Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2021/2253 E. 2022/67 K. 26.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ …
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (E S A S I İ N C E L E M E D E N
K A R A R I N K A L D I R I L M A S I)

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
…..

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 18.11.2021
ESAS-KARAR NUMARASI : ……
Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili 01.10.2021 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında 22.12.2011 tarihinde…….Anlaşması imzalandığını, davalı tarafça 21.01.2021 tarihinde,…… katkı payı faturası olarak 28.639.504,15 TL. bedelli fatura gönderildiğini, müvekkilince faturaya itiraz edildiğini ve 05.02.2021 tarihinde fatura bedelinin tamamının ihtirazı kayıtla ödendiğini, taraflar arasındaki sözleşme kapsamında müvekkilinin tesisin ilk ünitesinin geçici kabulünün yapıldığı tarihten itibaren 20 yıl boyunca davalı şirkete … katkı payı bedeli ödeyeceğini, Harmanlık tesisinin geçici kabulünün 2015 yılında yapıldığını ve aynı yıl üretimde olduğunu, müvekkilince 2015, 2016, 2017, 2018 ve 2019 faturaları için aynı kapsamda açılan davaların derdest olduğunu, müvekkilinin … katkı payı ödemesini taraflar arasındaki anlaşmanın 10. maddesine göre yerine getirmesi gerektiğini, davalının … katkı payı hesabını teklif mektubundaki fiyat ve hesaplama yöntemine göre yaptığını, bunun hukuken mümkün olmadığını, tarafların daha sonra imzaladıkları … Katkı Payı Anlaşmasıyla hesap formülünü açıkça belirlediklerini, davalının uyguladığı formülün … Katkı Payı faturalarına yansıtılması durumunda işletmelerin işletmelerini devam ettiremez duruma geleceklerini ve geldiklerini, davalı tarafça düzenlenen faturanın 11.823.298,46 TL. olması gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 16.816.205,69 TL.’nin ödeme tarihinden itibaren en yüksek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu … Katkı Payı Anlaşmasının hükümleri üzerinde tarafların müzakere etmesi ve değişiklikler yapmasının mümkün olmadığını, Yarışma Yönetmeliğinin 8. maddesi uyarınca faturanın ödenmesinde gecikme olması halinde 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağını, EPDK’nın müvekkili idareye kamu hizmeti ruhsatı niteliğinde elektrik iletim ruhsatı verdiğini, kamu hizmeti niteliğindeki elektrik iletim hizmetinin tekel olarak müvekkili idare tarafından yerine getirildiğini, bu anlaşmaların niteliği ve içerdiği düzenlemeler bakımından özel hukuku aşan bir rejime tâbi olduğunu, idari yargı mercilerinde açılan davalarda Mahkemelerin görevli olduklarını kabul ederek davanın esasına ilişkin kararlar verdiklerini, kararların Danıştay tarafından onandığını, dolayısıyla dava konusu uyuşmazlığın çözümünün idari yargı mercilerine ait olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, Uyuşmazlık Mahkemesinin benzer nitelikte uyuşmazlıklarda davanın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle adli yargı mercilerinin kararlarının kaldırılmasına karar verdiğini, davacı şirketin gerçekleştirilen yarışmalar sırasında sunduğu teklifleri doğrultusunda bağlantı hakkı kazandığını, anılan tesis için lisans alarak faaliyetlerine başladığını, müvekkilince taraflar arasında imzalanan Anlaşma gereğince Yönetmelik ve ekleri olan Taahhütname, Teklif Mektubu Formu ile Anlaşma hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda … katkı payı faturasının hesaplandığını, tüm içeriği ile bir bütün olan Yarışma Yönetmeliği ve eklerinde (teklif mektubu, taahhütname, … katkı payı anlaşması) yer alan söz konusu düzenlemelerde yapılan yarışmalar sonucu kapasite kazanan …’ler tarafından tesisin geçici kabulünün yapıldığı tarihten başlamak üzere 20 yıl boyunca müvekkiline ödeme yapılması ve ödenecek bedelin değer kaybına uğramaması adına da verilen teklif bedelinin teklif yılından itibaren her yıl TÜFE oranında (kümülatif) güncellenerek artırılmasının öngörüldüğünü, Teklif Mektubu formunun….. Yapılan Lisans Başvurularına İlişkin Yarışma Yönetmeliğinin aynı tarihte yayımlanan eki olduğunu, teklif mektubunun yok sayılmasının hukuka uygun olmadığını, Yönetmeliğin 6. maddesi uyarınca yarışma sırasında sunmuş oldukları teklifin tüm şartları ile birlikte davacı şirket için bağlayıcı olduğunu, … katkı payının davacının iddia ettiği şekilde uygulanması halinde müvekkiline ödenecek … katkı payı tutarının yıllar içerisinde değer kaybına uğrayacağını, müvekkiline davacı tarafından düzenlenen iade faturasına itiraz edildiğini, davacının teklif mektubunda bulunan formülü dikkate alarak vereceği fiyata yıl bazında tahmini TÜFE oranlarına ve üreteceği tahmini enerji miktarına göre … katkı payı faturalarını hesaplamasının ve kâr elde edebileceği bir teklif fiyatı oluşturmuş olmasının basiretli tacir olmanın gerekleri dolayısıyla beklenmesi gerektiğini, müvekkili teşekkülce düzenlenen … katkı payı faturasının hukuka uygun olduğunu savunarak, davanın öncelikle usulden, aksi halde esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece mahkemesince; “Kamu iktisadi girişimleri kurdukları ticari işletmeler nedeniyle tacir niteliğini taşımaktadırlar. Bu nedenle, gerek sözleşmeden gerekse sözleşmeye aykırılık nedenleriyle özel hukuk kuralları uygulanır. Ancak, idarenin iş ve işlemlerinden dolayı çıkan uyuşmazlıklar idari yargı yerinde sonuca bağlanır. Nitekim, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sının başlıklı 2.maddesinde “1. İdari dava türleri şunlardır:
a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) Îdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.” hükmü düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davacının dayandığı banka makbuzları üzerinde ödeme gerekçesi olarak katkı payı bedeli açıklamasının yer aldığı görülmektedir.
Davalı bu bedelin tahsilinde taraflar arasındaki sözleşmeye dayanmamış, ilgili yasa ve yönetmeliklerin tarafına yüklediği görevlerin ifası sırasında alınabilecek hizmet bedeli olduğu, başka bir anlatımla yasa ile yapılan düzenlemeye dayanmaktadır. Taraflar arasındaki özel hukuku ilgilendiren bir sözleşme hükümlerine dayanılmadığmdan davalı idarenin iş ve işlemlerinden doğan bir eylem nedeniyle bedel iadesi istendiğinden 2577 sayılı yasanın 2.maddesi de gözetildiğinde idari yargının görevli olduğu açıktır.
Bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesinin 2021/132 Esas 2021/194 Karar sayılı ve 05/04/2021 tarihli kararı olup, uyuşmazlığın idari eylem ve işlemden kaynaklandığı, bu hali ile İdari Yargı Mahkemelerinin görevli olduklarının belirtildiği, söz konusu kararda …’ın işleminin bir idari işlem olduğu, bu idari işlemden kaynaklanan uyuşmazlıklara idare mahkemesi tarafından bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Davacı tarafından idari işlemin iptali veya idari işlem sonucu ödenen bedelin iadesi için idari mahkemelerinde dava açması gerekirken TBK’daki sözleşmeye aykırılık hükümlerine dayanarak adli yargıda dava açtığı, idarece yapılan işlemlerin usulüne uygun olup olmadığının değerlendirilme yerinin idare mahkemesi olduğu, sadece idari işlemin sözleşmeye aykırılık hükümleri dayanak gösterilerek ödenen bedelin iadesi istenmekle mevcut davanın idare mahkemesi görevinden çıkarak adli yargı mahkemeleri görevine girmeyeceği (Uyuşmazlık Mahkemesi 202/166 e.-2021/226 k., benzer 2021/264 e.-2021/314 K.)” gerekçesiyle, davanın HMK 114/1-b maddesi gereğince yargı yolunun caiz olmaması sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; taraflar arasında dava konusu edilip, iptali istenen bir idari işlemin söz konusu olmadığını, tacir olan taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin uygulanmamasından kaynaklanan bir uyuşmazlık olduğunu, bu uyuşmazlığın çözümünde adli yargı yolunun görevli olduğunu, aynı konudaki yargılamalarda yargı yolu tartışmasının yapıldığını, bu konuda adli yargı yolunun caiz olduğuna mahkemelerce karar verildiğini, bu konuda Yargıtay 23. Hukuk Dairesince de aynı yönde karar verildiğini, bundan önce müvekkil şirkete ait bu dosyaya konu üretim tesisi dahil dört üretim tesisi bakımından da görülen dava dosyalarının tamamında görevli yargı merciinin adli yargı olduğunun kararlaştırıldığını, davalının 6102 sayılı TTK ve Yargıtay içtihatları çerçevesinde tacir sayıldığını, taraflar arasında yapılan sözleşmelerin idari işlem niteliğinde kabul edilemeyeceğini, Elektrik Piyasası Kanunu 1. maddesinin, “Bu Kanunun amacı;… özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin yapılmasının sağlanmasıdır.” şeklinde düzenlendiğini, buna göre elektrik piyasasının özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterdiğini, İlk derece Mahkemesi kararının aksine dava konusu uyuşmazlığın çözüm merciinin adli yargı merci olduğunu, Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarının olayla ve dava ile sınırlı olduğunu, kararlarına yalnızca kararla ilgili mahkeme ve yargı merciinin uymakla yükümlü olduğunu belirterek, İlk derece Mahkemesi kararı düzeltilerek davanın kabulüne dair yeniden esas hakkında karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, taraflar arasındaki … Katkı Payı anlaşması hükümlerine aykırı olarak fazla ödenen tutarın istirdatı istemine ilişkindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.2001 tarih ve 4-661 E., 1074 K; 22.03.2006 tarih ve 4-12 E., 95 K.; Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 26.10.2015 tarih ve 2014/9157 E., 2015/6877 K., 10.06.2015 tarih ve 2014/7403 E., 2015/4452 K.,03.02.2015 tarih ve 2014/5176 E., 2015/545 K.; 14.01.2014 tarih ve 2013/7390 E., 2014/82 K., Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 09.10.2013 tarih ve 11345 E., 15660 K., Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19.06.2013 tarih ve 7895 E., 10514 K. sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere;
Resmi Gazete’nin 14.12.1984 gün ve 18435 sayılı mükerrer sayısında yayınlanan ve ceza hükümleri hariç yayınlandığı tarihte yürürlüğe giren Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında 233 sayılı KHK’nın 2/1. maddesi uyarınca Kamu İktisadi Teşebbüsleri terimi, İktisadi Devlet Teşekkülü ile Kamu İktisadi Kuruluşlarını ifade eder. Bu yasal düzenlemeye göre İktisadi Devlet Teşekkülü, sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsleridir. Kamu iktisadi kuruluşu ise, sermayesinin tamamı devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu hizmet dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan Kamu İktisadi Teşebbüssüdür.
233 sayılı KHK’nın 1. maddesinde İktisadi Devlet Teşekküllerinin ticaret şirketleri gibi verimlilik ve kârlılık ilkeleri doğrultusunda çalışacakları vurgulanmış, sonraki hükümlerde Teşebbüslerin Kuruluş ve müesseseler biçimde teşkilatlanacakları açıklanmış, 16. maddede kurulacak müesseselerin statülerini ve unvanlarını ticaret siciline tescil ve ilan ettirecekleri, bunların özel hukuk hükümlerine tabi olacakları, sorumluluklarının sermayeleri ile sınırlı bulunduğu, Genel Muhasebe Kanunu ile İhale Kanunu hükümlerinin bunlara uygulanmayacağı, Sayıştay denetimine tabi olmadıkları hükme bağlanmıştır. Kanun koyucunun özel hukuk hükümlerine tabi tutmak suretiyle, bunların birer ticaret şirketi veya tacir olduklarını benimsediği anlaşılmaktadır. Türkiye Elektrik Kurumu 233 sayılı KHK’nın verdiği yetki ile Resmi Gazete’nin 9 Kasım 1984 sayısında yayımlanan Ana Statü ile kurulmuş olup, Statünün 3. maddesinde kurumun tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk, hususi hukuk hükümlerine tabi ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğu açıklanmıştır. 12.8.1993 gün ve 93/4789 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile … A.Ş. (…) ve … A.Ş. (…) unvanı ile İktisadi Devlet Teşekkülleri oluşturulmuştur.
6102 sayılı TTK’nın 16/1. maddesinde, “Ticaret şirketleriyle amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler, kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet İl Özel İdaresi, Belediye ve Köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.” hükmüne yer verilmiştir. Bu madde hükmünde sözü edilen kurum ve kuruluşların “kamu iktisadi kuruluşu” ve “kamu iktisadi teşebbüsü” olduğu kabul edilmektedir. 233 sayılı KHK’nın 2/1. maddesinde, kamu iktisadi teşebbüsleri deyiminin, yukarıda anıldığı gibi iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşunun ortak adı olduğu ifade edilmiştir. Tüzel kişiliğe sahip olarak kurulan (KHK 233 md.4/1) bu teşebbüsler 233 sayılı KHK ile saklı tutulan konular dışında özel hukuk hükümlerine tabidir (K.H.K. 233 md. 4/2). Bunlar belli ölçüde de olsa da mali açıdan özerk kuruluşlar olup, Genel Muhasebe Kanunu, Devlet İhale Kanunu ve Sayıştay’ın denetimine bağlı değildir (K.H.K. 233 m.4/3). Kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sıfatını kazanması için iki şarttan birinin yerine getirilmesi yeterlidir. Buna göre, 1- Kuruluş Kanunları uyarınca özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya 2- Ticari şekilde işletilmek üzere kurulmak gerekir.
233 sayılı KHK, 6102 sayılı TTK’nın 16/1. maddesine uygun düzenlemeler getirmiştir. 233 sayılı KHK’nin 4/2. maddesine göre kamu iktisadi teşebbüsleri, 233 sayılı KHK’de belirtilen konular dışında özel hukuk hükümlerine bağlıdır. Bir kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sayılabilmesi için ticari şekilde işletilmek üzere kurulması da yeterlidir. Zira, TTK’nın 16/1. maddesi iki şartı birlikte aramamakta kendi kuruluş kanunları (ana statüleri) gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek cümlesinden sonra “veya” eki getirilerek “ticari şekilde işletilmek üzere kurulan” kurum ve kuruluşların da tacir sayılacağını belirtmektedir. Öğretide baskın görüş de bu doğrultudadır. (Bkz. Ali Bozer “Sosyal Sigortalar Kurumunun Tacir Sıfatı” Batıder, 1962, C.l, S.4 sh:576, Karayalçın, Ticari İşletme sh:209, Naci Kınacıoğlu, Necdet Özdemir Türk Ticaret Hukuku Başlangıç Hükümleri 5. Bası Ank.1984, Öcal, Akar, TTK.18/l maddesinin uygulanması hakkında bazı Düşünceler, Esader, 1975 S.l Sh:238, Prof.Dr.Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku 4. Baskı Sh:118 vd. Yrd. Doç. Dr. H. Ercüment Erdem, KİT’lerin Tacir sıfatı 1992 sh. 49-53 vd.)
Ticari işletme, 6102 sayılı TTK’nın 11/1. maddesinde, “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan, faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. 233 sayılı KHK’nın 2/3. maddesinde kamu iktisadi kuruluşları tarif edilirken, kendilerine verilen görev ve kamu hizmetlerini, ekonomik ve sosyal gereklere uygun olarak verimlilik ilkesi doğrultusunda yürütecekleri açıklanmıştır. Kamu iktisadi kuruluşları, tekel mahiyetinde hizmet üretmek ve pazarlamak amacıyla (KHK md.2/3) kuruldukları için üretim ve pazarlama faaliyetleri sırasında kâr elde edecekleri açıktır. Nitekim, 233 sayılı KHK’nın 35/3. maddesinde “Bakanlar Kurulu’nca tespit olunan fiyatlar maliyetlerin altında bulunduğu takdirde, zarar ile birlikte, mahrum kalman kâr ait olduğu veya ait olduğu yılı izleyen yılın genel bütçesine konulacak ödenekle karşılanır. Mahrum kalman kâr miktarı, mal ve hizmetin satış maliyeti üzerinden % …. kâr payı tahakkuk ettirilerek belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu kamu iktisadi kuruluşlarının hususi hukuk hükümlerine tabi olacakları hükmü yanında, bunların iktisadi devlet teşebbüsleri gibi mal ve hizmet pazarlarken sosyal amaç yanında verimlilik ilkesi doğrultusunda kâr amaçladıkları açıktır. Bu durumda hizmet ve faaliyet sırasında ticari şirketlerin amacı olan verimlilik ilkesi doğrultusunda çalışan, işlerinin hacim ve mahiyeti itibariyle ticari muhasebe tutan, ticari müessese şeklinde çalışan kamu iktisadi kuruluşlarının bu faaliyetleri nedeniyle tacir sayılmaları gerekir.
Somut olayda, davalı … A.Ş.’nin 29.06.2001 tarihli …… yayımlanan anastatüsünün “Hukuki Bünye” başlıklı 3. maddesinde;
“1-Bu Anastatü ile teşkil olunan … A.Ş. (Teşekkül) tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir İktisadi Devlet Teşekkülü’dür.
2- Teşekkül .., ve bu Anastatü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tâbidir.
3- Teşekkül Genel Muhasebe Kanunu ile Devlet İhale Kanunu hükümlerine ve Sayıştay’ın denetimine tabi değildir.” hükmünün yer aldığı görülmektedir.
Uyuşmazlık, İlk derece Mahkemesinin “Davalı bu bedelin tahsilinde taraflar arasındaki sözleşmeye dayanmamış, ilgili yasa ve yönetmeliklerin tarafına yüklediği görevlerin ifası sırasında alınabilecek hizmet bedeli olduğu, başka bir anlatımla yasa ile yapılan düzenlemeye dayanmaktadır. Taraflar arasındaki özel hukuku ilgilendiren bir sözleşme hükümlerine dayanılmadığmdan davalı idarenin iş ve işlemlerinden doğan bir eylem nedeniyle bedel iadesi istendiğinden 2577 sayılı yasamn 2. maddesi de gözetildiğinde idari yargının görevli olduğu açıktır.” yönündeki kabulünün tam aksine, tacir olan taraflar arasında imzalanmış olan ve anastatünün “Teşekkülün Amaç ve Faaliyet Konuları” başlıklı 4. maddesi kapsamında kaldığı anlaşılan “… Katkı Payı Anlaşması” ve eklerinin … katkı payı ödemeleri ile ilgili hükümlerinden kaynaklanmakta olup, davalı da anastatüsüne göre özel hukuk tüzel kişisidir.
6102 sayılı TTK’nın 4. maddesi uyarınca, bu hükümde sayılan mutlak ticari davaların yanısıra her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Mezkur Yasa’nın 5/1. maddesi uyarınca, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine ve tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemeleri tüm ticari davalara bakmakla görevlidir. Bu durumda mahkemece, davalı şirketin, idare değil, özel hukuk hükümlerine tabi bir İktisadi Devlet Teşekkülü olduğu, uyuşmazlık konusunun idari bir işlem veya eylem niteliğinde bulunmadığı, tacir olan taraflar arasındaki sözleşmenin idari bir sözleşme olamayacağı gözönünde bulundurularak, yargı yolu yönünden görevli olduğunun kabulü ile, uyuşmazlığın esası incelenip, taraf delilleri değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Bu durumda Dairemizce, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, aynı Kanunun 353/(1)-a.4. maddesi uyarınca esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, HMK’nın 353/(1)-a.4 maddesi uyarınca, esası incelemeden Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.11.2021 tarih ve 2021/581 E., 2021/833 K. sayılı KARARININ KALDIRILMASINA ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
2-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istek halinde iadesine,
3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk derece Mahkemesi tarafından esas hükümle birlikte değerlendirilmesine,
4-Karar tebliği, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
26.01.2022 tarihinde, HMK’nın 353/(1)-a ve 362/(1)-g maddeleri uyarınca KESİN olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 27.01.2022

….