Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2022/1054 E. 2022/1097 K. 29.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ ….
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

…..
İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 17/01/2022
ESAS-KARAR NUMARASI : 2….

Konkordato talep eden vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İstem konkordatonun tasdikine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince geçici konkordato komiserler kurulunun 12.01.2022 günlü raporu ile 17.01.2022 günlü oturumdaki beyanları ve istemci şirket yetkilisinin aynı günlü beyanı uyarınca:
– Başvuru sırasında şirket aktifinde olduğu belirtilen iki taşınmaz ile dört adet aracın başvuru tarihinden kısa bir süre önce satıldığı;
– İstemci hakkında üç aylık geçici mühletin verildiği 18.10.2021 günlü ara kararla istemcinin gerçek olmayan alacaklı yaratarak konkordato sürecinin manipüle etmesinin önlenmesi amacıyla ileri tarihli olarak keşide edilen tüm kambiyo senetlerinin listesinin yapılması için geçici komiserler kuruluna görev verildiği; komiserler kurulu tarafından bu listenin hacırlandığı ve şirket temsilcisinin bunlar dışında keşideci ya da ciranta sıfatıyla başka kambiyo senedinin mevcut olmadığı yönünde beyanda bulunulduğu; ne var ki komiserler kurulu raporunda 5.292.772,50 TL tutarlı 14 adet çekin daha istemcinin ticari kayıtlarında yer aldığı, buna ek olarak alacaklı … … …. Ltd. Şti vekili tarafından 40.000,-TL bedelli bir çekin daha bulunduğu;
– Geçici mühlet tarihi itibariyle kayıtlı 11.660.303,32 TL tutarındaki stoğun gerçekte mevcut olmadığı,
Bütün bu nedenlerle….. Kanunu’nun 2’nci ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 29’uncu maddelerinde ifadesini bulan dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varıldığı, istemcinin fiktif alacaklılar yarattığı, bu haliyle istemcinin İcra ve İflas Kanunu’nun 292/1-c düzenlemesi bağlamında alacaklıları zarara uğratmak amacıyla hareket ettiği yönünde mahkemede kanaat oluştuğu,
– Geçici komiserler kurulunun 12.01.2022 günlü raporuna göre istemci şirketin muhtemel toplam borç yükünün 91.196.095,65 TL, borç ödemede kullanacağı gelir toplamının ise 41.536.964,61 TL olduğu ve kaynaklarının muhtemel borçlarını ödemede yetersiz kaldığı,
– Yeni iş kalemlerinden beklenen 1.783.195.729,-TL kârın gerçekleşeceğini imkan dahilinde gösterecek iyi niyet mektubu, akdedilmesi muhtemel sözleşmelere ilişkin hazırlık evrakı, görüşme tutanakları vb. bir belge ibraz edilmediği,
– İstemcinin konkordato sürecinde olması sebebiyle 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 10’uncu maddesi uyarınca kamu ihalelerine katılmasına yasal olarak bulunmadığı; bu itibarla kâr beklentisinin inandırıcı olmadığı ve İcra ve İflas Kanunu’nun 292/1-b düzenlemesi kapsamında konkordatosunun başarıya ulaşma ihtimalinin bulunmadığı;
– İstemci şirketin varlıklarının 78.399.214,49 TL, borçlarının 92.406.661,48 TL olduğu ve (-) 14.007.446,99 TL tutarında borca batık olduğu; kaldı ki İcra ve İflas Kanunu’nun 292/1-c düzenlemesi uyarınca alacaklıların zararına hareket eden şirket yönünden iflas kararı verilmesi için borca batıklığın gerekmediği gerekçesiyle istemci şirketin konkordato tasdik talebinin reddine ve 17.01.2022 günü saat 15.07 itibari ile iflasının açılmasına karar verilmiştir.
İstemci Şirket Vekili İstinaf Dilekçesinde:
– Komiser raporlarının usulüne uygun biçimde kendilerine tebliğ edilmediğini, bu suretle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27’nci maddesinde ifadesini bulan hukuki dinlenilme hakkının ve bu bağlamda açıklama ve ispat hakkı ile iddia ve savunma haklarının kısıtlandığını; bunun Anayasanın 36’ncı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6’ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geldiğini,
– Taraflar arasında silahların eşitliği ilkesinin hayata geçirilebilmesi için dosyada yer alan raporların kendilerine tebliğ edilmesinin hayati önem arz ettiğini; nitekim Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 281’inci maddesinde bunun düzenlendiğini;
– Ara kararla tayin edilen duruşma gününden iki iş günü önce dosyaya sunulan komiser raporuna beyanda bulunma haklarının kısıtlanarak UYAP işlem kütüğünden bakıldığı gerekçesiyle tebliğ edilmiş sayılması yönündeki gerekçenin kabul edilebilir olmadığını,
– Öte yandan sisteme yüklenen rapora bakıldığında yazıların, rakamların ve tabloların yeterli netlikte olmadığını, okumaya ve ayrıntılı incelemeye imkan vermediğini,
– Kanun koyucunun şirketlerin mahvına sebep olacak kararların apar topar verilmesinin önüne geçmek adına İcra ve İflas Kanunu’nun 287’nci maddesinin dördüncü fıkrasında geçici mühletin uzatılabileceğini öngördüğünü,
– Gerektiğinde raporda yer alan haklı eleştirilere karşı revize proje hazırlama haklarının ellerinden alındığını,
– İlk derece mahkemesinin “…üç aylık geçici mühlet süresi sonuna kadar bekleyip geçici mühlet süresinin artık sona ermesinden bir gün önce projeyi revize edeceğini beyan ederek geçici mühlet süresinin uzatılmasını isteyen davacının mahkememizin yukarıdaki kabullerini teyit edecek şekilde alacaklının zararına hareket ettiği…” şeklindeki gerekçesinin kabul edilebilir olmadığını, mantıken bir projenin revize gerektirip gerektirmeyeceğinin ancak komiser raporuyla ortaya çıkacağını; komiserin nihai raporunu üç ayın son gününde sunuyor olmasının kabul edilip kendilerinin bu rapor karşısında revize taleplerini daha erken sunmalarının mümkün olmadığını,
– Konkordato iflas ertelemenin aksine şirket kurtarma yolu olmadığını, alacaklıların alacağına kavuşmasını amaçlayan bu kurumun özünde borçlu şirketin faaliyetlerine devamını sağlamayı ve bu sayede borçların ödenmesini amaçladığını; konkordatonun tasdik koşullarından birinin alacaklının eline olası bir iflasta geçecek bedelden daha fazlasının geçmesi şeklinde formüle edildiğini ve bunun da konkordatonun amaçladığı sonuçlardan biri olduğunu,
– Yargıtay’ın konkordato sürecinde, dava teorisinin aksine yargılama sırasında değişen sermaye artırımı, iş ortaklığı yapılması vs. gibi durumların da nazara alınması, değişen hususların projenin uygulanabilirliğine etkisinin tartışılması gerektiğini vurguladığını,
– Oysa komiser raporunda bu hususların hiçbir şekilde tartışılmadığını; alacaklıların menfaatine projenin daha uygulanabilir hale gelmesi için ne yapılması gerektiği, projenin revize edilmesinin gerekip gerekmediği, geçici mühletin uzatılması ya da kesin mühlet verilmesi şartlarının oluşup oluşmadığı, mühlet kararı verilmesi ile iflas kararı verilmesinin alacaklılar yönünden hangisinin daha faydalı olacağı hususlarında değerlendirmede bulunulmadığını;
– Bu sebeple komiser tarafından sunulan nihai raporun yetersiz olduğunu; raporun bilişim ve yazılıma ilişkin hiçbir değerlendirme içermediğini, kârlılık değerlendirmesinin sektörel bilgiden yoksun şekilde yapıldığını ve gerçeği yansıtmadığını, ön yargılı olduğunu,
– Bu durumda ilk derece mahkemesince duruşma sırasında dosyaya sunulan anlaşmaların projenin uygulanabilirliğine etkilerini değerlendirilen rapor tanzimi yoluna gidilmesi gerekirken ön yargılı şekilde söz konusu yetersiz rapor göz önünde bulundurulmak suretiyle istemin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu,
– Raporda müvekkili şirketin ekonomik durumunun zayıf olduğunun ve projesinin başarıya ulaşmasının ancak işletme kârıyla mümkün olabileceği yönünde değerlendirme yapılmış ise de projenin başarıya ulaşma ihtimaline ilişkin gerçek ve somut bir değerlendirme yapılabilmesi için sektörel bilgiye dayalı bilişim ve yazılım hususunda devam eden ve ilerleyen süreçte gerçekleştirilecek işlerin hacmi ve niteliği, teslim süresi, kârlılık oranı, projeye etkisi konularında raporda ciddi bir tespit ve değerlendirmenin bulunmadığını,
– Covid-19 salgınının yarattığı krizin etkilerinin dikkate alınmadığını,
– Yerel mahkemece başvuru sırasında belirtilen mali verilere haiz olunmadığı (?) iddiası ve konkordato talebinde bulunmadan kısa süre önce bir kısım taşınır ve taşınmaz satışının gerçekleştirilmiş olmasının dürüst davranma yükümlülüğünün ihlal edildiğinin ve alacaklıları zarara uğratmak amacıyla hareket edildiği yönündeki tespitin hukuken kabulünün mümkün olmadığını,
– İstemci şirketin İİK 292/1-c maddesi uyarınca alacaklıları zarara uğratmak amacıyla hareket ettiğinin kabulünün hatalı olduğunu,
– Müvekkil şirketin faaliyet gösterdiği sektörde ihale ile sözleşme imzalanıp anahtar teslim usulüne göre işin tamamlandığını; şirketin fiilen elinde bulunan stok ile sahada kullanılan stok arasında bir takım farklılıkların olabildiğini; bu halde sahada kullanılan stokun karşı şirketlere fatura edileceğini,
– Konkordato komiseri …’nın müvekkil şirket yetkilisi …’den stoğun olmadığına ilişkin aldığı beyanın gerçeği yansıtmadığını; müvekkili şirketin halihazırda devam eden işleri bulunduğunu ve söz konusu (resmi muhasebe kaydında görülen 11.000.000,-TL değerindeki) malların şantiyelerde olduğunu, devam eden işlerin taşeron firmalar tarafından yapıldığını;
– Konkordato komiseri … tarafından müvekkili şirket yetkilisi …’ye stokta görülen malların depolarda olup olmadığının sorulduğunu, yetkilinin konuyu açıkladığını ancak komiserin “Eğer mallar deponuzda değilse mahkemeye doğru bilgi vermeniz gerekir” söylemi üzerine beyanın imzalandığını; bir diğer ifade ile şirket yetkilisinin beyanının fiziken stokta mal bulunup bulunmadığına ilişkin olmasına rağmen komiserler tarafından stoktaki mallar yok olmuşçasına bir değerlendirmenin yapıldığını,
– Stokta olan malların komiserler kurulu raporunda yok gösterilerek şirketin varlığı [borca batıklığı kastediliyor olmalı] (-) 11.000.000,-TL’ye düşürüldüğünü,
– Stoğun olduğunun bir diğer göstergesinin de KDV devri olduğunu; şirketin sadece KDV devrinin 1.727.755,83 TL olduğunu, bunun ürün alımı yapıldığı ve stoğa girdiği, ancak çıkışının henüz gerçekleştirilmediği, stok doluluk oranının mevcut olduğu ve bir şirketin bu kadar KDV devrinin olmasının stoğunda mal olduğu anlamına geldiğini,
– Komiserler tarafından gerçeğe aykırı şekilde yansıtılan stok durumunun müvekkili şirketin borca batık gözükmesine ve stokta mal bulunmayan şirketin ticari faaliyetlerinin projenin başarıya ulaşamayacağı görüntüsü verilmesine sebebiyet verdiğini,
– Müvekkili şirket stoklarında gözüken ürünlerini anahtar teslim işlerini tamamlayabilmek adına sahada kullandığından söz konusu stokların fiziken bulunmaması hayatın olağan akışına uygun olduğunu,
– Başvurunun 30.01.2019 günlü Konkordato Talebine Eklenecek Belgeler Hakkında Yönetmelik’in 7/3 hükmünde açıkça belirtildiği şeklide 30.09.2021 günlü mali verilere göre hazırlandığını ve makul güvence veren bağımsız denetim raporu ile yapıldığını,
– Konkordato projesinde sabit kıymet satışlarından elde edilecek kârların konkordato kaynakları arasında gösterildiğini; söz konusu kıymetlerin satışının yapılmasını alacaklıları zarara uğratmak amacıyla hareket edildiğini göstermediğini,
– Satışlara ilişkin bedellerin şirket hesaplarına gönderildiğine ilişkin dekontların komiserlere sunulduğunu ancak komiserlerce bu hususta bir değerlendirme yapılmadığını,
– Müvekkili şirket yeklisinin komisere olayları tüm gerçekliğiyle anlattığını, 10.000.000,-TL’lik çek, 500.000,-Euro’luk iki çek ve vadesi 29.10.2021 olan 475.000,- Euro’luk çeke karşılık yapıldığının beyan edildiğini;
– Taşınmazların ekspertiz değerleri ile satış değerleri arasında alacaklılar aleyhine bir fark olmadığını,
– İstemci şirketin fortek firmasına borcunun bulunmadığını,
– Komiserlerin bir yandan borcu sona ermiş olan çeklerin beyan edilmediğini iddia ettiğini, diğer yandan söz konusu borca ilişkin olarak yapılan işlemin borcu arttırmak için yapıldığı ileri sürdüğünü ve alacaklıların zararına sebep olunduğu sonucuna varıldığını,
– Şirket yetkilisinin taşınmazların neden devredildiğine ilişkin açıklamaları yansıtılmadan 475.000,- Euro’luk çekin şirketin borcuna eklendiğini,
– Bu tutumun müvekkilini kötü niyetli gibi gösterdiğini,
– Müvekkilinin konkordato projesinde paraya çevrileceği planlanmış olan taşınır ve taşınmazlarını cazip bedeller karşılığında talepte bulunulmazdan önce satmış olmasının projeye aykırı olmadığını ve alacaklıları da zarara uğratmadığını,
– Komiser raporunda eksik beyan edildiği belirtilen 5.292.772,50 TL borcun gerçekte bulunmadığını,
– “…Müvekkil şirket tarafından mizana koymama sebebi raporun 9. Sayfasında yer alan tabloda belirtile….. numaralı 102.117,00 TL bedelli, …. numaralı 226.700,00 TL bedelli, ….. numaralı 212.250,00 TL bedelli, .. numaralı 24.900,00 TL bedelli ve …… firmasına verilen .. numaralı 150.000,00 TL bedelli, …. numaralı 112.083,00 TL bedelli, …. numaralı 142.083,00 TL bedelli, …….2 numaralı 112.083,00 TL bedelli … numaralı 250.000,00 TL bedelli, .. numaralı 250.000,00 TL bedelli çeklerin iadesi alınmıştır.
… ye verilen 0002080 numaları 300.000,00 TL bedelli, 5326385 numaralı 330.000,00 TL bedelli …. numaralı 300.000,00 TL bedelli, …. numaralı 330.000,00 TL bedelli, 0002079 numaralı 330.000,00 TL bedelli, 0002077 numaralı 330.000,00 TL bedelli çeklerin iadesi alınmıştır.
Ayrıca … firmasına ait 5326376 numaralı 175.000,00 TL bedelli 5326381 numaralı 321.000,00 TL bedelli … firmasına ait 0002081 numaralı 100.000,00 TL bedelli çeklerin iadesi alınmıştır…” (özetlenemediğinden aynen aktarılmıştır);
– Sadece üç aylık mühlet içerisinde 10.219.372,85 TL ödeme sağlandığını, mühletin uzatılması halinde konkordato projesinin başarıya ulaşabileceğini ve borçlarını tasfiye edebileceğinin açıkça görülebileceğini,
– Müvekkili şirket hakkında geçici (?) mühlet kararı verilmeksizin doğrudan iflas kararı verilmesinin alacaklılara ve müvekkili şirkete bir faydası olmadığını;
– Kritik işler yapan şirketin iflası halinde işlerin yarım kalacağını ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve istemin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
İstem konkordatonun tasdikine ilişkindir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359’uncu maddesinin 3 numaralı fıkrası uyarınca dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olayın saptanmasında ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine ve özellikle şirketi temsil ve ilzama yetkili olan kişinin imzası ile tasdik ettiği beyanlarının komiser raporuna ve hükme esas alınmasında hukuka aykırı yöne rastlanmamasına; çekişmesiz yargı işi niteliğindeki konkordato mühlet talebinin Anayasanın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6’ncı maddesinde ifadesini bulan adil yargılanma hakkı kapsamında davalarda uygulanan ilkelere tâbi bulunmamasına göre kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.1 düzenlemesi gereğince konkordato talep eden vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/630E., 2022/17K. sayılı dava dosyasında verdiği 17/01/2022 tarihli kararına yönelik konkordato talep eden vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE.
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken harç peşin alındığından ayrıca harç alınmasına yer olmadığına.
3-Konkordato talep eden tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, kullanılmayan avansın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak iadesine.
4- HMK m. 359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m. 302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına.
29/06/2022 tarihinde dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda,
İİK’nin 287’nci maddesinin beşinci fıkrası atfıyla uygulanan 292’nci maddesi ve 164’üncü maddesi uyarınca kararın istemciye tebliğinden, alacaklılar için son ilan tarihinden itibaren on gün içinde Yargıtay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİYLE karar verildi. (Gerekçeli Karar Yazım Tarihi: 29/06/2022)