Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/1197 E. 2022/2127 K. 28.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1197 – 2022/2127
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)

ESAS NO : 2022/1197
KARAR NO : 2022/2127

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/04/2022
ESAS-KARAR NUMARASI : 2021/203 E.-2022/221 K.
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI
VEKİLİ :

Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili 30.12.2021 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili şirket tarafından kurularak işletilen lisanssız güneş enerjisi üretim tesisi (tesisat no: …) ile ilgili olarak taraflar arasında Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşması imzalandığını, davalı tarafça 2016 yılı sonuna kadar üreticiler arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın tüm üreticilerden aynı bedel (1 Ekim-31 Aralık dönemi için 0,7596 kuruş) alınırken, 01.01.2017 tarihinden itibaren her hangi bir teknik ve hukuki sebebi olmadığı halde üreticiler arasında ayrıma gidilerek lisanssız üreticilerden daha fazla sistem kullanım/dağıtım bedeli alınmaya başlandığını,
6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 17. maddesine, 6719 sayılı Kanunla (2016 yılında) eklenen 10. fıkranın, “Kurum tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda; tüketici hakem heyetleri ile mahkemelerin yetkisi, bu bedellerin, Kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.” hükmünü içerdiğini, ancak bu kanun düzenlemesine karşı açılan davada Anayasa Mahkemesinin 28.12.2017 tarih ve 2016/150 E., 2017/179 K. sayılı kararıyla mahkemelerin yargılama yetkisini sınırlandıran kanun hükmünü Anayasaya aykırı bularak iptal ettiğini, karar gerekçesinde, “296. EPDK tarafından gelir ve tarife kapsamında düzenlenen ve tüketicilerden tahsil edilen bedellerin iadesi talebiyle yapılan başvurularda ve açılan davalarda tüketici hakem heyetleri ile mahkemelerin söz konusu bedellerin kurumun düzenleyici işlemlerine uygun olup olmadığının yanı sıra uyuşmazlıkla ilgili diğer mevzuat hükümlerini de gözetmeleri adil yargılanma yapılmasının bir gereğidir. 297. Bu itibarla EPDK tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda tüketici hakem heyetleri ile mahkemelerin yetkisinin bu bedellerin sadece Kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunu öngören kural, hak arama özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahalede bulunmaktadır.” açıklamalarına yer verildiğini,
Uyuşmazlık konusu elektrik üretim tesislerinin hukuki altyapısının 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 14. maddesinde düzenlendiğini, bu hükme göre bu tesislerin diğer (lisanslı) üreticilerle aynı hukuki statüye tabi kılındıklarını, hatta bu tesislerin yenilebilir enerji kaynaklarının ülke ekonomisine kazandırılması amacıyla desteklendiklerini ve bu kapsamda “lisans alma” ve “şirket kurma” yükümlülüklerinden de muaf tutulduklarını,
Nitekim 12.05.2019 tarihli 30772 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliği”nin 1. maddesinde, lisanssız elektrik üretimiyle “küçük ölçekli üretim tesislerinin ülke ekonomisine kazandırılması ve küçük ölçekli üretim kaynaklarının etkin kullanımının sağlanması” “elektrik şebekesinde meydana gelen kayıp miktarlarının düşürülmesi”nin amaçlandığının belirtildiğini, 5. maddesinde de lisanssız elektrik üretim tesislerinin önlisans ve lisans alma ile şirket kurma yükümlülüğünden muaf tutulduğunu,
Diğer taraftan 6446 sayılı Kanun’nun “Dağıtım faaliyeti” başlıklı 9/2 maddesinin, “Dağıtım şirketi, lisansında belirtilen bölgedeki dağıtım sistemini elektrik enerjisi üretimi ve satışında rekabet ortamına uygun şekilde işletmek, bu tesisleri yenilemek, kapasite ikame ve artırım yatırımlarını yapmak, dağıtım sistemine bağlı ve/veya bağlanacak olan tüm dağıtım sistemi kullanıcılarına ilgili mevzuat hükümleri doğrultusunda eşit taraflar arasında ayrım gözetmeksizin hizmet sunmakla yükümlüdür” hükmünü, “Tarifeler ve tüketicilerin desteklenmesi” başlıklı 17/6 maddesinin (a) bendi, “Bağlantı tarifeleri: Bağlantı tarifeleri, ilgili bağlantı anlaşmasına dâhil edilecek olan bir dağıtım sistemine bağlantı için eşit taraflar arasında ayrım yapılmaması esasına dayalı fiyatları, hükümleri ve şartları içerir.”. (ç) bendinin ise “ç) Dağıtım tarifeleri: Dağıtım şirketleri tarafından hazırlanacak olan dağıtım tarifeleri, elektrik enerjisinin dağıtım sistemi üzerinden naklinden yararlanan tüm gerçek ve tüzel kişilere eşit taraflar arasında ayrım gözetmeksizin uygulanacak hizmetlere ilişkin fiyatları, hükümleri ve şartları içerir”.hükümlerini içerdiğini,
6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 17/6-ç maddesinde ise, “….. Dağıtım tarifeleri; dağıtım sistemi yatırım harcamaları, sistem işletim maliyeti, teknik ve teknik olmayan kayıp maliyeti, kesme-bağlama hizmet maliyeti, sayaç okuma maliyeti, reaktif enerji maliyeti gibi dağıtım faaliyetinin yürütülmesi kapsamındaki tüm maliyet ve hizmetleri karşılayacak bedellerden oluşur…” hükmüyle dağıtım bedellerinin nasıl belirleneceğinin düzenlendiğini, buna göre davalının sistem kullanım/dağıtım bedellerini (lisanslı-lisanssız ayrımı yapmaksızın) tüm üreticiler yönünden eşit şekilde (en fazla varsa ek maliyetler eklenmek suretiyle) uygulaması gerektiğini,
Davalının tarifelerinin 31.12.2015 tarihli 29579 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulan “Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler ve Görevli Tedarik Şirketlerinin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar”da düzenlendiğini, Usul ve Esasların 16/2. maddesinde, “… Elektrik Piyasası Kanunu’nun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının b bendi kapsamındaki lisanssız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedeller, üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturduklar ek maliyetler dikkate alınarak farklılaştırılabilir…” hükmünün düzenlendiğini, tüm üreticilerin dağıtım şirketinden aldığı hizmet tamamen aynı olduğu halde diğerlerine nazaran müvekkilinden daha fazla sistem kullanım/dağıtım bedeli alınmasının herhangi bir teknik veya mali/finansal sebebi bulunmadığını, müvekkilinin diğer üreticilere nazaran dağıtım sistemi üzerinde ek maliyet oluşturduğu ve bu sebeple fazladan sistem kullanım/dağıtım bedeli alındığının iddia edilemeyeceğini,
Taraflar arasındaki Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşmasının 4/A/1/7 maddesine göre müvekkilinin dağıtım sistemine bağlanması ve bu surette sistemi kullanması sebebiyle ortaya çıkan tüm maliyetin her halükarda davalı dağıtım şirketine ait olduğunu, hatta bağlantı ve sistem kullanımı sebebiyle ilave yatırım yapılmasına gerek olması halinde dahi yapılacak yatırımın mali yükümlülüğünün her koşulda davalıya ait olacağını, müvekkilinin dağıtım sistemini kullanması davalıya ek maliyet oluştursa dahi (ki böyle bir durumun kesinlikle olmadığını) bundan dolayı müvekkilinden fazladan “sistem kullanım/dağıtım bedeli” alınmasına taraflar arasındaki anlaşmanın dahi imkân vermediğini,
Davalının sunduğu elektrik dağıtım hizmetinin tekel niteliğinde olduğunu, müvekkilinin sistem kullanım/dağıtım bedelinin diğer üreticilerle eşit şekilde fatura edilmesi yönünde davalıya karşı alternatif bir sözleşme imkânı bulunmadığını, Yargıtay uygulamasında dava konusu olayda olduğu gibi hizmeti alan tarafın, sözleşmenin karşı tarafını özgürce seçme imkânının olmaması halinde sözleşmedeki hükümlerin TBK 20-25 bağlamında genel işlem koşulu olduğunun kabul edildiğini, bu bağlamda taraflar arasındaki sözleşmenin önceden tek taraflı olarak hazırlandığını ve tüm benzer olaylarda standart olarak kullanıldığını, sisteme bağlantı yapılması öncesinde müvekkiline dayatıldığını, tüm bunların uyuşmazlık konusu sözleşme kuralının genel işlem koşulu olduğunu ortaya koyduğunu, sistem kullanım/dağıtım bedelinin müvekkilinden fahiş şekilde tahsilinin TMK 2, TBK 25 ve TTK 55/3. maddelerindeki dürüstlük kurallarıyla bağdaşmadığını,
Kaldı ki müvekkili şirketin, “Davalı şirketin katlanmak zorunda olmadığı” bir ek maliyet oluşturması söz konusu olsa bile oluşan ek maliyet somut ve objektif bir şekilde ortaya konulmadan afaki şekilde sistem kullanım/dağıtım bedelinde artış yapılmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, eğer bu tesis sistem üzerinde davalı şirketin katlanmak zorunda olmadığı bir ek maliyet oluşturuyorsa genel tarife olan “2,7220 kr/kWh” üzerinden ek maliyet oranında artışa gidilebileceğini,
Davalının verdiği hizmetin tekel niteliğinde olması karşısında TBK 20 ve 25 maddeleri de nazara alındığında sözleşme özgürlüğünde bulunması gerekli güç dengesi bir taraf (Davacı) aleyhine bozulduğundan anılan Kanun hükümleri gereği, uyuşmazlık konusu sözleşmeye müdahale edilerek sözleşme adaletinin sağlanması gerektiğini ileri sürerek,
Belirsiz alacak davalarının kabulüyle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, müvekkilinden fazladan tahsil edilen sistem kullanım/dağıtım bedelleri yanında bunlara işletilen KDV’lerle birlikte oluşan şimdilik 1.000,00 TL.’nin her bir faturada fazla ödenen tutarlara ödeme tarihlerinden itibaren işletilecek bankalarca mevduata uygulanan azami faiz veya en yüksek ticari faiz / değişen oranda avans faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş;
27.12.2021 tarihli ıslah dilekçesiyle; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacıdan fazla tahsil edilen sistem kullanım/dağıtım bedelleri yanında bunlara işletilen KDV’lerle birlikte oluşan toplam 554.710,17 TL.’nin her bir faturada fazla ödenen tutarlara ödeme tarihlerinden itibaren işletilecek bankalarca mevduata uygulanan azami faiz veya en yüksek ticari faiz/değişen oranda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili; dağıtım şirketlerinin lisanslı ve lisanssız elektrik üreticilerine uyguladığı tarifelerin Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından belirlendiğini, EPDK’nın düzenleyici nitelikteki bu tarifelerinin dağıtım şirketleri tarafından değiştirilmesi veya uygulanmamasının mümkün olmadığını, Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşması EPDK’nın regüle anlaşması olduğu gibi, iki özel hukuk kişisi arasında imzalanmış bir sözleşme gibi görülmekle beraber, sözleşmede, sözleşme konusu işin yürütülmesine ilişkin esasların yanında, mali hükümlerin, karşılıklı edimlerin de, EPDK tarafından belirlendiği sözleşmeler olduğunu, davacı tarafın alacak talebinin EPDK’nın düzenleyici işlemi olan kararları ve bu kararların eki tarifeler olduğu dikkate alındığında açılan davanın görülme yerinin idari yargı olduğunu,
Dava dilekçesinde dayanılan Anayasa Mahkemesi kararının tüketiciler yani elektriği kendi kullanımı için alan kişiler ile ilgili olduğunu, lisanssız elektrik üreticisi olan davacı taraf yönünden uygulanmayacağını,
İdari işlem olan ve idari yargı denetimine tâbi olan EPDK Kurul Kararları ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre düzenlenen Yönetmeliklerin dağıtım şirketlerinin uymakla yükümlü bulunduğu düzenlemeler olduklarını, dağıtım şirketlerinin uygulamakla yükümlü oldukları tarifeleri düzenleyen bu idari tasarruflar idari yargı denetiminden geçmeden ve iptal edilmeden bu idari tasarruflara dayalı olarak yapılan alt hukuki muamelelerin (tabi oldukları idari işleme uygun olup olmadıkları dışında) adli yargıda tartışılmasına hukuksal imkân bulunmadığını,
Davayı konu alacağın zaman aşımına uğradığını,
Belirsiz alacak davasının, davanın açıldığı tarihte alacak miktarının yahut değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin davacıdan beklenemediği veya bunun imkansız olduğu hallerde, hukuki ilişkinin ve asgari bir miktar veya değer belirtilmek suretiyle açılabileceğini, davacı tarafın hesaplamaya esas her türlü veriyi paylaşıp karşılaştırma tablosunda tahsil edilen miktarı belirtmesine karşın belirsiz alacak davası açtığını, faturaya konu edilen ve tacir olan davacı tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olması gereken dağıtım bedelleri için kısmi veya tam alacak davası açılması gerektiğini, bu sebeple davanın usulden reddi gerektiğini,
Dağıtım şirketleri tarafından uygulanacak olan tarifeler, her yıl çeyrek dönemlerde EPDK tarafından yayınlanmakta olup, dağıtım şirketlerinin belirlenen bu tarifeler uyarınca üreticilerden dağıtım bedeli tahsil ettiklerini, bu tarifelerin EPK’nun geçici 20. maddesinin göndermesi nedeniyle aynı Kanun’un 17. maddesi 4. fıkrası uyarınca tüm gerçek ve tüzel kişileri bağladığını,
Yine Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun 5999-3 sayılı kararının 2. maddesine göre dağıtım sistemi kullanıcısı üreticiler hakkında ait olduğu yıla ait Kurul onaylı tarifelerin uygulanacağını,
Lisanslı üreticiler ile lisanssız üreticiler arasında farkın dayanağını oluşturan, Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler Ve Görevli Tedarik Şirketlerinin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul Ve Esasların (EPDK’nun 5999-3 sayılı Kurul Kararı) 3. maddesinin 6. fıkrası ile lisanssız elektrik üreticilerinin farklı abone grubuna dahil edildiğini, bu karardan sonra onaylanan tarifelerin bu gruplar dikkate alınarak hazırlanıp onaylandığını, EPDK’nın iptale konu edilmeyen bu kararına dayalı olarak yayınlanan tarifelerin uygulanmasının müvekkili şirket insiyatifinde olmadığını,
EPK’nın 9. maddesi uyarınca, müvekkili şirketin EDPK tarafından verilen lisansla sınırlı olarak ve ilgili Kurumca çıkarılan yönetmeliklere, tarifelere uygun olarak dağıtım faaliyetinde bulunabileceğini, bu düzenlemelere uyma zorunluluğu bulunduğunu, davacı yanın somut olayda TBK’nın sözleşme özgürlüğüne ilişkin ilgili maddelerinin uygulanması gerektiğine ilişkin açıklamalarına itibar edilemeyeceğini,
Bugün Türkiyede yaklaşık 8000 adet lisanssız elektrik üretim santrali bulunduğunu, lisanssız elektrik santrali aynı zamanda üreticinin kişisel elektrik kullanım noktasını beslediği için hepsinin de dağıtım sistemine bağlı olduklarını, bu üretim santrallerinde temel amacın üreticinin kendi ihtiyacı için elektrik üreterek fazlasını elektrik sistemine geri vererek enerji fazlasını satmasını sağlamak olduğunu, lisanssız elektrik üretiminin amacının kişilerin kendi elektriklerini üreterek sadece ihtiyaç fazlasını sisteme geri vermelerini sağlamak olduğunu, bu amaç bakımından bakıldığı zaman bu üreticilerin sisteme getirecekleri yük dikkate alınarak üretim fazlasını sisteme geri vermelerinin getireceği sistemsel yükün ancak sistem kullanım bedelinin farklılaşması ile giderilebilecek boyutta bir yüklenme olduğunu,
EPDK tarafından onaylanan tarifelerin yasal bir uygulama olduğunu ve Danıştay tarafından iptal edilmediği sürece de uygulanacağını, davacı tarafın yürürlükte olan tarifelere dayalı olarak tahsil edilen dağıtım bedellerinin fazla tahsil edildiği iddiasının dinlenemeyeceği hususunda Yargıtay kararları bulunduğunu, (Yargıtay 3. H.D. 11.09.2018 tarih, E.2017/10926- 2018/8303K.,Yargıtay HGK, 13.10.2010 tarih ve E.2010/13-406, K.2010/503. sayılı kararı. Aynı yönde diğer kararlar için Bkz. Yargıtay 13. HD, 18.12.2008 tarih ve E.2008/11001, K.2008/15063; Yargıtay HGK 13.05.2009 tarih ve E.2009/13-122, K.2009/189; Yargıtay 13. HD, 20.05.2009 tarih ve E.2009/733, K.2009/6925.)
Davacı tarafın, Sistem Kullanım Anlaşmasına dayalı olarak düzenlenen faturalara yasal süre olan 8 gün için itiraz etmeyerek fatura içeriğini kabul ettiğini,
Lisanslı elektrik üreticileri ile lisanssız elektrik üreticilerinin farklı kanun, yönetmelik ve abone gruplarına dahil olduklarını, alınan dağıtım bedelinin farklılık göstermesinin Anayasa ile korunan nispi eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmediğini,
Savunarak, öncelikle davanın görevli idari yargı yoluna başvurulmaması sebebiyle usulden reddine; aksi düşünülürse davanın kısmi veya tam davaya dönüştürülmesi için davacıya kesin süre verilmesi ve sonrasında eksikliklerin giderilmemesi halinde dava şartı yokluğundan usulden reddine, nihayetinde esastan reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesince; “…Somut uyuşmazlık için idari yargı yerlerinin görevli oldukları ile sürülmüş ise de, davanın kurul kararının iptaline ilişkin olmadığı, her iki taraf tacir olup, her iki tarafın ticari işletmesini ilgilendiren konudan kaynaklanan ve sözleşmeden doğan uyuşmazlık için, adli yargı mahkemelerinin, özelde de ticaret mahkemelerinin görevli oldukları kabul edilmiştir.
Alacağın zaman aşımına uğradığı ileri sürülmüş ise de, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklandığı, Borçlar Yasasının 146. maddesi uyarınca talebin 10 yıllık zaman aşımı süresine tabi olduğu, uyuşmazlığın 2016 ve devam eden yıllara ilişkin sistem kullanım/dağıtım bedelinden kaynaklandığı, 10 yıllık sürenin dava tarihi itibarı ile tamamlanmadığı kabul edilmiştir.
Taraflar arasında imzalanan “Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşması” başlıklı sözleşmenin 4. maddesi ile davacının sistem kullanım/dağıtım bedeli ödemesi kararlaştırılmıştır. Ticari ilişki bu şekilde devam etmekte iken 31/12/2015 tarihli Resim Gazetede yayımlanan ” Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler ve Görevli Tedarik Şirketlerinin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar ” başlıklı düzenleme ile Elektrik Piyasası Yasasının 14/1-b bendi kapsamında “lisansız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedeller üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturdukları ek maliyet dikkate alınarak farklılaştırılabilir” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Yukarıdaki düzenlemeye dayanılarak EPDK tarafından alınan 6838 sayılı karar ile lisanssız elektrik üreticileri için uygulanacak sistem kullanım/dağıtım bedelleri ile ilgili yeni bir karar verilmiştir. EPDK’nın bu genel düzenleyici işlemine karşı Danıştay 13. Dairesinde dava dışı ONİKİ Güneş Enerji … A.Ş tarafından 2018/880 Esas sayılı dava açılmıştır. Yapılan yargılama sonucu Danıştay 13. Dairesinin 2020/2228 Karar sayılı kararı ile; Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler ve Görevli Tedarik Şirketlerinin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar’ın 16. maddesinde 6808 sayılı Kurul kararıyla yapılan değişiklikle, 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 14. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki lisanssız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedellerin üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturdukları ek maliyetler dikkate alınarak farklılaştırılabileceğinin düzenlendiği; 01/01/2017 tarihinden itibaren dağıtım sistemi kullanıcılarına uygulanacak tarifenin belirlendiği 6838 sayılı Kurul kararıyla, farklılaştırmaya istinaden lisanslı üreticiler için 0,8969 kr/kWh; mevcut lisanssız üreticiler ile 31/12/2017 tarihinden önce geçici kabul alan lisanssız üreticiler için 2,5628 kr/kWh; 31/12/2017 tarihinden sonra geçici kabul alan lisanssız üreticiler için 10,2510 kr/kWh dağıtım bedeli öngörüldüğü ve bu işlemlerin lisanssız üreticiler ile ilgili kısımlarının iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı, 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, üretim faaliyetinin, lisans almak koşuluyla yürütülebilecek elektrik piyasası faaliyetlerinden biri olduğu; 14. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, kurulu gücü azami bir megavatlık yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı üretim tesisinin lisans alma ve şirket kurma yükümlülüğünden muaf faaliyet kapsamında olduğu; üçüncü fıkrasında, lisans alma yükümlülüğünden muaf olan yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üreten kişilerin ihtiyacının üzerinde ürettiği elektrik enerjisinin sisteme verilmesi hâlinde elektrik enerjisi son kaynak tedarik şirketince, 10/05/2005 tarihli ve 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun’da kaynak türü bazında belirlenen fiyatlardan alınacağı; dördüncü fıkrasında, bu kişilerin sisteme bağlanmasına ilişkin teknik usul ve esaslar ile satışa, başvuru yapılmasına ve denetim yapılmasına ilişkin usul ve esasların Kurum tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenleneceği kurala bağlanmıştır. Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği’nin 9. maddesinin birinci fıkrasında, “Dağıtım tarifesi; dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedeller ile tarifenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslardan oluşur.”; ikinci fıkrasında, “Dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedeller, dağıtım şirketlerinin dağıtım faaliyetlerini yürütebilmesi için gerekli olan maliyetlerden hareketle belirlenir. Dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedellerinin belirlenmesinde, teknik ve teknik olmayan kayıplara ilişkin hedef oranlarının tespiti ve değiştirilmesi ile oluşacak maliyetin tarifelerde yer alması ve tüketicilere yansıtılmasında 19/12/2015 tarihli ve 29567 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Dağıtım Sistemi Gelirinin Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ ve ilgili diğer mevzuat hükümleri esas alınır. Dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedeller; bağlantı durumu, tüketim miktarı ve kullanım amacı gibi ölçütler esas alınarak farklılaştırılabilir.” kuralına yer verilmiştir. İşlemlerin tesis edildiği tarih itibarıyla yürürlükte olan Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretimine İlişkin Yönetmeliğin 1. maddesinde, bu Yönetmeliğin amacının, elektrik piyasasında; 14/03/2013 tarih ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 14. maddesi kapsamında, tüketicilerin elektrik ihtiyaçlarının tüketim noktasına en yakın üretim tesislerinden karşılanması, arz güvenliğinin sağlanmasında küçük ölçekli üretim tesislerinin ülke ekonomisine kazandırılması ve etkin kullanımının sağlanması, elektrik şebekesinde meydana gelen kayıp miktarlarının düşürülmesi amacıyla lisans alma ile şirket kurma yükümlülüğü olmaksızın, elektrik enerjisi üretebilecek gerçek veya tüzel kişilere uygulanacak usul ve esasların belirlenmesi olduğu; 17. maddesinin birinci fıkrasında, lisanssız üretim yapan gerçek ve tüzel kişilerin kendi ihtiyaçlarını karşılamak için üretim yapmalarının esas olduğu; 28. maddesinin üçüncü fıkrasında, bu Yönetmelik kapsamındaki üretim tesislerinde üretilen elektrik enerjisinin, bu Yönetmelikte belirtilen istisnalar dışında, ticarete konu edilemeyeceği ve üretim tesisinin bulunduğu dağıtım bölgesinin dışında tüketime sunulamayacağı belirtilmiştir. 6446 sayılı Kanun, dağıtım şirketlerini, dağıtım tesislerini yenilemek, kapasite ikame ve artırım yatırımlarını yapmakla yükümlü kılmakta; özelleştirme sonrası elektrik dağıtım tesislerinin iyileştirilmesi, güçlendirilmesi ve genişletilmesi için yapılan yatırımların mülkiyetinin kamuya ait olduğunu belirtmekte; özelleştirilen elektrik dağıtım tesis ve varlıklarına ilişkin her türlü işletme ile yatırım planlaması ve uygulamasında onay ve değişiklik yetkisini kurula vermektedir. Görüldüğü üzere, dağıtım tesisinin varlığı, dağıtım faaliyetinin yürütülebilmesi için zorunludur. Kamu hizmeti niteliğindeki bu faaliyetin yerine getirilebilmesi için oluşan maliyet, dağıtım bedeli olarak kullanıcılara yansıtılmaktadır. Kanun, dağıtım faaliyeti için onaylanan gelir tavanları ile öngörülen dağıtıma esas enerji ve abone grubu oransallıkları ile elde edilen dağıtım bedelinin yansıtılmasında herhangi bir istisnaî kurala yer vermemiş olup, dağıtım sistemi kullanıcılarının tamamını yükümlü kılmıştır. Bu kapsamda, lisanssız üreticilerin de dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedelleri ödeyeceği açıktır. Zira, dağıtım tesisi, iletim tesislerinin ve dağıtım gerilim seviyesinden bağlı üretim ve tüketim tesislerine ait şalt sahalarının bittiği noktadan sonraki nihayet direğinden, alçak gerilim seviyesinden bağlı tüketicilerin yapı bina giriş noktalarına kadar, bina giriş ve sayaç arası hariç, elektrik dağıtımı için teçhiz edilmiş tesis ve teçhizat ile dağıtım şirketince teçhiz edilen ya da devralınan sayaçları ifade etmektedir. Bu amaçla davalı idareden, lisanslı üreticiler ile lisanssız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedellerin farklılaştırılmasında hangi unsurların dikkate alındığının ayrıntılı olarak açıklanması ile 01/01/2017-31/03/2017 tarihleri arasında uygulanacak çeyrek dönem tarife tablolarının belirlendiği 6838 sayılı Kurul kararında, tek terimli tarife sınıfına tâbi üreticiler için veriş yönünde dağıtım bedelinin 0,8969 kr/kWh; 31/12/2017 tarihinden önce geçici kabul alan lisanssız üretim tesisleri için dağıtım bedelinin 2,5628 kr/kWh; 31/12/2017 tarihinden sonra geçici kabul alan lisanssız üretim tesisleri için dağıtım bedelinin 10,2510 kr/kWh olduğu anlaşıldığından, dağıtım bedellerinin farklılaştırılması nedeniyle lisanssız üreticilere ne kadar ilave maliyet getirildiğinin, söz konusu ilave maliyetin nasıl hesaplandığının açıklanarak, buna yönelik hesaplama tablosunun gönderilmesi istenilmiş, kurumun verdiği cevapta lisanssız üretim tesislerinin tüketimlerinden çok daha fazlasını ürettikleri ve bu üretimlerini YEK Destekleme Mekanizması (YEKDEM) kapsamında değerlendirdikleri; lisanssız üretim kapsamında üretim yapan santrallerin çoğunun tüketimlerini karşılama amacından oldukça uzaklaştığı, bu üreticilere ait tesislerin dağıtım sistemi üzerinde yaratacakları ilave maliyetlerin ve yüklerin (sistem dengesizlikleri ve sair) lisanssız elektrik üreticilerine yansıtılabilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığı; bu kapsamda 6808 sayılı Kurul kararıyla dağıtım bedellerinin farklılaştırılması yolunun tercih edildiği; dolayısıyla lisanslı üreticiler ile lisanssız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedellerin farklılaştırılmasında, lisanssız üreticilerin tâbi olduğu mevzuatın amacı, üreticilerin yükümlülükleri, lisanssız üreticilerin dağıtım sistemini yoğun bir şekilde kullanmaları nedeniyle sisteme akan yük, söz konusu kullanım nedeniyle dağıtım sisteminde meydana gelen sorunlar ve lisanssız üreticilerden kaynaklı maliyetlerin dikkate alındığı; 6838 sayılı Kurul kararı ile de lisanssız üreticiler için dağıtım tarifesinin “Orta Gerilim Ticarethane” tarifesine eşitlendiği, zira lisanssız üreticilerin tâbi oldukları mevzuatın amacını aşar şekilde kendi ihtiyaçlarının oldukça üzerinde ve bir ticarî faaliyet yürütür gibi elektrik üreterek bu elektriği dağıtım sistemine vermelerinden dolayı sisteme getirilen yükün orta gerilim seviyesinden dağıtım sistemine bağlı, ticarethane abone grubunda yer alan bir tüketici ile benzer olduğu; bu çerçevede 31/12/2017 tarihine kadar geçici kabul alan lisanssız üreticilerin lisanslı üreticilere kıyasla 1,6659 krş; 31/12/2017 sonrasında geçici kabul alan lisanssız üreticilerin ise lisanslı üreticilere kıyasla 9,3541 krş daha fazla dağıtım bedeli ödemekle yükümlü kılındığı belirtilmiştir. Lisanssız üreticilerin gerçekleştirdikleri üretimi dağıtım sistemine vermek suretiyle sistemi yoğun bir şekilde kullanımı, sistemin teknik ve ekonomik işleyişini sekteye uğrattığı gibi, üretimlerini ticarî faaliyete konu ederek kendilerine tanınan muafiyet sınırı aşılmaktadır. Kanun koyucunun yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimine yönelik lisanssız üreticileri birtakım yükümlülüklerden muaf tutması, söz konusu üreticilerin lisanslı üreticiler gibi doğrudan piyasa faaliyetine konu edilebilecek elektrik üretimi gerçekleştirecekleri anlamı taşımamaktadır. Aksinin kabulü hâlinde, farklı koşullar ile yükümlülüklere tâbi kılınan lisanslı ve lisanssız üreticilerin aynı amaca matuf piyasa faaliyetinde bulunabileceklerinin öngörülmesi beklenirdi. Oysaki, lisanssız üreticilerin öncelikle tüketimlerini karşılamakla yükümlü kılındığı açıktır. Bu durumda, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimine getirilen teşvik mekanizmasının amacını da aşar bir şekilde, lisanssız üreticilerin gerçekleştirdiği üretimin ticarî faaliyete konu edilmesinin sonucu olarak ödeyecekleri dağıtım bedelinin farklılaştırılmasında ve bu farklılaştırma neticesinde dağıtım bedeline ilişkin tarifenin düzenlenmesinde eşit taraflar arasında ayrım gözetilmemesi ilkesine aykırılık olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu itibarla, 6446 sayılı Kanun’un 14. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki lisanssız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedellerin üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturdukları ek maliyetler dikkate alınarak farklılaştırılmasında ve söz konusu farklılaştırmaya istinaden dağıtım bedelinin belirlendiği üreticiler için veriş yönünde tek terimli dağıtım tarifesine yönelik dava konusu Kurul kararlarında hukuka aykırılık bulunmamaktadır ” denilerek dava dışı …..A.Ş şirketinin açtığı davanın davanın reddine karar verilmiştir.
Danıştay 13. Dairesinin yukarıda içeriği ayrıntılı olarak belirtilen kararında da belirtildiği gibi, EPDK’nın kuruluş yasasından kaynaklanan yetkisi kullanarak davalı gibi dağıtım şirketlerinden sistem kullanım/dağıtım bedellerinin belirlenmesine esas olan maliyet unsurlarını gösteren listeleri talep edilmiş, yapılan değerlendirme sonucu lisanslı ve lisanssız elektrik üretimi yapan şirketlerin dağıtım sistemi sahiplerine ödemeleri gereken sistem kullanım/dağıtım bedelleri belirlenmiştir.
…Davaya konu uyuşmazlığın temelini “Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler ve Görevli Tedarik Şirketlerinin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar ” başlıklı düzenleme ile Elektirik Piyasası Yasasının 14/1-b bendi kapsamında” lisansız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedeller üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturdukları ek maliyet dikkate alınarak farklılaştırılabilir” hükmü ve kuruluş yasası gereği fiyatlara esas tarifeyi belirleme görev ve yetkisi bulunan EPDK’nın 2912/2016 tarihli toplantıda alınan 6838 sayılı kurul kararı oluşturmaktadır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 4628 sayılı Yasanın 4. maddesi ” Kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip ve bu kanun ile kendisine verilen görevleri yerine getirmek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmuştur.
Kurum, tüzel kişilerin yetkili oldukları faaliyetleri ve bu faaliyetlerden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerini tanımlayan kurul onaylı lisansların verilmesinden, işletme hakkı devri kapsamındaki mevcut sözleşmelerin bu kanun hükümlerine göre düzenlenmesinden, piyasa performansının izlenmesinden, performans standartlarının ve dağıtım ve müşteri hizmetleri yönetmeliklerinin oluşturulmasından, tadilinden ve uygulattırılmasından, denetlenmesinden, bu kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten, piyasa ihtiyaçlarını dikkate alarak serbest olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten ve bu fiyatlarda enflasyon nedeniyle ihtiyaç duyulacak ayarlamalara ilişkin formülleri uygulamaktan ve bunların denetlenmesinden ve piyasada bu Kanuna uygun şekilde davranılmasını sağlamaktan sorumludur. Kurum, Kurul kararıyla bu Kanun hükümleri uyarınca çıkaracağı yönetmelikleri, piyasada faaliyet gösteren tüzel kişilerin ve ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerini alarak hazırlar. Kurumun merkezi Ankara’dadır. Kurumun ilişkili olduğu Bakanlık, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığıdır. Kurum, dağıtım bölgelerinde müşteri ilişkilerini sağlamak üzere irtibat büroları kurabilir. Kurumun teşkilatı; Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, başkanlık ve hizmet birimlerinden oluşur. Kurum, bu Kanundan kaynaklanan görevlerini yerine getirirken yetkilerini Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu vasıtasıyla kullanır. Kurumun temsil ve karar organı Kuruldur.” düzenlemesini içermektedir.
Davaya konu uyuşmazlığın dayanağı olan 6838 sayılı kurul kararının EPDK’nın kuruluş, görev ve yetkilerini belirleyen yukarıdaki yasal düzenlemenin kendisine verdiği görev ve yetkilendirme kapsamında alındığı tartışmasızdır. Yine EPDK’nın aldığı genel düzenleyici idari işlemler ile diğer idari işlemlerin elektrik enerjisi piyasası alanında faaliyet gösteren tüm gerçek ve tüzel kişiler yönünden bağlayıcı olduğu, somut olayda olduğu gibi davalının EPDK kurul kararına uygun olmayan biçimde işlem yapmasının mümkün olmadığı tartışmasızdır.
EPDK kararları yukarıda belirtildiği gibi iptal edilmediği ve geri alınmadığı sürece, herkes için bağlayıcı olmaya devam edecektir. Bu durum EPDK kararlarının denetim dışı olduğu anlamına gelmez. Sorun bu denetimin kimler tarafından yerine getirileceği noktasında toplanmaktadır.
4628 sayılı yasanın 4. maddesine göre, EPDK’nun kamu tüzel kişiliğine haiz idari ve mali özerkliğe sahip olup bu yasa ile verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulduğu tartışmasızdır.
Davalının, davacı hakkında işlem yapmasının dayanağını oluşturan EPDK’nın 6838 sayılı kararının genel düzenleyici işlem niteliğinde olduğu, aynı durumda olan tüm taraflar için uygulanması zorunlu olduğu, dayanak EPDK kararının genel düzenleyici işlem olma niteliği dikkate alındığında bu işlemlere karşı 2575 sayılı Danıştay Yasası’nın 24/1-c maddesi uyarınca “Bakanlıklar, kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere karşı açılacak davaların ilk derece mahkemesi sıfatıyla “Danıştay’ın ilgili dairesinde dava konusu edilebileceği açık olup, yukarıda belirtildiği gibi davaya konu uyuşmazlığın dayanağı olan EPDK kurul kararının genel düzenleyici işlem niteliğinde olması, kararı alan kurulun kamu kurumu niteliğinde olması karşısında EPDK’nın 6838 sayılı kurul kararı ile ilgili olarak Danıştay’da ilk derece mahkemesi sıfatıyla dava açılarak kararın iptali sağlanmadığı sürece elektrik enerjisi piyasasının bileşenleri gibi, yargısal faaliyet yürüten adli yargı mahkemeleri yönünden de kurul kararının bağlayıcı olduğunu kabul etmek zorunluluğu bulunmaktadır. Bu hukuk devleti olmanın bir gereğidir.
Uyuşmazlığın dayanağını oluşturan 6838 sayılı kurul kararının genel düzenleyici karar olmayıp, bunun dışındaki diğer idari kararlardan olduğu kabul edilse dahi, bu kez de EPDK’nın kamu gücünü kullanarak aldığı genel düzenleyici işlemler dışındaki diğer kararlarına karşı da idari yargılama usul yasası gereği ilk derece idari yargı mahkemeleri önünde iptal davası açılıp, iptalleri sağlanmadığı sürece bu kararın elektrik enerjisi piyasası bileşenleri ve yargısal faaliyet yürüten mahkemeler yönünden de bağlayıcı kabul edilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Her ne kadar davacı taraf, EPDK’nun dayanak 6838 sayılı kurul kararının iptali için idari yargı yerlerinde dava açılmamış olsa da, bu kurul kararına dayanılarak işlem yapılması ve bunun da sözleşmelere aykırı olduğunun ileri sürülmesi halinde sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklar yönünden görevli olan adli yargı mahkemelerinin somut olayda olduğu gibi, görevli ticaret mahkemesinin kurul kararının normlar hiyerarşisine uygun olup olmadığını denetleme, düzenlemenin normlar hiyerarşisine aykırı olduğunun tespit edilmesi halinde kurul kararına dayanılarak yapılan işlem nedeniyle kendilerinden tahsil edilen bedelin iadesine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de; yukarıda da belirtildiği gibi EPDK nın kuruluş yasası gereği kamu adına güç ve yetki kullanan yapıya sahip olduğu, yaptığı işlemlerin ve aldığı kararların idari işlem niteliğinde olduğu tartışmasızdır. EPDK’nın aldığı kararlardan genel düzenleyici işlem niteliğinde olanları için Danıştay Yasasının 24/1-c maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştay’da dava açılarak, genel düzenleyici işlem niteliğinde olmayan diğer karar ve işlemler için ise idari yargılama usul yasası gereği ilk derece idare mahkemelerinde dava açılarak karar ya da işlemin iptali sağlanmadığı sürece, bu karar ve işlemlerin enerji piyasası bileşenleri yanında somut olayda olduğu gibi mahkememiz yönünden de bağlayıcı olacağı tartışmasızdır. Tamamen idari yargı yerlerinin denetimine tabi olan kurul kararının normlar hiyerarşisine uygun olup olmadığının adli yargı mahkemeleri eli ile denetlenmeye çalışılması en basit deyimi ile adli yargı mahkemelerinin görev alanlarının dışına çıkarak başka bir yargı mercinin görev alanında bulunan konularda karar vermeleri sonucunu ortaya çıkarır ki, bu durumun hukuk devleti düzenlemesi içerisinde kabul edilmesi mümkün değildir.
Mahkememiz yukarıda belirtilen görüşe sahip olup, EPDK’nın kurul kararlarının genel düzenleyici işlem niteliğinde olması halinde Danıştay’da açılacak iptal davası ile, genel düzenleyici işlemler dışındaki işlem ve kararlar aleyhine ise idari yargı yerlerinde açılacak iptal davası ile ortadan kaldırılmaları sağlanmadığı sürece bu kararların herkes için bağlayıcı olduğu, iptal için idari yargı yerlerinde dava açılmamış ise bu kurul kararının uygulanması nedeni ile, somut olayda olduğu gibi taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin uygulanmasından kaynaklanan sorunlar ortaya çıktığında adli yargı mahkemelerinin, (somut olayda olduğu gibi ticaret mahkemesinin ) kurul kararının normlar hiyerarşisine uygun olup olmadığını görev alanı dışına çıkarak, idari yargı mahkemelerinin görev alanına girip değerlendirme yapmalarının mümkün olmadığı, bu haliyle EPDK’nın iptal edilmediği için herkes açısından bağlayıcılık taşıyan 6838 sayılı kurul kararına uygun biçimde işlem yapma zorunluluğu bulunan davalının bu karar uyarınca ileriye yönelik olarak davalı gibi lisansız üreticilerden EPDK tarafından belirlenen tarife uyarınca ve tarifeye uygun şekilde belirlendiği bilirkişi raporu ile tespit edilen sistem kullanım/dağıtım bedeli tahsil etmesinde yasaya aykırılık bulunmadığı kabul edilmiştir.
Bilirkişiler her ne kadar, davacının sisteme elektrik enerjisi vermesi nedeni ile ek maliyet oluşturmakla beraber, ek maliyetin miktarını hesaplayamadıklarını söylemiş iseler de, davalının EPDK’nın belirlediği tarifeye uygun şekilde fatura düzenlediği, üstelik dayanak EPDK kararı iptal edilmediği için davalı gibi herkesi de bağladığı, davalının yaptığı uygulamada EPDK düzenlemesine aykırılık ta bulunmadığı, davacıdan EPDK kararına uygun şekilde sistem kullanım/dağıtım bedeli talep edildiği, adli yargı mahkemelerinin EPDK’nın düzenleyici işlem niteliğindeki 6838 sayılı kararını idare mahkemeleri yerine geçerek denetlemelerinin mümkün olmadığı kabul edildiği için bilirkişilerden başkaca hesaplama yapılması istenilmemiştir.
Davacı tarafın talebinin bir diğer dayanağı, sözleşmenin genel işlem şartlarına aykırılık oluşturduğu gerekçesi ile, talep ve tahsil edilen sistem kullanım/dağıtım bedelinin yerinde olmadığına yöneliktir.
Davacı taraf kendilerinin sisteme ek maliyet getirmedikleri gerekçesi ile EPDK kararı ile belirlenen sistem kullanım/dağıtım bedelinin kendilerinden tahsil edilemeyeceğini ileri sürmektedir. Taraflar arasındaki sözleşmede sistem kullanım/dağıtım bedeli ödemesi yapılacağı kararlaştırılmakla birlikte, sözleşmede sabit ya da bir formüle bağlı sistem kullanım/dağıtım ücreti ödemesi kararlaştırılmamıştır. “Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler ve Görevli Tedarik Şirketlerinin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar” başlıklı düzenleme ile Elektrik Piyasası Yasasının 14/1-b bendi kapsamında “lisansız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedeller üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturdukları ek maliyet dikkate alınarak farklılaştırılabilir” hükmü ve EPDK’nın kuruluş yasasından aldığı yetki ve görev ile belirlediği sistem kullanım/dağıtım bedeli belirlemesi üzerine davalı taraf bu karara uygun hareket etme zorunluluğunda olduğu için, uyuşmazlığın dayanağı olan sistem kullanım/dağıtım bedelinin taraflar arasındaki sözleşme ile belirlenmemiş olması nedeni ile genel işlem şartına aykırılıktan da söz edilemeyeceği” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; ilk derece mahkemesi kararında, tarifelerin hukuka uygunluk denetimi (yani yorumlama) yetkisinin idari yargıda olduğu temel gerekçesine dayanıldığını, bu haliyle istinafa konu kararın esastan red görünümlü görevden red kararı olduğunu, mahkemece davanın esası olan tahsilatın fazla ya da makul olduğuna ilişkin hiçbir şekilde tartışmaya özellikle girilmediğini, uyuşmazlık konusu olaya uygulanacak düzenlemenin normlar hiyerarşisine tabi tutulamayacağı yönündeki kabulün Anayasa’nın yargı yetkisini düzenleyen 138. maddedeki “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler” düzenlemesine, Yargıtay Kanununun 45. maddesine aykırı olduğunu, bu kabulün yüksek yargının konuya ilişkin yerleşik ve mahkemeyi de bağlayıcı nitelikteki içtihadına ve öğretide istikrar kazanmış görüşlere de aykırı olduğunu,
Mahkemenin dayandığı Danıştay kararında ek maliyetin miktarının ne kadar olduğu hususunun somut şekilde tespit edilmediğini, dolayısıyla tarifenin hukuki denetimden geçtiğinden söz edilemeyeceğini, dolayısıyla mahkemece uyuşmazlık konusu dönem bakımından lisanssız üreticilerin dağıtım sistemi üzerinden oluşturduğu iddia olunan ek maliyetin tespit edilmesi ve bu surette tarifenin norm denetimine tabi tutulması gerektiğini,
Gerçekten de, hukuka aykırı olduğu açıkça ortadayken Danıştay tarafından iptal edilinceye veya idare tarafından geri alınıncaya kadar mahkemelerin bu düzenleyici işlemlerle bağlı olduğunun düşünülmesinin, idari işlemlere kanun seviyesinde değer verilmesi anlamına geleceğini,
Mahkemenin önüne gelen uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kuralını tespit ederek bunu yorumlamak ve en nihayetinde uyuşmazlığa uygulamak zorunda olduğunu, hatta mahkeme, uyuşmazlığa uygulanacak yasa kuralının Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyorsa; somut norm denetimi için Anayasa Mahkemesine başvurma hakkı dahi bulunduğunu,
Anayasanın 138. maddesi uyarınca, yargı yetkisini kullanan hakimlerin Anayasaya ve kanunlara göre karar verdiklerini, hukuka aykırı idari düzenleyici işlemlerle yürütmenin yargıyı bağlamasının Anayasaya göre mümkün olmadığını,
Bu konu ile ilgili Şeref GÖZÜBÜYÜK ve Turgut TAN, İdare Hukuku, Cilt II, Ankara 2008, s. 835 vd. ile Kemal GÖZLER, İdare Hukuku CİLT I, Bursa 2009, s. 1281 vd. sayfalarında, “Yürürlükteki hukukumuzda adli yargı mahkemelerinin, idarenin düzenleyici işlemlerinin hukuka aykırılığı iddiası yolunda karşılaştıkları talepleri inceleyemeyeceklerini öngören bir yasa kuralı yoktur. Aşağıda izah edileceği üzere Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarıyla hükme bağlandığı üzere; adliye mahkemeleri, karşılaştıkları bu tür iddiaları “davanın hakimi def’in de hakimidir” ilkesi uyarınca kendileri çözmek zorundadırlar. Dolayısıyla hukukumuzda, adliye mahkemeleri bakmakta oldukları dava dolayısıyla bir düzenleyici işlemin hukuka aykırılığı sorunuyla karşı karşıya kalırlarsa, düzenleyici işlemin hukuka uygun olup olmadığını inceleyebilirler ve bu konuda karar verebilirler. Ancak burada belirtelim ki, adli yargı organları hukuka aykırı olduğu sonucuna vardığı düzenleyici işlemi iptal edemez; iptal yetkisi münhasıran görevli ve yetkili idari yargı yerine aittir. Adliye mahkemesi, hukuka aykırı bulduğu düzenleyici işlemi, önündeki davaya konu teşkil eden olaya uygulamaz. Böylece hukuka aykırı düzenleyici işlem “iptal” değil “ihmal” edilmiş olur.” şeklinde açıklama yapıldığını,
Dava dilekçesinde belirttikleri 6446 sayılı Kanun’un 17/10 maddesini iptal eden Anayasa Mahkemesi’nin E: 2016/150 ve K: 2017/179 sayılı kararında; “…296. EPDK tarafından gelir ve tarife kapsamında düzenlenen ve tüketicilerden tahsil edilen bedellerin iadesi talebiyle … açılan davalarda … mahkemelerin söz konusu bedellerin kurumun düzenleyici işlemlerine uygun olup olmadığının yanı sıra uyuşmazlıkla ilgili diğer mevzuat hükümlerini de gözetmeleri adil yargılanma yapılmasının bir gereğidir.
297. Bu itibarla EPDK tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda … mahkemelerin yetkisinin bu bedellerin sadece Kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunu öngören kural, hak arama özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahalede bulunmaktadır” dendiğini,
Uyuşmazlık konusu tahsilatlar özel hukuk işlemi olduğu için davacının, Uyuşmazlık Mahkemesinin, Yargıtayın ve BAM’ın istikrarlı kararları sebebiyle alacak talebini adli yargıda ileri sürmek zorunda kaldığını, bu şartlar dahilinde artık davacıdan tarifenin iptali için idari yargıda dava açmasının beklenemeyeceğini,
Uyuşmazlık konusu fazla tahsilatlara dayanak olan farklılaştırılmış tarifenin, 6446 sayılı Kanunun 17/6-ç maddesi, Tarifeler Yönetmeliğinin 20/ç maddesi ile Tarife Uygulama Usul ve Esaslarının 16/2 maddesinin buyurucu hükümlerine aykırı olduğunu,
6446 sayılı Kanununun 17/6-ç maddesinde, “ç) Dağıtım tarifeleri: Dağıtım şirketleri tarafından hazırlanacak olan dağıtım tarifeleri, elektrik enerjisinin dağıtım sistemi üzerinden naklinden yararlanan tüm gerçek ve tüzel kişilere eşit taraflar arasında ayrım gözetmeksizin uygulanacak hizmetlere ilişkin fiyatları, hükümleri ve şartları içerir” “… Dağıtım tarifeleri; dağıtım sistemi yatırım harcamaları, sistem işletim maliyeti, teknik ve teknik olmayan kayıp maliyeti, kesme-bağlama hizmet maliyeti, sayaç okuma maliyeti, reaktif enerji maliyeti gibi dağıtım faaliyetinin yürütülmesi kapsamındaki tüm maliyet ve hizmetleri karşılayacak bedellerden oluşur…” hükümlerinin düzenlendiğini,
Dağıtım tarifelerine konu bedellerin belirlenme ve tahsil şeklinin, 31.12.2015 tarihli ve 29579 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulan “Dağıtım Lisansı Sahibi Tüzel Kişiler ve Görevli Tedarik Şirketlerinin Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esaslar”da düzen altına alındığını, Usul ve Esasların 16/2 maddesinin “Elektrik Piyasası Kanunu’nun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının b bendi kapsamındaki lisanssız üreticilere uygulanan dağıtım sisteminin kullanımına ilişkin bedeller, üretim tesislerinin sistem üzerinde oluşturdukları ek maliyetler dikkate alınarak farklılaştırılabilir.”.hükmünü içerdiğini,
Bilirkişi incelemesiyle, lisanssız üreticilerin (somut olayda davacının) dağıtım sistemi üzerinde ek maliyet oluşturduğunun somut ve denetime elverişli şekilde tespit edilemediğini, buna göre (lisanslı) üreticiler yönünden mevzuatta belirtilen yöntemle dağıtım bedeli belirlenmiş ise de, herhangi bir şekilde farklı veya fazla hizmet sunulmadığı halde yani “ek maliyet oluşmadığı” halde lisanssız üretici olan davacı bakımından çok fahiş seviyede fiyat belirlendiğini,
İlk derece Mahkemesinin kararına dayanak teşkil eden Danıştay ‘daki davada “uyuşmazlık konusu bedellerin belirlenmesine esas olan maliyet unsurlarını gösteren liste”nin EPDK tarafından Danıştay’a gönderilmediğini, zira böyle bir liste bulunmadığını, İlk derece Mahkemesince davalıdan ve EPDK’dan istenen “fiyata dönüştürülmüş maliyet analizleri”nin gönderilmediğini, zira böyle bir maliyet analizi bulunmadığını, bu hususun davalı şirketin de kabulünde olduğunu,
Davalı tarafça sunulan Danıştay kararlarının lisanssız üreticilerin oluşturduğu iddia edilen ek maliyete ilişkin herhangi bir somut değerlendirme (bilirkişi incelemesi) ve tespit (ek maliyetin kaç kuruş olduğuna dair somut tespit) içermediğini,
İlk derece aşamasında yaptırılan bilirkişi incelemesinde “ek maliyetin olup olmadığı”nın tespit edilemediğini, davalının defter ve kayıtları üzerinde de ek maliyete ilişkin araştırma yapılmasına ilişkin taleplerinin karşılanmadığını,
Uyuşmazlık konusu olayda “ek maliyetin” gerçek bir şekilde ortaya çıkarılması sonrasında ancak uyuşmazlık konusu tarifenin norm hiyerarşisine uygun olup-olmadığının ortaya çıkarılacağını, İlk derece Mahkemesi kararının bu nedenle eksik incelemeye dayalı olduğunu,
Benzer uyuşmazlığa ilişkin yapılan yargılamalarda alınmış olan ve emsal olarak dosyaya sunulan uyuşmazlık konusu olaya dair somut ve denetime elverişli raporlarda, dağıtım sistemi üzerinde ek maliyet oluşturmadıkları halde lisanssız üreticilerden tahsil edilen fazla bedellerin ve dayanağı olan tarifelerin üst seviyedeki düzenlemelere aykırı olduğunun mütalaa edildiğini,
İlk derece mahkemesince, taraflar arasındaki sözleşmede uyuşmazlık konusu bedele ilişkin açık düzenleme olmamasının genel işlem koşullarının uygulanmasına engel olarak kabul edildiğini, buna rağmen hizmet bedelinin sözleşmede açıkça yazılı olmadığı elektrik ve su dağıtım sözleşmeleri ile ilgili uyuşmazlıklarda istikrarlı şekilde genel işlem koşullarının uygulanacağının Yargıtay içtihatlarıyla sabit olduğunu, (YHGK’nun 15/03/2006 tarih, 2006/4-60, 74 Esas-Karar, 22/03/2006 tarih, 2006/4-12, 95 Esas-Karar, 09/04/2008 tarih, 2008/4-321, 303 Esas-Karar, 25/09/2013 tarih, 2012/3-1927 Esas, 2013/1406 Karar, 19. HD’nin 27/l0/2010 tarih, 2010/3757 Esas, 201/12071 Karar, 29/03/2012 tarih, 2011/14264 Esas, 2012/5280 Karar, 26/03/2012 tarih, 2011/12709 Esas, 2012/4943 Karar, 26/06/2012 tarih, 2012/4270- 10486 Esas-Karar, 18/10/2012 tarih, 2012/9013-15343 Esas-Karar, 12/02/2013 tarih 2012/14482 Esas, 2013/2610 Karar, 30/04/2013 tarih, 2013/387-7800 Esas-Karar, 13. HD’nin 16/06/2010 tarih, 2010/1500-8698 Esas-Karar, 16/11/2011 tarih, 2011/5707-16675 Esas-Karar, 29/09/2011 tarih, 2011/5231-13318 Esas-Karar, 17/11/2011 tarih, 2011/9381-16792 Esas-Karar, sayılı ilâmlarına göre)
Kaldı ki 6446 sayılı Kanunun 17/6 maddesine göre; uyuşmazlık konusu sistem kullanım bedelleri; fiyata dönüştürülmüş maliyet analizlerinin davalı elektrik dağıtım şirketi tarafından belirlenmesi ve bu surette oluşturulan tarifenin EPDK tarafından yayımlanması suretiyle ortaya çıktığını, mahkemenin kabulünün aksine uyuşmazlık konusu bedellerin davalının aktif şekilde içinde olduğu bir süreç sonucunda belirlendiğini, bu sebeple uyuşmazlık konusu sözleşmeye genel işlem koşullarının uygulanmayacağı yönündeki kararın hukuka aykırı olduğunu,
İlk derece mahkemesi kararında, uyuşmazlık konusu bedele sözleşme içeriğinde yer verilmediği dikkate alınarak olayın TTK 20 bağlamında değerlendirmeye tabi tutulması gerekliliğinin nazara alınmadığını, TTK’nın anılan hükmünün, “Tacir olan veya olmayan bir kişiye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacir, uygun bir ücret isteyebilir. Ayrıca, tacir, verdiği avanslar ve yaptığı giderler için, ödeme tarihinden itibaren faize hak kazanır.” hükmünü içerdiğini, davacıdan tahsil edilen bedellerin anılan hüküm uyarınca hukuki denetime tabi tutulması gerektiğini,
5346 sayılı Kanunun 6/A maddesiyle getirilen düzenlemeyle kanun koyucunun, lisanssız üreticinin ihtiyacından fazla enerji üretmesini açıkça istediğini, ihtiyaç fazlası enerji bakımından dağıtım bedelinden muaf tutulan lisanssız üreticinin ihtiyaç fazlası enerji bakımından bu şekilde bir edim yükümlülüğüne tabi tutulmasının kanuna aykırı olduğunu,
Davalının daha sözleşmenin kurulması aşamasında davacının ürettiği elektriğin tamamını tüketmeyeceğinin farkında olduğunu, basiretli tacir olan davalının sözleşmenin esaslı unsuru olan dağıtım bedelini “üretim tüketimden fazla” iddiasına sığınarak artırmasının mümkün olmadığını,
Taraflar arasındaki Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşmasının “KARŞILIKLI YÜKÜMLÜLÜKLER” başlıklı 4. maddesinin “A- Mali Yükümlülükler” başlıklı 1. bendinde, “1. Dağıtım Sistemi Kullanım Fiyatı Üzerinden Hesaplanan Bedellerin Ödenmesi:
(1) a) Üretim ve tüketim tesislerinin aynı yerde olması halinde sisteme verdiği ve sistemden çektiği net enerji miktarları için ayrı ayrı,
b) Üretim ve tüketim tesislerinin aynı yerde olmaması halinde sisteme verdiği ve sistemden çektiği enerji miktarları için ayrı ayrı, dağıtım sistemi kullanım bedeli öder.” düzenlemesinin bulunduğunu, sözleşmede ihtiyaç fazlası enerjiyle ilgili olarak müvekkiline yüklenmiş herhangi bir edim yükümlülüğü bulunmadığını,
Lisanssız üreticilerin dağıtım sistemi üzerinde ek maliyet oluşturmadığı nazara alındığında müvekkilinden 10 kat oranında dağıtım bedeli alınmasının ölçülü ve öngörülebilir olmaması sebebiyle mülkiyet hakkına aykırı olduğunu,
Belirterek, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, taraflar arasındaki Lisanssız Elektrik Üreticileri İçin Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşmasına dayalı olarak davalı tarafça düzenlenen faturalarla istenen ve tahsil edilen sistem kullanım/dağıtım bedellerinin istirdatı istemine ilişkindir.
Dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine ve özellikle Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliğinin 23. maddesi uyarınca kendi ihtiyaçlarını karşılamak için üretim yapması esas olan davacının, kendi insiyatifiyle ihtiyaç fazlası olarak ürettiği elektrik nedeniyle davalıya ait dağıtım hatlarını kullanmasından dolayı kullanım/dağıtım bedellerinin EPDK tarafından düzenlenen tarifelerle belirleneceğine ilişkin mevzuat hükümlerine atıf yapan sözleşmeyi, üstelik üretici ve lisanssız üreticiler yönünden sistem kullanım/dağıtım bedellerinin farklılaşmasından sonra imzalamış bulunmasına, sistem kullanım/dağıtım bedellerine ilişkin faturaları defterlerine kaydetmediği yönünde dosyada herhangi bir beyan, delil ve belge bulunmamasına, davalının cevap dilekçesindeki faturaların davacı defterlerine kayıtlı olduğu yönündeki tespite herhangi bir itirazda bulunmamasına, TTK’nın 21/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacirin, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen tarafın, faturaya dayalı bu alacağının varlığını HMK’nın 222. maddesi uyarınca ispatlamış olmasına göre, İlk derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, HMK.’nın 353/(1)-b.1 ve 359/(3) maddeleri uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK.’nın 353/(1)-b.1 ve 359/(3) maddeleri uyarınca davacı vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
2-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin Dairemizce yerine getirilmesine,
28.12.2022 tarihinde, HMK’nın 361/(1). maddesi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek dilekçe ile Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 29/12/2022

Başkan
Üye
Üye
Katip

KARŞI OY YAZISI
I
Saygıdeğer çoğunlukla aramızdaki görüş ayrılığı taraflarca, ilk derece mahkemesince ve istinaf yargılaması sırasında Dairemizce hizmet sözleşmesi olarak nitelendirilen sözleşmenin aslında “taşıma sözleşmesi” olduğu ve burada varılacak sonuca göre ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf başvuru sebeplerinin incelenmesinin Dairemizin görevi içinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
II
İlk olarak sözleşmenin nitelenmesi konusundaki genel ilkeden söz etmek gerekir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 19’uncu maddesinin birinci fıkrasına göre “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.”
Yanlar arasındaki sözleşme “sistem kullanımı” olarak tanımlanmış ve bunun bir hizmetin ifası niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. Bu kullanımın gerçek anlamda hukuku bilmeyen ve fakat enerji sektöründeki yasal düzenlemeleri ve (tip/iltihaki) sözleşmeleri kaleme alan “teknisyen”lerin kendi mesleki ve teknik ifade biçiminden ibaret olduğu kabul edilmelidir. Bu noktada Türk Borçlar Kanunu’nun yukarıda gösterilen hükmü devre girmekte ve sözleşmenin nitelendirilmesi ve bu sözleşmeye dayalı uyuşmazlıkların doğru hukuk kuralları çerçevesinde çözümlenmesi görevi mahkemeye kalmaktadır.
III
Hizmet sözleşmesi isimli bir sözleşme olup işgörme sözleşmeleri arasında düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunu’nun 393’üncü maddesinin birinci fıkrasına göre “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.”
Hizmet sözleşmesinde işçi kural olarak işi bizzat ve özenle yapmakla, düzenlemelere ve talimatlara uymakla ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmakla yükümlüdür (TBK m.395 vd.).
İşveren ise işçiye ücretini ödemekle ve onun kişiliğini korumakla yükümlüdür (TBK m.401 vd.).
Yasanın “hizmet” sözleşmesi olarak düzenlediği husus gerçek kişi işçinin bağımlı ve sürekli iş görmesidir.
Ancak uygulamada (ki bu durum gerek Yargıtay’da ve gerek Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun bölge adliye mahkemelerinin daireleri arasındaki işbölümünü belirlediği kararlarında da kendini göstermektedir) gerçek kişilerden başka tüzel kişilerin taraf olduğu, (özellikle bir kısım eser ve pek de belirgin olmayan vekalet sözleşmeleri gibi) iş görme sözleşmeleri için de hizmet sözleşmesi kavramı kullanılmaktadır.
Bunun da temel nedeni Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanunu gibi –yine teknisyenlerce hazırlanmış- bir kısım yasal düzenlemelerde ve özellikle uygulamada “hizmet sektörü” olarak bilinen sektörde sıklıkla karşılaşılan (satım dışındaki) eser, taşıma vs. gibi sözleşmelerin de “hizmet” olarak nitelendirilmesidir.
Gelinen noktada, İngiliz atasözünde söylendiği gibi “broken norm becomes norm”; yani norm bozulmuş ve yeni fakat sakat bir norm olmuştur. Bu sakatlık sahiplenilmemelidir. Sektörel uygulamalarda kullanılan ifadelerin hukukçular tarafından olduğu gibi kabul edilmemesi, Türk Borçlar Kanunu’nun 19’uncu maddesinde gösterilen süzgeçten geçirilerek değerlendirilmesi gerekir.
Unutulmamalıdır ki, teşhis doğru konulmadıkça doğru tedaviyi bulmak mümkün olmayacaktır. Uyuşmazlığın hizmet sözleşmesine ilişkin ilkeler çerçevesinde çözümlenmesi halinde taraflar için hak kayıpları olacağı gibi (doğru biçimde) taşıma sözleşmesi olarak nitelendirilmesi halinde de -Dairemiz bu alanda uzman olmadığından- tarafların adil yargılanma hakları haleldar olacaktır.
IV
Yanlar arasındaki sözleşme aslında “taşıma sözleşmesi”dir.
Taşıma sözleşmesi bir ticari iş olarak Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. Yasa’nın “Taşıyıcı” başlıklı 850’nci maddesine göre taşıma sözleşmesi taşıyıcının eşyayı varma yerine götürmeyi ve orada gönderilene teslim etmeyi veya yolcuyu varma yerine ulaştırmayı; buna karşılık eşya taşımada gönderenin ve yolcu taşımada yolcunun taşıyıcıya taşıma ücretini ödemeyi borçlandığı bir sözleşmedir.
Aşağıda buna ilişkin gerekçelerimi açıklamaya çalışacağım.
V
Sözleşmenin bu nitelendirmesine göre öncelikle elektriğin eşya veya daha doğru bir ifade ile taşınması, iktisap edilmesi, devri ve bu çerçevede sözleşmelere konu olabilmesi bakımından mal sayılıp sayılamayacağı üzerinde durmak gerekir.
Türk Medeni Kanunu’nun 762’nci maddesinin birinci fıkrası edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçleri taşınır mülkiyetinin konusu saymaktadır.
Öğretide sırf bu yasal düzenlemeden yola çıkarak elektriğin eşya olduğunu kabul eden bir görüş bulunmaktadır (Bertan, S.: Ayni Haklar (MK 618-764), C.I, Ankara 1976, s.935). Ancak farklı ve daha derinlemesine değerlendirme yapan yazarlar da benzer sonuca ulaşmıştır. Özellikle konuya borçlar hukuku açısından bakıldığında “edim” kavramı ön plana çıkmaktadır. Buna göre “tabiatta sınırlı olarak bulunan veya insanlar tarafından teknik olarak hazırlanmış olup da ihtiyaçların tatminine yarayan, hareket edebilen, ticari işlem konusu yapılabilen ve değiştirme değeri olan veya buna tahsis edilen her ekonomik değer, eşyadır” (Ertaş Güven, K.: “Elektrik ve Gazın Eşya Olma Niteliği”, Ankara Barosu Dergisi, 1984, S.2, s.230).
VI
Elektriğin hem Türk Medeni Kanunu’nun bir gereği olarak hem de hukuk uygulaması bakımından eşya olduğunun kabulünden sonra taraflar arasındaki sözleşmenin taşıma sözleşmesi olduğu hususu üzerinde durulmalıdır.
Somut olayda davacı kendi güneş enerjisi panelleri sayesinde elektrik enerjisi üretmekte ve bunu davalının işlettiği sisteme vermektedir. Davacı başka bir yerdeki tesisinde bu elektriği enerji kaynağı olarak kullanmak üzere yine davalının işlettiği sistemden çekmektedir. Aslında davalının yaptığı iş elektriği bir yerden alıp başka bir yere taşımaktır.
Bunun elektriği akülere doldurup kamyon kasasında taşınmasından pek bir farkı yoktur.
Benzer şekilde gaz da boru ile taşınabileceği gibi, tüplere doldurulmak ve kamyona yüklemek suretiyle taşınabilir.
Sistemin kullanılması “hizmet=iş görme” ile açıklanabilir mi? Bu ihtimal öğretide sadece “enerjiyi üreten” kimsenin “abone”ye ihtiyaç halinde sunduğu edim bakımından değerlendirilmiş, ancak burada “bağımlılık” unsurunun bulunmaması nedeniyle olumlu bir yanıta ulaşılamamıştır (Ertaş Güven, s.229). Dağıtım ve iletim sistemlerinin hizmetle bir ilgisi yoktur.
Peki: sistem kullanımı nedir?
Bu yine hukuku bilmeyen teknisyenler tarafından kullanılan ve aslında birçok alanda kullanılabilecek genel geçer bir söz dizisidir.
VII
Şöyle bir örnek vereyim:
PTT Türkiye çapında bir posta dağıtım “sistemi” kurmuştur. Bu sistem standart biçimde işlemektedir. Söz gelimi Ankara Bölge Adliye Mahkemesindeki posta merkezi her gün saat 14.00’te, o saate kadar birikmiş gönderileri gelen kamyona yüklemektedir. Bu nedenle 14.05’te gelen posta gönderisi, bir sonraki günün aynı saatindeki kamyonu beklemektedir. Bu kamyon belirli bir merkeze gitmekte, burada postalar gidecekleri yere göre tasnif edilip ilgili taşıma araçlarına yüklenmektedir.
Bir ya da birkaç kişi belirli aralıklarla bu sistemi kullanmak konusunda PTT ile anlaşmıştır. Biri haftanın üç günü üç belgeyi postaya vermekte, posta işletmesi bunları üç ayrı alıcıya ulaştırmakta; alıcılardan biri kendisine gelen posta üzerinde bir değişiklik yapıp ertesi gün yine PTT kanalıyla bir başkasına göndermektedir.
Yani bu kimseler PTT’nin “taşıma sistemini” kullanmaktadır. İşte eldeki dosyada bambaşka bir sözleşme gibi ortaya konulan ve taraflarla mahkemenin uygulanacak hükümler konusunda tıkandığı sözleşme bundan ibarettir.
Elbette taşımaya ilişkin özel durumlar da gözetilmektedir. Eldeki dosyada davalı, sistemde belirli bir güç ve frekansı bulundurmaktadır. Ancak bu bir hizmet değil, taşımanın gereği olarak uygun vasıtanın hazırda tutulması niteliğindedir. Mesela PTT 40’lık bir konteyneri sıradan bir otomobilin bagajına koymamakta (çünkü sığmaz), bunu ancak bir dorseye yükleyerek taşımakta; aynı şekilde tek bir kitabı taşımak için de uçak kargo metodunu tercih etmemekte (çünkü maliyet katlanılmayacak derecede artar), onu motorlu kurye ile göndermektedir.
VIII
Yukarıdan beri gösterdiğim yasal düzenlemeler ve yapmaya çalıştığım açıklamalardan vardığım sonuç sözleşmenin taşıma sözleşmesi olduğu yönündedir. Bu nedenle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunun, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun iş bölümü kararını yorumlamadaki ısrarlı hatasını –sırf Başkanlar Kurulunun aksine ikna olmayacağı endişesi ile- benimseyen çoğunluk görüşüne katılamıyorum. Dosyanın taşıma sözleşmelerinden kaynaklanan hüküm ve kararların istinafen incelenmesi ile görevli Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesine gönderilmesi gerektiği düşüncesindeyim.
Bu çekince altında,
Dairemizin esas hakkındaki kararına katıldığımı ifade etmeliyim.

Hakim – Üye