Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2019/463 E. 2023/885 K. 17.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(D Ü Z E L T E R E K Y E N İ D E N
E S A S H A K K I N D A K A R A R)
ESAS NO : 2019/463
KARAR NO : 2023/885
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : Doç.Dr. … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/12/2018
ESAS-KARAR NUMARASI : 2018/43 E.-2018/1119 K.
DAVALILAR :
VEKİLİ : Av. …-(e-tebligat)
DAVALILAR : 1-…
: 2-…
VEKİLİ :

Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili; yayıncılık sektöründe faaliyet gösteren müvekkilinin yapacağı yatırımlar için 10.000.000 USD tutarında finansmana ihtiyaç duyduğunu,
Davalı … …’nun diğer davalı şirket tarafından Genel Koordinatör unvanı ile adına düzenlenmiş kartviziti müvekkili şirkete vererek ve şirket adına hareket ettiğini beyan ederek müvekkili şirkete aramakta olduğu finansmanı sağlayacak güvenilir bir yerli veya yabancı fon veya kuruluş bulmayı taahhüt ettiğini, davalı şirketin davalı …’nun mensubu olduğu bir aile şirketi olduğunu, davalı … tarafından müvekkili ile yapılan tüm yazışmaların davalı şirkete ait mail uzantısı üzerinden yapıldığını,
Böylece müvekkilinin davalı şirketin SPK’da kayıtlı bir bağımsız denetim firması olmakla bilinen ve denetlenen bir kurum olduğuna ve davalı …’nun güven telkin eden beyanlarına istinaden davalı …’nun mail ile gönderdiği danışmanlık hizmet sözleşmesini imzaladığını, Sözleşmenin 2. maddesinde sözleşme ile taahhüt edilen işin, “10.000.000 USD finansmanın yerli ve yabancı finans kuruluşlarından temini” olarak tanımlandığını, 3. maddesinde de danışmanın, finans kuruluşunun tespiti ile finansman temin edilene kadar finansman işleminin tüm safhalarını sonuna kadar takip etmeyi kabul ve taahhüt ettiğini,
…’nun raporlama ve analizler için gerekli olduğunu bildirdiği ve davalı şirketçe düzenlenen 15.06.2016 tarihli 20.000,00 TL’lik fatura bedelini davalı şirket hesabına ödediğini,
Davalı …’nun davalı … şirketi uzantılı mail adreslerinden gönderdiği e-postalar ve telefon yazışmaları ile süreci bizzat yürüttüğünü, bu süreç içerisinde …’nun Amerika’da kurulu … şirketince müvekkili şirkete kredi verilmesinin kabul edildiğini bildirdiğini, …’nun müvekkili şirkete kredi vermeyi taahhüt ettiğini bildirdiği firma ile görüşmeleri bizzat yürüttüğünü, müvekkilinin bu görüşmelere dahil olmadığını, davalının söz konusu firma ile yerinde görüşmek üzere birden fazla kez, bu iş sebebi ile Amerika’ya gittiğini bildirdiğini, yetkililer ve ilgili bankalarla bizzat görüştüğünü müvekkili şirkete sözlü ve yazılı olarak bildirdiğini, kredinin verilebilmesi için imza edilmesi gerektiği bildirilen kredi (loan agreement) ve escrow sözleşmeleri (escrow agreement)nin davalı … tarafından 24.03.2017 ve 27.03.2017 tarihli epostalar ile müvekkili şirkete gönderildiğini, müvekkilince … tarafından davalı şirketin mail uzantıları üzerinden gönderilen kredi (loan agreement) ve escrow sözleşmesi(escrow agreement)nin müvekkilince imzalandığını, sözleşmede yer alan 100.000 USD tutarlı depozitonun, yine davalı …’nun bilgisi dahilinde ve yönlendirmesi ile escrow banka hesabına 19.04.2017 tarihinde gönderildiğini,
Aradan aylar geçmesine, sözkonusu firma ve … ile yapılan tüm görüşme yazışmalara rağmen vaad edilen kredi karşılığının kendilerine ödenmediğini, müvekkilinin … şirketine ulaşmaya çalışmış ise de, yapmış olduğu araştırmalarda firmanın güvenilir bir firma olmadığı, hakkında çok sayıda şikayet bulunduğu, birçok kimseden benzer şekilde paralar topladığı bilgisini edindiğini,
Müvekkilinin Ankara 35. Noterliğinin 06.12.2017 tarih 36572 yevmiye nolu ihtarnamesi ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile ödenen depozito tutarınca zararının ödenmesini ihtar ettiğini, davalı şirketin ihtara cevabında davalı …’nun şirketi temsile yetkisi olmadığı itirazında bulunulmuş ise de, bu itirazın haklı görülmesinin mümkün olmadığını, taraflar arasındaki yazışmaların davalı şirkete ait mail uzantısından gerçekleştirildiğini, bu maillerde …’nun şirketin genel koordinatörü olarak tanıtıldığını ve davalı şirketçe çıkarılan kartvizitin müvekkili şirkete verildiğini, yine davalı şirketçe cevabi ihtarda kabul edilmeyen sözleşmeye uygun olarak 15.06.2016 tarih ve 36880 nolu fatura düzenlendiğini, bu faturanın bedelinin davalı şirketin hesabına ödendiğini, davalıların el ve iş birliği içerisinde hareket ettiklerinin açık olduğunu, davalı …’nun, yürüttüğü süreç boyunca yetkili bir ticari mümessil gibi hareket ettiğini, aksi düşünülse dahi davalı şirketin, …’nun adına yaptığı işlemleri kabul ettiğini, her halde davalı şirketin Borçlar Kanununun 66. maddesi hükmünde düzenlenen adam çalıştıranın sorumluluğu kapsamında, çalıştırdığı personelin neden olduğu zararlardan sorumlu olacağını,
İleri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL’nin ödeme tarihi olan 12.04.2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili; davacının davaya konu ettiği alacak tutarı 100.000 USD olmasına karşın davayı 10.000,00 TL. üzerinden açarak eksik harç ödediğini, Harçlar Kanununun 30. maddesi uyarınca işlem yapılması gerektiğini,
Davalı …’nun müvekkili davalı şirketi temsil ehliyeti olmadığını, müvekkili şirketin Türk Borçlar Kanunu 66. maddesi kapsamında sorumluluğu da olmadığını,
Taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmadığını, davacının ibraz ettiği sözleşmede müvekkillerinin imzasının bulunmadığını, davacının 10.000.000 USD’lik bir kredi ihtiyacı doğduğunu, müvekkili …’nun bu kapsamda davacının Amerika Birleşik Devletlerinde yerleşik olan … ile iletişime geçmesine aracılık ettiğini, davacının, bu şirketin talep ettiği “loan agreement” ve “escrow agreement” sözleşmelerini müvekkili ile değil, dava dışı … ile imzaladığını, bu sözleşmeler kapsamında davacının ödediği 100.000 USD depozitonun, müvekkilinin yönlendirmesi ile değil, davacının taraf olduğu “escrow agreement” sözleşmesi ile yüklendiği edimin ifası olarak yapıldığını, kaldı ki bu ödemenin müvekkiline değil, dava dışı … hesabına yapıldığını,
Davacının taraflar arasında geçerli olduğunu iddia ettiği Finansal Danışmanlık Sözleşmesinin 3.8 maddesinde, “Danışman hukuki, teknik, mühendislik, muhasebe veya vergi gibi konularda uzman danışmanlık hizmeti vermek yükümlülüğünde değildir. Ancak Danışman, Şirket tarafından talep edilmesi halinde, bu hizmetleri veren kuruluşlarla koordinasyonu sağlayacaktır. Danışman’ın yukarıda belirtilen konularda üçüncü kişi ve kuruluşlarca Şirket’e verilen hizmetlerden veya önerilerden dolayı her hangi bir mali ve hukuki sorumluluğu bulunmayacaktır.” düzenlemesinin bulunduğunu, taraflar arasında bu sözleşmenin geçerli olduğu kabul edilecek olsa bile davacının dava dışı … ile imzaladığı “loan agreement” ve “escrow agreement” sözleşmelerinin hukuki değerlendirmesinin müvekkilinin yüklendiği bir edim olmadığını, davacının Türk Ticaret Kanunu 18/2 maddesinde tanımlanan “basiretli tacir” sıfatı ile sözleşmeleri incelemek, avukatından hukuki görüş almak, avukatının hukuki görüşü akabinde 100.000 USD’yi ödeyip ödememek konusunda bir karar vermek ile yükümlü olduğunu,
Davacı ile müvekkili … arasında yazılı bir sözleşme olmasa da eldeki olaya Türk Borçlar Kanunu 520. maddesi kapsamında “simsarlık sözleşmesi” hükümlerinin uygulanması gerektiğini, zira müvekkilinin, sadece taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânını hazırladığını,
Davacının müvekkili …’ya her hangi bir ücret ödemediğini, eğer müvekkilinin 100.000 USD’nin iadesi noktasında sorumluluğuna gidilecek ise bu defa Türk Borçlar Kanununun 522. maddesi uyarınca müvekkili lehine ücret belirlenmesini, bu ücretin de hüküm edilecek bedelden mahsup edilmesini talep etiklerini,
Davacının davalı şirkete ödediği 23.600,00 TL’nin “UFRS Çevrim ve Analiz Hizmet” bedeli olduğunu, UFRS = Uluslararası Finansal Raporlama Standartları olup davaya konu edilen “simsarlık sözleşmesi” ile doğrudan bir ilgisi olmadığını, bu faturanın ödenmesinin sebebinin davacının finansal durumunun uluslararası raporlama standardı ile belirlenmesinden ibaret olduğunu,
Savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesince; “…Davaya konu, davacı şirket ile davalı … arasından tanzim edildiği ileri sürülen Bila Tarihli Finansal Danışmanlık sözleşmesi ile davacı ile dava dışı … isimli şirket arasında tanzim edilen 28.03.2017 tarihli sözleşmelerde davalı … A.Ş’nin anılan sözleşmelerde taraf olmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar dosya içerisine sunulan e mail yazışmaları ve davalı … A.Ş tarafından, davacı şirket adına tanzim edilen 15.06.2016 tarihli fatura ile davalı şirketin bu akti ilişkinin tarafı olduğu ileri sürülmüş ise de, tanzim edilen faturanın içeriği, fatura içeriğine konu hizmetin verilmediğine ilişkinin bir iddianın da ileri sürülmemiş olması nazara alındığında, davalı şirket tarafından tanzim edilen iş bu faturanın, davacı şirket ile davalı şirket arasındaki akti ilişkinin varlığına delil olarak değerlendirilmesinin mümkün görülmediği, buna göre davalı … ve … A.Ş aleyhine açılan davanın husumet yokluğu nedeni ile reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
Davalı ”…” taraf sıfatı hakkında davacı vekilince sunulan 25.09.2018 tarihli dilekçe ile; anılan davalının ayrı bir tüzel kişiliği bulunmadığı, davacı şirkete gönderilen mail uzantısında bu ibare yer aldığı için davalı olarak gösterildiği belirtilmiş olmakla, bu davalı bakımından da, hükmü şahsiyetinin bulunmadığı anlaşılmakla, bu davalı bakımından taraf ehliyeti yokluğu nedeni ile davanın reddine karar vermek gerekmiştir. Her ne kadar mahkememizce verilen 25.12.2018 tarihli kısa kararda bu davalı hakkındaki davanın feragat nedeni ile reddine karar verildiği belirtilmiş ise de, sehven oluşan bu hususu gerekçeli kararda düzeltilmek suretiyle hüküm kurulmuştur.
Davalı … bakımından mahkememizce yapılan değerlendirmede ise;
Dosya içerisinde yer alan Bila Tarihli Finansal Danışmanlık sözleşmesi ile 28.03.2017 tarihli dava dışı … isimli şirket arasında tanzim edilen sözleşmelerde davalı …’nın imzası bulunmayıp, bu bağlamda, özellikle bila tarihli ”Finansal Danışmanlık” sözleşmesi bakımından davalı …’ın sözleşmenin tarafı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira tarafları karşılıklı yüküm altına sokan bir sözleşmenin hukuken geçerlik kazanabilmesi ancak borç yüklenenler tarafından imzalanması ile mümkündür. Sadece bir tarafça imzalanmış bulunan bir belge hukuken tek taraflı bir irade açıklaması niteliğinde olup, bu nedenle tarafları bağlaması mümkün bulunmayıp yerleşik yargısal uygulamalar da bu doğrultudadır. Ne var ki davalı … vekili tarafından mahkememize sunulan cevap dilekçesinde yer alan; ‘taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmasa da eldeki olaya Türk Borçlar Kanunu 520. maddesi kapsamında “simsarlık sözleşmesi” hükümlerinin uygulanması gerektiği, zira müvekkilinin sadece taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânını hazırladığını” yönündeki tevil yollu ikrar niteliğindeki beyanlar nazara alındığında, akti ilişkinin varlığının kabul edildiği anlaşılmış olmakla, bu davalı bakımından işin esası yönünden değerlendirme yapılması gerekmiştir.
Tellallık(simsarlık) sözleşmesi mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu(BK)’nun 404-409 maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun(TBK) 520-525 maddeleri arasında düzenlenmiştir. sözleşme tarihinde geçerli bulunan 6098 sayılı TBK. m. 520/1’e göre simsarlığın(tellallığın) tanımı şu şekilde yapılmıştır: “Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkanının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması halinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir”.
Buna göre, Simsarlık faaliyetinin konusu, çeşitli işlere ilişkin sözleşmelerin kurulması hususunda aracılık etmek olup, bu aracılık faaliyeti, bir sözleşme kurma fırsatı vermek şeklinde olabileceği gibi bir sözleşme görüşmesi için aracılık etmek şeklinde de olabilecektir. Yine Simsarlık sözleşmesi, vekalet sözleşmesinin konusu belirli (akit yapma hususunda aracılık faaliyetinde bulunma) ve simsarın her zaman ücrete hak kazandığı özel bir çeşidi olup, bu sebeple TBK. m. 520/2’ye(BK m.404/2) göre “simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekalete ilişkin hükümler uygulanır” denilmiştir. Böylece simsar, sözleşme konusu hizmetin bir akdin kurulmasıyla sonuçlanması durumunda ücrete hak kazanmakta olup, söz konusunu hizmetin yerine getirilmemesi hailinde ücret alacağı elde etmesi mümkün bulunmamaktadır.
Tüm dosya kapsamı ve davalı … vekilinin tevil yollu ikrar içeren beyanı nazara alındığında; davacı şirket ile davalı … arasında, davacı şirketin ihtiyaç duyduğu finansmanı sağlayacak yerli veya yabancı fon veya kuruluş bulma konusunda bir Tellallık sözleşmesi niteliğinde anlaşma yapıldığı, davalı …’nun sözleşme kapsamında üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirerek, davacı ile dava dışı … isimli şirketi arasında 28.03.2017 tarihli sözleşmenin tanzimine aracılık sağladığı ne var ki sözleşmenin imzalanması ile birlikte, bu tarihten sonra davalı …’nın sözleşmeden doğan yükümlülüğün ve sorumluluğunun sona erdiği anlaşılmaktadır.
Davacı vekilince, davalı … ile yapılan tüm görüşme ve yazışmalara karşın vaat edilen kredi karşılığının taraflarına ödenmediği, bu nedenle uğranılan zarardan davalının sorumlu olduğu ileri sürülmüş ise de, davacı tarafından dayanak gösterilen bila tarihli Finansal Danışmanlık Sözleşmesinde, davalı …’ın, dava dışı … isimli şirket ile imzalanan sözleşme sonrasında, kredinin temin edilmemesi halinde sorumlu olacağına dair bir düzenlemenin yer almadığı, yine anılan sözleşmenin 3. maddesinde ayrıca ve açıkça belirtildiği üzere, danışmanın, hukuki ve teknik, muhasebe, vergi gibi konularda, uzman danışmanlık hizmeti vermek yükümlülüğünde olmadığının belirtilmiş olduğu, bununla birlikte davacı ile dava dışı … isimli şirket arasında akdedilen sözleşmenin 5. maddesinde belirtildiği üzere, herhangi bir sebepten dolayı … şirketinin 10.000.000 $ kredi tutarını aktarım yapamaması halinde, sözleşme uyarınca ödenmiş tüm ücretleri ve yapılmış olan tüm giderlerin(uçak bileti, otel ücreti, taşıma, banka muameleleri dahil) davacı şirkete ödeneceğinin taahhüt edildiği, yine sözleşmenin 6. maddesinde ise, sözleşme hükümlerine uyulmaması halinde, zarara uğrayan tarafın, uğradığı zararları diğer taraftan tazmin etmesini isteyebileceği, kusurlu tarafın ise bu tazminatı ödemekle yükümlü olduğunun belirtildiği, buna göre davacı şirketin oluştuğunu ileri sürdüğü zararı dava dışı … şirketinden talep edebileceği, hal böyle olunca davalı … yönünden, davacı şirketi zarara uğrattığı yönündeki iddianın dinlenemez nitelikte olduğu” gerekçesiyle, davalı … hakkındaki davanın taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine, davalılar … ve … hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; yurtdışındaki kredi kuruluşlarından finansman/kredi alınması bürokrasisinin ne şekilde işlediğini bilmeyen ve kendisi adına bu prosedürleri yürütmesi için bu konuda uzman olduğunu beyan eden davalıdan danışmanlık alan müvekkilinin, danışmanlık aldığı davalının, yurtdışı kredi prosedürü gereğince yatırılması gerektiğini bildirdiği 100.000-USD’yi yine davalının talimatı ve yönlendirmesi ile … firması hesabına ödediğini, güvenilir olmayan bu firmaya davalının yönlendirmesiyle yapılan ödeme ile doğan zarardan, davalıların sorumlu olduğunun açık olduğunu,
Kısa karar ile gerekçeli karar birbirine uygun bulunmamakta olup, kararın öncelikle bu yönü itibariyle usule aykırı olduğunu, Mahkemece sorulması üzerine 25.09.2018 tarihli dilekçeleri ile … unvanının ayrı bir kuruluşa ait olmadığını, davalıların faaliyetleri sırasında kullandıkları bir ad olduğunu bildirdiklerini, Mahkemece kısa kararda … yönünden feragat dilekçesi sunulmuş gibi davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiğini, Mahkemenin gerekçeli kararda bu yöndeki hatasını fark ederek … yönünden davanın taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verildiğini,
Davalının müvekkili ile 3. kişi arasında kredi sözleşmesinin akdedilmesinden sonra da müvekkile 3. kişi tarafından kredi çıkartılması için tüm işlemleri ve görüşmeleri bizzat yürüttüğünü, davalının müvekkili ile 3. kişi arasında sözleşme imzalanması ile sorumluluğu sona eren bir simsar olarak kabul edilmesinin hatalı olduğunu,
Taraflar arasındaki finansman danışmanlık sözleşmesinin simsarlık olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, tarafların aralarındaki anlaşmanın simsarlık/tellallık sözleşmesi olduğuna dair bir sözlü veya yazılı bir kabulleri olmadığını aksine taraflar arasındaki ilişkiyi bir hizmet sözleşmesi türü olan “danışmanlık sözleşmesi” olarak nitelendirdiklerini, davalının sözleşme uyarınca kredi veren bir fon veya kuruluş bulma, bu kuruluş ile kredi görüşmelerini yürütme, sözleşme yapma, bu firmadan müvekkile kredi temin etme işlerini yüklendiğini ve sözleşme imzalandıktan sonra işi bırakmayarak müvekkili adına kredi çıkarılması için işlemler yaptığını, müvekkilinin 3. kişi firma ile hiç görüşmediğini, kredi sözleşmelerini müvekkiline davalının yolladığını ve imzalanmasını istediğini, güvence bedeli olarak 3. kişiye 100.000 USD ödemesi gerektiğini davalının müvekkiline talimat ettiğini, kredinin çıkması için Amerika’ya gittiğini … firması ve bankalarla görüştüğünü, kredi çıkmadığında yine Amerika’ya gittiğini, burada görüşmeler yaptığını beyan eden davalının kredi teminine yönelik işlemler yürüttüğünü,
Davalının müşterileri için sürekli olarak yurt dışındaki yabancı fonlardan sorunsuz şekilde kredi temin ettiğini ve yurtdışından kredi temini işini çok iyi bildiğini beyan ettiğini ve kendisini bu konuda uzman olarak tanıttığını, yurtdışından finansman sağlama işi hakkında tam bir bilgisizlik içerisinde olan ve yabancı dil dahi konuşamayan müvekkilinin, davalının bu beyanları ve sunduğu kartvizit ile genel koordinatörü ve yetkilisi olduğunu beyan ettiği davalı … Şirketinin SPK’dan lisanslı bağımsız denetim şirketi olması ile kendisinde uyandırılan güven ile yurt dışından kendisi için fon bularak kredi alması için davalılardan danışmanlık hizmeti almak üzere anlaştığını,
Bir an için taraflar arasındaki ilişkin simsarlık olduğu düşünülse dahi, çok basit bir inceleme ile dahi … şirketinin, kağıt üzerinde firma olduğu ve internette dolaşan çok sayıda kaynakta, kredi vermek vaadi ile para toplayarak kişileri dolandırdığında dair hakkında suçlamalar bulunan güvenilemez bir firma olduğunun anlaşılacak olması karşısında, davalının özen borcuna aykırı davrandığını, telkin ve talimatları ile müvekkiline bu firma hesabına 100.000-USD gibi bir ödeme yaptırarak zararına neden olduğunun kabulü gerektiğini,
Simsar hakkında TBK m. 520/2 hükmü ile vekalet sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanacak olup TBK 506/3. maddesindeki “Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.” hükmü gereğince iş sahibine karşı özen borcu altında olduğunu, taraflar arasındaki ilişkinin simsarlık sözleşmesi olduğunun kabulü manasına gelmemekle birlikte, simsarlık sözleşmesinde dahi davalının özen borcuna aykırılığı sebebiyle doğan müvekkili zararını tazmin etmesi gerektiğini,
Davalının müvekkiline karşı güvenilir bir finansman kuruluşu bulma, kredi sürecini sorunsuz şekilde yürütme ve krediyi temin etme borcu altına girdiğini, davalının bulduğu ve ve güvenilir bir kuruluş olarak sözleşme yapmaya yönlendirdiği … Şirketinin kağıt üzerinde bir şirket olduğunu, hakkında internette piyasadan kredi verme vaadi ile para topladığına dair çok sayıda şikayetler bulunduğu gibi Amerikan Mahkemesi savcısının sahtecilik ve dolandırıcılık suçlamaları ile haklarında açılmış davanın dilekçesi dahi bulunduğunu,
Davalının bu süreçte; firma ile görüşmeye birden çok defa Amerika’ya gittiğini, firma ve yetkilileri ile görüştüğünü, firmayı yerinde ziyaret ettiğini, bu iş için Amerika’daki bankalarla görüştüğünü bildirdiğini, davalının … Şirketinin güvenilir bir kuruluş olduğuna dair uyandırdığı güven ile müvekkilinin davalının kendisine yapması gerektiğini söylediği tüm işlemleri eksiksiz yaptığını, bu şirketin kredi sözleşmesini müvekkiline göndererek kredi temin edilebilmesi içi bu sözleşmenin imzalanmasını istediğini, yine davalının … Şirketinin hesabı olarak bildirdiği hesaba kredi temin edilebilmesi için gerekli olduğunu bildirdiği çok yüksek tutarda bir parayı 100.000-USD müvekkiline yatırttığını,
Davalının özen borcu ve somut olayın koşulları gözetilmeksizin hiçbir kusur değerlendirmesi dahi yapılmaksızın davalının neden olduğu zarardan sorumlu bulunmadığına hükmedilmesinin hatalı olduğunu,
Mahkemece davalı …’nun davalı şirket adına hareket edip etmediği araştırılmadan ve şirketin TBK m.66 ile TTK m.321 hükmü gereğince sorumluğu tartışılmadan; davalı şirketin, finansman danışmanlık sözleşmesinin tarafı olmadığı, müvekkil kesmiş olduğu faturanın taraflar arasında akdi ilişkinin varlığa delil olamayacağı görüşü ile davalı şirket yönünden davanın husumet yokluğundan reddedilmiş olmasının da haksız ve hukuka aykırı olduğunu,
Finansman Danışmanlık Sözleşmesi kapsamında yüklenilen kredi temini işinin davalı şirketin bilgisi ve kabulü dahilinde yürütüldüğünü, davalı …’nun davalı şirketin ortağı olduğunu, kendisini şirketin sorumlusu olarak tanıttığını, müvekkiline şirketin genel koordinatör olduğunu belirten kartvizit verdiğini, internet sitesinde yayımlanan dokümanlarda da davalı …’nun şirketin genel koordinatör olduğunun kabul ve ilan edildiğini, tüm yazışmaların şirkete ait mail adresi üzerinden yapıldığını, bu süreçte finasman temini için gerekli olduğu bildirilen raporlamaların ücret ve giderlerinin de davalı Şirket tarafından müvekkiline 15.06.2016 tarihli fatura ile fatura edildiğini, davalı şirketin yönetim kurulu başkanının davalı …’nun babası … olduğunu,
Vekalet ücreti ve yargılama gideri talebi bulunmayan davalılar yararına ve her iki davalı yönünden aynı red gerekçesine dayanılmış olmasına karşın ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin de hukuka aykırı olduğunu, Mahkemece tazminat isteminin davalı …’ya yöneltilemeyeceği, zarar iddialarının dava dışı 3. Kişi … şirketinden talep edilebileceğinin belirtildiğini, bu sebeple davalı … yönünden de davanın husumet yokluğundan reddedildiğini,
Belirterek, İlk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
I-Dava, taraflar arasındaki Finansal Danışmanlık Hizmet Sözleşmesine dayalı olarak, dava dışı şirket ile imzalanan kredi sözleşmelerinden doğan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Her ne kadar İlk derece Mahkemesince, kısa kararda davalı olarak gösterilen … hakkında davanın feragat nedeniyle reddine, gerekçeli kararda ise taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş ise de; bu unvana sahip bir tüzel kişinin bulunmadığı, davacı şirkete gönderilen mail uzantılarında bu ibareye ver verildiği için davalı olarak gösterildiğinin anlaşılmış olması nedeniyle, İlk derece Mahkemesince gerekçeli kararda HMK’nın 304. maddesi kapsamında kısa karardaki yazım hatasını düzeltildiği, kısa karar-gerekçeli karar çelişkisinin bulunmadığı kabul edilmiş, salt bu nedenle kararın kaldırılmasına karar verilmemiştir.
Bu açıklamalara ve dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine göre, İlk derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin davalılar … ve … ile ilgili hükme yönelik tüm, davalı …Ş.’ne yönelik diğer istinaf sebeplerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
II-Davalı tarafça itiraza uğramayan davacı iddiaları, davacı tarafça sunulan deliller ve tüm dosya kapsamından;
Davalı …’nun davalı …Ş. Genel Koordinatör-Kıdemli Denetçi sıfatları ile düzenlenmiş kartvizitini finansman ihtiyacı bulunan davacıya vererek bu konuda yardımcı olabileceğini beyan ettiği,
Davalı …’nun babası … …’nun, davalı …Ş.’nin yönetim kurulu başkanı olduğu,
Davalı … tarafından davacıya “…” uzantılı mail adresi üzerinden gönderilen maillerle taraflar arasında yazışmaların başladığı,
Davalı … tarafından davacıya gönderilen 20.05.2016 tarihli muhtelif maillerle, Fon yetkili kişilerinin 10 milyon doların ne şekilde kullanılacağı yönündeki sorusu ile ilgili yazışmalar yapıldığı,
27.05.2016 tarihli mail ile, teminat olarak gösterilecek arsanın ipotek durumu ile ilgili yazışma yapıldığı,
30.05.2016 tarihli mail ile, “Anladığım kadarıyla ipoteksiz teminat gösterebileceğimiz bir yerimiz yok. İlk iki kuruluş red verdi. Bunun sebebi mali verilerin uluslararası standartlara göre yetersiz kalması, bu firmalar teminat göstermeksizin sürçleri devam ettirdiler. Fakat, şimdi başvuru yaptığımız iki kuruluş ise teminatları ve risk durumlarını göz önüne almaktadırlar. Söz konusu arsanın değeri SPK dan onaylı firmadan olmadığı sürece uluslar arası alanda geçerliliği olmamaktadır. Çalışmalarımız mevcut durumlar göz önüne alınarak devam etmektedir.” bilgisinin verildiği,
Davalı …Ş. tarafından davacı adına 15.06.2016 tarihli, “UFRS Çevrim ve Analiz İşlemleri” için 23.600,00 TL. bedelli faturanın düzenlendiği,
Davalı … tarafından davacıya gönderilen 16.06.2016 tarihli mailde, faturanın gönderildiği ve orjinalini yurt dışından döndüğünde elden teslim edeceğinin bildirildiği,
22.03.2017 tarihli mailde “Amerika’daki fon şirketi sizin için onay verdi ve ekteki “…”in sizin onayınız için imzalanması gerekiyor. … bey bu seçeneği düşünürse imzalayıp tekrar bana gönderirseniz memnun olurum” denilerek niyet mektubunun gönderildiği,
24.03.2017 tarihli mail ile, … yetkilisi tarafından imzalanmış görünen “Loan Agreement”(Kredi sözleşmesi)nin gönderildiği, bu sözleşmenin davacı yetkilisince imzalandığı,
27.03.2017 tarihli mail ile, … yetkilisi ve Escrow(Yediemin) tarafından imzalanmış görünen “Escrow Agreement”(Yediemin Sözleşmesi)nin gönderildiği, bu sözleşmenin davacı yetkilisince imzalandığı,
29.03.2017 tarihli mail ile, …”ın “Danışman”, davacı şirketin “Şirket” olarak adlandırıldığı, danışman tarafın imzasının bulunmadığı “Finansal Danışmanlık Sözleşmesi”nin gönderildiği, bu sözleşmenin davacı yetkilisince imzalandığı,
12.04.2017 tarihinde davacı tarafça Loan Agreement ve Escrow Agreement hükümleri ile kararlaştırılan ve finansmanın transferi için gerekli olan 100.000 USD Escrow depositinin Escrow(Yediemin) hesabına gönderildiği,
20.04.2017 tarihli mail ile, 19.04.2014 tarihli Loan Agreement ve Escrow Agreement hükümleri ile kararlaştırılan 100.000 USD Escrow depositi ile ilgili faturanın gönderildiği,
25.04.2017 tarihli mail ile, “Amerika kullanılacak fonun herhangi bir terör faaliyeti ve kara para konularında kullanılmayacağına dair noter onaylı yazı istemektedir.” şeklinde bilgi verildiği,
23.05.2017 tarihli mail ile, “Amerika gönderilen banka dokümanlarının banka tasdikli ve şirket yönetiminden imzalı ve onaylı olarak gönderilmesini istiyor. Ülke riski şu anda çok yüksek ve ancak bu yolla dokümanları görmek istiyorlar.” talebinin iletildiği,
14.07.2017-15.11.2017 tarihleri arasında bir dönem Amerika’ya da giden davalı … ve davacı şirket yetkilileri arasında, kredinin akıbeti, …’nun yaptığı çalışmalar, kredinin transferi, bunun mümkün olmaması halinde depozitonun iadesi konularında mail yazışmaları yapıldığı,
Anlaşılmıştır.
Davalı … tarafından, kredi ve escrow sözleşmelerinin imzalanmasından sonra da, kredinin davacıya transferini sağlamak amacıyla, bir dönem Amerika’ya da gitmek suretiyle çalışmalar yapıldığı, ancak kredinin transferi yönünde sonuç alınamadığı görülmektedir.
Bu nedenle İlk derece Mahkemesinin davalı …’nun faaliyetinin TBK’nın 520. maddesindeki Simsarlık Sözleşmesi kapsamında, bir sözleşmenin kurulmasına aracılık etmek olarak nitelendirilmesi doğru olmamıştır.
Her ne kadar davacı ile davalı …Ş. arasında yazılı Finansal Danışmanlık Sözleşmesi imzalanmamışsa da, yukarıda özetlenen mail yazışmaları, bilgi ve belgeler ile, davalı şirketin bu iş için görevlendirdiği davalı … aracılığı ile davacının finansman ihtiyacının temini konusunda, sözleşme kapsamında fiilen finansal danışmanlık hizmeti verdiği kabul edilmelidir. Danışmanlık Sözleşmesinin 5. maddesindeki, danışmanın danışmanlık ücretini finansal kuruluş tarafından finansman ile ilgili ilk ödemenin davacı tarafa yapılmasından sonra ödeneceği yolundaki düzenleme ile, danışmanın kredi teminini de üstlendiği anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, davalı şirketin, kendisi tarafından görevlendirilen davalı …’nun talimatları doğrultusunda hareket eden davacının zararlarını karşılaması gerektiği, davalı şirketçe bu iş için görevlendirilen ve davalı şirket adına hareket eden davalı …’nun ise bu zarardan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda Dairemizce, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, İlk derece Mahkemesi kararını düzelterek, davanın davalı … yönünden reddine, davalı …Ş. yönünden kabulüne, 10.000,00 TL.’nin, davacının 06.12.2017 tarihli ihtarnamesinin davalıya tebliğ tarihi ve verilen süre gözönüne alınarak belirlenen 17.12.2017 temerrüt tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline dair, istinaf yoluna başvuranın sıfatı da gözetilerek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
I-Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin davalılar … ve … ile ilgili hükme yönelik tüm, davalı …Ş.’ne yönelik diğer istinaf sebeplerinin reddine,
II-Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca, Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.12.2018 tarih ve 2018/43 E., 2018/1119 K. sayılı kararını DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
Buna göre;
“1-Davanın davalı … yönünden REDDİNE, davalı …Ş. yönünden kabulüne, 10.000,00 TL.’nin 17.12.2017 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 683,10 TL. karar ve ilam harcından, davacı tarafça peşin olarak yatırılan 170,78 TL’nin mahsubu ile kalan 504,32 TL.’nin davalı …Ş.’den alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 9.200,00 TL. vekalet ücretinin davalı …Ş.’den alınarak davacıya verilmesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 2.180,00 TL.(istinaf yoluna başvuranın sıfatına göre) vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’ya verilmesine,
5-Davacı tarafça davalı şirket yönünden yapılan 211,88 TL. ilk masraf, 28,00 TL. tebligat gideri, 33,00 TL. posta gideri, 121,30 TL. istinaf yoluna başvurma harcı olmak üzere toplam 394,18 TL. yargılama giderinin davalı …Ş.’den alınarak davacıya verilmesine, fazlasının üzerinde bırakılmasına,
6-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden alınarak yatırana iadesine,”
III-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin Dairemizce yerine getirilmesine,
17.05.2023 tarihinde, davacı yönünden HMK’nın 361/(1). maddesi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek dilekçe ile Yargıtay nezdinde temyizi kabil; davalı yönünden HMK’nın 362/(1)-a. maddesi uyarınca (Ek madde 1 uyarınca yeniden değerleme oranına göre belirlenen 238.730,00 TL. kesinlik sınırının altında kaldığından) KESİN olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 17/05/2023

Başkan …
e-imza
Üye …
e-imza
Üye …
e-imza
Katip … e-imza