Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/1142 E. 2023/149 K. 31.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)
(H Ü K M Ü K A L D I R A R A K
Y E N İ D E N H Ü K Ü M K U R U L M A S I)

ESAS NO : 2022/1142
KARAR NO : 2023/149

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/04/2022
ESAS-KARAR NUMARASI : 2021/848 E.-2022/337 K.
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

Taraf vekillerince; yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin duruşmalı olarak yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili 03.07.2019 tarihli dava dilekçesinde; harca esas değeri 135.000,00 TL. olarak göstererek, müvekkilinin üyesi olduğu davalı kooperatifin … nolu bağımsız bölümü müvekkiline tahsis edileceğini kararlaştırdığını, bu arsa üzerinde dört bloktan oluşan binaları bitirdiğini, peşin bedelli ortak olan müvekkilinin belirlenen bedeli ödediği gibi genel gider, alt yapı giderleri vb. yükümlülüklerini de yerine getirdiğini, bu durumun Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.11.2018 tarih ve 2017/750 E., 2018/761 K. sayılı kararı ile belirlendiğini, davalı kooperatifin bir kısım ortaklara konutlarını teslim ettiğini, bu ortakların içinde oturmak veya kiraya vermek suretiyle konutlarından faydalanmaya başladıklarını, konutların çoğunun ferdi tapularını verdiğini, müvekkiline tahsis edilen konutun henüz teslim ve devir edilmediğini, bu durumun 1163 sayılı 23. maddesine ve genel hukuk ilkelerine uygun olmadığını, kooperatif yönetiminin bir kısım ortaklara keyfi bir şekilde konutların devrini vermediğini, tapularının devri için genel kurulda kararlaştırılmayan yüksek paralar istediğini, davalı kooperatifin Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.06.2012 tarih ve 2011/294 E., 2012/158 K. sayılı kararı ile iflasına karar verildiğini, iflas idaresince tapuların müflis kooperatif adına kayıtlı olmasından dolayı iflas masasındaki borçlar nedeniyle iflas şerhi konularak satış işlemlerine başlandığını, iflasın açılmasından önce bu konutun davacıya tahsis edildiğini, iflas açılmadan önce ortaklara tahsis edilmiş olan hakların masaya girmeyeceğini, bu bağımsız bölümün masadan çıkarılacak mal ve haklar arasında olduğunu, bu taşınmazın satışının mümkün olmadığını, satılsa bile rayiç konut bedelinin hak sahibi davacıya ait olması gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere… nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya tesciline, bu mümkün görülmez ise konut bedelinin yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesini talep ve dava etmiş; 20.01.2021 tarihinde taşınmazın keşifte belirlenen değeri 395.000,00 TL. üzerinden eksik harcı tamamlamıştır..
Davalı kooperatif iflas idaresi vekili cevap dilekçesinde; davalı kooperatif üyesi olan davacının iflas tasfiye sürece devam ederken üyeliği nedeniyle kooperatife ödemiş olduğu bedeli istemesinin mümkün olmadığını, ayrıca dava konusu olan taşınmaz ve müflis adına kayıtlı olan diğer taşınmazlar masa malvarlığını teşkil etmekte olup müflisin alacaklılarının alacaklarına kavuşması için iflas şerhli olarak masa malvarlığında bulunduklarını, davacının müflis kooperatifin ortağı yani aktif olan bir üyesi olduğu için müflisten alacaklı olanlara karşı da yasal olarak sorumluluğunun devam ettiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesinin 01.04.2021 tarih ve 2019/326 E., 2021/210 K. sayılı kararıyla; davacının davalı kooperatifin peşin bedelli ortağı …’a (297) ait … numaralı konuta bağlı kooperatif hissesini devir yoluyla aldığı, davacının davalı kooperatifin peşin ödemeli ortağı olduğu hususunda bir uyuşmazlık bulunmadığı, kooperatife ait (2011, 2012, 2013, 2014, 2015 ve 2016 yılları) 28.05.2017 tarihli genel kurul toplantısında, daire fiyatları için eksik ödemeler, iskan ve tapu işlemleri, yükleniciye hakediş ödemesi, ruhsat, belediye iş ve işlemleri, yapı denetim hizmetleri, ada içi altyapı ve çevre düzeni, SGK ve vergi borcu güvenlik, blokların aynı seviyeye getirilmesi vb. işlerinde kullanılmak üzere daire başı 70.000,00 TL tutarındaki ödemenin iflas masasına yatırılmasının istendiği, fakat davacının peşin ödemeli ortak olması sebebiyle bu bedellerin tamamını karşılaması gerekmediği kanaati oluştuğu, bilirkişi raporunda 2012 yılından sonra gerçekleşmiş çevre gideri, altyapı bedeli ve genel yönetim giderinin peşin ödemeli ortak olan davacıdan talep edilebileceği Kooperatifler Kanunu 23. maddesine atıf yapılarak bildirilmişse de Yargıtay 23.HD 2016/6372 E., 2016/391 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere peşin bedelli ortaktan aidat talep edilemeyeceği, aidat borcu dışında çevre düzenlemesi, tapu gideri, genel giderler ve alt yapı gideri borcu olan ortaklara tapu vermekten kaçınılamayacağı, böyle bir durumda peşin ödemeli ortağa tapusu verildikten sonra bu alacakların tahsili yoluna gidilmesi gerektiği (Kooperatifler Hukuku, Coşkun Mahmut, Seçkin Yayınları, 1.Bası, syf 140-141) belirtilerek, davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, fer’i nitelikteki taşınmazın takyidatlarından ari tescil talebinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemizin 06.10.2021 tarih ve 2021/982 E., 2021/1411 K. sayılı kararıyla; “…Davacının davalı kooperatifin peşin ödemeli ortağı olan …’a ait, … nolu konuta bağlı kooperatif hissesini devir yoluyla aldığı, hissenin yeni numarasının 439 olduğu, taşınmazın davalı kooperatif adına kayıtlı olduğu, davacının davalı kooperatifin peşin bedelli ortağı olduğu hususları uyuşmazlık dışıdır.
Dosya kapsamından, davalı kooperatifin 19.06.2012 tarihinde iflasına karar verildiği, kooperatifin 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ait 28.05.2017 tarihli genel kurulunda gündemin 5. maddesinde, ‘Daire fiyatları için eksik ödemeler, iskan ve tapu işlemleri, yükleniciye hak ediş ödemesi, ruhsat, belediye iş ve işlemleri, yapı denetim hizmetleri, ada içi altyapı ve çevre düzeni, SGK ve vergi borcu, güvenlik, blokların aynı seviyeye getirilmesi vb. işlerinde kullanılmak üzere daire başına 70.000,00 TL. ödemenin iflas masasına yatırılmasına’ karar verildiği, bu kararın iptal edildiğine ilişkin dosyada beyan ve delil bulunmadığı, bir kısım üyenin bu bedelin ödenmesi karşılığında daire tapularının kendilerine devri yönünde talep dilekçesi sunması üzerine, müflis kooperatifin Alacaklılar Olağanüstü Toplantısında 07.03.2019 tarihinde alınan karar ile, ‘Kooperatif üyelerinin, kanundan kaynaklanan sorumlulukları ve taşınmaz üzerindeki iflas şerhi baki kalmak kaydıyla taşınmazların kendilerine devri yolundaki taleplerinin, kooperatife olan tüm parasal yükümlülüklerini yerine getirmeleri ve gerekirse ek ödeme alınarak devir şartlarının belirlenmesi’ne oy çokluğuyla karar verildiği, bu doğrultuda bu ödemeyi yapan bir kısım üyeye ait dairenin tapu kaydının iflas şerhiyle birlikte üyeye devredildiği anlaşılmıştır. Bu arada müflise ait taşınmazın tapu kaydındaki iflas şerhi, müflisin o taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının iflas idaresine geçtiği, müflis tarafından devir, temlik veya sınırlı ayni hak tesisinin mümkün olmadığını göstermek amacıyla konulmakta olup, iflas şerhiyle taşınmazın tapu kaydının üyeye devrinden sonra iflas idaresinin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının devam ettiği söylenemez.
-Kural olarak, kooperatif ortağının tapu iptali ve tescil talebinde bulunabilmesi için davaya konu edilen taşınmaza yönelik olarak davalı kooperatife karşı tüm edimlerini yerine getirmiş olduğunu, hiçbir ediminin kalmadığını, diğer üyelerle eşit durumda olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Ayrıca 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 23. maddesinde karşılığını bulan eşitlik ilkesi gereğince, kooperatif ortakları hak ve yükümlülüklerde eşit olup, kooperatif aynı durumdaki ortaklarına eşit işlem yapmak zorunda olduğundan, davacı ile aynı durumda olan birçok ortağa borca rağmen tapularının verilip verilmediğinin belirlenmesi gerekir. Bu kural Yargıtay 11. Hukuk ve 23. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarıyla yerleşmiş olup, peşin bedelli veya normal ortak ayrımı yapılmaksızın tüm ortaklara uygulanagelmiştir. Ayrıca, ‘aidat’ olarak adlandırılan ödenti, ana sözleşmenin 21. maddesine göre arsa, altyapı, inşaat ve benzeri giderlerden oluşmaktadır. Her yıl yönetim kurulunca bilanço ve gelir gider cetveli hazırlanarak aidat tutarı belirlenmekte ve genel kurulun onayına sunulmaktadır. Görüldüğü üzere ‘aidat’ tutarının içinde inşaat finansman giderleri, genel yönetim giderleri, alt yapı giderleri bulunabilmektedir. Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ve 23. Hukuk Dairesinin istikrarlı uygulamalarıyla peşin bedelli ortakların kooperatifin amacına ulaşıncaya kadar yapılan genel yönetim ve alt yapı giderlerinden sorumluluğunun devam ettiği kabul edilmiş; peşin bedelli üyenin sorumluluğunun belirlenmesi için istenen aidat tutarı içindeki genel yönetim ve alt yapı giderlerinin belirlenmesi gerektiğine ilişkin bozma kararları verilmiştir. Bu nedenlerle İlk derece Mahkemesi kararının gerekçesinde yer verilen Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 14.02.2017 tarih ve 2016/6372 E., 2017/391 K. sayılı sayılı kararındaki, ‘… peşin bedelli ortaktan aidat talep edilemeyeceği, aidat borcu dışında çevre düzenlemesi, tapu gideri, genel giderler ve alt yapı gideri borcu olan ortaklara tapu vermekten kaçınılamayacağı…’ yolundaki gerekçenin aidat ile ilgili tanıma ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ve 23. Hukuk Dairesinin önceki kararlarına uygun düşmemesi nedeniyle katılmak mümkün olmamıştır.
Bilirkişi raporunda davalı kooperatifin 113 üyesinin bulunduğu, iflasından önce yaklaşık 30 kadar üyesine tahsisli taşınmazlarının tapu kayıtlarının devredildiği, yine iflasından sonra yaklaşık 19 üyeye tapu devri yapıldığı belirlenmiştir. Buna göre, yukarıdaki ilke kapsamında davalı kooperatifin toplam üye sayısına göre borçlarına rağmen ortaklarına tapularının devredildiği yönünde bir uygulamanın yerleştiği söylenemez.
-Bir konutun ortağa tahsisi ortağa şahsi hak sağlar. Kooperatifçe bir dairenin geçerli bir tahsis işlemiyle bir ortağa tahsisi halinde, tahsis edilen ortağın rızası olmaksızın, ortaklığı devam ettiği sürece konutun başka bir ortağa tahsisi mümkün değildir. Kooperatif tarafından taşınmazın ortağa tahsisi, mülkiyeti geçiren bir işlem olmayıp, kooperatifle olan iç ilişkide bir hak bahşeden ve koşulları oluştuğunda kooperatife karşı tapu iptal ve tescil talebinde bulunma hakkı yanında ortağa, tahsis hakkına karşı yapılan haksız saldırılarda üçüncü kişilere karşı müdahalenin men’i ve ecrimisil davası açmaya izin veren bir haktır.
Öte yandan İİK’nın 198. maddesi, ‘Mevzuu para olmıyan alacak ona muadil bir kıymette para alacağına çevrilir. Şu kadar ki iflas idaresi taahhüdün aynen ifasına deruhte edebilir. Bu takdirde alacaklı talep ederse iflas idaresi teminat gösterir…Borçlar Kanununun 290 ncı maddesi hükümleri mahfuzdur.’ hükmünü içermektedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda davacı kooperatif üyesinin kooperatife karşı parasal yükümlüğü bulunması halinde tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği gibi değerini de isteyemeyeceğinin; parasal yükümlülüğü bulunmadığının anlaşılması halinde ise dava konusu bağımsız bölümün davacı ortağa tahsisinin davalı kooperatiften tapu iptali ve tescil istemi yönünden davacı ortağa şahsi hak bahşettiği, ancak davalı kooperatifin iflasıyla artık tapu iptali ve tescil isteminin İİK’nın 198. maddesi uyarınca para alacağına dönüştüğü, terditli tazminat/kayıt kabul isteminde bulunabileceğinin gözetilmesi gerekir.
-Yeri gelmişken davalı iflas idaresi vekilince muhtelif dilekçelerde dile getirilen Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 03.11.2011 tarih ve 2011/2573 E., 2011/1519 K. sayılı kararındaki, ‘1163 sayılı Kanun’un 98. maddesi uyarınca bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde Türk Ticaret Kanunundaki anonim şirketlere ait hükümler uygulanır. Anonim şirket ortağı ödediği sermaye miktarı için şirketten alacaklı olmaz. Zira, ortakların payları için ödediği paylar ortaklığın sermayesini oluşturur. Sermaye payı ise ortaklığa verilmiş bir borç olmadığından ortaklığın iflası halinde ortaklar kural olarak iflas alacaklısı olamazlar. Diğer bir anlatımla, ortaklar ödedikleri sermaye borcunu iflas masasına alacak olarak kaydettiremezler. Ancak, pay cetveline göre paylaşım yapıldıktan sonra ve İİK.nun 196. maddesi uyarınca faiz ödemelerinden sonra masada para kalması halinde pay sahiplerine ödeme yapılması mümkündür.’ gerekçesine de değinmek gerekmiştir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesince bu karar dışında aynı yönde 29.03.2012 tarih ve 2011/4362 E., 2012/2455 K. sayılı karar dışında verilmiş karar bulunmamaktadır.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 12.02.2013 tarih ve 2012/6955 E, 2013/752 K; 17.06.2013 tarih ve 3502 E, 4141 K; 21.06.2013 tarih ve 4136 E, 4294 K; 21.11.2013 tarih ve 5728 E., 7320 K; 18.03.2014 tarih ve 2013/8059 E., 2014/2038 K.,12.10.2015 tarih ve 2014/9460 E., 2015/6457 K. ve 27.10.2015 tarih ve 2014/10329 E., 2015/6925 K. sayılı kararları ile Dairemizin çoğunluğu aynı Mahkemeye ait 17.05.2018 tarih ve 2017/1172 E., 2018/717, aynı tarih 2017/1173 E., 2018/722 K., aynı tarih 2017/1176 E., 2018/689 K., aynı tarih 2018/85 E., 2018/696 K., aynı tarih 2017/1171 E., 2018/703 K., 09.05.2019 tarih ve 2018/1910 E., 2019/773 K. ve 16.12.2020 tarih ve 2018/1907 E., 2020/1655 K. sayılı kararlarında belirtildiği üzere; 6102 sayılı TTK’nın 480/3. maddesinde, ‘Pay sahipleri sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemezler; tasfiye payına müteallik hakları mahfuzdur.’ hükmüne yer verilmiştir. Bu nedenle, anonim şirket ortağı ödediği sermaye miktarı için şirketten alacaklı olmaz. Zira, ortakların payları için yapılan ödemeler ortaklığın sermayesini oluşturur. Sermaye payı ise ortaklığa verilmiş bir borç olmadığından ortaklığın iflası halinde ortaklar kural olarak iflas alacaklısı olamazlar. Diğer bir anlatımla, ortaklar ödedikleri sermaye borcunu iflas masasına alacak olarak kaydettiremezler. Ancak, pay cetveline göre paylaşım yapıldıktan sonra ve İİK’nın 196. maddesi uyarınca faiz ödemelerinden sonra masada para kalması halinde pay sahiplerine ödeme yapılması mümkündür.
Ancak davacı kooperatif ortağının terditli taşınmazın bedelinin tahsili istemi, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesi yollamasıyla, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 379. ve 480/3. maddeleri kapsamında bir alacak olmayıp, iflas masasına kaydı mümkün alacaklardandır. Anonim şirketlerde sermayenin korunmasını amaçlayan ve ancak hisse senetlerinin bazı istisnalar dışında şirketçe satın alınmasını yasaklayan, hisse senetlerinin başkasına devri suretiyle el değişikliğine imkan veren yapısı ve özelliği ile kooperatiflerin yapısı ve amacı aynı değildir. Anonim şirketlerde, hisse senetlerin, maliki olan ortakların kendi arasında veya dışarıdan birine devri mümkün ise de, çıkma mümkün olmayıp, sermaye payının ödenmemesi nedeniyle TTK’nın 482. maddesi uyarınca çıkarılma imkân dahilindedir. TTK’nın 379, 383, 384, 39 ve 389. maddelerinde şirketin, kendi hisse senetlerinin maliki olmasının mümkün olmadığı ve bunun istisnaları açıklanmıştır. Diğer anlatımla, ortakların hisse bedelini geri istemeleri mümkün olmadığı gibi, anonim şirketlerin de kendi hisse senetlerini geri alabilmeleri de mümkün değildir. Kooperatiflerden açık kapı ilkesi uyarınca istifa ve ihraç mümkün olup, çıkma payından kooperatif sorumlu olduğu gibi, üyenin konut karşılığı tazminat isteminden ve fazla ödemelerin istirdatı isteminden de sorumludur. Bu konuda yasa ve anasözleşmede bir boşluk bulunmamaktadır. Boşluk bulunmadığına göre, TTK’nın anonim şirketler ile ilgili düzenlemelerinin kıyasen uygulanmasına ihtiyaç da bulunmamaktadır. İflas halinde kooperatifin bu borca ilişkin sorumluluğu kaldıran bir hukuki düzenlemeye Kooperatifler Kanunu’nda ve anasözleşmede yer verilmiş değildir.
-İş bu davada alınan bilirkişi raporunda, peşin bedelli ortak olan davacının genel yönetim, alt yapı ve çevre giderlerinden sorumlu olduğu, 2012 yılı itibariyle toplam ödemesi gereken tutarın 102.686,69 TL. olduğu, ödemesinin ise 158.400,00 TL. olduğu, buna göre 55.713,31 TL. fazla ödemesinin bulunduğu, kooperatifin 28.05.2017 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında gündemin 5. maddesinde alınan daire başı 70.000,00 TL. ödenmesine ilişkin karardaki çevre gideri, altyapı bedeli ve genel yönetim giderinden peşin bedelli ortak olduğu için sorumlu olacağı, bu bedeller kendisinden talep edilerek Kooperatifler Kanununun 23. maddesindeki eşitlik ilkesine uygun işlem yapılması gerektiği tespit ve görüşü isabetli olarak belirtilmiştir.
Bu durumda İlk derece Mahkemesince 28.05.2017 tarihli genel kurulda görüşülen 2011, 2012, 2013, 2014, 2015 ve 2016 yıllarına ilişkin bilanço ve gelir gider cetvelleri davalı kooperatiften veya ana sözleşmenin 41. maddesi uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğünden istenerek, istenen tutar içindeki çevre gideri, alt yapı bedeli ve genel yönetim giderinden peşin bedelli ortak olduğu anlaşılan davacının sorumlu olduğu tutarın tespiti, davanın çıkma payı alacağının tahsili davası olmadığı gözetilerek dava tarihi itibariyle davacının davalı kooperatife borçlu olup olmadığının tespiti yönünde ek bilirkişi raporu alınması, dava tarihi itibariyle davalı kooperatife borçlu olduğunun tespiti halinde tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi; borçlu olmadığının tespiti halinde ise İİK’nın 198. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği ancak terditli tazminat istemi yönünden kayıt ve kabul isteminde bulunabileceği değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.” gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, HMK’nın 353/(1)-a.6. maddesi uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, kararın kaldırılması nedenine göre davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İlk derece Mahkemesince; “Normal ödemesini yapıp konut sahibi olan üyelerle eşit miktarda ödemesi bulunduğu tespit edilen, diğer anlatımla eksik ödemesi bulunmadığı Peşin ortak olan davacının dava tarihi itibariyle 39.298,09 TL fazla ödemesi bulunduğu belirlenen, ancak kendisine Ankara Bam 23. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak mahkememizce değerlendirme yapılarak davalı kooperatifin 113 üyesinin bulunduğu, iflasından önce yaklaşık 30 kadar üyesine tahsisli taşınmazlarının tapu kayıtlarının devredildiği, yine iflasından sonra yaklaşık 19 üyeye tapu devri yapıldığı buna göre, yukarıdaki ilke kapsamında davalı kooperatifin toplam üye sayısına göre borçlarına rağmen ortaklarına tapularının devredildiği yönünde bir uygulamanın bulunmadığı nazara alınarak tapu iptal tescil talebinin reddine, terditli talebi olan tazminat talebi değerlendirilerek konut tahsis ve teslimi yapılamayan ortağın ödemesi eksik olmayan diğer üyelere verilen emsal bir konutun dava tarihi itibariyle rayiç değerini talep edebileceğinin kabulü gerekir. Eksik ödemesi olan bir üyenin konut karşılığı tazminat alacağı, Yargıtay 23.Hukuk Dairesinin yerleşik uygulamalarında formüle edilen hesaplanma şekline göre belirlenir. (Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2014/1008 Esas; 2014/5030 Karar, 2015/3675 Esas;2016/539 Karar) İş bu kapsamda yapılan değerlendirme ile Bilirkişi kurulu 28/02/2022 tarihli ek raporu hükme esas alınarak bozma ilamına uyularak yapılan değerlendirmede Peşin ortak olan davacının dava tarihi itibariyle 39.298,09 TL fazla ödemesi bulunduğu, dava konusu taşınmazın değerine etki eden diğer tüm faktörler dikkate alındığında dava tarihi (03/07/2019) itibariyle serbest piyasadaki rayiç değerinin (395.000,00 TL) olabileceği, davacı peşin ödemeli ortak olduğundan ve kooperatife karşı tüm yükümlülüklerini 39,298,09 TL. fazlasıyla karşıladığından, dairenin dava tarihindeki değerinin talep edebileceği” gerekçesiyle, davanın tapu iptali ve tescil talebi yönünden reddine, terditli tazminat talebinin kabulüne, 395.000,00 TL’nin davalının sıra cetveline kayıt ve kabulüne karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; İlk derece Mahkemesinin tapu iptali ve tescil talebinin reddine ilişkin gerekçesinin toplumsal yaşama ve gerçeğine uymayan, mantığın almayacağı, hukukun hiç kabul etmeyeceği bir gerekçe olduğunu, kooperatifin 152 paylı kooperatif olduğunu, 113 ortağı bulunmadığını, 2009 yılında her ortağın bu arada müvekkilinin de yerinin belirlendiğini, o tarihten bu yana herkesin tahsis edilen konutlarında oturmaya devam ettiğini, 2012 yılında ferdileşme işlemlerinin yapıldığını ve tapuların verildiğini ancak müvekkilinin kooperatife karşı tüm yükümlülüklerini yerine getirdiği halde yöneticilerce, Kooperatifler Kanununun 23. maddesine aykırı olarak tahsis ve teslim edilen konutusunun tapusunun verilmediğini, Hakimin müvekkilinin kooperatife herhangi bir borcunun kalmadığını kabul ettiğini ancak yine de tapu iptali ve tescil talebini reddettiğini, yerine tazminat ödenmesine karar verdiğini, burada müvekkilinin fazla ödediği 39.298.09 TL’nin nerede kaldığını, içtihatların yanlış değerlendirildiğini, müvekkiline keşif ve bilirkişi masrafı ödetilmesinin sebebinin ne olduğunu, bunun Devletin sorumluluğunu gerektirdiğini, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 2. maddesi ve ana sözleşmeye göre kooperatifin ortaklarına konut tahsis etmeyi, işler bitirilince de ferdileşme yapmayı taahhüt ettiğini, bu taahhüdün resmi şekle tabi olmadığını, bu taahhüdün satış vaadi mahiyetinde olduğunu, ortağın kendisine tahsis edilen konut ile ilgili hakkını kooperatife ve üçüncü kişilere ileri sürebileceğini, hatta müflise yani iflas masasına karşı da tapu iptali ve tescili isteme hakkının bulunduğunu, ortaklara hakları dağıtıldıktan sonra iflas kararı verilmiş ise tapusu verilmeyen ortakların ferdileşme hakkını müflis kooperatife karşı da ileri sürebileceklerini, iflastan önceki tahsisin iflasla geçersiz hale gelmeyeceğini, müvekkiline tahsis ve teslim edilen ve 10 yıldır oturduğu konutun tapu kaydının tesciline karar verilmemesi, hatta tazminatın sıra cetveline kayıt ve kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Mahkemece davacıya tahsis edilecek konut bulunmaması halinde fer’i talebi hakkında karar verilmesi gerektiğini oysa konut tahsisinin mevcut olduğunu, iflas idare memurlarının kendilerine 70 biner TL verilirse tapuları iflas şerhli olarak vereceklerini beyan ettiklerini, bunun üzerine hak sahiplerinin bu davaları açtıklarını, tali talep hakkındaki kararın da hukuka aykırı olduğunu, çünkü davanın iflas masasından olan alacağın tahsili için açılmadığını, kayıt kabul davası olmadığını, diğer taraftan davanın açıldığı tarihteki kıymete göre karar verilmesinin adaletsizlik, eşitsizlik yarattığını, konutun şu anda 1.500.000,00 TL değerinde olduğunu belirterek, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı kooperatif iflas idaresi vekili istinaf dilekçesinde;
-İş bu dava ile ilgili olarak BAM 23. HD. tarafından verilen 06.10.2021 tarih 2021/982-E., 2021/1411-K., sayılı kaldırma kararında; “borçlu olmadığının tespiti halinde ise İİK’nın 198. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği ancak terditli tazminat istemi yönünden kayıt ve kabul isteminde bulunabileceği değerlendirilerek karar verilmesi gerekir…” denildiğini, davacının tapusu müflis kooperatife ait olan ve iflas masa mal varlığı içerisinde bulunan dava konusu taşınmazda 2006 yılından beri ikamet ettiğini ve bu ikameti karşılığında herhangi bir bedel vs. ödemediğini, davacının iflas tarihi olan 2012 yılından sonra söz konusu taşınmaz iflas masa mal varlığına dahil olduğundan taşınmazdaki haksız ve karşılıksız kullanımını sona erdirmesi gerekirken, halen bu taşınmazı haksız ve karşılıksız olarak kullandığını, Mahkemece davacının borçları hesaplattırılırken bu haksız ve karşılıksız kullanım bedellerinin dikkate alınmadığını, davacının borçsuz olduğu kanaatiyle usul ve yasaya, hakkaniyete aykırı olan bu kararın ortaya çıktığını,
-Davacının herhangi bir şekilde kayıt kabul istemi olmadığını, hatta istinaf dilekçesinde de kayıt kabul isteminde bulunmadığını açıkça belirttiğini ancak yerel mahkemece talep olmamasına ve davacının iflas masasına her hangi bir başvurusu olmamasına rağmen usul ve yasaya aykırı bir şekilde sıra cetveline kayıt ve kabul kararı verdiğini,
-Mahkemece alacağın hukuki niteliğinin konut bedeli tazminatı olarak belirlediğini ve tazminat tutarını da taşınmazın dava tarihi itibariyle belirlenen değeri olarak ele aldığını, mahkemece yapılan bu değerlendirmenin iflas hali söz konusu olmasaydı geçerli olabileceğini,
-Davacının müflis kooperatifin aktif üyesi olduğunu, davacının asıl talebinin davalı müflis adına kayıtlı taşınmazın tapusunun iptali ile adına tescili olduğunu, BAM tarafından verilmiş olan kaldırma kararında İİK 198. maddesi hükmü nedeniyle davacının bu talebinin reddi gerektiğinin belirtildiğini oysa mahkemece davalıya verilebilecek konut olmaması nedenine dayalı olarak asıl talebi reddettiğini ve dava tarihinde belirlenmiş olan taşınmaz değeri üzerinden konut bedeli tazminatına hükmettiğini, bu değerlendirmenin yanlış olduğunu, ortada konut bulunduğunu ancak bu konutun iflas masa mal varlığına dahil olup üzerinde iflas şerhi olan ve iflas alacaklarının ödenmesine özgülenmiş bir taşınmaz olduğunu, İlk derece Mahkemesinin konut bulunmaması gerekçesine dayalı olarak verilmiş olan red kararının gerekçesinin düzeltilmesi gerektiğini,
-Yargıtay kararında da belirtildiği üzere, müflisten olan alacakların iflas alacağı, masa borçları ve iflastan sonra doğan genel nitelikli alacak olmak üzere üç gruptan oluştuğunu, davacının iflas kararından önce doğmuş olan bir alacağının bulunmadığını, davacı tarafın da istinaf dilekçesinde müflisten bir alacakları olmadığını beyan ve kabul ettiğini, yine Yargıtay kararlarında belirtildiği üzere iflastan sonra doğmuş alacakların (alacağı kabul anlamına gelmeksizin) iflas masasına yazılmasının mümkün olmadığını, zira iflastan sonra doğan alacakların masaya yazılabilecek alacaklardan olmadığını,
-İflastan önce doğan alacakların iflas masasına kaydedilirken iflas tarihi itibariyle hesaplama yapılması gerektiğini ancak Mahkemenin konut bedeli tazminatının iflastan önce doğmuş bir alacak gibi değerlendirme yapmasına rağmen hesaplamasını dava tarihi (2019) itibariyle belirlenen konut bedeli üzerinden yaptırdığını ve bu bedel üzerinden masaya kayıt ve kabulüne dair hüküm kurduğunu, iflastan önce doğmuş bir alacağın söz konusu olmadığını, bir an için alacağın iflastan önce doğmuş olduğunun kabulü halinde dahi hesaplamanın iflas tarihi (2012) yılı itibariyle yapılması gerektiğini,
-Konut bedeli tazminatı hakkının ortada iflas halinin olmadığı durumda ve ortağa konut verilmesinin mümkün olmaması durumunda söz konusu olabilecek bir hak olduğunu, somut olayda ortada 2012 yılında iflasına karar verilmiş müflis bir kooperatif olmasına ve iflas tasfiye işlemlerinin halen devam ediyor olmasına, müflisin tasfiye sonunda iflastan kurtulma ihtimalinin bulunmasına, müflisin iflastan kurtulması halinde elinde davacıya verilebilecek taşınmaz bulunması ihtimali olmasına rağmen mahkemece bu ihtimaller göz önüne alınmaksızın doğrudan konut bedeli tazminatına hükmedilmesi ve üstelik sıra cetveline kayıt ve kabulüne denmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu aşamada davacının konut bedeli tazminatı hakkının doğmadığını,
-Mahkemece hükmedilen konut bedeli tazminatı iflastan önce doğmuş bir alacak olmadığından ancak iflastan sonra doğmuş olan (kabul anlamına gelmeksizin) bir alacak olabileceğini, bu alacağın iflas masasına kaydının söz konusu olmadığını, tasfiyede bakiye kalırsa nazara alınacağını,
Şu an konut verilememesinin sebebinin İİK’nın 198. maddesi kapsamında iflas hali olduğunu, Mahkemece iflasla ilgili tüm hükümler ve uygulamalar nazara alınarak değerlendirme yapılmadan verilen kararın hukuka ve usule aykırı olduğunu,
-İflastan önce doğmuş bir alacak söz konusu olsaydı, İİK hükümleri gereğince alacağı olduğunu iddia eden kişinin somut olayımızda davacı aktif kooperatif üyesinin, iflas masasına gerekli harçları yatırarak alacak başvurusunda bulunacağını, bu başvuru üzerine iflas idaresince başvurunun reddi halinde başvuran kişi tarafından kayıt kabul davası, başvurunun kabulü halinde ise diğer iflas alacaklıları tarafından verilen karara karşı sıra cetveline itiraz davası veya alacağın olup olmadığına dair dava açılabileceğini, ancak mahkemece verilen kayıt kabul kararının müflisten alacaklı olan diğer kişilerin haklarının elinden alındığını, yine dava tarihi itibariyle belirlenen taşınmazın değeri üzerinden karar verilmesinin diğer iflas alacaklılarının alacak miktarlarının düşmesine sebebiyet verdiğini, iflas idaresinin asli görevlerinden birisinin iflas alacaklarının alacaklarına en yüksek seviyede kavuşmalarını sağlamak olduğunu,
-BAM tarafından verilmiş olan kaldırma kararındaki bazı açıklamalara katılmadıklarını, davacı müflis kooperatifin aktif üyesi olduğundan BAM kararında belirtilmiş olan Açık Kapı İlkesi ile ilgili açıklamaların bu dava bakımından anlamı olmadığını, çıkma payı alacağının söz konusu olmadığını, kaldı ki iflasın ilan edilmesi ile birlikte kooperatife ortak alınması veya ortaklıktan ayrılmanın mümkün olmadığını, yine BAM kararında, konut karşılığı tazminat isteminden iflas halinde dahi kooperatifin sorumluluğunu kaldıran bir hukuki düzenlemenin olmadığının belirtildiğini ancak iflas halinde de müflis kooperatifin konut karşılığı tazminat isteminden sorumlu olduğuna, bu tazminatın da sıra cetveline kayıt ve kabul edilmesi gerektiğine dair de yasal bir düzenleme bulunmadığını, somut olayda iflas kararından 7 yıl sonra açılmış olan tapu iptal ve tescil istemli olmadığı takdirde tazminat istemli dava söz konusu olup, ortada iflastan önce açılmış bir dava veya iflastan önce doğmuş bir alacak vs bulunmadığını, bu nedenlerle BAM’ın somut olayı değerlendirirken bu hususlara önemle dikkat etmesini rica ettiklerini,
-İlk derece Mahkemesinin ilk kararına karşı sundukları istinaf dilekçelerini ve diğer beyanlarını tekrar ettiklerini,
Belirterek, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın öncelikle usulden, aksi halde esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
I-Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı kooperatif ortağının konutunun 2009 yılında tahsis ve teslim edildiği ve bazı ortakların tapularının verildiği konusunda bir uyuşmazlık olmadığına göre, davacının kooperatif ortaklığına bağlı olarak tahsis edilen taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescili istemi ile ilgili talep hakkının iflastan önce doğduğu tabiidir.
Alacaklılar tarafından iflas masasına başvurulmadan dava açılması mümkün olup davalı vekilinin bu yöndeki istinaf itirazları yerinde değildir.
İİK’nın 198. maddesi, “Mevzuu para olmıyan alacak ona muadil bir kıymette para alacağına çevrilir. Şu kadar ki iflas idaresi taahhüdün aynen ifasına deruhte edebilir. Bu takdirde alacaklı talep ederse iflas idaresi teminat gösterir…Borçlar Kanununun 290 ncı maddesi hükümleri mahfuzdur.” hükmünü içermektedir.
Kooperatif ortağının kooperatife karşı sahip olduğu tahsise dayalı tapu iptali ve tescil isteme hakkı yukarıda belirtildiği üzere şahsi hak bahşettiğinden ayni hak sahibi üçüncü kişilerce ileri sürülebilecek masadan çıkarma istemini düzenleyen İİK’nın 228. maddesinin somut olayda uygulanma yeri bulunmamaktadır.
Bu açıklamalara ve dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine ve özellikle Dairemizin kaldırma kararı doğrultusunda araştırma yapılmış olmasına göre, İlk derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, HMK.’nın 356/(2). maddesi uyarınca taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer hususlara ilişkin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
II-Dava, tapu iptali ve tescil mümkün olmazsa tazminat istemine ilişkin olarak açılmıştır.
Davacı vekilince Dairemize sunulan 20.12.2022 tarihli dilekçede terditli tazminat istemlerinden feragat ettikleri açıklanmıştır.
Dairemiz kararında da belirtildiği üzere, dava konusu bağımsız bölümün davacı ortağa tahsisi ve teslimi, davalı kooperatiften tapu iptali ve tescil istemi yönünden davacı ortağa şahsi hak bahşetmiştir. Kooperatifçe bir dairenin geçerli bir tahsis işlemiyle bir ortağa tahsisi halinde, tahsis edilen ortağın rızası olmaksızın, ortaklığı devam ettiği sürece konutun başka bir ortağa tahsisi mümkün değildir. Kooperatif tarafından taşınmazın ortağa tahsisi, mülkiyeti geçiren bir işlem olmayıp, kooperatifle olan iç ilişkide bir hak bahşeden ve koşulları oluştuğunda kooperatife karşı tapu iptal ve tescil talebinde bulunma hakkı yanında ortağa, tahsis hakkına karşı yapılan haksız saldırılarda üçüncü kişilere karşı müdahalenin men’i ve ecrimisil davası açmaya izin veren bir haktır. Bu hak ortağa ayni hak bahşetmez.
Ancak davalı kooperatifin iflasıyla, davalı iflas idaresince taahhüdün aynen ifası yoluna gidilmediğinden artık tapu iptali ve tescil istemi İİK’nın 198. maddesi uyarınca para alacağına dönüşmüştür. Buna rağmen İlk derece Mahkemesince somut olaya uygun düşmeyen ve uygulama yeri bulunmayan “terditli talebi olan tazminat talebi değerlendirilerek konut tahsis ve teslimi yapılamayan ortağın ödemesi eksik olmayan diğer üyelere verilen emsal bir konutun dava tarihi itibariyle rayiç değerini talep edebileceğinin kabulü gerekir. Eksik ödemesi olan bir üyenin konut karşılığı tazminat alacağı, Yargıtay 23.Hukuk Dairesinin yerleşik uygulamalarında formüle edilen hesaplanma şekline göre belirlenir. (Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2014/1008 Esas; 2014/5030 Karar, 2015/3675 Esas;2016/539 Karar)” ilkelerine gerekçede yer verilmesi doğru olmamıştır.
Dairemiz kararında gerekçeleri de belirtilerek, dava konusu bağımsız bölümün davacı ortağa tahsisinin davalı kooperatiften tapu iptali ve tescil istemi yönünden davacı ortağa şahsi hak bahşettiği, ancak davalı kooperatifin iflasıyla artık tapu iptali ve tescil isteminin İİK’nın 198. maddesi uyarınca para alacağına dönüştüğü, taahhüdün aynen ifasının yani tapu kaydının devrinin tasfiye durumuna göre iflas idaresinin takdirinde olduğu, davacı ortağın borçlu olmadığının tespiti halinde İİK’nın 198. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil isteyemeyeceği ancak artık para alacağına çevrilen alacağının kaydı isteminde bulunabileceği hususları açıklanmıştır. Buna göre davacı tarafça asıl istemi olan tapu iptali ve tescil isteminden feragat edilmediği, tapu iptali ve tescil isteminin de iflas idaresince tapu devrinin yapılmaması nedeniyle İİK’nın 198. maddesi uyarınca para alacağına çevrildiği, bu para alacağının terditli tazminat istemiyle ilgisi bulunmadığı değerlendirilerek davacı tarafın terditli tazminat isteminden feragatinin sonuca etkisi olmayacağı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda İlk derece Mahkemesince, davacının ısrarla tapu iptali ve tescil istemini (mevzu para olmayan alacağı ile ilgili istemini) tekrarlamış olduğu ve iflas idaresince taahhüdün aynen ifasının reddedildiği gözetilerek, aslında tapu iptali ve tescil isteminin para alacağına çevrileceği ve bu nedenle tapu iptali ve tescil istemi yönünden para alacağına hükmedilmesi gerektiği hususu göz ardı edilerek tapu iptali ve tescil isteminin reddine, terditli tazminat istemi yönünden de taşınmazın dava tarihindeki değerine hükmedilmesi doğru olmamıştır.
İlk derece Mahkemesinde alınan bilirkişi raporlarında dava konusu taşınmazın iflas tarihi itibariyle değerinin belirlenmemiş olduğu görülmüş, bilirkişiden bu yönde ek rapor alınmış, bilirkişi tarafından dava konusu taşınmazın iflas tarihi itibariyle rayiç değerinin 176.000,00 TL. olduğu tespit ve görüşü bildirilmiştir.
Buna göre Dairemizce, HMK’nın 356/(2). maddesi uyarınca, taraf vekillerinin istinaf başvurularının kabulüne, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve İİK’nın 198. maddesi uyarınca davacının mevzuu para olmayan alacağı ona muadil bir kıymette para alacağına çevrileceğinden ve bu kıymetin taşınmazın iflas tarihi itibariyle belirlenecek kıymeti olacağı tabii olduğundan, tapu iptali tescil istemi ile açılan davada taşınmazın dava tarihi itibariyle belirlenen değeri üzerinden harcın tamamlanmış olmasının bu miktarın tahsili istemine yönelik olmadığı da göz önünde bulundurularak davanın tam kabulü yolunda yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
I-Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK.’nın 356/(2). maddesi uyarınca, taraf vekillerinin diğer hususlara ilişkin İSTİNAF BAŞVURULARININ ESASTAN REDDİNE,
II-Yukarıda (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle, HMK’nın 356/(2). maddesi uyarınca, taraf vekillerinin istinaf başvurularının kabulüne, Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesinin 07.02.2022 tarih ve 2021/848 E., 2022/337 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA VE YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
Buna göre;
“1-Davanın KABULÜNE, 176.000,00 TL.’nin davalı… İflas Masasına davacı alacağı olarak KAYDINA,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL. karar ve ilam harcının davacı tarafça yatırılan(2.305,47+4.441,00=) 6.746,47 TL.’den düşümü ile 6.566,67 TL.’nin davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yatırılan 44,40 TL başvurma harcı, 6,40 TL vekalet harcı, 80,70 TL karar ve ilam harcı, ilk derece aşamasında yapmış olduğu toplam 2.324,25 TL yargılama gideri ile istinaf aşamasında yapılan 220,70 TL. istinaf yoluna başvurma harcı, 138,10 TL. posta gideri, 98,75 TL. tebligat gideri, 300,00 TL. bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 3.213,30 TL. yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 9.200,00 TL. vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden alınarak iadesine,”
III-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 11.000,00 TL. istinaf duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 11.000,00 TL. istinaf duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
IV-Taraflarca yatırılan istinaf karar harcının istek halinde yatırana iadesine,
V-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
VI-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin Dairemizce yerine getirilmesine,
31.01.2023 tarihinde, HMK’nın 361/(1). maddesi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek dilekçe ile Yargıtay nezdinde temyizi kabil olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 31/01/2023

Başkan …
e-imza
Üye …
e-imza
Üye …
e-imza
Katip …
e-imza