Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/1183 E. 2022/1370 K. 27.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1183 – 2022/1370
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ ( D İ R E N M E )
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
U S U L D E N R E D D İ)
ESAS NO : 2022/1183
KARAR NO : 2022/1370

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

KONKORDATO İSTEYENLER :
VEKİLLERİ :
:
ALACAKLILAR :
VEKİLLERİ :

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 23.05.2022 gün ve 2021/6493 E., 2022/2732 K sayılı kararıyla, Dairemizin 03/11/2021 tarih ve 2021/1192 Esas 2021/1613 sayılı kararının bozulmasına karar verilmesi üzerine HMK’nın 373/3. maddesine göre duruşma açılmasına karar verilmekle dosya incelendi.
İSTEM VE YARGILAMA SÜRECİ
Konkordato isteyenler vekili asıl dosyada istemci … Ltd. Şti.’nin 1993 yılında kurulduğunu, kendinden flanşlı kanal makineleri imalat ve ithalatı ile klima-havalandırma santralleri yapımı ile iştigal ettiğini; birleşen dosyada istemci… Ltd. Şti.’nin 2007 yılında kurulduğunu, anahtar teslim mekanik tesisat işleri ile uğraştığını;
Her iki şirketin kardeş işletmeler olarak aynı atölyede çalışmalarını sürdürdüğünü, birbirlerinin banka kredilerine müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduklarını, hiç bir taksit ödemesini geçirmemelerine rağmen ülkenin içerisinde bulunduğu konjonktürel yansımaların bir neticesi olarak… AŞ’nin 25.09.2018 tarihinde 1.879.785,00 TL tutarındaki alacağın tahsili amacıyla her iki müvekkili hakkında icra takibi başlattığını, diğer bankaların da ya takibe giriştiğini veya kredi ilişkisini sonlandırdıklarını,
… Ltd. Şti’nin taahhüdü altında bulunan … Adi Ortaklığı’nın ana müteahhit olduğu “… Konser Salonu ve Koro Çalışma Binaları İkmal İnşaatı, Havalandırma Kanalı İmalatı ve Yerinde Montaj İşi” ve “… Konser Salonu Klima Santralleri ve Havalandırma Aksesuarları Temin ve Yerinde Montaj İşi”nin piyasalarda yaratılan bu panik havası neticesi ve müvekkili şirketin taahhütlerini yerine getiremeyeceği düşüncesiyle haksız biçimde feshedildiğini, bu iş için adi ortaklığa verilen 2.576.872,00 TL tutarındaki banka teminat mektubunun da tazmin edildiğini, bu durumun piyasada duyulması üzerine tedarikçilerden … A.Ş.’nin de temin edilen malzemeler karşılığı verilen teminat mektuplarını tazmin ettiğini, bu nedenlerle iki firmanın mali sıkıntıya düştüğünü,
Kısa ve orta vadeli borçlarını ödeyemez konuma geldiğini, haklarında icra takipleri başlatıldığını, gelinen noktada konkordato talebinde bulunma zorunluluğu doğduğunu,
Mevcut mal varlıklarının borcunun büyük bir kısmını ödemeye yettiğini, borçlarının %100’ünü ödemeyi öngördüklerini belirterek, öncelikle geçici, daha sonra kesin mühlet verilmesine, nihayetinde de konkordato projelerinin tasdikine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesi’nce Konkordato talep eden davacı ….Tic. Ltd. Şti. yönünden 02.11.2018 tarihinde 3 ay süre ile geçici mühlet verildiği, … Ltd. Şti. yönünden ise 16.11.2018 tarihinde 3 ay süre ile kesin mühlet verildiği. ….Tic. Ltd. Şti. yönünden 02.02.2019 tarihinden; itibaren … Ltd. Şti. yönünden ise 16.02.2019 tarihinden itibaren geçici mühletin 2 ay uzatıldığı,
29.03.2019 tarihinde İİK’nın 289/3. maddesi gereğince istemci şirketler hakkında bir yıllık kesin mühlet verildiği,
İstemci şirketler tarafından 27.02.2020 tarihli revize konkordato projesinin sunulduğu,
Komiserler kurulunca 20.03.2020 tarihinde nihai rapor sunulduğu,
Rapor tarihi itibariyle 206. maddenin 1. sırasındaki imtiyazlı alacaklıların alacaklarının tam olarak ödendiği ve mühlet içerisinde komiserin izniyle akdedilmiş borçların bulunmadığı,
Böylece istemci şirketlerin konkordato revize projesinin 07.03.2020 tarihinde yapılan alacaklılar toplantısında ve iltihak süresi içerisinde İİK.’nun 302/2. maddesinde aranan nisabın üzerinde adi alacaklılar tarafından kabul edildiği, konkordato projesinin gerçekleşmesi için İİK.’nun 305. maddesindeki konkordato tasdik şartlarının oluştuğu,
Gerekçesiyle;
İstemci şirketlerin konkordato projesinin tasdik taleplerinin kabulü ile konkordato tasdik projesi kapsamında kalan tüm borçlarının tasdik kararından başlamak üzere 12 ay ödemesiz, sonrasında 33 ay taksitte ödenmesine,
İİK 306/2. maddesi gereğince tasdik edilen konkordatonun yerine getirilmesini sağlamak için gerekli gözetim, yönetim ve tasfiye tedbirlerini almakla görevli olarak kayyım atanmasına,
İİK 308/b-2 maddesi gereğince depo kararı verilmesine yer olmadığına,
Şartları oluşmadığından istemciler vekilinin İİK’nun 307/1.maddesi gereğince erteleme kararı verilmesi talebinin reddine,
Karar verilmiştir.
Alacaklılar … vekillerinin istinaf istemi üzerine;
Dairemizin 03.11.2021 gün ve 2021/1192-1613 E.K sayılı kararı ile:
Alacaklı… vekillerinin istinaf dilekçelerinin reddine,
“…HMK’nın 355. maddesi uyarınca re’sen yapılan istinaf incelemesi yönünden:
İİK’nın 304 maddesinde; “Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır. Karar vermek için tayin olunan duruşma günü, 288 inci madde uyarınca ilân edilir. İtiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri de ilâna yazılır.
Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir. Bu süre altı aydan fazla olamaz.” düzenlemesi yapılmıştır.
Mühlet içinde borçlu takip hukuku ve maddi hukuk alanında koruma altına alınırken, komiser ve borçlunun belirli iş ve işlemleri tamamlaması beklenir. Mühletin başlangıcı ve sonu belli olduğundan Yasa mühlet için öngörülen sürelerin aşılması ihtimalini öngörmemiştir. Ancak bu ihtimal her zaman söz konusu olabilir. Sorunun çözümlenebilmesi için öncelikle bu sürelerin hukuki niteliğini belirlemekte yarar vardır. Mühlet hukuki niteliği bakımından zamanaşımı ya da hak düşürücü sürelerden değildir. Bu nedenle mühlet içinde yapılan ya da yapılamayan işlemlerin maddi hukuk anlamında bir hak kazandırması ya da kaybettirmesi söz konusu değildir. Nitekim İcra ve İflâs Kanunu’nun kesin mühletin etkilerini düzenleyen 294, 295, 296 ve 297. maddeleri hak kaybı ya da iktisabı sonucunu doğurmamakta, bunların kullanılmasını sınırlamakta ya da ertelemektedir. Aynı nedenle mühletlerin kesilmesi ve durmasından da söz edilemez. Eğer yapılması gereken işlemler mühlet içinde yapılmamışsa bunun tek yaptırımı mühletin koruyucu etkisinin sona ermesidir.
Somut dosyada İlk Derece Mahkemesince;
-İstemci şirketlere 29.03.2019 tarihinde kesin mühlet verildiği,
-11.02.2020 tarihinde dosya re’sen ele alınarak, kesin mühletin 29.03.2020 tarihinde biteceği belirtilerek konkordato talep eden şirketler hakkında konkordatonun tasdik edilip edilmeyeceği, verilen kesin mühletin uzatılıp uzatılmayacağı hususlarının duruşmalı olarak değerlendirilmesine ve duruşmanın 26.03.2020 tarihine bırakılmasına karar verildiği,
– 07.03.2020 tarihinde alacaklılar toplantısı yapıldığı,
– 20.03.2020 tarihinde komiserler kurulunca nihai rapor sunulduğu,
– 25.03.2020 tarihli ara kararıyla, duruşma her ne kadar 26.03.2020 tarihine bırakılmışsa da Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı’nın 13.03.2020 tarih ve 12362 sayılı genelgesi ile Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun Corona Virüsüne ilişkin alınacak tedbirlere dair duyuru ilanı ile Sağlık Bakanlığı’nın tavsiyeleri ve 25.03.2020 tarihinde çıkan yasa gereği sürelerin durmuş olması da gözetilerek duruşmanın 04.05.2020 tarihine bırakılmasına karar verildiği,
– 30.04.2020 tarihli ara kararıyla, duruşma her ne kadar 04.05.2020 tarihine atılı ise de Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı’nın 13.03.2020 tarih ve 12362 sayılı genelgesi ile Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun Corona Virüsüne ilişkin alınacak tedbirlere dair duyuru ilanı ile Sağlık Bakanlığı’nın tavsiyeleri, 25.03.2020 tarihinde çıkan yasa ve bu tedbirlerin uzatılmasına ilişkin 29.04.2020 tarih 2480 karar sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla HSK’nın 30.04.2020 tarih 0076-2020 sayılı yazısı gereği sürelerin durmuş olması da gözetilerek duruşmanın 18.06.2020 tarihine bırakılmasına karar verildiği,
– 18.06.2020 tarihli duruşmada, konkordato ilanlarının yapılmasına, istemciler vekilinin 08.06.2020 tarihli talebi ile ilgili … vekilinin 25.03.2020 tarihli itirazı ile ilgili olarak konkordato komiser heyetinin bir hafta içerisinde görüşünü sunmasına, sonrasında mahkemece karar verilmesine, duruşmanın 02.07.2020 tarihine bırakılmasına karar verildiği,
– 02.07.2020 tarihli duruşmada, komiser heyetine istemciler vekilinin 30.06.2020 havale tarihli dilekçesi ile ilgili olarak ve 01.07.2020 dilekçesi ile ilgili olarak değerlendirme yaparak nisap oranları ile ilgili rapor düzenlemeleri için üç günlük süre verilmesine komiserler kurulundan ek rapor alınmasına, duruşmanın 06.07.2020 tarihine bırakılmasına karar verildiği,
-06.07.2020 tarihinde de nihai kararın verildiği,
Anlaşılmıştır.
Mahkemece 11.02.2020 tarihli ara kararıyla kesin mühletin uzatılıp uzatılmayacağı hususlarında karar verileceği belirtilerek duruşma 26.03.2020 tarihine bırakılmışsa da, gerek 26.03.2020 tarihli duruşma ile ilgili 25.03.2020 tarihli ara kararında; gerekse 04.05.2020 tarihli duruşma ile ilgili 30.04.2020 tarihli ara kararlarında kesin mühletin uzatılması ile ilgili herhangi bir karar verilmemiştir. Kesin mühletin dolacağı 29.03.2020 tarihine, 7226 Sayılı Yasa’nın Geçici 1. maddesi ve 30.04.2020 tarih ve 3114 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Cumhurbaşkanı Kararının 1. maddesi ile öngörülen 86 günlük durma süresinin eklenmesiyle kesin mühletin 23.06.2020 tarihinde dolduğunun kabulü gerekir. İlk derece Mahkemesince en son bu tarih itibariyle tasdik konusunda bir karar verilmesi gerekirken (İİK m. 304/I), hukuka aykırı olacak ve yasa ile belirlenen sürelerin hakim tarafından değiştirilmesine izin vermeyen genel hukuk ilkesini çiğneyecek şekilde, 18.06.2020 tarihli duruşmanın kesin mühletin dolduğu tarihten sonrasına, 02.07.2020 tarihine, bu duruşmada da 06.07.2020 tarihine bırakılması ve kesin mühletin bitiminden sonraki bu tarihte sadece konkordato isteminin usulden reddine dair karar verilmesinin mümkün olduğu gözden kaçırılarak konkordatonun tasdikine karar verilmesi doğru olmamıştır” gerekçesi ile:
Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.07.2020 tarih ve 2018/798 E., 2020/205 K. sayılı kararını DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
Buna göre;
“1-Konkordato isteyenler …. Tic. Ltd. Şti.’nin konkordato istemlerinin USULDEN REDDİNE,
2-Kesin mühletin sonuçları ortadan kalktığından tedbirler ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
3-Konkordato isteyenlerce yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
4-Yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın gideri içerisinden alınarak yatıranlara iadesine,”
Kararın niteliğine göre alacaklılar …. vekillerinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İstemci şirketler vekili ile alacaklı … vekilinin temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, 23.05.2022 gün ve 2021/6493 E., 2022/2732 K sayılı kararla:
“İİK’nın 304/1. maddesi mahkemenin konkordato hakkındaki kararını herhalde kesin mühlet içinde verilmesi hükmünü getirmiştir. İkinci fıkrası ise “Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir” hükmünü içermektedir.
Bahsi geçen maddede yargılamanın gidişatına göre, bilhassa özel güçlük arz eden durumlarda, kesin mühlet içinde kararın verilemeyeceğinin anlaşılması halinde mahkemece konkordato kararının verilmesine kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verilebilecektir. Zira mühlet içinde karar verilemediğinde mühletin kalkması halinde, takip yasağının kalkması gibi konkordatonun amacına ulaşmasını engelleyecek sonuçlar ortaya çıkabilecektir.
İİK’nın 304. maddesinin 1. maddesi düzenleyici bir hüküm içermekte olup, bu hükme bir sonuç bağlanmamıştır. Kaldı ki ikinci fıkrada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceğinin anlaşılması halinde hakime 6 aylık bir mühlet tanınmıştır. Kanun koyucu abesle iştigal etmez. Kesin mühlet içinde konkordato konusunda karar verilmemesi haline bir sonuç bağlanacaksa bu hükmün kanuna dercedilmesi gerekir. Ayrıca bir sonraki fıkrada hakime 6 aylık bir süre verilmez.
Hakim; kanunda belirlenen bu süreyi ara kararına geçirerek kullanmaya başladığını belirtmek durumunda mıdır? Bu süre kesin mühlet tedbirleri ile ilgili olup, yargılamanın sonuçlandırılması ile ilgisi olmadığından bu soruya olumsuz cevap verilmelidir.
Bu durumda hakim, kendisine komiser tarafından rapor ibraz edilmesini müteakip gereken hızda yargılamasını yapıp konkordatoyu sonuçlandırmalıdır. İİK 304/2. maddesinde yazılı 6 aylık sürenin hakim tarafından yargılama sırasında kullanılması mümkündür.
Somut olayda mahkemece, kesin mühletin hitamından sonraki bir tarihe duruşma günü tayin edilmesi suretiyle 304/2 madde kapsamında verilmiş olan 6 aylık uzatma yetkisinin zımnen kullanıldığının kabul edilmesi gerekir. Kaldı ki, komiser heyetince nihai rapor 20.03.2020 günü ibraz edilmiş olup araya Covid-19 tedbirleri kapsamında uzatma süresi girmiş ve nihayet uzatma süresinin eklenerek kesin mühletin dolmasıyla karar tarihi arasında 13 günlük süre kalmıştır. Bu süre mahkemece itirazların değerlendirilmesi amacıyla duruşma açılarak geçirilmiş olup makul kabul edilebilecek niteliktedir. Ayrıca yargılama sürecine etkisi bulunmayan, hiçbir kusuru olmayan talep edenlerin ve konkordatoya kabul oyu kullananların makul süre olarak kabul edilebilecek gecikme nedeniyle cezalandırılmaları doğru görülmemiştir. Böyle bir durum, sadece borçlunun değil; alacaklıların da zarara uğramasına neden olabilecektir. Zira, kanunun aradığı nisapla kabul edilen ve alacaklıların kendilerine iflasa nazaran daha avantajlı bir durum yaratacağı inancıyla muvafakat verdikleri konkordato projesinin salt geç tayin edilmiş duruşma günü nedeniyle usulden reddedilmesi, onların da daha az oranda tatmin edilmesi sonucunu doğurabilecektir. Oysa, böyle ağır sonuçlar doğuran işlemin sorumlusu, ne alacaklılar ne de borçludur.
Açıklanan nedenlerle; istinaf incelemesini yapan Bölge Adliye Mahkemesince işin esasına girilerek, tasdik şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerekirken, yanılgılı gerekçelerle istemin usulden reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun görülmüştür.” şeklindeki gerekçe ile Dairemiz kararını bozmuş, … vekilinin temyiz başvuru nedenlerinin incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar vermiştir.
HUKUKİ SEBEP VE DİRENME GEREKÇESİ
İcra ve İflas Kanunu’nun 289’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması hâlinde mahkemece borçluya bir yıllık kesin mühlet verileceği ve komiser atanacağı belirtilmiş, aynı maddenin beşinci fıkrasında da “Güçlük arz eden özel durumlarda kesin mühlet,… mahkemece altı aya kadar uzatılabilir” hükmü getirilmiştir. Kesin mühletin borçluya, alacaklılara ve sözleşmelere etkisi İcra ve İflas Kanunu’nun 294 ilâ 297’nci maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 304’üncü maddesinde “Komiserin gerekçeli raporunu ve dosyayı tevdi alan mahkeme, konkordato hakkında karar vermek üzere yargılamaya başlar. Mahkeme, komiseri dinledikten sonra kısa bir zamanda ve her hâlde kesin mühlet içinde kararını vermek zorundadır. Karar vermek için tayin olunan duruşma günü, 288 inci madde uyarınca ilân edilir. İtiraz edenlerin, itiraz sebeplerini duruşma gününden en az üç gün önce yazılı olarak bildirmek kaydıyla duruşmada hazır bulunabilecekleri de ilâna yazılır.
Konkordato hakkında yapılan yargılamada kesin mühlet içinde bir karar verilemeyeceği anlaşılırsa; mahkeme, gerekli görürse komiserden gerekçeli bir rapor da alarak, karar verilinceye kadar mühlet hükümlerinin devamına karar verebilir. Bu süre altı aydan fazla olamaz.” düzenlemesi yapılmıştır.
Bu yasal düzenlemeler çerçevesinde belirtmek gerekir ki, mühlet içinde borçlu takip hukuku ve maddi hukuk alanında koruma altına alınırken, komiser ve borçlunun belirli iş ve işlemleri tamamlaması beklenir. Mühletin başlangıcı ve sonu belli olduğundan Yasa mühlet için öngörülen sürelerin aşılması ihtimalini öngörmemiştir. Ancak bu ihtimal her zaman söz konusu olabilir. Sorunun çözümlenebilmesi için öncelikle bu sürelerin hukuki niteliğini belirlemekte yarar vardır. Mühlet hukuki niteliği bakımından zamanaşımı ya da hak düşürücü sürelerden değildir. Bu nedenle mühlet içinde yapılan ya da yapılamayan işlemlerin maddi hukuk anlamında bir hak kazandırması ya da kaybettirmesi söz konusu değildir. Nitekim İcra ve İflâs Kanunu’nun kesin mühletin etkilerini düzenleyen maddeleri (m.294-297) hak kaybı ya da iktisabı sonucunu doğurmamakta, bunların kullanılmasını sınırlamakta ya da ertelemektedir. Aynı nedenle mühletlerin kesilmesi ve durmasından da söz edilemez. Eğer yapılması gereken işlemler mühlet içinde yapılmamışsa bunun tek yaptırımı mühletin koruyucu etkisinin sona ermesidir.
Her ne kadar Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma kararında;
İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının düzenleyici bir hüküm içerdiği ve bu hükme bir sonuç bağlanmadığı, kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği ve böyle bir sonuç öngörse idi bunu yasada açıkça göstereceği ve hakime ilave süre verilmeyeceği; tebliğ işlemleri, itirazların sunulması ve sonucunda mahkemece yapılacak inceleme ve değerlendirme süreci dikkate alındığında bu sürenin aşılabileceği;
Yargılama sürecine etkisi bulunmayan, hiçbir kusuru olmayan istemcilerle konkordatoya kabul oyu kullananların makul süre olarak kabul edilebilecek bir gecikme yüzünden cezalandırılmasının doğru olmadığı, böyle bir durumun alacaklıları da zarara uğratacağı belirtilmiş ise de bu düşüncelere iştirak edilememiştir. Şöyle ki;
7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce konkordatoda geçici mühlet hiç yoktu ve kesin mühlet sadece üç aydı. Kesin mühlet gerektiğinde iki ay süre ile uzatılabiliyordu. O dönemde de gerek mühlet işlemleri ve gerek tasdik yargılaması bu süre içinde yapılıyordu. Getirilen yenilikle -uzatmasıyla birlikte- beş ay geçici mühlet ve -uzatmasıyla birlikte- on sekiz ay kesin mühlet kabul edilmiş, işlemler ve yargılama süreci için komiserlere yirmi üç aylık bir süreç verilmiştir. Bu sürecin verimli kullanılmaması öncelikle ve kesinlikle komiserlerin sorumluluğundadır. Komiserlerin bu süreyi kötü kullanmasının, bu kapsamda mahkemeye inceleme yapma olanağı tanımaksızın geçici mühletin uzatılmasına, kesin mühlet verilmesine ve bunun uzatılmasına karar verilmesini istemeleri elbette mahkemenin hatası değildir. Zira konkordatonun uygulamasında asli görevli komiserdir. Komiser oylamayı yapıp, raporunu ve dosyayı sunmadan mahkeme tasdik işlemine girişmez. İcra ve İflâs Kanunu’nun 304’üncü maddesinin 1’inci fıkrası komisere, yargılama yapmak için mahkemeye de süre bırakma yükümlülüğü getirmektedir. Komiserin keyfi davranışları alacaklıların belirsiz, sınırsız bir mühlet ve yargılama süreci ile baş başa bırakılması anlamına gelmemelidir. Kanun koyucu bu süreleri net biçimde belirlerken alacaklılara da alacaklarını alamayacakları, bir diğer ifade ile sabredecekleri azami süreyi göstermek istemiştir.
Nitekim mehaz İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunu’nda (Bundesgesetz über Schuldbetreibung und Konkurs) kesin mühlet azami bir yıl olarak belirlenmiş, karmaşık (kompleks) hallerde bu sürenin 24 aya kadar uzatılabileceği kabul edilmiş ancak karmaşık olduğu için bir yılı aşan süre ile kesin mühlet verilmesi halinde komiserin en geç dokuzuncu ayın bitmesinden önce alacaklıları toplantıya çağırması gerektiği emredici bir hüküm olarak ortaya konulmuştur (İsvİİK m.295b, f.II)
Sürenin borçlu tarafından kötü kullanılması halinde komiserler buna engel olmalı, komiserler tarafından kötü kullanılması halinde de borçlu komiseri işini hakkıyla yapmaya zorlamalıdır.
Yasalarda birtakım süreler öyle net belirtilmiştir ki, bunların zamanaşımı ya da hak düşürücü süre olduğu ve bu sürelerin kaçırılması halinde hukuken doğal sayılan sonuçların ortaya çıkacağı kabul edilmelidir. Söz gelimi ihalenin feshi (İİK m.134/II), sıra cetveline itiraz (İİK m.142/I), iflas masasına kayıt davası (İİK m.235) belli sürelerle sınırlandırılmış fakat bu sürelere uyulmamasının yaptırımı açıkça gösterilmemiştir. Oysa bu süreler geçtikten sonra şikayet yoluna gidildiğinde ya da dava açıldığında red kararı verilmektedir. Bu nedenle Yüksek Dairenin mühletin geçirilmesinin bir yaptırıma bağlanmadığı yönündeki gerekçesine katılmaya olanak bulunamamıştır.
Yine 7101 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce tasdik kararının kısa bir süre içinde verilmesi gerektiği belirtilmişken (önceki m.296) yapılan yeni düzenlemede tasdikin mühlet içinde olması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Bir yasa değişikliğinde açık ve yeni bir düzenleme yapılmışsa kanun koyucunun önceki dönemde yaşanan bir sorunu çözmek istediği düşünülmeli, yasa bu şekilde yorumlanmalıdır.
Diğer taraftan bu sürenin ucu açık ve belirsiz biçimde uzatılması daha büyük bir tehlike arz etmektedir. İşlemlerin uzadığından söz edilerek 5-10 yıllık sürelerle tasdik işlemlerinin sürüncemede bırakılması ihtimali gündeme gelebilecektir. İflasın ertelenmesine ilişkin hükümlerin yasadan çıkartılmasının gerekçelerinden biri de aslında beş yıl olan sürenin çeşitli vesilelerle uzatılması idi. Yargıtay’ın yorumu ile bu tehlikenin konkordatoda da ortaya çıkabileceği söylenebilecektir. Kaldı ki, kaç günlük gecikmenin makul, kaç günlük gecikmenin fazla olduğunu saptamak da objektif bir kritere bağlanabilecek bir husus değildir.
Son olarak mühletin hükümleri yasada açıkça gösterilmiştir. Bu dönemde takip, bir kısım sözleşmelerin feshi vs yasaklanmıştır. Mühletin sona ermesi halinde yargılamaya hala devam edilse bile alacaklılar mühletin sağladığı koruma kalktığı için borçlu hakkında takiplere devam edebilecek ve sözleşmeleri feshedebilecektir. Kanun koyucunun tasdik yargılamasını süreyle sınırlaması altında yatan nedenlerden biri de bu yasak ve engellerin ne zaman bittiğinin objektif olarak bilinebilmesi olmalıdır.
Mühlet, yukarıda da belirtildiği gibi ne bir zamanaşımı süresi ne de bir hak düşürücü süredir. Mühlet usuli bir süredir ve hakim tarafından, yasanın öngördüğü uzatma halleri dışında uzatılıp kısaltılamaz (HMK m.90). Bu sürenin aşılmasında mahkemenin kusurundan da söz edilemez. Süre aşılmışsa bu komiserin sorumluluğundadır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir: Yargıtay 11. HD, 25.12.1989 gün ve 1989/8872-7469 E.K (bkz. Eriş, G.: Uygulamalı İflas ve Konkordato Hukuku, Ankara 1991, s.842).
Nitekim öğretide Postacıoğlu, Berkin, Buruloğlu/Reyna sürenin geçirilmesi halinde esasa girişilmeden talebin usulden reddine karar verileceğini ifade etmiştir (Postacıoğlu, İ.E.: Konkordato, Ankara 1965, s.89, n.61; Berkin, N.: İflas Hukuku, 3.b., İstanbul 1970, s.564; Buruloğlu, E./Reyna, Y.: Konkordato Hukuku ve Tatbikat, İstanbul 1968, s.56).
Yine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 23.05.2022 tarih ve 2021/6493 E., 2022/2732 K sayılı kararında, mahkemece, kesin mühletin hitamından sonraki bir tarihe duruşma günü tayin edilmesi suretiyle 304/2 madde kapsamında verilmiş olan 6 aylık uzatma yetkisinin zımnen kullanıldığının kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere, mahkemece İİK’nın 304/2. maddesi kapsamında mühlet hükümlerinin devamına dair bir karar verilmemiş olması durumunda; kesin mühletin sona ermesi ile mühletin koruyucu etkisinin ortadan kalktığını bilen alacaklılar borçlu hakkındaki icra takiplerine devam edebilecek, sözleşmeler feshedilebilecektir. Bu nedenlerle, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin, mahkemece kesin mühletin dolduğu tarihten sonraya duruşma günü verilmesinin mühlet hükümlerinin devamına zımnen karar verilmiş olduğu yolundaki görüşüne katılmak mümkün olmamıştır.
Kaldı ki yüksek Daire de bunun tedbirlerle ilgili olduğunu vurgulamıştır. O halde alacaklıların tedbirlerin ne zaman sona erdiğini bilebilecek durumda olması gerekir. Mahkemenin tedbirlerin “zımnen” uzadığına karar vermesi alacaklılar, borçlu, komiserler ve hukuki ilişki içindeki üçüncü kişiler için büyük bir belirsizliğe yol açacaktır.
Bu nedenlerle Dairemizin 03.11.2021 gün ve 2021/1192-1613 E.K sayılı kararında direnilmesine ve HMK’nın 355 ve 353/(1)-b.2. maddeleri uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararının düzeltilerek istemci şirketlerin konkordato istemlerinin usulden reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
Kararın niteliğine göre alacaklılar …. vekillerinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmelidir.
HÜKÜM :
I- Dairemizin 03/11/2021 tarih ve 2021/1192 Esas 2021/1613 Karar sayılı kararında DİRENİLMESİNE;
Buna göre;
“1-Konkordato isteyenler …… Ltd. Şti.’nin konkordato istemlerinin USULDEN REDDİNE,
2-Kesin mühletin sonuçları ortadan kalktığından tedbirler ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
3-Konkordato isteyenlerden peşin alınan istinaf karar harcının iadesine.
4-Konkordato isteyenlerce yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın gideri içerisinden alınarak yatıranlara iadesine,”
II- Alacaklılar …. vekillerinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
III-Alacaklılar vekillerince yatırılan istinaf harçlarının istek halinde, gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden alınarak iadesine,
IV-Karar tebliği, harç ve avans iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına.
27.09.2022 tarihinde, duruşmalı yapılan inceleme sonucu, hazır olan tarafların yüzüne karşı, diğer tarafların yokluğunda İİK’nın 308/a maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren on gün içinde Yargıtay nezdinde TEMYİZİ KABİL olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 27/09/2022

Başkan Üye Üye Katip