re’sen yapılan istinaf incelemesine göre (HMK m.355):
İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 304’üncü maddesinde komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkemenin konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlayacağı ve “…komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorunda…” olduğu net biçimde gösterilmiştir. Madde ayrıca “…Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir. Bu süre altı aydan fazla olamaz.” düzenlemesini getirmiştir.
Bu noktada konkordato mühleti ve bunun uzatılması üzerinde durmakta yarar vardır. Konkordato hükümlerinden yararlanmak isteyen borçlu Yasada sayılan (İİK m.286) belgeleri ve konkordato projesini sunduğunda asliye ticaret mahkemesi kendisine geçici mühlet vererek komiser atar (İİK m.287). Komiser/ler geçici mühlet içinde, borçlu tarafından sunulan belgelerin gerçeğe ve finansal raporlama ilkelerine uygun ve projenin de bu kapsamda uygulanabilir olduğuna kanaat getirirse bu durumu mahkemeye bildirir. Mahkeme bu kez borçluya kesin mühlet vererek önceki komiser/leri ya da yeni bir komiser (kurulunu) konkordato işlemleri için görevlendirir. Bu aşamada komiser/ler alacaklıları alacaklarını bildirmeye davet eder (İİK m.299), bu alacaklar hakkında borçlunun beyanını alır (İİK m.300) ve alacakları toplantıya çağırarak projenin oylanmasını (İİK m.302) sağlar. İltihak süresinin dolmasından sonra yedi gün içinde nihai raporlarını hazırlayarak tasdik için dosyayı ve raporu mahkemeye sunar.
Bu işlemlerin bitirilemeyeceği kesin mühlet içinde anlaşılıyorsa komiser/ler mahkemeden kesin mühletin uzatılmasını ister. Kesin mühletin uzatılmasına ilişkin düzenleme İcra ve İflas Kanunu’nun 289’uncu maddesinin beşinci fıkrasında yer almaktadır. Bu uzatma süresi altı ayı geçemez.
Verilen bir yıllık kesin mühletin tamamı komiserlere ve borçluya “bağışlanmış” bir süre değildir. Tam tersine alacaklıların katlanmaya zorlandıkları bir süredir. Bu nedenle sürenin en verimli biçimde kullanılması gerekir.
Mühlet konkordato prosedürünün tamamlanması içindir; yoksa gelecek bir paranın/istihkakın beklenmesi, yeni ortak bulunması, bir alacağın tahsil edilmesi, somut olayda olduğu gibi hisselerin satışı gibi zamana yayılan işlemler için “oyalanma” süresi değildir. Değer tespitleri ve sunulan belgelerin muhasebe standartlarına ve gerçeğe uygunluğu geçici mühlet içinde yapıldığından, kesin mühletin verilmesinden sonra yukarıda gösterilen iş ve işlemler ve raporun hazırlanması en çok 5-6 ay içerisinde yapılmalı ve dosya mahkemeye sunulmalıdır; ilgili düzenlemeler incelendiğinde bu sürelerin çok kısa belirlendiği görülmektedir. Nitekim mehaz İsviçre İcra ve İflas Kanunu’nda (…… kesin mühlet azami bir yıl olarak belirlenmiş, karmaşık (kompleks) hallerde bu sürenin 24 aya kadar uzatılabileceği kabul edilmiş ancak karmaşık olduğu için bir yılı aşan süre ile kesin mühlet verilmesi halinde komiserin en geç dokuzuncu ayın bitmesinden önce alacaklıları toplantıya çağırması gerektiği emredici bir hüküm olarak ortaya konulmuştur (İsvİİK m.295b, f.II)
Komiser/ler bu süreyi geçirdikten sonra dosyayı mahkemeye sunarsa mahkemenin yapacağı tek işlem, tasdik isteminin usulden reddine karar vermektir. Zira yukarıda metni verilen 304’üncü madde emredici niteliktedir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 304’üncü maddede gösterilen ek süre komiser/lere verilecek bir süre değildir. Bu süre dosyanın ve raporun mahkemeye sunulmasından sonra mahkemece yargılamanın kesin mühlet içinde bitirilemeyeceğinin anlaşılması halinde verilen bir süredir. Kaldı ki bu süre teknik olarak mühlet de değildir; yasanın tabiri ile bu sürede sadece “…mühlet hükümlerinin devamına…” karar verilmektedir.
Somut dosyada ilk derece mahkemesince:
– 15.10.2020 günü kesin mühlet verilmiş (süre sonu: 15.10.2021),
– 07.10.2021 günlü kararla kesin mühlet süresi üç ay uzatılmış (süre sonu: 15.01.2022),
– Uzatma süresi dolduktan sonra 09.02.2022 günlü kararla (ikinci kez) üç ay uzatılmıştır.
– Komiserlerin yetişmeyen birtakım işlemlerden söz ederek yaptıkları başvuru üzerine 14.04.2022 günlü ara kararla İİK m.304/II uyarınca bir ay daha süre verilmiştir.
– Komiserler raporlarını 09.05.2022 günü sunmuş; nihai karar 12.05.2022 günü verilmiştir.
Yasaların uzatma hakkı verdiği süreler, ancak süre içinde uzatılabilir. Dolmuş bir sürenin uzatılmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Öte yandan, yukarıda açıklandığı üzere sadece yargılama aşamasında mahkemece kullanılacak bir süre komiserlere verilemez.
Yukarıdan beri gösterilen yasal düzenlemeler ve yapılan açıklamalara göre mühlet dolmuş ve dosya ile rapor bu sürede mahkemeye sunulmamıştır. Artık yapılması gereken işlem konkordatonun usulden reddine karar vermekten ibarettir.
Bu durumda Dairemizce, HMK’nın 355 ve 353/(1)-b.2. maddeleri uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek konkordato isteminin usulden reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
Düzeltme nedenine göre istemci vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
I- İstemci vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin REDDİNE,
Re’sen yapılan değerlendirmeye göre (HMK m.355) HMK m. 353/1-b.2 gereğince Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/316 E., 2022/374 K sayılı dosyasında verdiği 12/05/2022 tarihli KARARININ DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE.
Buna göre:
“”1-Konkordato isteyenler …….. konkordato isteminin USULDEN REDDİNE,
2-Kesin mühletin sonuçları ortadan kalktığından tedbirler ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
3-Konkordato isteyen tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
4-Yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın gideri içerisinden alınarak yatırana iadesine,”
II- Harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
III- İstemci tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, avansın kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak iadesine.
IV- HMK m. 359/4 gereğince kararın taraflara resen tebliğine; tebliğ, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına.
29/06/2022 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda,
İİK m. 308/a gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 30/06/2022

……….
AYRIK GÖRÜŞ AÇIKLAMASI
I
Verilen karar bakımından oybirliği halinde olduğumuzu ve muhalif kalabileceğim bir hüküm sonucu parçasının karar metninde bulunmadığını ifade etmekle birlikte,
Komiserlerin görevlerine ilişkin genel açıklamaları öğretiye bırakarak, onların görevlerini yaparken tâbi oldukları özen yükümünün derecesine ve buna aykırılık halinde ortaya çıkan bir kısım zararlarla uygulanması gerektiğini düşündüğüm disiplin hükümlerine değinmeye çalışacağım.
II
Tanrıver’in tanımına göre konkordato komiseri, konkordato prosedürünü yürütmek ve bu prosedür içerisinde borçlu ile alacaklıların ve hatta kamunun menfaatlerini adil ölçüler içinde korumak ve dengelemekle görevlendirilmiş olan bir kamu görevlisidir (Tanrıver, S.: Konkordato Komiseri, Ankara 1993, s.26 ve 136 vd.).
Konkordato komiserinin kamu görevlisi olması hususu İcra ve İflas Kanunu’nun 290’ıncı maddesinin üçüncü fıkrasında, bunun Bilirkişilik Bölge Kurulunda oluşturulan listeye kaydı zorunluluğu ve sorumlulukları konusunda iflas idare memurlarının sorumluluğuna ilişkin 227’nci maddeye atıf yapılması noktasında belirginleştirilmiştir. Bu maddenin dördüncü fıkrasında komiserlerin Türk Ceza Kanununun uygulanmasında memur (kamu görevlisi) sayılacakları da ifade edilmiştir. Bundan öte, kamu görevlilerinin görev ve sorumluluklarına ilişkin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129’uncu maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve yasalara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü olduklarının belirtildiği de dikkatten uzak tutulmamalıdır. Kamu görevlilerine yüklenen sadakat yükümlülüğünün komiserler için de geçerli olduğunda tartışma bulunmamaktadır.
Adalet Bakanlığınca yayımlanan “Konkordato Komiserliği ve Alacaklılar Kuruluna Dair Yönetmelik” (RG 30.01.2019, 30671) komiserin görevini yasa, (bu) yönetmelik ve dürüstlük kuralları çerçevesinde tarafsız, objektif ve özenle yerine getirmek zorunda olduğunu belirtmiştir (m.8/1-a). Aksi takdirde komiserin görevine mahkemece son verilir ve durum derhal Bilirkişilik Bölge Kuruluna ve eylemin suç oluşturması hâlinde ayrıca Cumhuriyet başsavcılığına bildirilir (m.8/4). Komiserin gerek görevini özenle yerine getirme yükümlülüğünü ihlali ve gerek görevin gerektirdiği güven duygusunu sarsıcı tutum ve davranışlarda bulunulması listeden çıkartılması için yeterli nedendir (m.19/1-d ve e).
Komiserlerin görevlerinin neler olduğu İcra ve İflas Kanunu’nun çeşitli hükümlerinde gösterilmiş, Dairemiz kararında da sıralanmıştır.
Komiser borçludan ve alacaklılardan bağımsız olarak hareket eder ve süreci yönettiği sırada borçlu ile alacaklılar arasındaki dengeyi sağlamakla görevlidir (Tanrıver, s.27; Kale, S.: “İsviçre İcra İflas Kanununun Adi Konkordato Hükümlerine Genel Bir Bakış”, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 4 (2), Güz 2017, s.158.). Diğer taraftan Komiser olarak atanacak kimselerin iktisadi ve hukuki süreç hakkında bilgili olması gerekir (Pekcanıtez, H./Erdönmez, G.: 7101 sayılı Kanun Çerçevesinde Konkordato, İstanbul 2018, s.70).
Mühletin verimli kullanılmaması, gerekmediği halde mühletin uzatılmasının istenmesi ve alacak yazdırılması, borçlunun beyanının alınması ve oylamanın yapılarak dosyanın tasdik için mahkemeye sunulması konusundaki ihmal hem özen yükümlülüğünün ihlali hem de güveni sarsıcı davranışlar kapsamındadır (bkz. Tanrıver, S.: “Konkordato Mühletinin Uzatılması”, TBBD, 1995/3, s.409-410; Duran, R.: “Konkordato Mühletinin Uzatılması”, Akademik Yaklaşımlar Dergisi, İlkbahar 2019, 10 (1), s.65).
Kamu görevlisinin özen yükümü vekilin özen yükümünden daha ağır bir derecede değerlendirilmelidir. Nitekim Türk Borçlar Kanunu’nun sorumsuzluk anlaşmasına ilişkin 115’inci maddesinde ağır kusura dayalı sorumluluktan sözleşme ile kurtulunamayacağı belirtildikten sonra üçüncü fıkrada uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanatın, ancak yasa ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyor olması halinde bu kimsenin hafif kusurundan dahi sorumlu olacağı ilkesi getirilmiştir. Konkordato komiserliği ancak belirli bir eğitim almış ve listeye yazılmış kimselerce yapılacak bir görev olduğundan özen görevi de bu çerçevede ağırlaştırılmış sayılmalı, komiser pek hafif sayılacak kusurlarında dahi gerekli disiplin işlemine tâbi tutulmalıdır.
III
Somut olaya dönüldüğünde komiserlerin bu gerekliliklere uymadığı net olarak görülmektedir.
Eldeki dosyada borçlu tek bir şirkettir. Böyle bir durumda geçici mühletin sonuna kadar kullanılması; kesin mühletin de tamamının kullanılması ve hiç bir gerekçe yokken iki kez uzatma istenmesi, bunun da yetmemesi üzerine yasal imkansızlığa rağmen mühlet etkilerinin devam ettirilmesinin istenmesi komiserlerin sorumluluğunu gerektirmektedir.
Komiserler konkordatonun temel felsefesini anlamamış olmalı ki,
– Alacaklılar arasında farklı tenzilat oranları içeren projenin düzeltilmesine katkıda bulunmamış (İİK m.292),
– Hiçbir gerekçe göstermeksizin “kaynaklarla teklifin orantılı olmadığını” rapor etmişler ve bunun ne şekilde düzeltileceği konusunda borçluya ve mahkemeye hiçbir katkı sunmamış,
– Aslında projede “tam ve derhal” ödeme gibi bir öneri olmamasına ve hisse satışının zamana yayılabileceğini öngörmeksizin satışın yapılmasını beklemiş ve mühleti kötü kullanmış,
– Eşitlik ilkesine aykırı haliyle yüzde 85,22 oranında kabul oyu alan projenin akim kalmasına, alacaklılar ile borçlunun zaman ve para kaybına neden olmuştur.
IV
Konkordato hukuki boyutuyla kısmen 7101 sayılı Yasa’nın İcra ve İflas Kanunu’nun 285’inci maddesinde yaptığı değişiklik gerekçesinde, çoğunlukla da öğretide çeşitli biçimlerde tanımlanmıştır.
Konkordatonun işletmesel/iktisadi bir tanımına ise rastlanamamaktadır. Oysa konkordato kendisini hukuki alanda gösterdiği gibi işletme iktisadı bağlamında borçların tasfiyesi ve alacakların tenzilatla ve/veya vadeyle tahsili zorunluluğu noktasında da gösterir. Hatta özellikle borçlunun borçlarını işletmesini tasfiye ederek mi yoksa iyileştirerek mi ödeyeceği; alacaklının da konkordato projesine oy verirken alacağını, icra ve dava yollarına başvurmaya gerek duymaksızın; emek, para ve ilave zaman harcamaksızın ve fakat bir kısım indirimle ve/veya gecikerek tahsil edeceği bilinciyle hareket edeceği hukuktan çok işletmesel kararlar çerçevesinde söz konusu olmaktadır.
Zira konkordato borçlu için gerek hukuk ve gerek işletme sahasında saygın bir hal olarak görülemez. Söz gelimi konkordato ilan edenler bankalarda (5411 s. Bankalar Kanunu m.8/2), sermaye piyasası aracı kurumlarında (6362 s. Sermaye Piyasası Kanunu m.44/1-a), finansal kiralama, faktoring, finansman ve tasarruf finansman şirketlerinde ….. m.6/1-a), özel istihdam bürolarında (4904 s. Türkiye İş Kurumu İle İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun m.8/1-a) kurucu ortak olamazlar. Yine konkordato ilan edenler Kamu İhale Kanunu çerçevesinde ihalelere de katılamaz (4734 Kamu İhale Kanunu m.10/III-a). Hatta primlerin tamamını ödememişken sigorta ettiren konkordato ilan etmişse sigortacının, bunu öğrendiği tarihten itibaren, bir aylık bildirim süresine uyarak sigorta sözleşmesini feshedebileceği kabul edilmiş ve konkordato teklifi borçluyu ve sigorta teminatında kapsamındaki menfaatleri korumasız bırakacak şekilde sonuca bağlanmıştır (TTK m.1413/2).
Alacaklıların konumu da işletmesel ve mali anlamda konforlu değildir. Gerçekten de konkordatoya olumlu oy veren alacaklıların dahi bunu engin bir gönül hoşluğu içinde yapmadıkları tahmin edilebilmektedir (Savatier, R.: Hukuki ve Ekonomik Açıdan Borçlar Teorisi, çev. T. Önen, T. İnal, Ankara 1980, s.407).
İşte burada “hukukun ekonomik analizi” konusu gündeme gelmektedir. Posner’e göre insanlar, tıpkı iktisadın kuralları gibi hukuk sistemine başvurduklarında “rasyonel maksimizasyonu” yani oransal olarak faydalarını en üst düzeyde tutmayı ister (Posner, R.: Economic Analyse of Law, 2.b., Boston 1986, s.3 vd.). Buna göre insanlar başvuracakları hukuki yolları seçerken zaman, emek ve gider bağlamında kendileri için en avantajlı yolu seçerler (ayrıca bkz. Gottwald, P.: “Medeni Yargılama Hukuku Reformu ve Eleştirisi Bakımından Ekonomik Analiz”, çev. S. Taşpınar, AÜHFD, 2002, 51 (1), s.2). Elli yıl öncesine kadar sadece “usul ekonomisi” ilkesi ile açıklanmaya çalışılan bu yaklaşım, artık ekonomik analizi de inkar etmemektedir. Eğer bir hak dava açılmaksızın da elde edilebilecekse alacaklı öncelikle bu yolu tercih etmelidir.
Bu bağlamda konkordatonun hem borçlu ve hem de alacaklılar için en yüksek faydayı (rasyonel maksimizasyonu) sağlaması, özellikle mühlet ve bu kapsamda yargılama sürecinin sağlıklı, ivedilikle ve pek tabii ki başarı ile tamamlanmasıyla mümkündür.
Nitekim kararda da verilen geçici ve kesin mühletin komiserlere ve borçluya “bağışlanmış” bir “oyalanma” süresi olmadığı, bu süre içinde tasdik yargılamasının da yapılıp bitirilmesi gerektiği; sürenin verimli biçimde kullanılması gerektiği isabetle vurgulanmıştır. Söz gelimi İsviçre İcra ve İflas Kanunu’nda (SchKG Art. 295b) mühletin on iki ay olduğu, ancak kompleks (karmaşık, girift) işlerde bu sürenin en fazla yirmi dört ay olacağı fakat on iki ayı aşan mühletlerde komiserlerin bütün işlemleri tamamlamış olarak dosyayı en geç dokuzuncu ayda mahkemeye tevdi etmeleri gerektiği açıkça yazılıdır. Ülkemizde bu süre bir yıl olduğundan, dosyanın en geç 4 ya da 5’inci ayda tamamlanarak raporun sunulması gerekir.
İvedilikle sağlıklı bir sonuca ulaştırılan konkordato borçluyu borcundan kurtaracak, alacaklıya da icra takibine ya da iflasa oranla daha yüksek bir tatmin sağlayacaktır.
V
Mühlet alacaklıların katlanmaya zorlandıkları bir süredir. Bu sürede alacaklılar nelere katlanmıştır?
Geçici mühletin verilmesi ile takip yasağı başlamış ve alacaklara faiz işlemesi durmuştur. Oysa Türkiye ekonomisinin belirli bir oranda enflasyonist baskı altında olduğu bilinmektedir.
….. internet sitesinde yer alan “enflasyon hesaplayıcısı” ……üzerinden yapılan hesaplamaya göre geçici mühletin verildiği 17.07.2020 günü ile istemin reddedildiği 12.05.2022 arasında geçen yaklaşık bir yıl on aylık süreçte birim 100,-TL alacak (faiz hakları hariç) 50,29 TL mertebesine inmiştir.
Konkordato tasdik talebinin reddi ile birlikte alacaklılar faiz haklarını da talep edebilecektir ancak aradan geçen zamanda ortaya çıkan bu kaybın bir kısmına komiserlerin sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır.
VI
Gelinen noktada konkordato komiserlerinin yasayla açıkça tanımlanmış görevlerini yapmadıkları; mühleti gereksiz yere geçirdikleri, bu arada projedeki eşitsizliği gidermedikleri, kaynakların teklifle orantısını kurmak bakımından herhangi bir çaba sarf etmedikleri ve sonuç olarak tasdik isteminin usulden reddine neden olarak borçlu ve alacaklılar aleyhine sonuçlar doğmasına yol açtıkları anlaşılmaktadır.
Borçlu ve alacaklılar bakımından ortaya çıkan maddi ve manevi zararların talep edilmesi ilgililerinin takdirindedir.
Ancak birer kamu görevlisi olarak yasadan ve yönetmelikten doğan görevlerini yerine getirmeyen ve zarara sebebiyet verecek şekilde sadakat ve özen yükümünü ihlal eden komiserlerin gerekli disiplin işlemine tâbi tutulması gerekir.
Açıklamaya çalıştığım nedenle Dairemiz kararının hüküm sonucu kısmında bu konuda da hüküm bulunması gerektiği düşüncesindeyim.

……