Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2020/1349 E. 2023/392 K. 01.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/1349 – 2023/392
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)
ESAS NO : 2020/1349
KARAR NO : 2023/392

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 24/06/2020
ESAS-KARAR NUMARASI : 2019/400E., 2020/208K.
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
Davalı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili, müvekkili şirketin yatırım faaliyetleri kapsamında 06/09/2011 tarihli rüzgar enerji santralı bağlantı hakkı ihalesine katılarak 3,63 kr/kWh teklifi ile ihaleyi kazandığını, daha sonra taraflar arasında 23/01/2012 tarihinde RES katkı payı anlaşması başlıklı sözleşme imzalandığını, 10 MW olan proje gücünün 19,2 MW güce çıkması nedeniyle taraflar arasında 30/09/2015 tarihli yeni sözleşme imzalandığını, EPDK’dan 9,6 MW… RES projesi için 12/02/2013 tarih ve … sayılı lisans alındığını, bu lisans kapsamında davaya konu RES katkı payı tutarının davalı tarafından hesap edilerek müvekkiline gönderildiğini, müvekkilinin söz konusu bedele itiraz etmiş ise de bu itirazın davalı tarafından kabul edilemediğini, yapılan hesaplamanın hukuka uygun olmadığını, … tarafından düzenlenen 4.554.850,91 TL bedelli faturanın düzenlenerek müvekkili şirkete gönderildiğini, ihtirazi kayıtla 31/01/2019 tarihinde ödeme yapıldığını, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 3. Maddesine göre şirketin bağlantı hakkı kazandığı RES projesinde üretilecek her bir kWh elektrik enerjisi üzerinden 3,63 Kr/kWh olarak belirlenen yarışma sonucuna esas RES katkı payı tutarının Toplam RES katpı payı tutarı = kr*E*TÜFE olarak … tarafından hesaplanacağını, bu yönteme göre RES katkı payı tutarının 2.529.939,35 TL olduğunu, müvekkilinden fazladan 2.024.911,56 TL fazla para tahsil edildiğini ileri sürerek, 16/01/2019 tarihli 4.554.850,91 TL bedelli fatura kapsamında fazla ödenen 2.024.911,56 TL’nin 31/01/2019 ödeme tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu faturanın idari sözleşme niteliğinde olduğu açık olan RES katkı payı anlaşmasının ilgili hükümleri uyarınca tesis edildiği anlaşıldığından, davanın yargı yolu itirazları gözetilerek görev yönünden reddi gerektiğini, RES katkı payı anlaşması gereğince yönetmelik ve ekleri olan, taahhütname, teklif mektubu formu ile anlaşma hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda RES katkı payı faturasının hesaplandığını, davacı şirketin özgür iradesi ile yapmış olduğu taahhüt doğrultusunda sunulan teklif mektubu içeriğinden de anlaşılacağı üzere, davacı şirket tarafından toplam RES katkı payı tutarının, teklif yılından ödemeye esas üretim yılına kadar, TÜİK tarafından Ocak ayında açıklanan yıllık tüketici fiyat endeksi oranında güncelleştirilerek (kümülatif) teşekküllerine ödeneceğinin çekincesiz şekilde kabul ve taahhüt edildiğini, tüm içeriği ile bir bütün olan yarışma yönetmeliği ve eklerinde yer alan söz konusu düzenlemelerde yapılan yarışmalar sonucu kapasite kazanan RES’ler tarafından, tesisin geçici kabulünün yapıldığı tarihten başlamak üzere 20 yıl boyunca müvekkiline ödeme yapılması ve ödenecek bedelin diğer kaybına uğramaması adına da verilen teklif bedelinin teklif yılından itibaren her yıl TÜFE oranında güncellenerek arttırılmasının açıkça öngörüldüğünü, tüm ilgili şirketlere aynı şekilde gönderildiğini, katkı payının yönetmelik gereği bu şekilde hesaplanmasının bir zaruret arz ettiğini, teklif mektubu formunun aynı tarihte yayımlanan ek olduğunu, farklı hükümler içeren bir sözleşme düzenlenmiş gibi değerlendirmeler yapılmasının kabulünün mümkün olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ :
İlk derece mahkemesince “…davacı tarafından yapılan 06/09/2011 tarihli teklifin bir öneri olduğu, taraflar arasında 23/01/2012 tarihli 10 MW gücündeki rüzgar enerjisi katkı payı anlaşması imzalandığı, Aliağa-1 TM RES’in 10 MW olarak kurulu gücünün 19,2 MW olarak artırılması ile 23/01/2012 tarihli RES katkı payı sözleşmesi de revize edilerek aynı şartlarla rüzgar enerjisine dayalı üretim tesisi kurmak üzere yapılan lisans başvurusuna ilişkin yarışma yönetmeliği hükümleri doğrultusunda yapılan yarışma sonucunda sisteme bağlantı hakkı kazanan isim ve / veya unvan ile kanuni ikametgah adresi anlaşmada belirtilen şirkete ait…-1 TM RES üretim tesisinin ilk ünitesinin geçici kabulünün yapıldığı tarihten itibaren başlamak üzere ve tüm tesisin geçici kabulünün yapıldığı tarihten itibaren 20 yıl süre boyunca …’a ödemeyi taahhüt ettiği RES katkı payı bedelinin ödenmesi ile ilgili 23/01/2012 tarihli RES katkı payı anlaşmasının 3. maddesinin teklife uygun olarak yapılmadığı, tekliften sonra düzenlenen sözleşme hükmü de nazara alındığında tarafların 23/01/2012 tarihli 10 MW gücündeki rüzgar enerjisi katkı payı anlaşması imzalandığı, Aliağa-1 TM RES’in 10 MW olarak kurulu gücünün 19,2 MW olarak artırılması ile 23/01/2012 tarihli RES katkı payı sözleşmesi de revize edilerek aynı şartlarla rüzgar enerjisine dayalı üretim tesisi kurmak üzere yapılan lisans başvurusuna ilişkin yarışma yönetmeliği hükümleri doğrultusunda yapılan yarışma sonucunda sisteme bağlantı hakkı kazanan isim ve / veya unvan ile kanuni ikametgah adresi anlaşmada belirtilen şirkete ait…-1 TM RES üretim tesisinin ilk ünitesinin geçici kabulünün yapıldığı tarihten itibaren başlamak üzere ve tüm tesisin geçici kabulünün yapıldığı tarihten itibaren 20 yıl süre boyunca …’a ödemeyi taahhüt ettiği RES katkı payı bedelinin ödenmesi ile ilgili 30/09/2015 tarihli sözleşmede davacı tarafından yapılan öneriden farklı bir öneriyi dikkate alarak sözleşme yaptıkları, sözleşmenin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla kurulduğu, tarafların serbest iradeleri ile imzalamış oldukları sözleşmelerin davalı yönünden de bağlayıcı olacağı, RES katkı payı tutarının taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine uygun olarak hesaplamasının yapılması gerektiği, teklif mektubunda güncelleştirilerek ödeneceği belirtilmiş ise de sözleşmenin 3. maddesinde bu hususa yer verilmediği, burada geçmiş yılların TÜFE oranları dikkate alınarak kümülatif bir TÜFE oranı hesap edilemeyeceği, sözleşme ve yönetmelik hükümleri nazara alınarak davacının ödemesi gereken RES katkı payı tutarı KDV dahil 4.554.850,91 TL tutarlı faturanın sözleşme ve teyit eden yönetmelik hükümleri nazara alındığında 2.529.939,35 TL olması gerektiği, bu haliyle 2.024.911,56TL kısmının fazla olduğu anlaşılmakla, bu kısma yönelik açılan alacak davasının kabulüne…” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle: Dava konusu faturanın idari sözleşmeden kaynaklandığını, idari sözleşmelerden kaynaklanan görüm ve çözümünün idari yargı mercileri tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğinden davanın yargı yolu itirazları gözetilerek görev yönünden reddi gerektiğini, faturanın sözleşme gereği yönetmelik ve ekleri olan taahhütname, teklif mektubu formu ile anlaşma hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda hesaplanması gerektiğini, yerel mahkemece uyuşmazlığı çözmeye elverişsiz tek bir bilirkişi raporunun karara esas alındığını, itirazları değerlendirilmeksizin hatalı rapora göre hüküm tesis edildiğini beyan ederek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, taraflar arasındaki Res Katkı Payı sözleşmesi kapsamında düzenlenen fatura kapsamında fazla ödenen bedelin iadesi istemine ilişkindir.
HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b,1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/400E., 2020/208K. sayılı dava dosyasında verdiği 24/06/2020 tarihli kararına yönelik davalı vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE.
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 138.321,71 TL nispi istinaf karar harcından peşin olarak alınan 34.581,00 TL’nin mahsubuyla kalan 103.740,71‬ TL’nin davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına.
3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, kullanılmayan avansın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak iadesine.
4-HMK m. 359/4 gereğince kararın taraflara resen tebliğine; tebliğ, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına.
01/03/2023 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda,
HMK m. 361 gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek bir dilekçe ile Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 01/03/2023

Başkan Üye Üye Katip
e-imzalıdır (M) e-imzalıdır e-imzalıdır

KARŞI OY YAZISI
I
Saygıdeğer çoğunlukla aramızdaki görüş ayrılığı taraflarca, ilk derece mahkemesince ve istinaf yargılaması sırasında Dairemizce hizmet sözleşmesi olarak nitelendirilen sözleşmenin aslında “taşıma sözleşmesi” olduğu ve burada varılacak sonuca göre ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf başvuru sebeplerinin incelenmesinin Dairemizin görevi içinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
II
İlk olarak sözleşmenin nitelenmesi konusundaki genel ilkeden söz etmek gerekir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 19’uncu maddesinin birinci fıkrasına göre “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.”
Yanlar arasındaki sözleşme “RES katkı payı anlaşması” olarak tanımlanmış ve bunun bir hizmetin ifası niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. Bu kullanımın gerçek anlamda hukuku bilmeyen ve fakat enerji sektöründeki yasal düzenlemeleri ve (tip/iltihaki) sözleşmeleri kaleme alan “teknisyen”lerin kendi mesleki ve teknik ifade biçiminden ibaret olduğu kabul edilmelidir. Bu noktada Türk Borçlar Kanunu’nun yukarıda gösterilen hükmü devre girmekte ve sözleşmenin nitelendirilmesi ve bu sözleşmeye dayalı uyuşmazlıkların doğru hukuk kuralları çerçevesinde çözümlenmesi görevi mahkemeye kalmaktadır.
III
(Genel) Hizmet sözleşmesi, isimli bir sözleşme olup işgörme sözleşmeleri arasında düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunu’nun 393’üncü maddesinin birinci fıkrasına göre “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.”
Hizmet sözleşmesinde işçi kural olarak işi bizzat ve özenle yapmakla, düzenlemelere ve talimatlara uymakla ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmakla yükümlüdür (TBK m.395 vd.).
İşveren ise işçiye ücretini ödemekle ve onun kişiliğini korumakla yükümlüdür (TBK m.401 vd.).
Yasanın “hizmet” sözleşmesi olarak düzenlediği husus gerçek kişi işçinin bağımlı ve sürekli iş görmesidir.
Ancak uygulamada (ki bu durum gerek Yargıtay’da ve gerek Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun bölge adliye mahkemelerinin daireleri arasındaki işbölümünü belirlediği kararlarında da kendini göstermektedir) gerçek kişilerden başka tüzel kişilerin taraf olduğu, (özellikle bir kısım eser ve pek de belirgin olmayan vekalet sözleşmeleri gibi) iş görme sözleşmeleri için de hizmet sözleşmesi kavramı kullanılmaktadır.
Bunun da temel nedeni Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanunu gibi –yine teknisyenlerce hazırlanmış- bir kısım yasal düzenlemelerde ve özellikle uygulamada “hizmet sektörü” olarak bilinen sektörde sıklıkla karşılaşılan (satım dışındaki) eser, taşıma vs. gibi sözleşmelerin de “hizmet” olarak nitelendirilmesidir.
Gelinen noktada, İngiliz atasözünde söylendiği gibi “broken norm becomes norm”; yani norm bozulmuş ve yeni fakat sakat bir norm olmuştur. Bu sakatlık sahiplenilmemelidir. Sektörel uygulamalarda kullanılan ifadelerin hukukçular tarafından olduğu gibi kabul edilmemesi, Türk Borçlar Kanunu’nun 19’uncu maddesinde gösterilen süzgeçten geçirilerek değerlendirilmesi gerekir.
Unutulmamalıdır ki, teşhis doğru konulmadıkça doğru tedaviyi bulmak mümkün olmayacaktır. Uyuşmazlığın hizmet sözleşmesine ilişkin ilkeler çerçevesinde çözümlenmesi halinde taraflar için hak kayıpları olacağı gibi (doğru biçimde) taşıma sözleşmesi olarak nitelendirilmesi halinde de -Dairemiz bu alanda uzman olmadığından- tarafların adil yargılanma hakları haleldar olacaktır.
IV
Yanlar arasındaki sözleşme aslında “taşıma sözleşmesi”dir.
Taşıma sözleşmesi bir ticari iş olarak Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. Yasa’nın “Taşıyıcı” başlıklı 850’nci maddesine göre taşıma sözleşmesi taşıyıcının eşyayı varma yerine götürmeyi ve orada gönderilene teslim etmeyi veya yolcuyu varma yerine ulaştırmayı; buna karşılık eşya taşımada gönderenin ve yolcu taşımada yolcunun taşıyıcıya taşıma ücretini ödemeyi borçlandığı bir sözleşmedir.
Aşağıda buna ilişkin gerekçelerimi açıklamaya çalışacağım.
V
İlk olarak vurgulanması gereken husus bizatihi davalının unvanıdır. Davalı Türkiye’de elektrik “iletimi”ni üstlenmiş şirkettir.
VI
Sözleşmenin bu nitelendirmesine göre öncelikle elektriğin eşya veya daha doğru bir ifade ile iktisap edilmesi, devri, dolayısıyla taşınması ve bu çerçevede sözleşmelere konu olabilmesi bakımından mal sayılıp sayılamayacağı üzerinde durmak gerekir.
Türk Medeni Kanunu’nun 762’nci maddesinin birinci fıkrası edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçleri taşınır mülkiyetinin konusu saymaktadır.
Öğretide sırf bu yasal düzenlemeden yola çıkarak elektriğin eşya olduğunu kabul eden bir görüş bulunmaktadır (Bertan, S.: Ayni Haklar (MK 618-764), C.I, Ankara 1976, s.935). Ancak farklı ve daha derinlemesine değerlendirme yapan yazarlar da benzer sonuca ulaşmıştır. Özellikle konuya borçlar hukuku açısından bakıldığında “edim” kavramı ön plana çıkmaktadır. Buna göre “tabiatta sınırlı olarak bulunan veya insanlar tarafından teknik olarak hazırlanmış olup da ihtiyaçların tatminine yarayan, hareket edebilen, ticari işlem konusu yapılabilen ve değiştirme değeri olan veya buna tahsis edilen her ekonomik değer, eşyadır” (Ertaş Güven, K.: “Elektrik ve Gazın Eşya Olma Niteliği”, Ankara Barosu Dergisi, 1984, S.2, s.230).
VII
Elektriğin hem Türk Medeni Kanunu’nun bir gereği olarak hem de hukuk uygulaması bakımından eşya olduğunun kabulünden sonra taraflar arasındaki sözleşmenin taşıma sözleşmesi olduğu hususu üzerinde durulmalıdır.
Somut olayda davacı kendi rüzgar enerjisi üreteçleri sayesinde elektrik enerjisi üretmekte ve bunu davalının işlettiği sisteme vermektedir. Davalı ise davacının ürettiği bu elektrik enerjisini dağıtım şirketine iletmekte, ulaştırmaktadır.
Bunun elektriği akülere doldurup kamyon kasasında taşınmasından pek bir farkı yoktur. Benzer şekilde gaz da boru ile taşınabileceği gibi, tüplere doldurulmak ve kamyona yüklemek suretiyle taşınabilir.
Davalının tesis ettiği taşıma sisteminin kullanılması “hizmet=iş görme” ile açıklanabilir mi? Bu ihtimal öğretide sadece “enerjiyi üreten” kimsenin “abone”ye ihtiyaç halinde sunduğu edim bakımından değerlendirilmiş, ancak burada “bağımlılık” unsurunun bulunmaması nedeniyle olumlu bir yanıta ulaşılamamıştır (Ertaş Güven, s.229). Dağıtım ve iletim sistemlerinin hizmetle bir ilgisi yoktur.
VIII

Peki: “katkı payı” nedir?
Taşınan şey elektriktir. Elektrik diğer maddi mallar gibi kargolanırken eni, boyu, desisi ve ağırlığı ölçülebilir bir mal değildir. Elbette elektriğin gerilim farkı (volt), akım şiddeti (amper) ve gücü (watt) ölçülebilir. Ancak ulaşılan teknolojik düzeyde, özellikle üretim aşamasında bu parametrelerin stabil tutulması dahi mümkün olamamaktadır.
Elektriği taşıyan davalı şirket davacı dışında başka çok sayıda üreticinin ürettiği elektrik enerjisini taşımaktadır. Doğal olarak bu taşıma sisteminin de çeşitli ölçeklerde standartları bulunmaktadır. Ne var ki üreticilerin üretimleri mutlak bir standardizasyona tâbi tutulamamaktadır.
Bu çerçevede taşıma ücreti de sabit bir ücret olarak değil, üretilip sisteme yüklenen ve taşınan elektrik enerjisinin ifade ettiği parametreler çerçevesinde belirlenmektedir. İşte sözleşmenin konusu olan katkı payı, bu taşıma ücretinin saptanmasına verilen isimdir.
IX
Yukarıdan beri gösterdiğim yasal düzenlemeler ve yapmaya çalıştığım açıklamalardan vardığım sonuç sözleşmenin taşıma sözleşmesi olduğu yönündedir. Bu nedenle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunun, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun iş bölümü kararını yorumlamadaki ısrarlı hatasını –sırf Başkanlar Kurulunun aksine ikna olmayacağı endişesi ile- benimseyen çoğunluk görüşüne katılamıyorum. Dosyanın taşıma sözleşmelerinden kaynaklanan hüküm ve kararların istinafen incelenmesi ile görevli Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesine gönderilmesi gerektiği düşüncesindeyim.
Bu çekince altında,
Dairemizin esas hakkındaki kararına katıldığımı ifade etmeliyim.

Üye – Hakim
e-imzalıdır