Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2021/1207 E. 2021/1100 K. 07.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
23. HUKUK DAİRESİ

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 25.05.2021
ESAS-KARAR NUMARASI : ….
Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili, 688 Sayılı Olağanüstü ……154.800,00-TL alacağı için … …… iflas halinde olduğunun ve iflas tasfiye işlemlerinin Ankara İflas Müdürlüğü’nün… esas sayılı dosyasından yürütüldüğünün anlaşıldığını, alacak kaydı talebinde bulunulduğunu, ancak alacaklarının yargılamayı gerektirdiği gerekçesiyle talebin reddedildiğini, alacaklı olarak İstanbul KHK İşlemleri İl Bürosunda 11.03.2021 tarihinde arabuluculuk yoluna başvurulduğunu, anlaşamadıklarını, dava açılması gerektiğini, bildirilen alacakları için … şirket aleyhine iflas tarihinden önce Bakırköy 13. İcra Müdürlüğü’nün…esas sayılı dosyası üzerinden takibe geçildiğini, takibin kesinleşip iflas tarihi itibariyle alacaklarının 237.093,69-TL olması sebebiyle 10.01.2019 tarihinde yeniden iflas müdürlüğüne başvurulduğunu, bu başvuruya ilişkin taraflarına tebliğ edilen bir kararın bulunmadığını beyan ederek 154.800,00-TL alacağın esasını teşkil eden kambiyo senetlerinin vade tarihlerinden itibaren reeskont tarihinden itibaren faizi ile birlikte … şirketten tahsili ile alacağın iflas masasının ilgili sırasına kaydının yapılmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, … şirket hakkında Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25.12.2015 tarih ve ….arar sayılı ilamı ile iflasının açılmasına yönelik karar verildiğini, iflas kararının kesinleştiğini, ikinci alacaklılar toplantısının yapıldığını, yapılan toplantı ile tespit edilebilen masa mallarının tasfiye işlemlerine başlandığını, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece mahkemesi’nce “…Mahkememizce yapılan yargılama sonunda; mevcut davanın İİK 235/1 gereği cetvelin ilanından ya da tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde açılmasının gerektiği, mevcut davanın ihtiyari arabuluculuğa tabi olduğu zorunlu arabuluculuğa tabi olmadığı, dava dilekçesinden ve dosyadaki belgelerden iflas müdürlüğünün red kararının davacıya 01.03.2021 günü tebliğ yapıldığı, söz konusu tarihten itibaren 15 günlük süre içerisinde mevcut davanın açılmadığı, ihtiyari arabuluculuğun mevcut süreyi durduracağını varsaysak dahi söz konusu arabuluculuğa başvurunun yapıldığı 11.03.2021 tarihi ile arabuluculuğun son bulduğu 24.03.2021 tarihleri arasındaki süre çıkarılsa dahi 15 günlük sürenin 30.03.2021 tarihinde dolduğu, mevcut davanın ise 06.04.2021 tarihinde açıldığı görülmüş olup tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde İİK’nın 235. maddesi gereği mevcut davanın 15 günlük süre içerisinde açılmaması nedeni ile REDDİNE…” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
İstinaf yasa yoluna başvuran davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle:
İflas masası tarafından yapılan tebligatın elektronik tebligat olduğu düşünülmeden karar verilmiş olmasının doğru olmadığını, elektronik tebligatlarda yasa gereği sürenin 5 gün sonra başlayacağını, ancak mahkemece bu hususların dikkate alınmadığını, arabuluculuk görüşmelerinin özellikle COVID salgını döneminde genellikle uygulandığı gibi telekonferans yoluyla gerçekleştirildiğini, belgelerin de taraflara posta yolu ile 01.04.2021 tarihinde gönderildiğini, ancak 02.04.2021 tarihinde tarafların eline geçtiğini ve ancak işlem yapılabildiğini, idarece yapılan işlemlerin yasa hükümlerine uygun olarak gerçekleştirilmiş olmasına rağmen mahkemece iddialarının ve dayanak olarak sunulan belgelerin dikkate alınmadan aksi yönde değerlendirme yapılarak davanın reddine karar verilmesinin dosya kapsamına, usul ve düzenlemelere aykırı olduğunu beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
1-HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına; tebliğ masrafının yatırıldığı, iflas masası kararının davacıya 02.03.2021 tarihinde tebliğ edilip davanın 06.04.2021 tarihinde açıldığı, bu suretle İİK m. 235/1’de yazılı 15 günlük hak düşürücü sürenin kaçırıldığının anlaşılmasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b,1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, alacağın iflas masasına kaydının kabulü istemine ilişkindir.
7155 sayılı Yasanın 20’nci maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi ticari davalarda dava şartı olarak zorunlu arabuluculuğu öngörmüştür.
Anılan maddenin 1 numaralı fıkrası şu şekildedir:
“Bu Kanunun 4’üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır”.
Eldeki kayıt kabul (iflas sıra cetveline itiraz ya da alacağın sıra cetveline yazdırılması) davası bakımından düzenleme iki yönden incelenmelidir.
İlk olarak, yasayla Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114’üncü maddesinde gösterilen genel dava şartlarına ek olarak bir özel dava şartı getirildiğinden, bu dava şartının ne şekilde anlaşılıp uygulanacağı üzerinde durmak gerekir.
Bilindiği gibi, dava şartları mahkemece bir davanın esasına girilebilmesi için varlığı ya da yokluğu zorunlu şartlardır. Dava şartları taraflarca ileri sürülmese dahi hakim tarafından re’sen dikkate alınır. Dava şartı tamamlanmıyor ya da tamamlanamıyor ise mahkemece davanın reddine karar verilir (HMK m.115).
Bu bakımdan dava şartlarının yanlış uygulanması bir dava engeli ve mahkemeye erişim hakkı ile bu kapsamda adil yargılanma hakkına saldırı sayılır (AİHS m.6).
Özel dava şartlarının bu niteliği gereği dar biçimde yorumlanmaları gerekir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesi zorunlu arabuluculuk dava şartını “…konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri…” ile sınırlı tutmuştur.
Somut olayda dava bir alacak ya da tazminat davası olmayıp masaya kayıt davasıdır. Bilindiği gibi kayıt kabul davası bir para alacağının tahsili amacını gütmez; bu dava ile o alacağın o iflas tasfiyesinden pay alıp almayacağı hususu belirlenir.
Nitekim doktrinde de sıra cetveline itiraz davasının, iflas idaresi tarafından düzenlenen sıra cetveline karşı tanınmış bir kanun yolu olduğu ve yalnızca sıra cetvelinin düzeltilmesi amacını taşıdığı; bu dava ile alacaklının, iflas idaresinin bir alacağı kabulü veya reddi, miktarı ve sırası ile sınırlı bir aynî hakkın mevcudiyeti ve mahiyeti hakkında vermiş olduğu kararın doğru olmadığını ileri sürerek, iflas alacaklılarından birinin maddî hukuka uygun bir şekilde garameye dâhil edilip edilmemesini talep ettiği kabul edilmektedir. Bu dava ile güdülen amaç, alacak hakkında kesin hüküm oluşturacak bir karar verilmesi olmayıp, sadece ortak borçlunun (müflisin) aktiflerinin paraya çevrilmesi sonucu elde edilen paranın dağıtımında alacaklının hangi ölçüde dikkate alınacağıdır. Davanın kabul edilmesi belirli bir para alacağının tahsilini değil sadece sıra cetvelinin düzeltilmesi sonucunu doğurur (bkz., Hunkeler/Sprecher: Kurzkommentar, 2. Bası, Basel 2014, m.250, kn.1).
Nitekim dava on beş günlük hakdüşürücü süreye tâbi tutulmuş olmakla birlikte dava süresinde açılmasa dahi tasfiye sonucunda tasfiye artığı kalması halinde alacaklının bu kısma müracaat edebileceği kabul edilmektedir. Diğer bir ifade ile kayıt kabul davası subjektif bir hakkı konu almakta ve maddi hukuk hükümlerine göre incelenmekle birlikte maksadı bu tutarın “tahsili” değildir.
Yargıtay uygulaması da aynı yönde olup, bu tür davaların maddi hukuk ilişkilerine etkisi olan bir takip hukuku davası olduğu, alacaklı ile borçlu arasında geçen gerçek anlamda bir eda davası olmadığı, dava sonunda verilen hükmün, yalnız derdest iflas davası bakımından, alacağın müflisin aktifinin paylaştırılmasında hesaba katılıp katılmayacağı veya ne miktarda sıra cetveline dahil edileceğini belirlediği, davanın bu niteliği gereği alacak davalarından farklı olarak, alacak tutarı üzerinden nispi harç ve vekalet ücretine değil maktu harç ve vekalet ücretine hükmedileceği ilkesi benimsenmiştir…..Yargıtay Kararları ve Karşıoylarım. Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü-1991. Sayfa 431 ve 432)
Açıklanan nedenlerle kayıt kabul davası “konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri” cümlesinden olmayıp, zorunlu arabuluculuk dava şartına tâbi değildir.
İkinci olarak dava öncesi sürecin de dikkate alınması gerekir.
Borçlu davalının iflası üzerine iflas dairesince ilanlar yapılmakta ve alacaklı davacı alacağının masaya kaydı için iflas idaresine başvurmaktadır. Sınırsız bir tahkik ve tetkik yetkisiyle donatılan iflas idaresi (İİK m.230) alacaklı tarafından sunulan belgeleri değerlendirerek alacağın tamamını veya bir kısmını reddetmektedir. İflas idaresinin bu şekildeki incelemesi üzerine red ve bu durumu sıra cetveli ile ilan ettiği bir alacağın arabuluculuk sürecinde varlığını kabul etmesi çelişkili kararlara neden olacaktır.
İflas idaresinin arabuluculuk sürecinde masayı ne şekilde temsil edebileceği hususuna gelince:
İcra ve İflâs Kanunu’nun 226’ncı maddesine göre iflas idaresi masanın yasal temsilcisidir. Ancak bu temsil yetkisi masanın menfaatlerinin gözetilmesi ve tasfiye ile sınırlıdır.
İflas idaresinin iki bin liraya kadar olan alacaklardan doğrudan doğruya, “daha ziyade alacaklardan” alacaklılar toplanmasının vereceği yetkiyle sulh olabileceğine ve tahkim yapabileceğine ilişkin düzenleme ise masanın borçlu olduğu halleri değil, aksine masanın alacaklı olduğu halleri ifade etmek üzere yasaya konulmuştur (İİK m.226/II). Bu nedenle masanın borçlu olduğu hallerde iflas idaresinin bir sulh ve tahkim yetkisi olduğu da düşünülemez. Bu yetkiyi haiz olmayan iflas idaresinin arabuluculukta masayı temsil etmesi ve uzlaşma suretiyle belirlenecek tutarı masaya kaydetmesi de mümkün değildir.
Alacağı bir kez reddettikten sonra arabuluculuk sürecinde ve diğer alacaklıların katılımı olmaksızın alacağın kabulü, masanın menfaatine bir temsil biçimi olarak kabul edilemez.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle kayıt kabul davası açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvurulmasının bir dava şartı olmadığı ve iflas idaresinin arabuluculuk görüşmesine katılma yetkisinin de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece salt İİK m. 235/1′ de yazılı hak düşürücü sürenin kaçırılmış olması nedeni ile davanın reddine karar vermekle yetinilmesi gerekirken “…ihtiyari arabuluculuğun mevcut süreyi durduracağını varsaysak dahi…” şeklindeki gerekçenin yasal dayanağının bulunmadığı gözetilerek HMK m. 353/1,b,2 uyarınca kararın gerekçesinin bu şekilde düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
I-Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE.
II-Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ….. K. sayılı dava dosyasında verdiği 25.05.2021 tarihli KARARINI DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE.
Buna göre:

“1-Davanın reddine.
2-Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına.
3-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine.
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına.
5-Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısım var ise talep halinde karar kesinleştiğinde yatırana iadesine.”

II-Davacı Bakanlık harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına.
III-HMK m. 359/4 gereğince kararın taraflara resen tebliğine; tebliğ, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına.
07.07.2021 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, İİK m. 364 gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek bir dilekçe ile Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.