Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2021/1458 E. 2021/1218 K. 15.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (E S A S I İ N C E L E M E D E N
K A R A R I N K A L D I R I L M A S I)
….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 16/06/2021
ESAS-KARAR NUMARASI :…

Davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
Davacı vekili müvekkilinin kooperatifin ortağı iken 19/07/2016 günlü noter ihtarnamesi ile istifa ettiğini ve kooperatif yönetim kurulunun 26/07/2016 gün ve … sayılı kararı ile istifayı kabul edildiğini ileri sürerek istifa tarihine kadar ödenen birikim ve sermaye payından oluşan alacağının tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davacı yanın davayı açmasında hukuki yararı olmadığını; kooperatife yaptığı toplam ödemenin Temmuz 2016 itibariyle 229.833,65 TL olduğunu, kooperatifin 2014 hesap yılı için yaptığı 22/02/2015 günlü toplantıda aldığı karar ile istifa eden ortaklardan % 37 oranında muhik tazminat kesilmesine karar verildiğini, bu karara göre alacağının 144.795,20 TL olduğunu, ayrıca davacının yapmadığı ödemeler için başlatılan takiplere yönelik itirazları üzerine itirazın iptali davaları açıldığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince “…davacının davalı kooperatif üyesi iken Ankara 55. Noterliği 19/07/2016 tarih, …. no’lu yevmiye numaralı ihtarnamesiyle üyelikten istifa ettiği, taraflar arasında bu konuda uyuşmazlık bulunmadığı, Kooperatifler kanununun 17/1 maddesi ve Kooperatif Ana Sözleşmesi 15. maddesine göre çıkan ortağın alacaklılarının o yılın bilançosuna göre hesaplanarak bilanço tarihinden sonra 1 ay içerisinde geri verileceği düzenlemesi karşısında davacının çıkma alacağının 2016 hesap yılının görüşüldüğü 11/06/2017 tarihli genel kurul toplantısından 1 ay sonrası olan 12/07/2017 itibariyle muaccel hale geldiği kabul edilmiş çıkma payı alacağına ilişkin ise usul ve yasaya uygun hüküm kurmaya ve denetime elverişli 14/09/2018 tarihli bilirkişi kök ve ek raporları ile belirtildiği üzere davacının ödemiş olduğu toplam tutarın 267.827,-TL olduğu mahsubu gereken genel yönetim gideri payı, birikmiş gecikme faizi ve muhik tazminat düşüldükten sonra talep edebileceği çıkma alacağının 110.053,97 TL olarak…” tespitine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde:
– Hesaplama yapılırken ödenmeyen yönetim giderlerinin ve bunların gecikme faizlerinin dikkate alındığını, oysa bunların taraflar arasında çekişmeli olduğunu ve başka mahkemelerde dava konusu edildiğini,
– Müvekkili tarafından ödenmediği iddia edilen aidatların müvekkilinden talep edilip edilemeyeceği hususunun yargılamayı gerektirdiğini,
– Asıl alacak yargılamayı gerektirdiği için bunun faizinin de yargılamaya muhtaç olduğunu,
– Müvekkilinin 26.07.2016 tarihinde istifa ettiğini, 11.06.2017 günlü genel kurulda kabul edilen yüzde otuz yedi oranındaki muhik tazminatın müvekkiline uygulanamayacağını,
– Uygulanacağı kabul edilse bile tazminat koşullarının oluşmadığını,
– Tazminat oranının son derece fazla olduğunu ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve alacağın (faiz hariç) 267.827,-TL olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NEDEN VE GEREKÇE :
1-Dava, istifa tarihine kadar davalı kooperatife ödenen birikim ve sermaye payından oluşan alacağın tespiti istemine ilişkindir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114’inci maddeleri dava şartlarını saymakta ve anılan maddenin 1 numaralı fıkrasının h bendine göre davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması bir dava şartı olarak aranmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 115’inci maddesinin 1 numaralı fıkrası, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar, dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” hükmünü içermektedir.
Tespit davası açılabilmesi için tespit davası açanın, yasalarda belirtilen ayrık durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunması gerektiği de açıkça hüküm altına alınmıştır (HMK m.106/2).
Davacının çıkma payı alacağının tahsiline yönelik bir istemi bulunmamaktadır. Eda davası açılabilecek hallerde tespit davası açmakta hukuki yarar bulunmadığı tartışmasızdır.
Açıklanan nedenle ilk derece mahkemesince hukuki yarara ilişkin dava şartı yokluğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken esasa girilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş; kararın kaldırılarak yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir (HMK m.353/1-a.4, 355).
2-Kararın kaldırılması nedenine göre davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle,
HMK m. 353/1,a.4 ve 355 gereğince, Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. sayılı dava dosyasında verdiği 16/06/2021 tarihli kararın, ESASI İNCELENMEDEN KALDIRILMASINA ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE.
2-Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
3-Peşin alınan istinaf karar harcının iadesine,
4-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından hükümle birlikte değerlendirilmesine,
5-HMK m. 359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m. 302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
15/09/2021 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK m. 353/1-a ve 362/1-g gereğince KESİN olmak üzere OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 16/09/2021

….

KARŞI OY YAZISI

I
Dairemiz çoğunluğu ile aramızdaki uyuşmazlık ilk derece mahkemesince gözden kaçırılan dava şartı eksikliğinin bölge adliye mahkemesince saptanması halinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılıp dosyanın yeniden yargılama yapılması için mahkemesine gönderilmesinin mi (HMK m.353/1-a.4) yoksa bölge adliye mahkemesince bu çerçevede ilk derece mahkemesi yerine geçilerek usulden red kararı (HMK m.353/1-b.2) verilmesinin mi yasaya uygun olduğu noktasında toplanmaktadır.
II
İlk olarak yasa koyucunun istinaf incelemesine ilişkin mantığını belirlemekte yarar görüyorum.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu istinaf incelemesine ilişkin düzenlemesini tek bir ölçüt üzerine oluşturmuştur: İlk derece mahkemesi kararının doğru ya da yanlış olması.
Ön inceleme aşaması geçilip de dosyanın esasına girildiğinde eğer ilk derece mahkemesi kararı doğru ise bölge adliye mahkemesinin yapacağı iş istinaf sebeplerini (başvurusunu) esastan reddetmektir (HMK m.353/1-b.1).
İlk derece mahkemesi kararı yanlış ise bölge adliye mahkemesince yapılacak ilk iş ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasıdır. Bundan sonra ya dosya yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilecek (HMK m.353/1-a) ya da tıpkı ilk derece mahkemesi gibi yargılama yapılarak esas hakkında bir karar verilecektir. Yargıtay dairesi temyiz olunan kararın esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde düzelterek onama kararı verebilirken (HMK m.370/2) bu imkan bölge adliye mahkemelerine tanınmamıştır. Nitekim bir önceki tümcede gösterilen durum yani “…yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde…” bölge adliye mahkemesi Yargıtay’ın aksine düzelterek red kararı veremeyecek, bunun yerine ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında karar oluşturacaktır (HMK m.353/1-b.2).
III
Bu noktada dava şartlarına kısaca değinilip ilk derece mahkemesinin dava şartları noktasında hatalı karar verdiği anlaşıldığında izlenecek yöntem üzerinde durulmalıdır.
Dava şartları Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114’üncü maddesinde listelenmiş, maddenin 2 numaralı fıkrasında diğer yasalarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı tutulduğu belirtilmiştir.
Dava şartları, ilk itirazlarla birlikte “dava engelleri”ni oluşturmaktadır. Bir davada esasa ilişkin karar verilebilmesi için bulunması veya bulunmaması gereken ve hakim tarafından, tarafların itirazına bağlı olmaksızın yargılamanın her aşamasında dikkate alınması ve araştırılması gereken unsurlara “dava şartları” denir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, 6.b., İstanbul 2001, s.1343 vd.; Kuru, B.: Dava Şartları, Sabri Şakir Ansay’ın Hatırasına Armağan, Ankara 1964, s.111; Arslan, R./Yılmaz, E./Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku, 6.b., Ankara 2020, s.310; Tanrıver, S.: Medeni Usul Hukuku, C.I, 3.b., Ankara 2020, s.635; Budak, A.C./Karaaslan, V.: Medeni Usul Hukuku, 4.b., Ankara 2020, s.157; Pekcanıtez, H.: Pekcanıtez Usul Hukuku, C.II, 15.b., İstanbul 2017, s.927).
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115’inci maddesine göre dava şartlarının mahkemece her aşamada re’sen gözetileceği, bir diğer ifade ile tarafların itirazı olmasa ve hatta tarafların dava şartı eksikliğine rağmen davanın görülmesine yönelik bir onamı (muvafakati) bulunsa bile hakimin davaya bakmaya devam edemeyeceği ve davanın usulden reddine karar vermesi gerektiği kabul edilmektedir (Kuru, Usul II, s.1344; Kuru, Dava Şartları, s.111; Tanrıver, s.636-637).
Bu bağlamda Yasa ilk derece ya da istinaf ayrımı yapmamıştır. Tespit konusunda Yargıtay dahi bu görevle donatılmış ancak yargılama biçimi itibariyle ona doğrudan karar verme imkanı getirilmemiştir.
IV
İstinaf yargılaması bağlamında dava şartları birkaç farklı noktadan ele alınmalıdır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “duruşma yapılmadan verilecek kararlar” başlıklı 353’üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasının a bendine göre ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa bölge adliye mahkemesi, alt bentlerde sayılan hallerden birinin varlığı durumunda esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. Bu bendin 4 numaralı alt bendinde “diğer dava şartlarına aykırılık bulunması” sayılmıştır. Burada sözü geçen “diğer dava şartları” kavramı başka yasalarda bulunan ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114’üncü maddesinin 2 numaralı fıkrasında saklı tutulan dava şartları değil, bunlarla birlikte görev ve yetki dışında kalan ve bu Yasa’nın 114’üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasında kalan dava şartlarıdır. Zira görev ve yetki 353’üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasının a bendinin 3 numaralı alt bendinde ayrıca düzenlenmiş ve bunlar dışındaki dava şartlarına aykırılık aynı bendin 4 numaralı alt bendinde hükme bağlanmıştır.
Öte yandan aynı Yasa’nın “incelemenin kapsamı” başlıklı 355’inci maddesinde bölge adliye mahkemesinin incelemesini istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapacağı ancak kamu düzenine aykırılık hallerini re’sen gözeteceği belirtilmiştir. Bu noktada dava şartları genellikle kamu düzeni ile ilişkilendirilmektedir (bkz. Prof. Dr. Süha Tanrıver’in Doç. Dr. Haluk Konuralp tarafından “Medeni Usul Hukukunda Kanun Yolları ve Arabuluculuk Kanun Tasarısı” konulu VI’ncı Medeni Usul ve İcra-İflas Hukukçuları Toplantısında sunduğu “İstinafta Kamu Düzeni Kavramı” başlıklı tebliği üzerine yaptığı değerlendirme, 19-20 Ekim 2007 Çeşme, s.149).
Bu aşamada ortaya çıkan sorun şudur:
Dava şartının bulunmadığı istinaf incelemesi aşamasında saptandığında ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın usulden reddine karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi (HMK m.353/1-a.4) mi yoksa bu durumu tespit eden bölge adliye mahkemesi dairesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak bizzat davanın usulden reddine karar verme (HMK m.353/1-b.2) yoluna gitmesi mi gerekir?
Hemen belirtmek gerekir ki öğretide birkaç monografik çalışma dışında bu detaya girilmemiştir (de lege feranda hukuki yararın bulunmadığının saptanması halinde bölge adliye mahkemesinin red kararı vermesi gerektiği ancak yasal düzenleme buna izin vermediğinden kararın kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği yönünde Karaaslan, V.: HMK m.353/1-a Üzerine Bir İnceleme, DÜHFD, C.XXII, S.73, Yıl: 2017, s.229 vd.; kesin hükmün varlığının saptanması halinde bölge adliye mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerektiği yönünde Akkaya, T.: Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s.305; Akkaya, T.: İstinaf İncelemesi Sonunda İlk Derece Kararının Kaldırılması ve Dosyanın İlk Derece Mahkemesine Gönderilmesi, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde İstinaf” konulu XV’inci MİHBİR toplantısı, 6-7 Ekim 2017 Antalya, s.130 vd.).
Saygıdeğer çoğunluğun bu noktada tercihi ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın gönderilmesi yönünde ortaya konulmuştur.
V
Kanaatimce bölge adliye mahkemesi dava şartlarında eksiklik görürse ikili bir uygulama yapmalıdır.
Eğer dava şartlarına ilişkin tespitten sonra artık her halükârda davanın usulden reddine karar verilecekse bölge adliye mahkemesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının b bendinin 2 numaralı alt bendi çerçevesinde ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak davanın usulden reddine karar vermelidir. Söz gelimi davacının dava açmakta hukuki yararı yoksa, dava derdestse veya kesin hükme bağlanmışsa ya da teminat veya gider avansına ilişkin dava şartları yerine getirilmemişse dava bölge adliye mahkemesince reddedilmeli ve karara karşı (diğer şartlar da mevcutsa) Yargıtay yolu açık tutulmalıdır.
Eğer dava şartlarına ilişkin tespitten sonra birtakım eksikliklerin giderilmesi ve araştırma yapılması gerekiyorsa bu durumda bölge adliye mahkemesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının a bendinin 4 numaralı alt bendi çerçevesinde ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden yargılama yapılmak üzere dosyayı mahkemesine göndermelidir. Söz gelimi mahkeme 17 yaşındaki davacının dava ehliyeti bulunmadığı kanısıyla davayı reddetmiş ve bölge adliye mahkemesi davacının evli olduğunu fark etmişse (TMK m.11/II) artık bu yola gidilmelidir.
Bu kabulün dayanaklarını şu şekilde açıklayabilirim:
Her şeyden önce dava şartlarının mevcudiyetinin yargılamanın her aşamasında re’sen araştıracağı ve eksikliğinin tespiti halinde usulden red kararı vereceğine ilişkin ilke va’zedilirken ilk derece ya da istinaf ayrımı yapılmamıştır (HMK m.115).
Öte yandan bölge adliye mahkemesinin doğrudan red kararı vermesi hem usul ekonomisi ilkesine (HMK m.30) hem de tarafların dereceli yargı hakkına uygundur (Akkaya, Dosyanın İlk Derece Mahkemesine Gönderilmesi, s.130). Zira taraflar zaten ilk derece mahkemesi önünde yargılamaya katılmış ve bu mahkemece verilen kararı istinaf incelemesi için bölge adliye mahkemesine taşımıştır. Bölge adliye mahkemesi hukuki dinlenilme hakkına (HMK m.27) ve sürpriz karar verme yasağına uygun biçimde karar verdiğinde hem dereceli yargı hakkı hem de usul ekonomisi ilkesi gerekleri yerine getirilmiş olacaktır. Bu tercih kararın kimin tarafından verileceğinin tespitinden başka bir yeni sonuca daha yol açacaktır. Gerçekten de 353’üncü maddenin 1 numaralı fıkrasının a bendinin 4 numaralı alt bendi uygulandığında bölge adliye mahkemesi kararı kesin iken, b bendinin 2 numaralı alt bendi uygulandığında (parasal tutara göre) karara karşı temyiz yolu açılmış olacaktır. Bu durum da taraflar için daha güçlü bir hukuki güvenlik yaratacaktır.
VI
Somut olaya dönüldüğünde davacı istifa tarihine kadar ödenen birikim ve sermaye payından oluşan alacağının tespitini istemiştir.
Bu noktada eda davası açılabilecek yerde sadece olumlu (müspet) tespit istenemeyeceği, bu konuda dava açmakta hukuki yararın bulunmadığı konusunda saygıdeğer çoğunlukla aramızda görüş ayrılığı yoktur.
İlk derece mahkemesince gözden kaçırılan “hukuki yararın bulunması” dava şartının somut olayda mevcut olmadığı hususu Dairemizce saptanmıştır.
Artık Dairemizce yapılması gereken şey, bu eksikliğin giderilmesine yasal olanak da bulunmadığı dikkate alınarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114 ve 115’inci maddelerinin emredici düzenlemesi çerçevesinde davanın hukuki yarara ilişkin dava şartı bulunmadığı gerekçesiyle usulden reddine karar vermekten ibaret olmalıdır. Bu karara karşı tarafların Yargıtay’a başvurma hakları vardır. Böylelikle hem dereceli yargı hakkı zedelenmemiş hem usul ekonomisi ilkesine riayet edilmiş olacaktır.
Gelinen durumda taraflar kesin olarak verilen Dairemiz kararına karşı yasa yoluna gidemeyecek; ilk derece mahkemesi tarafları duruşmaya davet ederek hiçbir ek tahkikat yapmaksızın davanın usulden reddine karar verecektir. Bu durum dereceli yargı hakkına uygun görünse de sonucu belli bir iş için ilave emek, zaman ve para kaybı anlamına gelecektir.
Açıklamaya çalıştığım nedenlerle davanın dava şartı yokluğundan reddine karar vermek gerekirken saygıdeğer çoğunluğun ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine ilişkin kararına katılamıyorum.

Hakim …
e-imzalıdır