Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2021/163 E. 2021/352 K. 09.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ ( D İ R E N M E-
D A V A N I N R E D D İ )
ESAS NO :…
KARAR NO : ….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

ASIL VE BİR. DAVADA DAVACI : …
ASIL VE BİR. DAVADA DAVALI : …
DAVA TARİHİ : 10.01.2017
KARAR TARİHİ : 09.03.2021

Dairemizin 11.12.2019 tarih ve…. sayılı kararına karşı taraf vekillerince temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 07.12.2020 tarih ve …. sayılı kararıyla bozulmasına karar verilmesi üzerine dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMANIN ÖZETİ :
Davacı vekili; müvekkilinin kendi bölgesindeki dağıtım faaliyetlerini yürütebilmek için davalıya ait iletim hatlarına bağlanmak ve bu hatları kullanmak zorunda olduğunu, davalının ilk olarak 12.02.2013 tarihli yazı ile Ocak 2007-Kasım 2009 tarihleri için İletim Sistemi Sistem Kullanım ve Sistem İşletim Tarifelerini Hesaplama Yöntem Bildirimi’nin 1.5. maddesindeki “dağıtım lisansına sahip tüzel kişilerin İletim Sisteminin her bir ölçüm noktasında çekecekleri endüktif reaktif enerjinin/verecekleri kapasitif enerjinin, aktif enerjiye oranının ilgili mevzuata uygun olmaması” şeklinde tanımlanan ihlâlle ilgili 29.01.2013 tarihli 24 adet ceza faturası gönderdiğini, müvekkilince 27.02.2013 tarihli yazı ile itiraz edilerek faturaların iade edildiğini, davalının itirazın ödemeyi durdurmayacağı gerekçesi ile faturaları müvekkiline tekrar göndermesi üzerine müvekkilince haciz tehdidi altında kalmamak için 24.04.2013 tarihinde 3.913.690,90 TL. fatura bedelinin ödendiğini, davalının daha sonra 30.04.2013 tarihli yazısı ile Aralık 2009-Aralık 2012 tarihleri arasındaki dönem için 29.04.2013 tarihli 27 adet ceza faturası gönderdiğini, müvekkilinin fatura bedellerinin Amme Alacaklarının Tahsil Usulü ile tahsil edileceğine dair davalı baskısı nedeniyle 30.04.2013 tarihinde 14.751.490,19 TL. fatura bedelini ödediğini, davalının özelleştirme öncesi hiç bir ceza tahakkuk ettirmediğini, özelleştirmeden sonra toplu cezalar tahakkuk ettirdiğini, her ay yapması gereken fatura ve uyarı işlemini uzun yıllar geçtikten sonra tek taraflı bir biçimde gerçekleştirdiğini, müvekkili ile davalı arasında ilk olarak 16.09.2009 tarihinde Sistem Kullanım Anlaşmaları ve Bağlantı anlaşmalarının imzalandığını, davalının sözleşme öncesi dönem için Yöntem Bildirimini dayanak olarak gösterdiğini, sözleşme sonrası döneme ilişkin olarak da Sistem Kullanım Anlaşmasında yer alan ceza hükümlerini dayanak gösterdiğini, davalının Yöntem Bildirimine göre ceza verme yetkisi bulunmadığını, Yöntem Bildiriminin yasal herhangi bir dayanağı bulunmadığını, Tebliğ ve Yönetmelik hükümlerinde sistem kullanım ceza ücreti adı altında bir hüküm bulunmadığını, Danıştay 13. Daire Başkanlığının…. sayılı kararında Yöntem Bildirimine göre tahakkuk ettirilen cezaların hukuka uygun olmadığının vurgulandığını, davalı ile …. arasında 08.03.2007 tarihinde imzalanan protokolde Sistem Kullanım Anlaşmalarındaki Cezai Şartlar başlıklı 10. maddede ve Yöntem Bildiriminin 1.5. maddesinde yer alan cezai hükümlerinin 3 yıl Dağıtım Şirketlerine uygulanmaması yönünde… ve Dağıtım Şirketlerinin …. nezdinde muafiyet talebinde bulunması hususlarında mutabık kalındığını, 16.09.2009 tarihinde imzalanan Sistem Kullanım Anlaşmalarının 10. maddesinde ihtar şartı bulunduğunu, ihlâlin düzeltilmesi için belli bir süre verilmeden doğrudan ceza kesilmesinin hukuka aykırı olduğunu, taraflar arasında imzalanan Bağlantı Sözleşmesinin 16. maddesinde de cezanın uygulanabilmesi için öncelikle ihlâlin müvekkili şirkete bildirilmesi gerektiğine ilişkin açık bir hüküm bulunduğunu, 2012 yılında imzalanan Sistem Kullanım Anlaşmasının 9. maddesinde ise ihtar şartının kaldırıldığını, dava konusu faturaların Mayıs 2012 tarihinden sonrasına ait 7 aylık kısmının bu sözleşme dönemini içerdiğini, her ne kadar Sistem Kullanım Anlaşmasında uyarı ve süre verme yükümlülüğü kaldırılmış olsa da Bağlantı Anlaşmasındaki uyarı ve süre verme şartlarının geçerliliğini koruduğunu, bu durumun iki anlaşma arasında çelişki yarattığını, dava konusu ihlâl ile ilgili olarak davalı tarafından önce bir ihtar yapılması, ihlâlin sona erdirilmesi için bir süre verilmesi, ihlâlin sona erdirilmemesi durumunda ceza tahakkuk ettirilmesi gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 3.913.690,90 TL.’nin 24.04.2013; 14.751.490,19 TL.’nin 30.04.2013 tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; elektrik kamu hizmetinin sağlayıcısı, idari doğal tekel konumunda bulunan müvekkili Teşekküle yöneltilen iş bu davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini, davalının söz konusu faturaların içeriğine TTK’nın 21/2. maddesindeki sekiz günlük sürede itiraz etmediğini, zamanaşımı ve husumet itirazlarının bulunduğunu, İletim Sistemi Sistem Kullanım ve Sistem İşletim Tarifelerini Hesaplama Yöntem Bildiriminin 1.5 maddesinde, Sistem Kullanım Anlaşması imzalamamış olan kullanıcıların yarattığı ihlâl hallerinde gerekli yaptırımların uygulanabilmesinin hüküm altına alındığını, müvekkilince Ocak 2007-Kasım 2009 dönemi için düzenlenen ceza faturalarının 12.02.2013 tarihli yazı ekinde, Aralık 2009-Aralık 2012 dönemleri için düzenlenen ceza faturalarının ise 30.04.2013 tarihli yazı ekinde davacı Şirkete gönderildiğini, davacının 27.02.2013 tarihli yazısı ile Ocak 2007-Kasım 2009 dönemlerine ait sistem kullanım ceza faturalarını iade ettiğini, müvekkilince 08.03.2013 tarihli yazı ile itirazların ödemeyi durdurmayacağı ve belirtilerek faturaların davacıya tekrar gönderildiğini, Sistem kullanım Anlaşmasının “Cezai Şartlar” başlıklı 10. maddesinde, kullanıcıların sistem kullanım anlaşmasında yer alan hükümleri ihlâl etmesi durumunda, uygulanacak cezai yaptırımların açıklandığını, maddenin birinci paragrafına göre yaptırım uygulayabilmek için kural olarak ihtar gerekli görülmüş ise de, 10. maddenin devamında yer alan tabloda, hangi ihlâl hallerinde uyarıda bulunulacağının belirtildiğini, 10. maddede düzenlenen bazı ihlâllerin süreklilik arz eden, dolayısıyla düzeltilebilecek ihlal niteliğinde olmadığını, gerçekleştiği anda sona eren nitelikte olduğunu, Bağlantı Anlaşmasının 16. maddesinde yer alan uyarı yükümlülüğünün Sistem Kullanım Anlaşmasının 10. maddesinde yer alan “Cezai Şartlar” başlıklı maddesinde yer alan ve bazı ihlâl hallerinde geçerli olduğunu, davacı şirketle imzalanan 21.05.2012 tarihli Sistem Kullanım Anlaşmasının “Cezai Şartlar” başlıklı 9. maddesinde ise uyarı koşulu bulunmadığını, ayrıca uyarı koşulu yer almış olsaydı bile, söz konusu ihlâl halinin süreklilik arz eden, dolayısıyla düzeltilebilecek ihlâl olmadığının göz önünde tutulması gerektiğini, ayrıca 08.03.2007 tarihinde … ve müvekkili arasında yapılan toplantıya ilişkin toplantı tutanağındaki cezai hükümlerin 3 yıl süresinde Dağıtım Şirketlerine uygulanmaması yönündeki mutabakat ile ilgili bugüne kadar cezai işlemlerle ilgili bir muafiyet ve ödemelere ilişkin ilgili mevzuatta yapılmış bir düzenlenmeye ilişkin herhangi bir kararın müvekkiline ulaşmaması nedeniyle söz konusu cezai işlemlerin Elektrik Dağıtım Şirketlerine uygulanmamasının mümkün olmadığını, TBK’nın 146. maddesindeki 10 yıllık zamanaşımı hükmü nedeniyle söz konusu ceza faturalarının düzenlendiğini, kabul anlamına gelmemek üzere davacı tarafça dava konusu faturalara ilişkin ödemelerin ihtirazi kayıtla yapılmadığını, talep edilen faiz oranlarının ve faizin başlangıç tarihini de kabul etmediklerini, müvekkili kurumun temerrüde düşürülmediğini savunarak, davanın öncelikle usulden, aksi halde esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
DAVANIN SEYRİ VE SONUCU :
İlk derece Mahkemesince; dava konusu faturalardan Ocak 2007-Kasım 2009 dönemlerine ilişkin olarak düzenlenen 24 adet faturaların Yöntem Bildirimi 1.5. madde çerçevesinde olduğu, davacının 27.02.2013 tarihli yazısı ile faturalara itiraz ettiği, davalının itirazı kabul etmemesi üzerine cezayı 24.04.2013 tarihinde ödediği, makbuzda ihtirazi kayıt şerhinin bulunmadığının anlaşıldığı, davacının taraflar arasında 3 yıl süre ile ceza uygulanmaması konusunda muafiyet olduğunu bildirmekle birlikte bu konuda EPDK kararı bulunmadığı var ise buna ilişkin yasal delilleri dosyaya sunamadığı, Yöntem Bildirimine dayanarak ceza kesilmesine ilişkin Danıştay 13. Dairesinin…. sayılı emsal kararında yöntem bildirimine göre ceza kesilmesinin hukuka uygun olmadığının tesbit edildiği, bu haliyle her nekadar makbuzda ihtirazi kayıt yok ise de davalının hukuka aykırı olarak yöntem bildirimi 1.5. madde kapsamında davacıya ceza uygulamasının haksız ve hukuka aykırı olduğu, davacı itiraz dilekçesi verdiğinden bu itirazının ihtirazi kayıt olarak kabul edilerek ödenen cezanın istirdatının mümkün olduğunun anlaşıldığı, 29.04.2013 tarihinde tahakkuk ettirilen 37 adet fatura yönünden yapılan incelemede Aralık 2009-Temmuz 2010 dönemine ilişkin ceza faturaların sistem kullanım anlaşması öncesi dönemde olduğu, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda tahakkukun hukuka aykırı olduğu, davacının taraflar arasındaki sözleşme devam ettiğinden icra ve elektiriğin kesileceği baskısı altında cezayı ödediği bu nedenle istirdadı gerektiği, Ağustos 2010-Aralık 2012 döneminde taraflar arasında Sistem Kullanım Anlaşması bulunduğu her nekadar bilirkişilerce sözkonusu anlaşmada ihtar koşulu bulunmadığından ceza tahakkukunun usulüne uygun olduğu belirtilmişse de, Bağlantı Anlaşmasının 16. maddesinde ceza tahakkuku için ihtar koşulunun varlığı kabul edildiğinden ve davalı tarafından ihtar yapıldığı iddia ve ispatlanamadığından bu döneme ilişkin ceza tahakkuklarının da hukuka aykırı ve haksız olduğu, davacının davalıyı temerrüde düşürdüğünü kanıtlayamadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile, 3.913.690,90 TL ve 14.751.490,19 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Hükme karşı taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine, Dairemizin 11.12.2019 tarih ve …. sayılı kararıyla, davalı vekilinin yargı yolu, husumet, zamanaşımı ve asıl ve birleşen dava yönünden kurulan hükme yönelik itirazlarına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine; 24.04.2013 ve 30.04.2013 tarihli ödeme belgelerinde herhangi bir itiraz kaydı bulunmadığı, taraflar tacir olup, gönderilen faturalara karşı itiraz usulü ve sonuçlarının TTK’nın 21. maddesinde düzenlendiği, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunduğundan, TBK’nın “Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri” başlığı altında yer alan 78 ve 79. maddelerinin somut olayda uygulama yeri bulunmadığı, tacir olan davacının gönderilen faturalara süresinde itiraz edip, istirdatı için yasal haklarını kullanacağı itirazı ile ödeme yapması mümkün olduğundan, İlk derece Mahkemesinin, davacının taraflar arasındaki sözleşme devam ettiğinden icra ve elektriğin kesileceği baskısı altında cezayı ödediği yolundaki gerekçesine katılmanın mümkün olmadığı, davacı tarafça TTK’nın 21/2. maddesindeki sekiz günlük sürede faturalara itiraz edilip iade edildiğine, itiraz kaydı ile ödeme yapıldığına ilişkin iddiada bulunulmadığı, bu konuda delil ve belge sunulmadığı, buna göre İlk derece Mahkemesince, davalı tarafça 12.02.2013 tarihli yazı ve ekindeki faturaların davacıya 15.02.2013 tarihinde tebliğ edildiği, davacının TTK’nın 21/2. maddesinde öngörülen sekiz günlük süreden sonra 27.02.2013 tarihinde faturalara itiraz ederek iade ettiği ve fatura bedellerini ödediği, yine davalı tarafça 30.04.2013 tarihli yazı ekinde gönderilen faturalara da itiraz etmediği ve aynı tarihte ödediği, sonuç olarak dava konusu edilen tüm faturalara itiraz edilmediği ve ödendiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı belirtilerek davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin diğer istinaf itirazları incelenmeksizin, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek davanın reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmiştir.
Dairemiz kararına karşı taraf vekillerince temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 07.12.2020 tarih ve … sayılı kararı ile, Borçlar Kanunu ve diğer yasal düzenlemelerde ihtirazı kayıt ileri sürme hakkının kullanılmasının belli bir şekle bağlı kılınmadığı, hak sahibinin açıkça ihtirazı kayıt hakkını ileri sürmese bile, yaptığı eylem ve işlemlerden bu hakkını kullanmak istediği sonucu çıkarılabiliyorsa, bu hakkın kullanıldığının kabul edilmesi gerektiği, her zaman bir borcun mevcut olup olmadığının bilinmeyebileceği, bu durumda borçlunun şüpheyle de olsa borcu ifa etmişse bunu geri isteyebileceği, bu durumda ihtirazi kayıt koymasına gerek olmadığı, somut olayda davalı tarafından taraflar arasında sözleşme bulunmayan dönem için Yöntem Bildirimine göre, sözleşme sonrası ise sözleşme şartlarına uyulmaması nedeniyle geçmişe yönelik ihlaller nedeniyle ceza faturaları düzenlendiği ve davacı tarafından ihtirazi kayıt konularak ödenmesi kararlaştırılmasına rağmen ihtirazi kayıt konulmadan ödeme yapıldığının anlaşıldığı, bir şirketin yetkili kurumları tarafından ihtirazi kayıt koymak kaydıyla ödeme yapılması konusunda karar alınmasına rağmen ödemenin ihtirazi kayıtla yapılmamasının davacının ödemeyi yukarıda belirtilen çekincelerle yaptığının kabulünü kuvvetlendirdiği, sözleşme öncesi döneme ilişkin ceza faturalarının dayanağı olan Yöntem Bildiriminin Danıştay tarafından iptal edilmesi nedeniyle bu döneme ilişkin ceza faturalarının ödenmesi halinde iadesinin talep edilmesinin her halükarda mümkün olduğu, aksine gerekçeyle bu döneme ilişkin talebin reddinin doğru olmadığı, sözleşme döneminde ihtar şartına uyulmadan düzenlenen ceza faturalarının usulsüz olduğu konusunda gerek ilk derece mahkemesi ve gerekse Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi görüşlerinde uygunluk ve isabet bulunduğu, sözleşme çerçevesinde düzenlenmiş bir faturanın ödenmesi sonrası bu ödemenin sözleşme şartlarına uymadığı düşüncesiyle iadesinin talep edilebileceği, bu talep için ödeme sırasında ihtirazi kayıt konulmasına ihtiyaç olmadığı, kaldı ki az yukarıda belirtilen gerekçelerle davacının bazı çekincelerle ihtirazi kayıt koymaktan alıkonulduğunun kabulü gerektiği, dava konusu faturaların bir hakedişe konu edilmediği, Hizmet İşleri Genel Şartnamesi 42. maddesinde belirlenen usulle bir ihtirazi kaydın da olayda uygulama yeri olmadığına göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde redde karar verilmesinin doğru görülmediği belirtilerek davalı vekilinin temyiz itirazları incelenmeksizin, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi kararının bozulmasına ve kaldırılmasına karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Asıl ve birleşen dava, sistem kullanım ceza bedeli olarak davalı tarafça düzenlenen ve davacı tarafça ödenen fatura bedellerinin istirdatı istemine ilişkindir.
Dairemizin 11.12.2019 tarih ve…. sayılı kararının Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 07.12.2020 tarih ve …. sayılı kararı ile bozularak kaldırılması üzerine HMK’nın 373/(3). maddesi uyarınca duruşma açılarak taraf vekilleri duruşmaya davet edilmiştir.
Dosya kapsamından; davalı tarafça davacıya 12.02.2013 tarihli yazı ekinde, Ocak 2007-Kasım 2009 tarihleri için 29.01.2013 tarihinde düzenlenen toplam 3.913.690,90 TL. bedelli, 24 adet faturanın gönderildiği, davacının 27.02.2013 tarihli yazısı ile itiraz ederek faturaları iade ettiği, davacının 08.03.2013 tarihli yazısı ile itirazın ödemeyi durdurmayacağını belirterek faturaları tekrar gönderdiği, davacının 24.04.2013 tarihinde fatura bedellerini ödediği; daha sonra davalı tarafça davacıya 30.04.2013 tarihli yazı ekinde, Aralık 2009-Aralık 2012 tarihleri için 29.04.2013 tarihinde düzenlenen, toplam 14.751.490,19 TL. bedelli 37 adet faturanın gönderildiği, davacının aynı tarihte fatura bedellerini ödediği anlaşılmıştır.
TBK’nın sebepsiz zenginleşmeye ilişkin, 77 vd. maddelerindeki düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.
Hukuki işlemin borç doğurmasının nedeni irade açıklamasıdır. Sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının nedeni kişinin iradesi dışında malvarlığında bir eksilmenin meydana gelmesidir. Bunun sonucu olarak, taraflar arasında malvarlıkları arasındaki değişim bir sözleşmeye, tarafların açıkladıkları iradeye dayanırsa, sebepsizlikten ve sebepsiz zenginleşmeden sözedilemez.
Hukuki işlemlerden ve bunun en yaygın türü olan sözleşmeden doğan borçlarda, borçlunun borcunu anlaşmaya uygun olarak yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun hareket etmezse, alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasını, değilse doğan zararının giderilmesini talep eder.
Bütün bu açıklamalara göre, sebepsiz zenginleşme alacaklıya, ikinci derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez.
Nitekim, sözleşmeden doğan bir hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde taraflar sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunamazlar. …
Taraflar arasında Sistem Kullanım Anlaşmasının imzalanmadığı dönemde dahi davacının davalıya ait iletim hatlarını kullanması ile ilgili fiili bir sözleşme ilişkisi kurulduğu, davalının sistem kullanım ücretleri ile ilgili faturalar düzenlediği, davacının bu döneme ilişkin sistem kullanım ücretlerini itirazsız ödediği, uyuşmazlığın sistem kullanım ceza faturaları düzenlenmesinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunduğundan, TBK’nın “Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri” başlığı altında yer alan 78 ve 79. maddelerinin, dolayısıyla bu düzenleme ile ilgili “ihtirazı kayıt” ilkelerinin somut olayda uygulama yeri bulunmadığı gibi tartışılmasına da gerek bulunmamaktadır. Somut olaya uygun düşmediğinden, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 07.12.2020 tarihli bozma kararındaki ihtirazı kayıt ile ilgili açıklamalara, sözleşme öncesi dönem için ihtirazı kayıt konulmasına gerek olmadığı, sözleşme döneminde de davacının bazı çekincelerle ihtirazı kayıt koymaktan alıkonulduğuna ilişkin belirlemelere katılmak mümkün olmamıştır.
Dairemizin 11.12.2019 tarihli kararında da belirtildiği üzere, taraflar tacir olup, gönderilen faturalara karşı itiraz usulü ve sonuçları TTK’nın 21. maddesinde düzenlenmiştir. Tacir olan davacının gönderilen faturalara süresinde itiraz edip, istirdatı için yasal haklarını kullanacağı itirazı ile ödeme yapması mümkündür.
Buna göre, davalı tarafça 12.02.2013 tarihli yazı ve ekindeki faturaların davacıya 15.02.2013 tarihinde tebliğ edildiği, davacının TTK’nın 21/2. maddesinde öngörülen sekiz günlük süreden sonra 27.02.2013 tarihinde faturalara itiraz ederek iade ettiği ve fatura bedellerini ödediği, yine davalı tarafça 30.04.2013 tarihli yazı ekinde gönderilen faturalara da itiraz etmediği ve aynı tarihte ödediği, sonuç olarak dava konusu edilen tüm faturalara itiraz edilmediği ve ödendiği, artık fatura bedellerinin istirdatını isteyemeyeceği anlaşıldığından, Dairemizin 11.12.2019 tarih ve….sayılı kararında direnilmesine ve davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Dairemizin 11.12.2019 gün …. sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
2-Davanın REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30 TL. karar ve ilam harcının, davacı tarafça peşin olarak yatırılan 318.754,64 TL.’den mahsubu ile kalan, 318.695,34 TL.’nin davacıya iadesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 275.276,81 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafça yapılan 121,20 TL. istinaf yoluna başvurma harcı, 243,40 TL posta ve tebligat gideri, 267,80 TL. temyiz yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 632,40 TL. yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,
09.03.2021 tarihinde, taraf vekillerinin yüzüne karşı, HMK m. 361 gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek bir dilekçe ile Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE verilen karar usulen okunup açıklandı.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır