Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2020/1322 E. 2021/1156 K. 08.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (E S A S I İ N C E L E M E D E N
K A R A R I N K A L D I R I L M A S I)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
….
İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 11.03.2020
ESAS-KARAR NUMARASI : ….
Asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Asıl davada davacı vekili 28.06.2016 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili kooperatifin ortağı olan davalıya 12.04.2013 tarihli şerefiye tespit raporuna göre 287.040,00 TL. şerefiye ödemesi tahakkuk ettiğini, kooperatifin 04.10.2015 tarihli genel kurulunda 8. madde ile şerefiye bedellerinin ödenmesinin istendiğini, davalının bu genel kurula katılmasına rağmen bu karara muhalif kalmadığını, davalının 20.01.2016 tarihine kadar yapması gereken şerefiye ödemeleri için Ankara 14. İcra Müdürlüğünün… sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı üzerine yargılamanın Ankara 1. İcra Hukuk Mahkemesinin….. sayılı dosyasında devam ettiğini, davalının adına tahakkuk eden şerefiye ödemesinden 19.02.2016 tarihine kadar ödemesi gereken 4. taksidi olan 36.011,00 TL.’yi de ödemediğini ve hakkında Ankara 14. İcra Müdürlüğünün… sayılı dosyası ile icra takibine başlandığını, davalının itirazı üzerine icra takibinin durduğunu, davalının 06.06.2015 tarihli genel kurulda kabul edilen maliyet tablosu ile şerefiye bedellerinin değiştiği iddiasıyla Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin… sayılı dosyası ile şerefiye bedelinin 123.366,00 TL.’lik kısmı için borçlu olmadığının tespiti davası açtığını, ancak alacağın dayanağı olan şerefiye tespit raporunun 15 günlük yasal sürede itiraz edilmeyerek kesinleştiğini, davalının 2015 yılından bu yana kooperatife hiç ödeme yapmadığını ileri sürerek, davalının itirazının iptaline, %20’den az olmamak üzere tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Asıl davada davalı vekili 02.02.2017 tarihli duruşmada, müvekkilinin davacı kooperatiften istifa ettiğini, buna ilişkin belgeleri sunacaklarını, Mahkemenin … E. sayılı dosyasının bekletici sorun yapılmasını talep ettiklerini belirtmiştir.
Birleşen davada davacı … vekili Mahkemenin…. E. sayısına kaydedilen ve sonra menfi tespit istemi yönünden tefrik edilerek ….E. sayısına kaydedilen 03.11.2015 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin 04.10.2015 tarihli genel kurul toplantısına katıldığını, müvekkili ve arkadaşlarının verdikleri ek gündem maddesinin gündeme alınmaması konusunda karar alınması üzerine toplantıyı terk ettiklerini, genel kurulun 8. maddesiyle, “…daha önceki genel kurulda alınan karar gereği ödenmeyen şerefiye paylarının %50’sinin 19.10.2015 tarihine kadar ödenmesine, kalan %50’sinin ise 4 eşit takside bölünerek 19.11.2015, 19.12.2015, 19.01.2016 ve 19.02.2016 tarihlerinde ödenmesine, bu ödemelerin yanında bankalardan kullanılan kredilerin geri ödeme taksitlerinin üyelerin paylarına düşen nispette ödenmesine aidat olarak devam edilmesine ve bu ödemelerin…. düzenleyeceği senetlerin üyelere tebliğ edilmesine…” karar verildiğini, müvekkilinin yokluğunda alınan bu kararın aidat ödemelerinin yönetim kurulunca belirleneceği kısmının mutlak butlanla batıl olduğunu, aynı maddedeki şerefiye ödemesi ile ilgili karardan sonra müvekkilindan toplam 288.088,00 TL. şerefiye ödemesi talep edildiğini, yönetim kurulu tarafından talep edilen bedelin 06.06.2015 tarihli genel kurulun 11 nolu gündem maddesiyle alınan kararla kabul edilen şerefiye bedellerinin çok üzerinde olduğunu, son … Tablosunda müvekkilinin payına düşen tutarın 164.723,00 TL. olarak belirlendiğini ileri sürerek, 04.10.2015 tarihli genel kurulun 8 nolu gündem maddesiyle alınan kararın iptaline (tefrik edildi), davalı kooperatif yönetim kurulu tarafından müvekkilinden talep edilen 288.088,00 TL. şerefiye bedelinin 123.365,00 TL.’lik kısmından borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davalı kooperatif vekili cevap dilekçesinde; her ortağın ödeyeceği şerefiye miktarının 17.06.2002 tarihli genel kurulun 7. maddesiyle kurulan şerefiye komisyonu tarafından tespit edildiğini, tespit edilen şerefiye ödemelerinin ortaklar tarafından süresinde itiraz edilmemesi üzerine kesinleştiğini, 19.04.2015 tarihli genel kurulda maliyetler konusunda bir tereddüt yaşanması üzerine maliyet ve keşif komisyonu kurulduğunu, bu komisyon aracılığı ile özel bir firmaya (… …) maliyet tespit çalışmaları yaptırıldığını, bu firmanın 06.06.2015 tarihli olağan genel kurulda 7,5 milyon TL. maliyet fazlası olduğunu bildirmesi üzerine maliyetlerle ilgili bir revize tablo hazırlandığını, 06.06.2015 tarihli genel kurulda 11. madde ile şerefiye ödemelerinin revize tabloya dahil olduğu hususunun karara bağlandığını, ancak 06.06.2015 tarihli genel kurul sonrasında … … Odasından alınan raporlarla, maliyet ve keşif komisyonu ile … … firmasının raporlarının gerçeği yansıtmadığı, maliyet hesaplarının yanlış olduğunun ortaya çıktığını, bu raporlarla … Projenin belirttiği gibi 7,5 milyon TL fazlalık olmadığı, … maliyetleri ile hak ediş ödemelerinin neredeyse bire bir örtüştüğünün ortaya çıktığını, buna bağlı olarak davacının dayandığı revize tablonun da yanlış olduğunun ortada olduğunu, bunun üzerine 04.10.2015 tarihli genel kurulda maliyet tablosu hazırlanmak üzere bir çalışma grubunu kurulduğunu, böylece alınan yeni maliyet tablosu hazırlama kararıyla 06.06.2015 tarihli revize projenin ortadan kalktığını, iptali istenen kararın doğrudan şerefiyelerin toplanması amacıyla tesis edildiğini, zira maliyet tablolarının yıllara, fiyat artışlarına ve sair maliyet unsurlarının değişmesine bağlı olarak 4-5 kez değiştiğini, ayrıca bu tabloların kesin olmadığını, şerefiye ödemelerinden bağımsız olarak maliyetleri ve ödemeleri tespit amacıyla hazırlandığını, kesinleşen 12.04.2013 tarihli şerefiye tablosuna göre ödenmesi gereken şerefiye toplamının 11.349.625,53 TL. olduğunu, geçici revize tabloda ise şerefiyelerle … maliyetlerinin karıştırılmaması adına şerefiye toplamının sıfır olacak şekilde kabul edildiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesince; kooperatif ana sözleşmesinin 61. maddesine uygun olarak şerefiye bedellerinin Şerefiye Tespit Komisyonu tarafından belirlenip 12.04.2013 tarihinde notere tasdik ettirildiği, ortaklara tebliğ edilip itiraza uğramadan kesinleştiği, davalı-birleşen davacı … konutunun şerefiye bedelinin hesaplama sonucu 288.088,00 TL olduğunun tespit edildiği, uyuşmazlığa temel oluşturan 06.06.2015 tarihli olağan genel kurul toplantısının 8. gündem maddesinde .. … Firmasından gelen rapora göre tablonun 7.5 TL düşürülerek revize edilmesinde ortak mutabakata varıldığı, revize edilen planın genel kurula sunulduğu, 25.06.2015 tarihine kadar revize tablosuna göre ödeme yapılmasının karalaştırıldığı ve …’un red oyu kullanmadığı, 11. gündem maddesinde revize tablosuna uygun olarak ödemelerin yapılması kararının alındığı, 04.10.2015 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında mevcut Maliyet Dağıtım Tablosu hakkında komisyon kurulmasına karar verildiği ve ödenmeyen şerefiye bedellerinin taksitlendirilmesinin kararlaştırıldığı, uyuşmazlığın şerefiye bedelinin 06.06.2015 tarihli olağanüstü genel kurul kararı ile değiştirilip değiştirilemeyeceğine ilişkin olduğu, ana sözleşmenin 61. maddesinde şerefiye tespitinin nasıl yapılacağı, komisyonun nasıl kurulacağı ve nasıl kesinleşeceğinin düzenlendiği, bu yetkinin KK 42. maddesi ve ana sözleşmenin 23. maddesinde genel kurulun devir ve terk edemeyeceği yetkileri arasında sayılmadığı ve bizzat ana sözleşmede düzenlendiğinden öncelikle bu şekilde yapılan düzenlemeye itibar edilmesinin gerektiği, ayrıca uzman bilirkişi raporunda detaylı olarak açıklandığı üzere 06.06.2015 tarihli genel kurulda maliyet dağıtım tablosunda sayfa numaralarının olmadığı ancak şerefiye ödemesi kısmında davalı için yine kesinleşen 288.088,00 TL’nin aynen bulunduğu,indirim yapılarak 164.722,80 TL olduğunun ileri sürüldüğü ancak N kodunun esas alındığı, bunun da daha önce belirlenen şerefiye tablosundaki değer olduğu, bu bedelin de aslında 288.088,00 TL olduğu, …. …/N başlıklı sütunda yer alan 164.722,80 TL’nin beş kalemden oluşan (+) (-) değeri olup, içinde davalının konutuna ait … alanı, kullanım alanı, bahçe alanı, arsa alanı ve konum tutarı olduğu, tüm konutlar için aynı olan 123.365,49 TL’nin bunun üzerine ilave edildiği, ayrıca istenmesine rağmen 19.04.2015 günü yapılan genel kurul toplantısında oluşturulan Maliyet Keşif Komisyonu tarafından hazırlanan Maliyet Tablosunun imzalı tüm sayfalarının dosyaya kazandırılmadığı, kooperatif ana sözleşmesine uygun olarak yapılan ve kesinleşen şerefiye bedelinin geçerli olduğu, esasen 06.06.2015 tarihli genel kurulda kabul edilen Maliyet Dağıtım Tablosunun son sayfasında davalının konut için toplam ödemesi gereken 453.750,11 TL içinde şerefiye bedelinin 288,088,30 TL olarak yer aldığı, her ne kadar davalı-birleşen davacı vekili son celse davalı üyenin kooperatiften istifa ettiğini ve çıkma alacağını aldığını davada hukuki yarar kalmadığını bildirmiş, davacı vekili de davalının istifa ettiğini ancak ödediklerini aldığını bu dava ile ilgili mahsup yapılmadığını ileri sürmüş ise de, yargılamanın 2016 yılından bu yana sürdüğü, taraflarca esas uyuşmazlık üzerinden davanın götürüldüğü ve çıkmaya ilişkin dosyaya hiç bir delil sunulmadığı, esasen dava tarihindeki koşullar ve o tarih itibarı ile uyuşmazlığın değerlendirilmesi ve çıkma durumunun infazda nazara alınmasının gerektiği, davalının tarafların son celse beyanlarına göre üyelik ilişkisinin yargılama sırasında sona erdiği anlaşılmış ise de dava tarihi itibarı ile sürdüğü ve dava konusu uyuşmazlığın çözüldüğüne ilişkin taraflarca herhangi bir beyanda bulunulmadığı bu nedenle davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararın olduğu gerekçesiyle, asıl davanın kabulüne, davalının 36.011,00 TL’ye yönelik itirazın iptaline, %20 icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline; birleşen Ankara 13. Asliye Ticaret Mah.’sinin …. sayılı dosyasında açılan davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Asıl davada davalı-birleşen davada davacı … vekili istinaf dilekçesinde; kooperatifin ana sözleşmenin 61. maddesi uyarınca belirlenen şerefiye tablosunu 06.06.2015 tarihli genel kurulunda ortadan kaldırdığını, anılan genel kurulda kabul edilen maliyet tablosunda müvekkilinin şerefiye payının 164.723,00 TL. olduğunu, huzurdaki davanın genel kurul kararının iptali davası olmadığını, bilirkişi rapor ve ek raporunda dava sanki 06.06.2015 tarihli genel kurulda alınan 8 ve 11 nolu kararların iptaline ilişkinmiş gibi “anılan kararların kazanılmış haklara halel getirdiği” şeklinde yorum yapılması ve kesinleşen kararın uygulanamayacağının iddia edilmesinin abesle iştigal olduğunu, kararın gerekçesinde yer alan “Maliyet Tablosu’nun noterlikçe onaylanan genel kurul tutanağı ekinde yer alan tablo olmadığını, zira müteaddit defalar sunulan tabloda müvekkili payına düşen şerefiye tutarının 164.723,000 TL. olduğunu, bu dosyada davacı iken dosyası tefrik edilen Meltem Bengi hakkında alınan ihraç kararının iptaline ilişkin Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin…. E. Sayılı dosyasına sunulan bilirkişi raporunda şerefiye bedelinin 164.723,00 TL. olduğunun bildirildiğini, kaldı ki müvekkilinin kooperatif üyeliğinden istifa ettiğini ve genel gider payı mahsup edilmek suretiyle çıkma payı alacağının Ankara 6. İcra Müdürlüğünün…..sayılı dosyasına ödendiğini, kooperatif ile müvekkili arasındaki hesaplaşma tamamlanmış olup, kabul anlamına gelmemekle birlikte, bir an için kooperatifin müvekkilden bakiye şerefiye bedeli tahsil etmekte hukuki yararı kalmadığını, zira müvekkilden bu bedel tahsil edildiği takdirde, müvekkil için yeni bir çıkma alacağı kalemi daha doğmuş olacak, karşılıklı olarak gereksiz yargılama masraflarına yol açılmış olacağını, son duruşmada bu hususun taraf vekillerince ifade edilmesine karşın davacının hukuki yararının kalmadığının gözetilmemesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, asıl davanın esastan, mümkün olmazsa hukuki yarar yokluğundan reddine, %20 kötü niyet tazminatının tahsiline, birleşen davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
1-Asıl dava şerefiye borcunun tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali; birleşen dava borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Kooperatifçe üyeliğinin sona ermesinden önce doğmuş aidat ve şerefiye borçları için takip başlatmasında ve itirazın iptali davası açılmasında hukuki yarar olduğu gibi, üyenin de takip ya da ihtar üzerine menfi tespit davası açmakta hukuki yararı vardır. Zamanında ödense idi kooperatifin kasasına girecek olan paranın, çıkma payının muaccel olduğu tarihe kadar kasada beklemesinde ve nemalanmasında tüm ortakların yararı bulunduğu kuşkusuzdur. Ortak ile kooperatif arasında istifanın ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarih itibariyle hesaplaşma yapılması gerektiği gibi, çıkma payının ödenmesi sırasında hesaplaşma tekrar gerçekleşecektir.
Somut olayda, asıl davada davacı kooperatif tarafından davalı … aleyhine şerefiye alacağının 4. taksidinin tahsili için 06.05.2016 tarihinde icra takibine başlandığı, asıl davada davacı kooperatif tarafından 28.08.2016 tarihinde itirazın iptalinin istendiği; birleşen davada davacı … tarafından 03.11.2015 tarihinde açılan dava ile kooperatif yönetim kurulunca talep edilen 288.088,00 TL. şerefiye ödemesinin 123.088,00 TL.’sinden borçlu olmadığının tespiti istendiği anlaşılmıştır. Asıl davada davalı vekilince 02.02.2017 tarihli duruşmada müvekkilinin kooperatif ortaklığından istifa ettiği bildirilmiş; kararın verildiği duruşmada davalı vekilince müvekkilinin kooperatiften istifa edip çıkma payı alacağını aldığı, davacı vekilince de davalının istifa ettiğinin doğru olduğu, ödediklerini aldığı, itiraza konu alacakla ilgili herhangi bir ödeme ya da düşüm yapılmadığı beyan edilmiştir.
İstinaf aşamasında asıl davada davacı-birleşen davada davalı kooperatif vekilince sunulan belgelerden, asıl davada davalı-birleşen davada davacı …’un asıl ve birleşen dava tarihinden sonra 18.10.2016 tarihinde noter ihtarı ile kooperatif ortaklığından istifa ettiği, istifasının kooperatif yönetim kurulunca 05.11.2016 tarih ve 29 sayılı kararla kabul edildiği anlaşılmıştır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 17/1. ve anasözleşmenin 15/1. maddesi uyarınca hesaplaşma yapılıp ortağın çıkma payının ödenmesinden sonra, ortaktan tahsil edilecek tutarın tekrar ortağa çıkma payı olarak iade edilmesi söz konusu olamayacağından kooperatif tarafından başlatılan takipte ve bu takibe bağlı itirazın iptali davasında artık hukuki yarar kalmamıştır. Yine istifa eden ortak ile hesaplaşıp çıkma payını ödeyen kooperatif tarafından, istifa eden ortaktan parasal yükümlülükleri ile ilgili talepte bulunulması mümkün olmadığından, birleşen davada davacının da hukuki yararı kalmamıştır.
Hukuki yarar dava koşulu olup, mahkeme dava şartlarını re’sen incelemekle görevlidir. Hukuki yararın sadece dava tarihi itibariyle değil, dava devam ettiği sürece ve hükmün kesinleşmesine kadar devamı da gereklidir.
Buna göre İlk derece Mahkemesince, karar duruşmasında taraf vekillerince asıl davada davalı-birleşen davada davalı …’un istifa ettiği ve çıkma payını aldığının bildirilmesi üzerine asıl davada davacının ve birleşen davada davacının hukuki yararı kalmadığı gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, yargılamanın 2016 yılından bu yana sürdüğü, taraflarca çıkmaya ilişkin dosyaya hiç bir delil sunulmadığı, uyuşmazlığın dava tarihi itibariyle değerlendirilmesi gerektiği ve çıkma durumunun infazda nazara alınması gerektiği gerekçeleriyle davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararın bulunduğunun kabulüyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Bu durumda Dairemizce; asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, asıl ve birleşen davada davacıların hukuki yararları bulunmadığı gözetilerek hüküm kurulması için HMK’nın 353/(1)-a.4. maddesi uyarınca, esası incelenmeden İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.

2-Kararın kaldırılması nedenine göre asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığı değerlendirilmiştir.
HÜKÜM :
1-Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, HMK’nın 353/(1)-a.4. maddesi uyarınca, esası incelenmeden Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.03.2020 tarih ve …… sayılı KARARININ KALDIRILMASINA ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
2-Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin diğer istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
3-Asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilince yatırılan istinaf karar harçlarının istek halinde, yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden alınarak iadesine,
4-Asıl davada davalı-birleşen davada davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk derece Mahkemesince esas hükümle birlikte değerlendirilmesine,
5-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin Dairemizce yerine getirilmesine,
08.09.2021 tarihinde, HMK’nın 353/(1)-a ve 362/(1)-g. maddeleri uyarınca, KESİN olmak üzere, oyçokluğuyla karar verildi.

GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 09.09.2021

….

I
Dairemiz çoğunluğu ile aramızdaki uyuşmazlık ilk derece mahkemesince gözden kaçırılan dava şartı eksikliğinin bölge adliye mahkemesince saptanması halinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılıp dosyanın yeniden yargılama yapılması için mahkemesine gönderilmesinin mi (HMK m.353/1-a.4) yoksa bölge adliye mahkemesince bu çerçevede ilk derece mahkemesi yerine geçilerek usulden red kararı (HMK m.353/1-b.2) verilmesinin mi yasaya uygun olduğu noktasında toplanmaktadır.
II
İlk olarak yasa koyucunun istinaf incelemesine ilişkin mantığını belirlemekte yarar görüyorum.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu istinaf incelemesine ilişkin düzenlemesini tek bir ölçüt üzerine oluşturmuştur: İlk derece mahkemesi kararının doğru ya da yanlış olması.
Ön inceleme aşaması geçilip de dosyanın esasına girildiğinde eğer ilk derece mahkemesi kararı doğru ise bölge adliye mahkemesinin yapacağı iş istinaf sebeplerini (başvurusunu) esastan reddetmektir (HMK m.353/1-b.1).
İlk derece mahkemesi kararı yanlış ise bölge adliye mahkemesince yapılacak ilk iş ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasıdır. Bundan sonra ya dosya yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilecek (HMK m.353/1-a) ya da tıpkı ilk derece mahkemesi gibi yargılama yapılarak esas hakkında bir karar verilecektir. Yargıtay dairesi temyiz olunan kararın esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde düzelterek onama kararı verebilirken (HMK m.370/2) bu imkan bölge adliye mahkemelerine tanınmamıştır. Nitekim bir önceki tümcede gösterilen durum yani “…yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde…” bölge adliye mahkemesi Yargıtay’ın aksine düzelterek red kararı veremeyecek, bunun yerine ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında karar oluşturacaktır (HMK m.353/1-b.2).
III
Bu noktada dava şartlarına kısaca değinilip ilk derece mahkemesinin dava şartları noktasında hatalı karar verdiği anlaşıldığında izlenecek yöntem üzerinde durulmalıdır.
Dava şartları Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114’üncü maddesinde listelenmiş, maddenin 2 numaralı fıkrasında diğer yasalarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı tutulduğu belirtilmiştir.
Dava şartları, ilk itirazlarla birlikte “dava engelleri”ni oluşturmaktadır. Bir davada esasa ilişkin karar verilebilmesi için bulunması veya bulunmaması gereken ve hakim tarafından, tarafların itirazına bağlı olmaksızın yargılamanın her aşamasında dikkate alınması ve araştırılması gereken unsurlara “dava şartları” denir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, 6.b., İstanbul 2001, s.1343 vd.; Kuru, B.: Dava Şartları, Sabri Şakir Ansay’ın Hatırasına Armağan, Ankara 1964, s.111; Arslan, R./Yılmaz, E./Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku, 6.b., Ankara 2020, s.310; Tanrıver, S.: Medeni Usul Hukuku, C.I, 3.b., Ankara 2020, s.635; Budak, A.C./Karaaslan, V.: Medeni Usul Hukuku, 4.b., Ankara 2020, s.157; Pekcanıtez, H.: Pekcanıtez Usul Hukuku, C.II, 15.b., İstanbul 2017, s.927).
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115’inci maddesine göre dava şartlarının mahkemece her aşamada re’sen gözetileceği, bir diğer ifade ile tarafların itirazı olmasa ve hatta tarafların dava şartı eksikliğine rağmen davanın görülmesine yönelik bir onamı (muvafakati) bulunsa bile hakimin davaya bakmaya devam edemeyeceği ve davanın usulden reddine karar vermesi gerektiği kabul edilmektedir (Kuru, Usul II, s.1344; Kuru, Dava Şartları, s.111; Tanrıver, s.636-637).
Bu bağlamda Yasa ilk derece ya da istinaf ayrımı yapmamıştır. Tespit konusunda Yargıtay dahi bu görevle donatılmış ancak yargılama biçimi itibariyle ona doğrudan karar verme imkanı getirilmemiştir.
IV
İstinaf yargılaması bağlamında dava şartları birkaç farklı noktadan ele alınmalıdır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “duruşma yapılmadan verilecek kararlar” başlıklı 353’üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasının a bendine göre ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa bölge adliye mahkemesi, alt bentlerde sayılan hallerden birinin varlığı durumunda esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. Bu bendin 4 numaralı alt bendinde “diğer dava şartlarına aykırılık bulunması” sayılmıştır. Burada sözü geçen “diğer dava şartları” kavramı başka yasalarda bulunan ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114’üncü maddesinin 2 numaralı fıkrasında saklı tutulan dava şartları değil, bunlarla birlikte görev ve yetki dışında kalan ve bu Yasa’nın 114’üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasında kalan dava şartlarıdır. Zira görev ve yetki 353’üncü maddesinin 1 numaralı fıkrasının a bendinin 3 numaralı alt bendinde ayrıca düzenlenmiş ve bunlar dışındaki dava şartlarına aykırılık aynı bendin 4 numaralı alt bendinde hükme bağlanmıştır.
Öte yandan aynı Yasa’nın “incelemenin kapsamı” başlıklı 355’inci maddesinde bölge adliye mahkemesinin incelemesini istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapacağı ancak kamu düzenine aykırılık hallerini re’sen gözeteceği belirtilmiştir. Bu noktada dava şartları genellikle kamu düzeni ile ilişkilendirilmektedir (bkz. Prof. Dr. Süha Tanrıver’in Doç. Dr. Haluk Konuralp tarafından “Medeni Usul Hukukunda Kanun Yolları ve Arabuluculuk Kanun Tasarısı” konulu VI’ncı Medeni Usul ve İcra-İflas Hukukçuları Toplantısında sunduğu “İstinafta Kamu Düzeni Kavramı” başlıklı tebliği üzerine yaptığı değerlendirme, 19-20 Ekim 2007 Çeşme, s.149).
Bu aşamada ortaya çıkan sorun şudur:
Dava şartının bulunmadığı istinaf incelemesi aşamasında saptandığında ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın usulden reddine karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi (HMK m.353/1-a.4) mi yoksa bu durumu tespit eden bölge adliye mahkemesi dairesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak bizzat davanın usulden reddine karar verme (HMK m.353/1-b.2) yoluna gitmesi mi gerekir?
Hemen belirtmek gerekir ki öğretide birkaç monografik çalışma dışında bu detaya girilmemiştir (de lege feranda hukuki yararın bulunmadığının saptanması halinde bölge adliye mahkemesinin red kararı vermesi gerektiği ancak yasal düzenleme buna izin vermediğinden kararın kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği yönünde Karaaslan, V.: HMK m.353/1-a Üzerine Bir İnceleme, DÜHFD, C.XXII, S.73, Yıl: 2017, s.229 vd.; kesin hükmün varlığının saptanması halinde bölge adliye mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerektiği yönünde Akkaya, T.: Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s.305; Akkaya, T.: İstinaf İncelemesi Sonunda İlk Derece Kararının Kaldırılması ve Dosyanın İlk Derece Mahkemesine Gönderilmesi, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde İstinaf” konulu XV’inci MİHBİR toplantısı, 6-7 Ekim 2017 Antalya, s.130 vd.).
Saygıdeğer çoğunluğun bu noktada tercihi ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın gönderilmesi yönünde ortaya konulmuştur.
V
Kanaatimce bölge adliye mahkemesi dava şartlarında eksiklik görürse ikili bir uygulama yapmalıdır.
Eğer dava şartlarına ilişkin tespitten sonra artık her halükârda davanın usulden reddine karar verilecekse bölge adliye mahkemesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının b bendinin 2 numaralı alt bendi çerçevesinde ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak davanın usulden reddine karar vermelidir. Söz gelimi davacının dava açmakta hukuki yararı yoksa, dava derdestse veya kesin hükme bağlanmışsa ya da teminat veya gider avansına ilişkin dava şartları yerine getirilmemişse dava bölge adliye mahkemesince reddedilmeli ve karara karşı (diğer şartlar da mevcutsa) Yargıtay yolu açık tutulmalıdır.
Eğer dava şartlarına ilişkin tespitten sonra birtakım eksikliklerin giderilmesi ve araştırma yapılması gerekiyorsa bu durumda bölge adliye mahkemesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının a bendinin 4 numaralı alt bendi çerçevesinde ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden yargılama yapılmak üzere dosyayı mahkemesine göndermelidir. Söz gelimi mahkeme 17 yaşındaki davacının dava ehliyeti bulunmadığı kanısıyla davayı reddetmiş ve bölge adliye mahkemesi davacının evli olduğunu fark etmişse (TMK m.11/II) artık bu yola gidilmelidir.
Bu kabulün dayanaklarını şu şekilde açıklayabilirim:
Her şeyden önce dava şartlarının mevcudiyetinin yargılamanın her aşamasında re’sen araştıracağı ve eksikliğinin tespiti halinde usulden red kararı vereceğine ilişkin ilke va’zedilirken ilk derece ya da istinaf ayrımı yapılmamıştır (HMK m.115).
Öte yandan bölge adliye mahkemesinin doğrudan red kararı vermesi hem usul ekonomisi ilkesine (HMK m.30) hem de tarafların dereceli yargı hakkına uygundur (Akkaya, Dosyanın İlk Derece Mahkemesine Gönderilmesi, s.130). Zira taraflar zaten ilk derece mahkemesi önünde yargılamaya katılmış ve bu mahkemece verilen kararı istinaf incelemesi için bölge adliye mahkemesine taşımıştır. Bölge adliye mahkemesi hukuki dinlenilme hakkına (HMK m.27) ve sürpriz karar verme yasağına uygun biçimde karar verdiğinde hem dereceli yargı hakkı hem de usul ekonomisi ilkesi gerekleri yerine getirilmiş olacaktır. Bu tercih kararın kimin tarafından verileceğinin tespitinden başka bir yeni sonuca daha yol açacaktır. Gerçekten de 353’üncü maddenin 1 numaralı fıkrasının a bendinin 4 numaralı alt bendi uygulandığında bölge adliye mahkemesi kararı kesin iken, b bendinin 2 numaralı alt bendi uygulandığında (parasal tutara göre) karara karşı temyiz yolu açılmış olacaktır. Bu durum da taraflar için daha güçlü bir hukuki güvenlik yaratacaktır.
VI
Somut olaya dönüldüğünde asıl dava itirazın iptali, birleşen dava menfi tespit istemine ilişkindir. Asıl davada davalı, birleşen davada davacı … ilk derece mahkemesinin karar vermesinden önce kooperatif ortaklığından istinaf etmiştir. Bu noktada kooperatif ortaklığından istifa eden kişinin kooperatifle mali anlamda hesaplaşarak borç ilişkisini tasfiye ettikten sonra her iki yan için anılan davaları açmakta hukuki yararlarının bulunmadığı konusunda saygıdeğer çoğunlukla aramızda görüş ayrılığı yoktur.
İlk derece mahkemesince birleşen dava bakımından gözden kaçırılan “hukuki yararın bulunması” dava şartının somut olayda mevcut olmadığı hususu Dairemizce saptanmıştır.
Artık Dairemizce yapılması gereken şey, bu eksikliğin giderilmesine yasal olanak da bulunmadığı dikkate alınarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114 ve 115’inci maddelerinin emredici düzenlemesi çerçevesinde her iki davanın hukuki yarara ilişkin dava şartı bulunmadığı gerekçesiyle usulden reddine karar vermekten ibaret olmalıdır. Bu karara karşı tarafların Yargıtay’a başvurma hakları vardır. Böylelikle hem dereceli yargı hakkı zedelenmemiş hem usul ekonomisi ilkesine riayet edilmiş olacaktır.
Gelinen durumda taraflar kesin olarak verilen Dairemiz kararına karşı yasa yoluna gidemeyecek; ilk derece mahkemesi tarafları duruşmaya davet ederek hiçbir ek tahkikat yapmaksızın asıl ve birleşen davaların usulden reddine karar verecektir. Bu durum dereceli yargı hakkına uygun görünse de sonucu belli bir iş için ilave emek, zaman ve para kaybı anlamına gelecektir.
Açıklamaya çalıştığım nedenlerle asıl ve birleşen davaların dava şartı yokluğundan reddine karar vermek gerekirken saygıdeğer çoğunluğun ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine ilişkin kararına katılamıyorum.