Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2019/841 E. 2022/1969 K. 14.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2019/841 – 2022/1969
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (E S A S I İ N C E L E M E D E N
K A R A R I N K A L D I R I L M A S I)

ESAS NO : 2019/841
KARAR NO : 2022/1969

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 26.10.2018
ESAS-KARAR NUMARASI : 2018/163E., 2018/831K.
DAVACI : TOROSLAR ELEKTRİK DAĞITIM ANONİM ŞİRKETİ –
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili; müvekkili şirketin Adana, Osmaniye, Gaziantep, Mersin, Kilis ve Hatay illerini içine alan bölgede elektrik dağıtım faaliyetini yürüttüğü, 6446 Sayılı Yasanın dağıtım faaliyetini düzenleyen 9.maddesi hükmüne göre elektrik dağıtım şirketinin dağıtım bölgesinde genel aydınlatmadan sorumlu tutulduğunu, aynı yasanın 6.maddesinde davalı …’ın dağıtım şirketleri tarafından gönderilen faturalardaki tüketim miktarı bedellerinin gerçek durumu gösterip göstermediğine ilişkin olarak gerekli denetimleri yapabileceğinin belirtildiği, fazla ödeme yapılan tutarların nasıl tespit edilebileceği denetimin teknik ve yöntemine yer verilmediğini, fazla ödeme yapılan tutarın tamamının ödemenin yapıldığı tarihten itibaren hesaplanacak gecikme zammıyla birlikte geri alınacağının düzenlendiğini, belirterek, müvekkilinin kamunun aydınlatılmasına dair sorumluluğunu yerine getirdiğini, …’dan enerjiyi tedarik edip enerji bedelini süresinde ödediğini, ancak … tarafından yapılan haksız ve hukuka aykırı uygulamaları ve denetim teknikleri sebebiyle denetim sonucunda tespit edilen 10.133.428,45 TL’nin 555.324,47 TL’si 12/02/2018 tarihinde; 9.578.103,98 TL’nin 14/02/2018 tarihinde müvekkilinin Kasım/Aralık 2017 dönemine ilişkin genel aydınlatma alacaklarından bloke edilmek suretiyle tahsil edildiğini, genel aydınlatma alacaklarının dağıtım şirketlerine ödenmeden önce … aracı hesaba yatırıldığını belirterek, … Genel Müdürlüğü’nün, genel aydınlatma tüketim miktarı ve bedellerinin gerçek durumu gösterip göstermediğine ilişkin olarak yaptığı denetim sonucunda müvekkilin genel aydınlatma alacaklarından kestiği 10.133.428,45 TL’nin haksız ve hukuka aykırı olduğunun tespiti ve kesilen 10.133.428,45 TL’nin müvekkile iadesine, Elektrik Piyasası Kanunu’nun Geçici 6’ncı maddesi uyarınca 6183 sayılı Kanununun 51’nci maddesi uyarınca gecikme zammı uygulanarak denetim tutarlarının tenzil edildiği gözetilerek, müvekkilin genel aydınlatma alacaklarından kesilen toplam 10.133.428,45 TL’nin 555.324,47 TL’sinin 12/02/018 tarihinden; 9.578.103,98 TL’sinin ise 14/02/2018 tarihinden itibaren 6183 sayılı Kanununun 51 inci maddesinde uyarınca uygulanacak gecikme zammı ile birlikte müvekkile iadesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; zamanaşımı, görev ve husumet itirazında bulunarak Elektrik Piyasası Kanunu ve Kanuna dayanılarak hazırlanan Genel Aydınlatma Yönetmeliği çerçevesinde elektrik dağıtım şirketlerinin genel aydınlatma tesislerinin inceleme ve denetimi için Genel Müdürlükleri’nin yetkilendirildiğini, bu kapsamda …’ın görev bölgesinde bulanan genel aydınlatma ödemesi kapsamına giren abonelerin en az %20’si kapsanacak şekilde mevzuatlar kapsamında Genel Müdürlük makamlarının 10/03/2015 tarih ve E.7867 Olur’ları ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 12/03/2015 tarih ve 1540-3555 sayılı görevlendirmesiyle 30/03/2015-09/04/2015 tarihleri arasında ilk inceleme ve denetimi için gidilip bir komisyon ara raporu hazırlandığını, davacı şirket ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na gönderildiğini, daha sonra Genel Müdürlük makamının 11/02/2016 tarih ve E.4868 sayılı Olur’u ile davacı şirketin ara raporda belirtilen hususlara ilişkin denetim sonuçlarına olan itirazlarının yerinde incelenmesi için ilgili şirkete 29/02/2016-09/03/2016 tarih aralığında tekrar gidildiğini, nihai raporun resmiyette bildirilmeden önce şirketle paylaşıldığını itiraz üzerine yeniden bir denetim gerçekleştirildiğini, itiraz edilen 508 abone içinde saha incelemeleri tamamlandıktan sonra, incelemeye ve denetime tabi tutulan aboneler için komisyon raporu (nihai rapor) tanzim edildiğini, ilgili şirkete geçmiş dönemlerde fazla ödeme yapılan enerji bedelinin geri ödenmesi için bildirim yapıldığını, daha sonra 6183 sayılı Yasanın 51. maddesine göre belirlenen gecikme zammı oranı dikkate alınarak hesaplanan faiz ile birlikte ilgili dağıtım şirketinin cari dönem alacaklarından mahsup edilmesi yoluna gidildiğini, davacının belirttiği şekilde haksız ve hukuki uygulama ile belirsiz denetim teknikleriyle tespit edilen fazla tüketim miktarının söz konusu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece mahkemesince “Dava, davalı şirketin genel aydınlatma tüketim miktarı ve bedellerinin gerçek durumunu gösterip göstermediğine ilişkin olarak yaptığı denetim sonucunda davacıya yapılan genel aydınlatma ödemelerinden yapılan kesinti miktarı 10.133.428,45 TL’nin 6183 sayılı Yasanın 51. maddesi uyarınca gecikme zammı ile iadesi istemine ilişkindir.
30/03/2013 tarih ve 28603 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na dayandırılarak hazırlanan genel Aydınlatma Yönetmeliği’ne ve tebliğ hükümlerine göre …’ın belirli dönemler itibariyle dağıtım şirketleri tarafından gönderilen faturalardan tüketim miktarı ve bedellerinin gerçek durumu gösterip göstermediğine ilişkin olarak dağıtım şirketleri nezdinde gerekli denetimleri yapar. Yapılan denetimler sonucunda dağıtım şirketine fazla ödeme yapıldığının tespit edilmesi halinde fazla yapılan ödeme tutarı istenir. Ödeme yapılmaması halinde ödeme tutarı dağıtım şirketinin cari dönem alacaklarından mahsup edilir.
Somut olayda, davalının mevzuat gereği yerine getirdiği denetim sonucunda tespit edilen 10.133.428,45 TL’nin davacının Kasım/Aralık 2017 dönemine ilişkin aydınlatma alacaklarından mahsubu suretiyle tahsil edildiği anlaşılmaktadır. Bu haliyle uyuşmazlık taraflar arasındaki ticari ilişkiden değil davalının yasa gereği yürüttüğü idari işlemden kaynaklanmaktadır.
Açıklanan nedenlerle uyuşmazlığı inceleme görevi adli yargı olmayıp idari yargı olmakla davanın HMK’nın 114/1-b ve 115/2 maddeleri gereğince usulden reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
İstinaf yasa yoluna başvuran-davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle: …’ın dağıtım şirketleri üzerinde yaptığı denetimi sonuçlandırma yetkisinin bulunmadığını, …’ın kanundan kaynaklanan bir denetim yetkisi bulunduğunu ileri sürmenin hukuken mümkün olmadığını, İl Özel İdareleri ve belediyelerle yapılan bağlantı anlaşmasına dayalı olarak kamuya açık alanların aydınlatılması tamamen abonelik ilişkisine dayandığını ve sonuçları itibariyle de abonelik ilişkisine dair özel hukuk hükümlerinin somut olaya uygulanması gerektiğini, dağıtım şirketinin genel aydınlatmayı tamamen abonelik ilişkisine dayalı olarak yerine getirdiğini, ilgili belediye ya da il özel idaresi tarafından abonelik fatura ve sözleşme ilişkisine dayalı olarak yerine getirilen aydınlatma faaliyetinin idare hukuku ve idari yargıyla hiçbir ilgisinin bulunmadığını, 14.02.2018 tarihli ve 30332 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan …’ın ana statüsü’nün “Hukuk bünye” başlıklı 5.md’de …’ın özel hukuk hükümlerine tabi olduğu ve İktisadi Devlet Teşekkülü olduğunun açıkça ifade edildiğini, özel hukuk hükümlerine tabi olan karlılık ve verimlilik esasına dayalı olarak faaliyet gösteren anonim şirket olarak yapılanmış bir tüzel kişiliği idare sıfatını haiz olmadığı ve yaptığı işlemlerin idari yargının alanına girmediğinin açıkça görüleceğini bildirerek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.2001 tarih ve 4-661 E., 1074 K; 22.03.2006 tarih ve 4-12 E., 95 K.; Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 05.11.2018 tarih ve 2016/985 E., 2018/5123 K., 26.10.2015 tarih ve 2014/9157 E., 2015/6877 K., 10.06.2015 tarih ve 2014/7403 E., 2015/4452 K., 03.02.2015 tarih ve 2014/5176 E., 2015/545 K.; , Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 09.10.2013 tarih ve 11345 E., 15660 K., Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 19.06.2013 tarih ve 7895 E., 10514 K. sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere;
Resmi Gazete’nin 14.12.1984 gün ve 18435 sayılı mükerrer sayısında yayınlanan ve ceza hükümleri hariç yayınlandığı tarihte yürürlüğe giren Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında 233 sayılı KHK’nın 2/1. maddesi uyarınca Kamu İktisadi Teşebbüsleri terimi, İktisadi Devlet Teşekkülü ile Kamu İktisadi Kuruluşlarını ifade eder. Bu yasal düzenlemeye göre İktisadi Devlet Teşekkülü, sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsleridir. Kamu iktisadi kuruluşu ise, sermayesinin tamamı devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu hizmet dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan Kamu İktisadi Teşebbüssüdür.
233 sayılı KHK’nın 1. maddesinde İktisadi Devlet Teşekküllerinin ticaret şirketleri gibi verimlilik ve kârlılık ilkeleri doğrultusunda çalışacakları vurgulanmış, sonraki hükümlerde Teşebbüslerin Kuruluş ve müesseseler biçimde teşkilatlanacakları açıklanmış, 16. maddede kurulacak müesseselerin statülerini ve unvanlarını ticaret siciline tescil ve ilan ettirecekleri, bunların özel hukuk hükümlerine tabi olacakları, sorumluluklarının sermayeleri ile sınırlı bulunduğu, Genel Muhasebe Kanunu ile İhale Kanunu hükümlerinin bunlara uygulanmayacağı, Sayıştay denetimine tabi olmadıkları hükme bağlanmıştır. Kanun koyucunun özel hukuk hükümlerine tabi tutmak suretiyle, bunların birer ticaret şirketi veya tacir olduklarını benimsediği anlaşılmaktadır. Türkiye Elektrik Kurumu 233 sayılı KHK’nın verdiği yetki ile Resmi Gazete’nin 9 Kasım 1984 sayısında yayımlanan Ana Statü ile kurulmuş olup, Statünün 3. maddesinde kurumun tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk, hususi hukuk hükümlerine tabi ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğu açıklanmıştır. 12.8.1993 gün ve 93/4789 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş. (TEİAŞ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (…) unvanı ile İktisadi Devlet Teşekkülleri oluşturulmuştur.
6102 sayılı TTK’nın 16/1. maddesinde, “Ticaret şirketleriyle amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler, kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet İl Özel İdaresi, Belediye ve Köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.” hükmüne yer verilmiştir. Bu madde hükmünde sözü edilen kurum ve kuruluşların “kamu iktisadi kuruluşu” ve “kamu iktisadi teşebbüsü” olduğu kabul edilmektedir. 233 sayılı KHK’nın 2/1. maddesinde, kamu iktisadi teşebbüsleri deyiminin, yukarıda anıldığı gibi iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşunun ortak adı olduğu ifade edilmiştir. Tüzel kişiliğe sahip olarak kurulan (KHK 233 md.4/1) bu teşebbüsler 233 sayılı KHK ile saklı tutulan konular dışında özel hukuk hükümlerine tabidir (K.H.K. 233 md. 4/2). Bunlar belli ölçüde de olsa da mali açıdan özerk kuruluşlar olup, Genel Muhasebe Kanunu, Devlet İhale Kanunu ve Sayıştay’ın denetimine bağlı değildir (K.H.K. 233 m.4/3). Kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sıfatını kazanması için iki şarttan birinin yerine getirilmesi yeterlidir. Buna göre, 1- Kuruluş Kanunları uyarınca özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya 2- Ticari şekilde işletilmek üzere kurulmak gerekir.
233 sayılı KHK, 6102 sayılı TTK’nın 16/1. maddesine uygun düzenlemeler getirmiştir. 233 sayılı KHK’nin 4/2. maddesine göre kamu iktisadi teşebbüsleri, 233 sayılı KHK’de belirtilen konular dışında özel hukuk hükümlerine bağlıdır. Bir kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sayılabilmesi için ticari şekilde işletilmek üzere kurulması da yeterlidir. Zira, TTK’nın 16/1. maddesi iki şartı birlikte aramamakta, kendi kuruluş kanunları (ana statüleri) gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek cümlesinden sonra “veya” eki getirilerek “ticari şekilde işletilmek üzere kurulan” kurum ve kuruluşların da tacir sayılacağını belirtmektedir. Öğretide baskın görüş de bu doğrultudadır. (Bkz. Ali Bozer “Sosyal Sigortalar Kurumunun Tacir Sıfatı” Batıder, 1962, C.l, S.4 sh:576, Karayalçın, Ticari İşletme sh:209, Naci Kınacıoğlu, Necdet Özdemir Türk Ticaret Hukuku Başlangıç Hükümleri 5. Bası Ank.1984, Öcal, Akar, TTK. 18/l maddesinin uygulanması hakkında bazı Düşünceler, Esader, 1975 S.l Sh:238, Prof. Dr. Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku 4. Baskı Sh:118 vd. Yrd. Doç. Dr. H. Ercüment Erdem, KİT’lerin Tacir sıfatı 1992 sh. 49-53 vd.)
Ticari işletme, 6102 sayılı TTK’nın 11/1. maddesinde, “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan, faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. 233 sayılı KHK’nın 2/3. maddesinde kamu iktisadi kuruluşları tarif edilirken, kendilerine verilen görev ve kamu hizmetlerini, ekonomik ve sosyal gereklere uygun olarak verimlilik ilkesi doğrultusunda yürütecekleri açıklanmıştır. Kamu iktisadi kuruluşları, tekel mahiyetinde hizmet üretmek ve pazarlamak amacıyla (KHK md.2/3) kuruldukları için üretim ve pazarlama faaliyetleri sırasında kâr elde edecekleri açıktır. Nitekim, 233 sayılı KHK’nın 35/3. maddesinde “Bakanlar Kurulu’nca tespit olunan fiyatlar maliyetlerin altında bulunduğu takdirde, zarar ile birlikte, mahrum kalman kâr ait olduğu veya ait olduğu yılı izleyen yılın genel bütçesine konulacak ödenekle karşılanır. Mahrum kalınan kâr miktarı, mal ve hizmetin satış maliyeti üzerinden % …. kâr payı tahakkuk ettirilerek belirlenir” hükmüne yer verilmiştir. Bu kamu iktisadi kuruluşlarının hususi hukuk hükümlerine tabi olacakları hükmü yanında, bunların iktisadi devlet teşebbüsleri gibi mal ve hizmet pazarlarken sosyal amaç yanında verimlilik ilkesi doğrultusunda kâr amaçladıkları açıktır. Bu durumda hizmet ve faaliyet sırasında ticari şirketlerin amacı olan verimlilik ilkesi doğrultusunda çalışan, işlerinin hacim ve mahiyeti itibariyle ticari muhasebe tutan, ticari müessese şeklinde çalışan kamu iktisadi kuruluşlarının bu faaliyetleri nedeniyle tacir sayılmaları gerekir.
Uyuşmazlık, davalının ana sözleşmesi ve ana statüsündeki “Bakanlıklar, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından verilecek denetim görevlerini bedeli karşılığında yapmak” görevi kapsamında, davacı şirkette yaptığı denetim sonucu, davacı dağıtım şirketine fazla ödendiği belirlenen tutarın hesap şeklinin, Yasa, Yönetmelik ve Tebliğ hükümlerine uygun olup olmadığı ile ilgilidir.
6102 sayılı TTK’nın 4. maddesi uyarınca, bu hükümde sayılan mutlak ticari davaların yanısıra her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Mezkur Yasa’nın 5/1. maddesi uyarınca, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine ve tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemeleri tüm ticari davalara bakmakla görevlidir. Bu durumda mahkemece, davalı şirketin, idare değil, özel hukuk hükümlerine tâbi bir İktisadi Devlet Teşekkülü olduğu, uyuşmazlık konusunun idari bir işlem veya eylem niteliğinde bulunmadığı, tacir olan davalının, yine tacir olan davacıya ödenen genel aydınlatma bedelleri ile ilgili denetim ve tespitinin idari niteliğinin olmadığı gözönünde bulundurularak, yargı yolu yönünden görevli olduğunun kabulü ile, uyuşmazlığın esası incelenip, taraf delilleri değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
6100 sayılı HMK’nın “Duruşma yapılmadan verilecek kararlar” başlıklı 353. maddesi, “(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;…a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:…4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması…” hükmünü içermektedir.
Bu durumda Dairemizce, HMK’nın 114/(1)-b maddesi hükmünce, yargı yolunun caiz olmasının dava şartı olduğu gözetilerek, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, aynı Kanunun 353/(1)-a.4. maddesi uyarınca, esası incelemeden İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile:
HMK m. 353/1,a.4. gereğince, Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/163E., 2018/831K. sayılı dava dosyasında verdiği 26.10.2018 tarihli kararın, ESASI İNCELENMEDEN KALDIRILMASINA ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE.
2-Peşin alınan istinaf karar harcının iadesine.
3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından hükümle birlikte değerlendirilmesine.
4-HMK m. 359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m. 302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına.
14.12.2022 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK m. 353/1,a ve 362/1,g gereğince KESİN olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 15.12.2022

Başkan Üye Üye Katip
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır