Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2019/2597 E. 2022/1142 K. 04.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (E S A S I İ N C E L E M E D E N
K A R A R I N K A L D I R I L M A S I)

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
….

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 26.09.2019
ESAS-KARAR NUMARASI …
Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili, müflis …’in tasfiye işlemlerinin yürütüldüğü Ankara İflas Müdürlüğü’nün 2008/1 (TMSF) Esas sayılı dosyasına yapmış oldukları 19.209,96-TL alacak başvurusunun 16.872,25-TL’lik kısmının iflas idaresi tarafından reddedildiğini beyan ederek reddedilen alacağın masaya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı İflas İdaresi, davacı tarafından talep edilen harç tahsil müzekkerelerinden kesinleşen mahkeme kararına dayalı olarak ödenmesi gereken 2.337,71-TL’lik alacağın kabul edildiğini, diğer alacaklara esas teşkil eden mahkeme ilamlarının ise Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından bozulduğunu, bu nedenle davacının alacak talebinin reddedildiğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesi’nce “…Somut olayda, …’in Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2005/120 Esas sayılı ilamı ile 17.10.2007 günü saat 12.10 itibari ile iflasına karar verildiğini, ilamın 14.01.2008 tarihinde kesinleştiği, davacının 19.209,96-TL alacağının kabulü için iflas idaresine başvuruda bulunduğu, iflas idaresinin 04.09.2018 tarih ve 121 nolu kararı ile davacının alacak talebinin 2.337,71-TL’lik kısmını kabul ettiği, 16.872,25-TL’lik kısmını ise reddettiğini, ret kararının davacıya 18.09.2018 tarihinde tebliğ edildiği, bu suretle işbu sıra cetveline itiraz davasının 15 günlük yasal süre içerisinde (26.09.2018 tarihinde) açıldığı dosya kapsamı ile sabittir.
Öncelikle, belirtmek gerekir ki kayıt kabul davalarında ispat yükünün davacı-alacaklıda olup, davacı alacağın mevcudiyetinin ve belirtilen miktarda olduğunu ispat etmek zorundadır.
Bu kabulden hareketle, ibraz edilen bilirkişi raporu çerçevesinde, davacının 50 adet ilamdaki harç tahsil müzekkeresine istinaden alacak talebinde bulunduğu, iflas idaresinin 11 adet ilamdaki alacak istemini kabul edip, 39 adet ilamdaki toplam 16.872,25-TL’lik alacak istemini reddettiği, her ne kadar bilirkişi raporunda reddedilen alacak istemi 16.497,08-TL olarak belirtilmiş ise de, 375,15-TL’lik farkın cevap dilekçesi ekinde yer alan tabloda gösterilen 12. ve 19. sıralarda yer alan Kocaeli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/853 Esas sayılı ilama istinaden talep edilen alacağın mükerrer isteminden kaynaklandığını, alacağa konu 39 adet ilamın tamamında kararın bozularak yeni esas numarası aldığı, bu suretle davacı idarenin bozma ilamına konu olan bozulan ilk ilamda belirtilen harç miktarını talep edemeyeceği, alacağın varlığını ispat külfeti üzerinde olan davacı vekilinin mahkememizin 14.02.2019 tarihli celse (1) nolu ara kararı ile verilen kesin süreye rağmen 39 adet ilamın bozmadan sonraki ilamlarını, bu ilama istinaden tanzim edilen harç tahsil müzekkerelerini mahkememize ibraz etmediği, bu suretle alacağın varlığının kanıtlanamadığı kabul edilerek davanın reddine…” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
İstinaf yasa yoluna başvuran davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle:
Alacağın kaynağının kamu alacağı olup iflas idaresine bütün belgelerin sunulduğunu, harç tahsil müzekkerelerinin iptal edilmesi veya düzeltilmesi konusunda bilgileri dahilinde mahkemelerden müvekkili kuruma herhangi bir bildirim yapılmadığını, bu durumda iflas idaresinin alacaklarını kabul edip müzekkereyi düzenleyen mahkemeden düzeltme talebinde bulunması gerekirken alacağın reddinin hukuka aykırı olduğunu; kendilerinde bulunan tüm belgelerin mahkemeye sunulduğunu, eksik olanların da iflas idaresinden getirtilmesini talep ettiklerini, dolayısıyla mahkemece taraflarına kesin süre verildiğinden bahisle davanın usulden reddedilmesinin mümkün olmadığını, karara esas bilirkişi raporunda yalnızca davalının beyanları üzerine sonuca varıldığını beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
1-Dava, alacağın iflas masasına kaydı istemine ilişkindir.
Dosyaya davalı tarafça sunulan cevap dilekçesi ve istinaf dilekçesi kapsamı ile Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin emsal bozma ilamlarına konu dava dosyaları kapsamına göre, Bakanlar Kurulunun 21.12.1999 tarihli ve 99/13765 sayılı kararıyla temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarına istinaden Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilen… ve … A.Ş. (… A.Ş.)’nin eski yönetici ve hakim ortağı …’in 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 110. madde hükmü uyarınca Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17.10.2007 tarih ve 2005/120 E., 2007/381 K. ilamı ile iflasına karar verilmiş, Ankara İflas Müdürlüğü’nün 2007/30 sayılı dosyasından iflas işlemlerine başlanılmış, 14.01.2008 tarihinde kesinleşmiş, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 110. maddesinin yollamasıyla, 106. maddesinin, 5. fıkrası gereğince birinci alacaklılar toplantısı yerine kaim olmak üzere, ilgili iflas idare memuru adayları, Fon Kurulu Başkanlığı’nın 18.01.2008 tarih ve 2008/19 sayılı kararı uyarınca Ankara İflas Müdürlüğü’nün 2007/30 E. sayılı dosyasına önerilmiş, Ankara 2. İcra Hakimliği’nin 08.02.2008 tarihli kararı ile Fon tarafından önerilen iflas idare Memurları….görevlerine başlamış, TMSF’nin, birinci alacaklılar toplantısının İcra Müdürlüğü’nce 13.02.2008 tarihinde yapılmasına ilişkin karara yönelik şikayeti, Ankara 2. İcra Hukuk Mahkemesi’nce 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 110/2 ve 110/4 yollamasıyla 106/5. maddesi uyarınca tasfiyenin TMSF tarafından yürütülmesi gerektiği belirtilerek 08.02.2008 tarihli kararı ile kabul edilmiş ve ilk alacaklılar toplantısının iptaline karar verilmiş, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulu’nun 16.05.2008 tarih ve 2008/165 sayılı kararı ile Ankara İflas Müdürlüğü’nün 2007/30 sayılı dosyasından sürdürülen iflas tasfiye işlemlerinin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun Geçici 11. maddesinin yollaması uyarınca, mülga 4389 sayılı Bankacılar Kanunu’nun 16. ve 17. maddelerine göre Fon tarafından yapılması gerektiğinden, tasfiye işlemlerinin Fon Tasfiye Dairesi Başkanlığı tarafından gerçekleştirilmesine, aynı kişilerin iflas idare memuru olarak atanmasına karar verilmiş, bu çerçevede iflas tasfiye işlemlerine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Hukuk işleri Daire Başkanlığının 2008/1 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiş, bu çerçevede ikinci alacaklılar toplantısı yerine kaim olmak üzere, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Fon Kurulu’nun 12.03.2009 tarih ve 2009/82 sayılı kararı alınmış bulunmaktadır.
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 106/5 maddesi; “Fon bu Kanunun uygulanması ile sınırlı olmak üzere 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 166 ıncı, 218 inci, 219 uncu, 223 üncü, 234 üncü, 236 ıncı, 249 uncu, 251 inci ve 254 üncü maddelerindeki yetki ve görevler hariç olmak üzere iflas idaresi, alacaklılar toplantısı ve iflas idaresi görev ve yetkilerine sahip olarak bankayı tasfiye eder.” hükmünü içermektedir.
TMSF, iflas idaresi görev ve yetkilerini haiz olarak iflas tasfiyesini yürüttüğüne göre, bu sıfatla düzenlenen sıra cetvelinin de TMSF’nin kamu gücüne dayalı olarak Bankacılık Kanunu uyarınca tek yanlı olarak aldığı idari karara dayalı bir işlemi olduğu kuşkusuzdur. İflas idaresinin İİK’ndaki haiz olduğu yetkileri TMSF’nin sahip olması, bu hükümlerden yararlanması bu sonucu değiştirmemektedir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 110. maddesinde, 107. maddeye atıf bulunmadığı gibi, 107. madde uyarınca devir alınan alacaklar nedeniyle Fon’a boçlu olanların iflası halinde 132/9. bent uyarınca Fon’un bir ya da iki temsilcisinin katılımı ile oluşan ve İcra hakiminin seçtiği iflas idaresinin somut olayda söz konusu olmadığı, tamamının Fon’un gösterdiği adaylardan oluştuğu, iflas idaresinin Fon adına tasfiyeyi yürüttüğü anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 07.02.2011 tarih ve 2010/69 E., 2011/5 K. sayılı kararında da, TMSF’nin düzenlediği sıra cetvelinin iptaline idari yargının karar verebileceği sonucuna varılmıştır.
Bu durumda mahkemece, tüzel kişiliği haiz Fon tarafından İİK hükümlerinden yararlanılarak düzenlenen ve idari işlem niteliğinde bulunan sıra cetvelinin dava konusu edildiği, davalı Müflis Ali Avni Balker iflas idaresinin TMSF adına tasfiye yürüttüğü, gerçek hasmın TMSF olduğu, bu cetvelde davacının alacağı ile ilgili alınan kararın iptalini amaçlayan davacının alacağının bulunup bulunmadığı, alacağı varsa cetvelin davacı alacağı ile ilgili kısmının iptali ile ilgili inceleme yapıp karar vermenin Adli Yargının görevi dahilinde olmadığı, anılan kararın iptali üzerine idarece yeni bir karar alınarak davacının alacağının cetvele kayıt ve kabulüne karar verileceği gözönünde bulundurulup, HMK’nın 114/(1)-b ve 115/(2). maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde uyuşmazlığın esası incelenerek hüküm kurulması doğru olmamıştır. (Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 17.10.2017 tarih ve 2015/7940 E., 2017/2722 K., 11.01.2016 tarih ve 2015/721 E., 2016/9 K., 11.06.2015 tarih ve 2014/5898 E., 2015/4495 K,. 05.06.2014 tarih ve 1112 E., 4346 K. sayılı ilamları da aynı yöndedir.)
6100 sayılı HMK’nın “Duruşma yapılmadan verilecek kararlar” başlıklı 353. maddesi, “(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;…a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:…4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.” hükmünü içermektedir.
Bu durumda Dairemizce, yargı yolunun da dava şartı olduğu gözetilerek, HMK’nın 353/(1)-a.4. maddesi uyarınca esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
2-Kararın kaldırılması nedenine göre davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine şu aşamada yer olmadığı değerlendirilmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/689 E., 2019/758 K. sayılı dava dosyasında verdiği 26.09.2019 tarihli kararın, ESASI İNCELENMEDEN KALDIRILMASINA ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE.
Kararın kaldırılması nedenine göre davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine şu aşamada yer olmadığına.
2-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından hükümle birlikte değerlendirilmesine.
3-HMK m. 359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m. 302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına.
04.07.2022 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK m. 353/1,a ve 362/1,g gereğince KESİN olmak üzere, OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 05.07.2022

…. …

KARŞI OY YAZISI
I
Dairemiz çoğunluğu ile aramızdaki görüş ayrılığı banka yöneticisinin şahsi iflası nedeniyle girişilen tasfiyede sıra cetveline itiraz davasının hangi yargı yolua tâbi olduğu noktasındadır.
II
İcra ve İflâs Kanunu’na göre sadece tacirler, tacirler hakkındaki hükümlere tâbi bulunanlar ve kanunlarda iflasa tâbi bulundukları açıkça belirtilmiş olan kimseler iflasa tâbidir (İİK m.43). Bankacılık Kanunu belirli şartları taşıyan banka yetkililerinin sorumluluğu cihetine gidilebileceğini belirtmiş ve (tacir olmadıkları halde) bunları iflasa tâbi kılmıştır. Buna göre bir bankanın yöneticilerinin ve denetçilerinin kanuna aykırı karar ve işlemleriyle bankanın ….(TMSF) devrine (BankK m.71) neden oldukları tespit edilirse şahsi sorumlulukları haline gidilebilir ve Fon Kurulu kararına dayanılarak ve Fonun talebi üzerine doğrudan şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir (BankK m.110). İcra ve İflâs Kanunu’na göre sadece tacirler, tacirler hakkındaki hükümlere tâbi bulunanlar ve kanunlarda iflasa tâbi bulundukları açıkça belirtilmiş olan kimseler iflasa tâbidir (İİK m.43). Bankacılık Kanunu belirli şartları taşıyan banka yetkililerinin sorumluluğu cihetine gidilebileceğini belirtmiş ve (tacir olmadıkları halde) bunları iflasa tâbi kılmıştır. Buna göre bir bankanın yöneticilerinin ve denetçilerinin kanuna aykırı karar ve işlemleriyle bankanın Fona devrine (BankK m.71) neden oldukları tespit edilirse şahsi sorumlulukları haline gidilebilir ve Fon Kurulu kararına dayanılarak ve Fonun talebi üzerine doğrudan şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir (BankK m.110)(Ayrıntılı bilgi için bkz. Karakaş, C.F.: İcra ve İflas Hukukunda Banka Alacaklarının Korunması, Yetkin yay., Ankara 2019, s.228 vd.).
III
Banka yöneticisinin şahsen iflasına ilişkin bu özel düzenlemeden sonra iflas tasfiyesinin kim tarafından ve ne şekilde yapılacağı konusu gündeme gelmektedir. Bankacılık Kanunu bu konuda bir düzenleme yapmaya çalışmış ve “takibin Fon tarafından yürütüleceği”ni belirtmiştir (BankK m.110). Burada vurgulanmak istenen elbette takip değil tasfiyedir.
Somut olayda da tasfiyeye genel hükümler (İİK m.223) çerçevesinde başlanmış, TMSF Fon Kurulu’nun önerdiği isimler iflas idaresine seçilmiş ve dosya iflas dairesi nezdinde oluşturulmuştur. Daha sonra tasfiyeyi TMSF devralmıştır.
Burada şu soru akla gelmektedir:
TMSF tasfiyeyi hangi usulle yapacaktır?
TMSF’nin iflas tasfiyesi konusunda tâbi olduğu özel Bankacılık Kanunu’nun 106’ncı maddesinin beşinci fıkrasında yer almaktadır. Buna göre Fon “…bu Kanunun uygulanması ile sınırlı olmak üzere 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 166’ncı, 218’inci, 219’uncu, 223’üncü, 234’üncü, 236’ncı, 249’uncu, 251’inci ve 254’üncü maddelerindeki yetki ve görevler hariç olmak üzere iflas dairesi, alacaklılar toplantısı ve iflas idaresi görev ve yetkilerine sahip olarak bankayı tasfiye eder” (Ayrıca bkz. Tunç Yücel, M./Kale, S.: Fona Devredilen Bankanın İflas Tasfiyesi, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.III, S.1, s.72; Reisoğlu, S.: Bankacılık Kanunu Şerhi, C.II, Ankara 2007, m.106, s.1298).
Bu durumda tasfiyenin ilke olarak İcra ve İflas Kanunu’na göre ve iflas dairesinin işbirliği ile yapacağı anlaşılmaktadır. Nitekim düzenlemede hariç tutulan maddelerin gösterdiği görevler iflas dairesince yapılacaktır (Pekcanıtez, H./Erdönmez, G.: Bankacılık Kanunu’nun İcra ve İflas Hukuku Açısından Değerlendirilmesi, Bankacılar Dergisi, S.55, s.30).
Bütün bu yasal düzenlemelerden varılan sonuç TMSF’nin burada bir idare organı olarak değil “banka tasfiyesi konusunda uzman (ve belki de özenli) bir iflas idaresi” olarak görevlendirildiğidir.
İcra ve İflas Kanunu’na göre yapılan tasfiyede ortaya çıkan sorunların giderilmesi idari yargı yerine ait olmamalıdır.
IV
Biraz daha somuta inildiğinde, Dairemiz önündeki uyuşmazlık konusunun iflas sıra cetveline itiraz olduğu tartışmasızdır.
Sıra cetveli ve sıra cetveline itirazın Türk hukukunda düzenlendiği temel metin İcra ve İflas Kanunu’dur (m.140 ve 235). 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da sıra cetveli düzenlenmesine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bankacılık Kanunu’ndaki düzenleme ise sadece Fon’un görevinin belirlenmesi noktasındadır. Sonuç olarak Fon dahi sıra cetvelini İcra ve İflas Kanunu’na göre düzenleyecektir ve bu işlem bir “idari işlem” değil, anılan yasal düzenlemeye uygun bir “iflas idaresi” işlemidir.
V
TMSF tarafından düzenlenmiş olsa dahi sıra cetveline yönelik itirazların idari yargı yerlerinde incelenmesi de mümkün olmamalıdır.
İlk olarak sıra cetveli gibi sıra cetveline ne şekilde itiraz edileceği de İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmiştir. Sırf düzenleyen organın esas alınması suretiyle davayı ait olmadığı yargı yoluna taşımak doğru değildir.
Öte yandan idari yargılama usulü hukukunda davalar iptal ve tam yargı davası olarak ikiye ayrılmıştır.
Sırf davacının alacağının cetvele kaydedilmemesi bir tam yargı davası konusu olamaz. Çünkü cetvele kayıt alacağın o iflas tasfiyesinden pay alıp almayacağını belirler; bu dava sonucunda davacı alacağını tahsil edemez. O tasfiyenin bitmesini, kendi sırasına para kalmasını ve paylaştırma sonucunda kendisine pay ayrılmasını bekler; tahsilat yapamaması da sıklıkla rastlanılan bir olgudur. Oysa tam yargı davası bir tür tazminat istemine yöneliktir; alacağın masaya kaydedilmemesi haksız fiil ya da benzeri bir eylem sayılamaz (İYUK m.2/b; ayrıntılı bilgi için bkz. Kaplan, G.: İdari Yargılama Hukuku, 6.b., Ekin yay., Bursa 2020, s.273).
Bu dava bir iptal davası olarak açılmaya da elverişli değildir. Alacağın salt masaya kaydedilmemiş olması, sağlıklı biçimde kaydedilmiş diğer alacaklıları içeren sıra cetvelinin iptalini gerektirmemelidir (İYUK m.2; bkz. Kaplan, s.212).
Bütün bunlardan daha ilginç olarak iflas sıra cetvelinde yer alan alacaklılardan herhangi biri, bir başka alacaklıya karşı muvazaaya dayalı dava da açabilir. Burada davacı ve davalı özel hukuk gerçek ya da tüzel kişileridir ve tartışılacak husus idare hukukundan tamamen uzakta yer alan “muvazaa” olgusudur. Yargı yolu noktasında iki gerçek ya da tüzel kişinin birbirine yönelttiği muvazaa iddiasının idare mahkemesinde görülmesini kabul etmek hukuk mantığı ile ve yargılama usulü yasaları ile açıklanamaz durumdadır.
VI
Sonuç olarak Fon tarafından düzenlense bile sıra cetveli İcra ve İflas Kanunu’na göre düzenlenmiştir ve idari bir işlem sayılamayacak sıra cetveline yönelik itiraz ve şikayetlerin görülmesi gereken yer adli yargı mercileri olmalıdır.
İdare mahkemeleri hem işlem ve hem de açılacak davalar bakımından doğru yargı yolu sayılmamalıdır.
Açıkladığım nedenlerle esasa girilerek bir karar verilmek gerekirken davanın dava şartı yokluğundan reddi için dosyanın mahkemesine gönderilmesini hukuka uygun bulmadığım için sayın çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılamıyorum.