Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/1182 E. 2023/151 K. 31.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)

ESAS NO : 2022/1182
KARAR NO : 2023/151

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/04/2022
ESAS-KARAR NUMARASI : 2021/847 E.-2022/357 K.
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin duruşmalı olarak yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili 31.05.2019 tarihli dava dilekçesinde; harca esas değeri 150.483,69 TL. olarak göstererek, müvekkilinin 31.08.2005 tarihinde yönetim kurulu kararı ile peşin paralı devirle … nolu dairenin kooperatif üyeliğini devraldığını, davalı kooperatif iyi yönetilmediğinden iflasına karar verildiğini, davalı tarafça müvekkili aleyhine Ankara Batı İcra Müdürlüğünün 2017/17750 E. sayılı dosyası ile 102.843,00 TL alacak için icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin kısmi itirazı üzerine davalı tarafça Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/281 E. sayılı dosyasıyla kısmi itirazı iptali davası açıldığını, bu dosyada yapılan bilirkişi incelemesinde müvekkilinin kooperatife borçlu olmayıp 2.276.16 TL fazla ödeme yaptığının belirlendiğini, kararın istinaf aşamasında olduğunu, müvekkilince alacağın iptal edilmeyen kısmı için tespit ve istirdat talepli olarak Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi 2018739 E. sayılı dosyası ile dava açıldığını, yargılamanın halen devam ettiğini, taşınmazın müvekkiline tahsis ve teslim edildiğini ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline, bu talepleri uygun görülmez ise rayiç bedelinin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile; rayiç bedel belli olmadığı takdirde üyeliğin başlangıç tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte günümüz değerine güncellenerek ve değiştirilerek tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; dava konusu taşınmazın keşifle belirlenen değeri olan 360.000,00 TL. üzerinden eksik harcı tamamlamıştır.
Davalı kooperatif iflas idaresi vekili cevap dilekçesinde; öncelikle iş bu davanın terditli talep olarak bedel tahsiline yönelik olup, davacının öncelikli olarak zorunlu dava şartı olan arabuluculuk müessesine başvurması gerektiğini, davacının davalı müflis kooperatifin aktif üyesi olduğunu, iflas tasfiye süresi devam ederken üyeliği nedeniyle kooperatife ödemiş olduğu bedeli istemesinin mümkün olmadığını, ayrıca dava konusu olan taşınmaz ve müflis adına kayıtlı olan diğer taşınmazlar masa malvarlığını teşkil etmekte olup müflisin alacaklılarının alacaklarına kavuşması için iflas şerhli olarak masa malvarlığında bulunduklarını, davalı kooperatifin üyesi olan davacının müflisten alacaklı olanlara karşı da yasal olarak sorumluluğunun devam ettiğini savunarak, davanın öncelikle usul yönünden, aksi halde esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesinin 30.03.2021 tarih ve 2019/258 E., 2021/193 K. sayılı kararıyla; davacının kooperatifin peşin ödemeli ortak olduğu, mahkemenin 2018/281 esas, 2018/671 karar sayılı kararıyla davacının davalı kooperatifte peşin bedel ödemek suretiyle ortaklığı bulunduğu ve ödemeleri ile genel kurullarda alınan kararlar ve eşitleme kararı uyarınca ödemesi gereken miktarlar hesaplandığında borcunun bulunmadığının tespit edildiği ve bu kararın istinaf yasa yoluyla kesinleştiği, hal böyle olunca borçsuz ortak olduğu mahkeme kararıyla da kesinleşen davacının dava konusu taşınmazın adına tescil talebinin yerinde olduğu, her ne kadar bilirkişi raporunda Kooperatifler Kanunu 23. maddesine atıf yapılarak çevre gideri, altyapı bedeli ve genel yönetim giderinin talep edilmesi gerektiği kanaati bildirilmişse de Yargıtay 23. HD 2016/6372 esas, 2016/391 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; peşin bedelli ortaktan aidat talep edilemeyeceği, aidat borcu dışında çevre düzenlemesi, tapu gideri, genel giderler ve alt yapı gideri borcu olan ortaklara tapu vermekten kaçınılamayacağı, böyle bir durumda peşin ödemeli ortağa tapusu verildikten sonra bu alacakların tahsili yoluna gidilmesi gerektiği, (Kooperatifler Hukuku, Coşkun Mahmut, Seçkin Yayınları, 1.Bası, syf 140-141), her ne kadar davalı müflis kooperatif vekilince üyeliği devam eden ortağın iflas masasından alacak talep edemeyeceğinden bahisle davanın reddini talep edilmişse de davanın tapu iptal tescil talebi yönünden kabulüne karar verildiğinden savunması bu yönden karşılanmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın davalı kooperatif adına olan tapu kaydının iptali ile taşınmazın iflas şerhi hariç tüm takyidatlarıyla beraber davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Karara karşı davalı kooperatif iflas idaresi vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 06.10.2021 tarih ve 2021/1332 E., 2021/1412 K. sayılı kararıyla; “Davacının davalı kooperatifin peşin ödemeli ortağı olan …’a ait, … nolu konuta bağlı kooperatif hissesini devir yoluyla aldığı, hissenin numarasının 323 olduğu, taşınmazın davalı kooperatif adına kayıtlı olduğu, davacının davalı kooperatifin peşin bedelli ortağı olduğu hususları uyuşmazlık dışıdır.
-Dosya kapsamından, davalı kooperatifin 19.06.2012 tarihinde iflasına karar verildiği, kooperatifin 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ait 28.05.2017 tarihli genel kurulunda gündemin 5. maddesinde, ‘Daire fiyatları için eksik ödemeler, iskan ve tapu işlemleri, yükleniciye hak ediş ödemesi, ruhsat, belediye iş ve işlemleri, yapı denetim hizmetleri, ada içi altyapı ve çevre düzeni, SGK ve vergi borcu, güvenlik, blokların aynı seviyeye getirilmesi vb. işlerinde kullanılmak üzere daire başına 70.000,00 TL. ödemenin iflas masasına yatırılmasına’ karar verildiği, bu kararın iptal edildiğine ilişkin dosyada beyan ve delil bulunmadığı, bir kısım üyenin bu bedelin ödenmesi karşılığında daire tapularının kendilerine devri yönünde talep dilekçesi sunması üzerine, müflis kooperatifin Alacaklılar Olağanüstü Toplantısında 07.03.2019 tarihinde alınan karar ile, ‘Kooperatif üyelerinin, kanundan kaynaklanan sorumlulukları ve taşınmaz üzerindeki iflas şerhi baki kalmak kaydıyla taşınmazların kendilerine devri yolundaki taleplerinin, kooperatife olan tüm parasal yükümlülüklerini yerine getirmeleri ve gerekirse ek ödeme alınarak devir şartlarının belirlenmesi’ne oy çokluğuyla karar verildiği, bu doğrultuda bu ödemeyi yapan bir kısım üyeye ait dairenin tapu kaydının iflas şerhiyle birlikte üyeye devredildiği anlaşılmıştır. Bu arada müflise ait taşınmazın tapu kaydındaki iflas şerhi, müflisin o taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının iflas idaresine geçtiği, müflis tarafından devir, temlik veya sınırlı ayni hak tesisinin mümkün olmadığını göstermek amacıyla konulmakta olup, iflas şerhiyle taşınmazın tapu kaydının üyeye devrinden sonra iflas idaresinin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının devam ettiği söylenemez.
-Kural olarak, kooperatif ortağının tapu iptali ve tescil talebinde bulunabilmesi için davaya konu edilen taşınmaza yönelik olarak davalı kooperatife karşı tüm edimlerini yerine getirmiş olduğunu, hiçbir ediminin kalmadığını, diğer üyelerle eşit durumda olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Ayrıca 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 23. maddesinde karşılığını bulan eşitlik ilkesi gereğince, kooperatif ortakları hak ve yükümlülüklerde eşit olup, kooperatif aynı durumdaki ortaklarına eşit işlem yapmak zorunda olduğundan, davacı ile aynı durumda olan birçok ortağa borca rağmen tapularının verilip verilmediğinin belirlenmesi gerekir. Bu kural Yargıtay 11. Hukuk ve 23. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarıyla yerleşmiş olup, peşin bedelli veya normal ortak ayrımı yapılmaksızın tüm ortaklara uygulanagelmiştir. Ayrıca, ‘aidat’ olarak adlandırılan ödenti, ana sözleşmenin 21. maddesine göre arsa, altyapı, inşaat ve benzeri giderlerden oluşmaktadır. Her yıl yönetim kurulunca bilanço ve gelir gider cetveli hazırlanarak aidat tutarı belirlenmekte ve genel kurulun onayına sunulmaktadır. Görüldüğü üzere ‘aidat’ tutarının içinde inşaat finansman giderleri, genel yönetim giderleri, alt yapı giderleri bulunabilmektedir. Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ve 23. Hukuk Dairesinin istikrarlı uygulamalarıyla peşin bedelli ortakların kooperatifin amacına ulaşıncaya kadar yapılan genel yönetim ve alt yapı giderlerinden sorumluluğunun devam ettiği kabul edilmiş; peşin bedelli üyenin sorumluluğunun belirlenmesi için istenen aidat tutarı içindeki genel yönetim ve alt yapı giderlerinin belirlenmesi gerektiğine ilişkin bozma kararları verilmiştir. Bu nedenlerle İlk derece Mahkemesi kararının gerekçesinde yer verilen Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 14.02.2017 tarih ve 2016/6372 E., 2017/391 K. sayılı sayılı kararındaki, ‘… peşin bedelli ortaktan aidat talep edilemeyeceği, aidat borcu dışında çevre düzenlemesi, tapu gideri, genel giderler ve alt yapı gideri borcu olan ortaklara tapu vermekten kaçınılamayacağı…’ yolundaki gerekçenin aidat ile ilgili tanıma ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ve 23. Hukuk Dairesinin önceki kararlarına uygun düşmemesi nedeniyle katılmak mümkün olmamıştır.
Bilirkişi raporunda davalı kooperatifin 113 üyesinin bulunduğu, iflasından önce yaklaşık 30 kadar üyesine tahsisli taşınmazlarının tapu kayıtlarının devredildiği, yine iflasından sonra yaklaşık 19 üyeye tapu devri yapıldığı belirlenmiştir. Buna göre, yukarıdaki ilke kapsamında davalı kooperatifin toplam üye sayısına göre borçlarına rağmen ortaklarına tapularının devredildiği yönünde bir uygulamanın yerleştiği söylenemez.
-Bir konutun ortağa tahsisi ortağa şahsi hak sağlar. Kooperatifçe bir dairenin geçerli bir tahsis işlemiyle bir ortağa tahsisi halinde, tahsis edilen ortağın rızası olmaksızın, ortaklığı devam ettiği sürece konutun başka bir ortağa tahsisi mümkün değildir. Kooperatif tarafından taşınmazın ortağa tahsisi, mülkiyeti geçiren bir işlem olmayıp, kooperatifle olan iç ilişkide bir hak bahşeden ve koşulları oluştuğunda kooperatife karşı tapu iptal ve tescil talebinde bulunma hakkı yanında ortağa, tahsis hakkına karşı yapılan haksız saldırılarda üçüncü kişilere karşı müdahalenin men’i ve ecrimisil davası açmaya izin veren bir haktır.
Öte yandan İİK’nın 198. maddesi, ‘Mevzuu para olmıyan alacak ona muadil bir kıymette para alacağına çevrilir. Şu kadar ki iflas idaresi taahhüdün aynen ifasına deruhte edebilir. Bu takdirde alacaklı talep ederse iflas idaresi teminat gösterir…Borçlar Kanununun 290 ncı maddesi hükümleri mahfuzdur.’ hükmünü içermektedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda davacı kooperatif üyesinin kooperatife karşı parasal yükümlüğü bulunması halinde tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği gibi değerini de isteyemeyeceğinin; parasal yükümlülüğü bulunmadığının anlaşılması halinde ise dava konusu bağımsız bölümün davacı ortağa tahsisinin davalı kooperatiften tapu iptali ve tescil istemi yönünden davacı ortağa şahsi hak bahşettiği, ancak davalı kooperatifin iflasıyla artık tapu iptali ve tescil isteminin İİK’nın 198. maddesi uyarınca para alacağına dönüştüğü, terditli tazminat/kayıt kabul isteminde bulunabileceğinin gözetilmesi gerekir.
-Yeri gelmişken davalı iflas idaresi vekilince muhtelif dilekçelerde dile getirilen Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 03.11.2011 tarih ve 2011/2573 E., 2011/1519 K. sayılı kararındaki, ‘1163 sayılı Kanun’un 98. maddesi uyarınca bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde Türk Ticaret Kanunundaki anonim şirketlere ait hükümler uygulanır. Anonim şirket ortağı ödediği sermaye miktarı için şirketten alacaklı olmaz. Zira, ortakların payları için ödediği paylar ortaklığın sermayesini oluşturur. Sermaye payı ise ortaklığa verilmiş bir borç olmadığından ortaklığın iflası halinde ortaklar kural olarak iflas alacaklısı olamazlar. Diğer bir anlatımla, ortaklar ödedikleri sermaye borcunu iflas masasına alacak olarak kaydettiremezler. Ancak, pay cetveline göre paylaşım yapıldıktan sonra ve İİK.nun 196. maddesi uyarınca faiz ödemelerinden sonra masada para kalması halinde pay sahiplerine ödeme yapılması mümkündür.’ gerekçesine de değinmek gerekmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesince bu karar dışında aynı yönde 29.03.2012 tarih ve 2011/4362 E., 2012/2455 K. sayılı karar dışında verilmiş karar bulunmamaktadır.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 12.02.2013 tarih ve 2012/6955 E, 2013/752 K; 17.06.2013 tarih ve 3502 E, 4141 K; 21.06.2013 tarih ve 4136 E, 4294 K; 21.11.2013 tarih ve 5728 E., 7320 K; 18.03.2014 tarih ve 2013/8059 E., 2014/2038 K.,12.10.2015 tarih ve 2014/9460 E., 2015/6457 K. ve 27.10.2015 tarih ve 2014/10329 E., 2015/6925 K. sayılı kararları ile Dairemizin çoğunluğu aynı Mahkemeye ait 17.05.2018 tarih ve 2017/1172 E., 2018/717, aynı tarih 2017/1173 E., 2018/722 K., aynı tarih 2017/1176 E., 2018/689 K., aynı tarih 2018/85 E., 2018/696 K., aynı tarih 2017/1171 E., 2018/703 K., 09.05.2019 tarih ve 2018/1910 E., 2019/773 K. ve 16.12.2020 tarih ve 2018/1907 E., 2020/1655 K. sayılı kararlarında belirtildiği üzere; 6102 sayılı TTK’nın 480/3. maddesinde, ‘Pay sahipleri sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemezler; tasfiye payına müteallik hakları mahfuzdur.’ hükmüne yer verilmiştir. Bu nedenle, anonim şirket ortağı ödediği sermaye miktarı için şirketten alacaklı olmaz. Zira, ortakların payları için yapılan ödemeler ortaklığın sermayesini oluşturur. Sermaye payı ise ortaklığa verilmiş bir borç olmadığından ortaklığın iflası halinde ortaklar kural olarak iflas alacaklısı olamazlar. Diğer bir anlatımla, ortaklar ödedikleri sermaye borcunu iflas masasına alacak olarak kaydettiremezler. Ancak, pay cetveline göre paylaşım yapıldıktan sonra ve İİK’nın 196. maddesi uyarınca faiz ödemelerinden sonra masada para kalması halinde pay sahiplerine ödeme yapılması mümkündür.
Ancak davacı kooperatif ortağının terditli taşınmazın bedelinin tahsili istemi, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesi yollamasıyla, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 379. ve 480/3. maddeleri kapsamında bir alacak olmayıp, iflas masasına kaydı mümkün alacaklardandır. Anonim şirketlerde sermayenin korunmasını amaçlayan ve ancak hisse senetlerinin bazı istisnalar dışında şirketçe satın alınmasını yasaklayan, hisse senetlerinin başkasına devri suretiyle el değişikliğine imkan veren yapısı ve özelliği ile kooperatiflerin yapısı ve amacı aynı değildir. Anonim şirketlerde, hisse senetlerin, maliki olan ortakların kendi arasında veya dışarıdan birine devri mümkün ise de, çıkma mümkün olmayıp, sermaye payının ödenmemesi nedeniyle TTK’nın 482. maddesi uyarınca çıkarılma imkân dahilindedir. TTK’nın 379, 383, 384, 39 ve 389. maddelerinde şirketin, kendi hisse senetlerinin maliki olmasının mümkün olmadığı ve bunun istisnaları açıklanmıştır. Diğer anlatımla, ortakların hisse bedelini geri istemeleri mümkün olmadığı gibi, anonim şirketlerin de kendi hisse senetlerini geri alabilmeleri de mümkün değildir. Kooperatiflerden açık kapı ilkesi uyarınca istifa ve ihraç mümkün olup, çıkma payından kooperatif sorumlu olduğu gibi, üyenin konut karşılığı tazminat isteminden ve fazla ödemelerin istirdatı isteminden de sorumludur. Bu konuda yasa ve anasözleşmede bir boşluk bulunmamaktadır. Boşluk bulunmadığına göre, TTK’nın anonim şirketler ile ilgili düzenlemelerinin kıyasen uygulanmasına ihtiyaç da bulunmamaktadır. İflas halinde kooperatifin bu borca ilişkin sorumluluğu kaldıran bir hukuki düzenlemeye Kooperatifler Kanunu’nda ve anasözleşmede yer verilmiş değildir.
-Davalı kooperatifçe davacı aleyhine açılan Mahkemenin 2018/281 E. sayılı davasında, davanın dayanağı olan icra takibinde 2011 sonu itibariyle belirlenen borç tutarı talep edilmiş, hükme esas alınan bilirkişi raporunda değişik alternatiflere göre hesaplama yapılmış, davacının davalı kooperatife itiraza konu miktarda borçlu olmadığı, fazla ödemesinin bulunduğu belirlenmiştir. İş bu davada alınan bilirkişi raporunda ise, peşin bedelli ortak olan davacının genel yönetim, alt yapı ve çevre giderlerinden sorumlu olduğu, 01.11.2018 tarih ve 2018/281 E., 2018/671 K. sayılı kararı gereği borçlu olmadığı anlaşılmakla birlikte kooperatifin 28.05.2017 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında gündemin 5. maddesinde alınan daire başı 70.000,00 TL. ödenmesine ilişkin karardaki çevre gideri, altyapı bedeli ve genel yönetim giderinden peşin bedelli ortak olduğu için sorumlu olacağı, bu bedeller kendisinden talep edilerek Kooperatifler Kanununun 23. maddesindeki eşitlik ilkesine uygun işlem yapılması gerektiği tespit ve görüşü isabetli olarak belirtilmiştir.
Bu durumda İlk derece Mahkemesince 28.05.2017 tarihli genel kurulda görüşülen 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ilişkin bilanço ve gelir gider cetvelleri davalı kooperatiften veya ana sözleşmenin 41. maddesi uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğünden istenerek, istenen tutar içindeki çevre gideri, alt yapı bedeli ve genel yönetim giderinden peşin bedelli ortak olduğu anlaşılan davacının sorumlu olduğu tutarın tespiti, iptal edilen genel kurul kararları ve davanın çıkma payı alacağının tahsili davası olmadığı gözetilerek dava tarihi itibariyle davacının davalı kooperatife borçlu olup olmadığının tespiti yönünde ek bilirkişi raporu alınması, dava tarihi itibariyle davalı kooperatife borçlu olduğunun tespiti halinde tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği gibi taşınmazın bedelini de isteyemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi; borçlu olmadığının tespiti halinde ise İİK’nın 198. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği ancak terditli tazminat istemi yönünden kayıt ve kabul isteminde bulunabileceği değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.” gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, HMK’nın 353/(1)-a.6. maddesi uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
İlk derece Mahkemesince; “Her ne kadar bizzat davalı tarafından iflas tarihinden sonra -dosyamız davacısı gibi borçsuz- 19 üyeye tapusunun verilmesi karşısında dosyamız davacısına tapu iptal tescil koşulları oluştuktan sonra oluşan çevre düzenlemesi, tapu gideri, genel giderler ve alt yapı gideri gibi cüz’i borçlar öne sürülerek tapu verilmemesi Kooperatifler Kanunu 23. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacaksa da, yine aynı şekilde önceki kararımızda ayrıntılı şekilde belirtilen Yargıtay içtihatları ve doktrin görüşleri doğrultusunda bu alacakların peşin ödemeli ortağa tapusu verildikten sonra tahsili yoluna gidilmesi gerektiği daha hakkaniyetli olacağı değerlendirilse de; HMK 362/1-g maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar kesin olduğundan istinaf ilamına uygun şekilde bilirkişi ek raporu aldırılmış ve hükme esas almaya elverişli bilirkişi raporuna göre davacının 6.898,91 TL borcu bulunduğu tespit edilmiş, dosyamız kapsamında verilen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 2021/1332 esas, 2021/1412 karar sayılı ilamında belirtildiği şekilde dava tarihi itibariyle davalı kooperatife borçlu olduğunun tespiti halinde tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği gibi taşınmazın bedelini de isteyemeyeceği anlaşıldığından terditli olarak açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Ayrıca davalı tarafça tüm bir yargılama boyunca üyelerin anonim şirket hükümleri uyarınca iflas masasından alacak talep edemeyeceği ısrarla savunulmuşsa da Bölge Adliye Mahkemesinin kararında ayrıntılı olarak da belirtildiği ve iflas, kooperatif ve ticaret hukukunu temel düzeyde bilen herkesin malumu olacağı üzere; davacı kooperatif ortağının terditli taşınmazın bedelinin tahsili istemi, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesi yollamasıyla, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 379. ve 480/3. maddeleri kapsamında bir alacak olmayıp, iflas masasına kaydı mümkün alacaklardandır. Anonim şirketlerde sermayenin korunmasını amaçlayan ve ancak hisse senetlerinin bazı istisnalar dışında şirketçe satın alınmasını yasaklayan, hisse senetlerinin başkasına devri suretiyle el değişikliğine imkan veren yapısı ve özelliği ile kooperatiflerin yapısı ve amacı aynı değildir. Anonim şirketlerde, hisse senetlerin, maliki olan ortakların kendi arasında veya dışarıdan birine devri mümkün ise de, çıkma mümkün olmayıp, sermaye payının ödenmemesi nedeniyle TTK’nın 482. maddesi uyarınca çıkarılma imkân dahilindedir. TTK’nın 379, 383, 384, 39 ve 389. maddelerinde şirketin, kendi hisse senetlerinin maliki olmasının mümkün olmadığı ve bunun istisnaları açıklanmıştır. Diğer anlatımla, ortakların hisse bedelini geri istemeleri mümkün olmadığı gibi, anonim şirketlerin de kendi hisse senetlerini geri alabilmeleri de mümkün değildir. Kooperatiflerden açık kapı ilkesi uyarınca istifa ve ihraç mümkün olup, çıkma payından kooperatif sorumlu olduğu gibi, üyenin konut karşılığı tazminat isteminden ve fazla ödemelerin istirdatı isteminden de sorumludur. Bu konuda yasa ve anasözleşmede bir boşluk bulunmamaktadır. Boşluk bulunmadığına göre, TTK’nın anonim şirketler ile ilgili düzenlemelerinin kıyasen uygulanmasına ihtiyaç da bulunmamaktadır. İflas halinde kooperatifin bu borca ilişkin sorumluluğu kaldıran bir hukuki düzenlemeye Kooperatifler Kanunu’nda ve anasözleşmede yer verilmiş değildir. Bu nedenlerle davalı tarafın savunmasına önceki yargılamada itibar edilmediği gibi bu kararımızda da itibar edilmemiştir.
Yine davalı tarafça iflas kararından sonra tapusu verilen üyelerin tapularının geri alınması ve tapuların tekrar kooperatife döndürülmesi için yasal yollara başvurulacağı sık sık belirtilmişse de; karar tarihine kadar yasal yollara başvurulduğuna ilişkin dosyaya bir beyan veya belge sunmadığı göz önünde bulundurularak bu savunmasına bu kararımızda da itibar edilmemiştir.
Yine davalı tarafça önceki tapuların ‘iflas şerhli olarak verildiği yani iflas masası lehine devam edecek şekilde’ verildiği defaatle belirtilmişse de; Bölge Adliye Mahkemesinin kararında ayrıntılı olarak da belirtildiği ve iflas, kooperatif ve ticaret hukukunu temel düzeyde bilen herkesin malumu olacağı üzere; müflise ait taşınmazın tapu kaydındaki iflas şerhi, müflisin o taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının iflas idaresine geçtiği, müflis tarafından devir, temlik veya sınırlı ayni hak tesisinin mümkün olmadığını göstermek amacıyla konulmakta olup, iflas şerhiyle taşınmazın tapu kaydının üyeye devrinden sonra iflas idaresinin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının devam ettiği söylenemez. Bu nedenle davalının iflas şerhi koydurmasının eşitlik ilkesini bertaraf edecek bir sebep olmaması da gözetilerek bu savunmasına önceki yargılamada itibar edilmediği gibi bu kararımızda da itibar edilmemiştir.” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; dosya incelemesi ve bilirkişi raporlarında müvekkilinin kooperatif üyesi olarak değerlendirildiğini, davayı konu dairenin …’a ait iken kooperatif bünyesine geçtiğini, kooperatifte alacaklıların baskılarını hafifletebilmek için müvekkiline satıldığını, müvekkilinin peşin bedelle satın aldığı yere karşılık kooperatif adına kooperatifin alacaklılarına peşin ödeme yaptığını, geçmişte olan kooperatif üyeliğinin müvekkilince devredildiğini, daha sonra üyelik başvurusu yapılmadığını, davaya konu dairenin ise üyeliğin sona ermesinden sonra peşin bedelle satın aldığını, müvekkilinin kooperatif üyesi olduğunu ispat yükümlülüğünün davalı tarafa ait olduğunu, bu yöndeki itirazlarının bilirkişi raporunda irdelenmediğini,
Diğer taraftan müvekkilinin ödemelerinin çıkarılan borçtan fazla olduğu hatta alacaklı olduğunun Mahkemenin 2018/281 E., 2018/671 K. sayılı kararı ile hükme bağlandığını ve kararın kesinleştiğini, müvekkiline çıkarılabilecek tek borcun binanın iskan ruhsat bedelleri ve çevre düzenleme masrafları olması gerekirken kooperatif üyesi gibi değerlendirmeye tabi tutulduğunu, müvekkilinin kooperatif üyeliği söz konusu olmayıp kooperatif aidatı da ödemediğini ancak apartman aidat ödemesini aksatmadığını,
-Müvekkilinin bugüne kadar hiçbir genel kurula çağrılmadığını, oy kullanma imkânı tanınmadığını, haklarından yararlandırılmayan müvekkilinin borçlarından sorumlu tutulmasının adaletsiz olduğunu, kooperatif iflas etmeyip artan malvarlığı olsa müvekkilinin faydalandırılmayacağını, kooperatif hissesinin devri hususunda hiç bir değerlendirme yapılmadığını belirterek, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak davanın kabulüne veya dosyanın yeniden yargılama yapılmak İlk derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tazminat istemine ilişkindir.
Davacı tarafça; dava dilekçesinde davalı kooperatifin peşin bedelli ortağı olduğu belirtilmiş, bilirkişi raporunda davacının peşin bedelli ortak olduğu hususunun çekişmesiz olduğu yolundaki belirlemelere itiraz edilmemiş, İlk derece Mahkemesince verilen ve peşin bedelli ortak olduğu kabulünü içeren karara karşı istinaf yoluna başvurulmamıştır. Bu nedenlerle, davacı tarafça bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde ve istinaf dilekçesinde ileri sürülen davalı kooperatifin üyesi olmadığına ve sadece daireyi satın aldığına ilişkin iddia ve istinaf itirazlarının kabulü mümkün olmamıştır.

Dairemiz kararında da belirtildiği üzere, dava konusu bağımsız bölümün davacı ortağa tahsisi ve teslimi, davalı kooperatiften tapu iptali ve tescil istemi yönünden davacı ortağa şahsi hak bahşetmiştir. Kooperatifçe bir dairenin geçerli bir tahsis işlemiyle bir ortağa tahsisi halinde, tahsis edilen ortağın rızası olmaksızın, ortaklığı devam ettiği sürece konutun başka bir ortağa tahsisi mümkün değildir. Kooperatif tarafından taşınmazın ortağa tahsisi, mülkiyeti geçiren bir işlem olmayıp, kooperatifle olan iç ilişkide bir hak bahşeden ve koşulları oluştuğunda kooperatife karşı tapu iptal ve tescil talebinde bulunma hakkı yanında ortağa, tahsis hakkına karşı yapılan haksız saldırılarda üçüncü kişilere karşı müdahalenin men’i ve ecrimisil davası açmaya izin veren bir haktır. Bu hak ortağa ayni hak bahşetmez. Ancak davalı kooperatifin iflasıyla, davalı iflas idaresince taahhüdün aynen ifası yoluna gidilmediğinden artık tapu iptali ve tescil istemi İİK’nın 198. maddesi uyarınca para alacağına dönüşmüştür.
Yine Dairemiz kararında, kooperatif ortağının tapu iptali ve tescil talebinde bulunabilmesi için davaya konu edilen taşınmaza yönelik olarak davalı kooperatife karşı tüm edimlerini yerine getirmiş olduğunu, hiçbir ediminin kalmadığını, diğer üyelerle eşit durumda olduğunu kanıtlaması gerektiği, bu kural Yargıtay 11. Hukuk ve 23. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarıyla yerleşmiş olup, peşin bedelli veya normal ortak ayrımı yapılmaksızın tüm ortaklara uygulanageldiği, “aidat” olarak adlandırılan ödentinin, ana sözleşmenin 21. maddesine göre arsa, altyapı, inşaat ve benzeri giderlerden oluştuğu, peşin bedelli üyenin genel yönetim ve alt yapı giderlerinden sorumluluğunun devam ettiği açıklanmıştır.
Dairemiz kararında bu açıklamalara yer verilmesine ve İİK’nın 198. maddesi uyarınca taahhüdün aynen ifasının yani tapu kaydının devrinin tasfiye durumuna göre iflas idaresinin takdirinde olduğunun belirtilmiş olmasına karşın iflas halinin söz konusu olmaması halinde doğru olabilecek “Her ne kadar bizzat davalı tarafından iflas tarihinden sonra -dosyamız davacısı gibi borçsuz- 19 üyeye tapusunun verilmesi karşısında dosyamız davacısına tapu iptal tescil koşulları oluştuktan sonra oluşan çevre düzenlemesi, tapu gideri, genel giderler ve alt yapı gideri gibi cüz’i borçlar öne sürülerek tapu verilmemesi Kooperatifler Kanunu 23. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacaksa da, yine aynı şekilde önceki kararımızda ayrıntılı şekilde belirtilen Yargıtay içtihatları ve doktrin görüşleri doğrultusunda bu alacakların peşin ödemeli ortağa tapusu verildikten sonra tahsili yoluna gidilmesi gerektiği daha hakkaniyetli olacağı değerlendirilse de; HMK 362/1-g maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar kesin olduğundan…” şeklindeki gerekçelere yer verilmesi doğru olmamıştır.
Dairemizin 06.10.2021 tarih ve 2021/1332 E., 2021/1412 K. sayılı kararında, davacının dava tarihi itibariyle davalı kooperatife borçlu olduğunun tespiti halinde tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği gibi taşınmazın bedelini de isteyemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiş, İlk derece Mahkemesince bu doğrultuda alınan bilirkişi kurulu raporunda davacının dava tarihi itibariyle davalı kooperatife borçlu bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Ne varki alınan bilirkişi kurulu raporunda, dava tarihinden sonraki bazı giderlerin de davacının borcunun hesabında dikkate alınmış olduğu ve dava konusu taşınmazın iflas tarihi itibariyle rayiç bedelinin belirlenmemiş olduğu görülerek bu eksik hususların belirlenmesi için duruşma açılmasına karar verildikten sonra bilirkişi kurulundan ek rapor alınmış, bilirkişi kurulunca davacının davacının dava tarihi itibariyle davalı kooperatife borçlu olduğu tespit ve görüşü bildirilmiştir.
Bu açıklamalara ve dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine ve özellikle Dairemizin kaldırma kararına uygun olarak inceleme ve araştırma yapılmış olmasına göre, İlk derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, HMK.’nın 356/(2). maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK.’nın 356/(2). maddesi uyarınca davacı vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL. istinaf karar harcından peşin alınan 80,70 TL’nin mahsubuyla kalan 99,20 TL.’nin davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 11.000,00 TL. istinaf duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin Dairemizce yerine getirilmesine,
Dair, 31.01.2023 tarihinde, taraf vekillerinin yüzüne karşı, HMK’nın 361/(1). maddesi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek dilekçe ile Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 31/01/2023

Başkan …
e-imza
Üye …
e-imza
Üye …
e-imza
Katip …
e-imza