Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2019/1257 E. 2023/559 K. 29.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2019/1257 – 2023/559
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)

ESAS NO : 2019/1257
KARAR NO : 2023/559

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 24.12.2018
ESAS-KARAR NUMARASI : 2017/661 E., 2018/960 K.

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
Davalı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
Davacı vekili, müvekkili kuruma ait Antalya Havalimanı sağlık hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla davalı şirket ile 01.11.2013-26.11.2015 tarihleri arasındaki dönem için sağlık hizmeti sunumu sözleşmesi imzalandığını, davalının çalıştırdığı işçilerden… ve …’in iş akitlerinin sona ermesi nedeniyle kendilerine toplam 7.901,59-TL kıdem tazminatının ödendiğini, ancak taraflar arasındaki sözleşme, teknik ve özel şartnameye göre yüklenicinin istihdam ettiği personelin İş Kanunu ve diğer kanunlardan doğan hak ve alacaklarından davalı yüklenicinin sorumlu olduğunun kararlaştırıldığını belirterek ödenen miktarın ödeme tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesine talep etmiştir.
Davalı vekili, davacı kurum ile müvekkili arasında 2009 yılından 2014 yılına kadar hizmet alım sözleşmeleri yapıldığını, ancak daha sonra söz konusu hizmet ile ilgili Ankara 5. İdare Mahkemesi’nin, bu hizmetin ihale ile alt yüklenicilere yaptırılamayacağı yönündeki kararları emsal alınarak ihalenin feshedildiğini, bu nedenle söz konusu sözleşmenin muvazaa sebebiyle batıl olduğunu ve bu sözleşmeye dayalı olarak işçilere ödenen kıdem tazminatının müvekkilinden istenemeyeceğini; yine 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 2/B. maddesine göre kıdem tazminatından asıl işveren davacının sorumlu olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesince “…Dosya üzerinde hesap bilirkişisinden alınan raporda; adı geçen işçilerin davalı nezninde davacıya ait işyerinde hizmet alım sözleşmeleri kapsamında işe başladıkları ve işten ayrıldıkları tarih nazara alınarak; işçi…’e ödenmesi gereken brüt kıdem tazminatının 4.199,65 TL, diğer işçi …’e ise 3.683,13 TL olduğu hesap edilmiştir. Bilirkişice hesaplamalarda çalışma süreleri birer gün eksik hesaplandığı görülmekle, bu husus tamamlanarak yapılan hesaplamada, işçi…’e ödenmesi gereken miktarın 4.209,08 TL, işçi …’e ödenmesi gereken miktarın ise 3.692,55 TL olduğu anlaşılmıştır.
Davalının söz konusu sözleşmelerin muvazaalı olduğu yönündeki iddiasının, taraflar arasında ki sözleşmenin taraflarını bağlayacağı hususu nazara alınarak kabul görmemiştir.
4857 sayılı Yasa’nın 2/6. maddesi, işçiye karşı, asıl işverenle alt işvereni müteselsilen sorumlu kılar ise de, iç ilişkide ki sorumluluk sözleşme hükümlerine göre tespit edilir. Bu nedenle dava dışı işçinin, işçilik alacaklarından her iki işveren işçiye karşı müteselsilen sorumludur. Taraflar arasındaki sözleşmenin 22. maddesi ve Teknik Şartnamenin 5/15 – 16. bentleri hükümleri uyarınca, işçilik alacakları yönünden iç ilişkideki sorumluluk davalı yükleniciye aittir. Bu kapsamda davacının işçilere yaptığı ödemeleri davalıya rücu edebileceği anlaşılmıştır. Alt işverene rücu edilebilecek miktar davacı asıl işverenin ödediği miktar olmayıp, davalı alt işverenin gerçekte işçiye karşı sorumlu olduğu borç miktarıdır.
Mahkemece yapılan inceleme ve tüm dosya kapsamına göre denetime ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporunda da hesaplandığı üzere ödenen miktarlarda fazlalık olmadığı ve rücu edilebilecek miktarın 7.901,59 TL olduğu anlaşılmakla, bu miktar üzerinden davanın kabulüne, dava rücu davası olup davanın niteliği gereği alacağa ödeme tarihlerinden itibaren yasal faiz işletilmesine… ” karar verilmiştir.
İstinaf yasa yoluna başvuran davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle:
Davacı idarenin, hukuken ihale açamayacağı bir alanda ihale açtığını, dolayısıyla esasen alt işverene veremeyeceği bir işi alt işverene gördürmek suretiyle hukuka aykırı davranarak ihalenin ve işbu ihaleye dayanılarak düzenlenen sözleşmenin geçersiz hale gelmesine sebep olduğunu;
Davacının, 01.01.2014-31.12.2015 tarihindeki sözleşme dönemine denk gelen taraflar arasındaki hizmet ilişkisini, süresinden önce, Ankara 5. İdare Mahkemesi’nin 2014/1659 esas sayılı dosyasında verilen kararı gerekçe göstererek 26.11.2014 tarihinde sonlandırdığını;
Davacı kurumun sağlık hizmeti işinin 4734 sayılı Kanun’un 4. maddesinde tanımlanan “hizmet” kavramı içerisinde sayılanlar arasında yer almadığının, ilk derece mahkemesinin verdiği karar tarihten itibaren anlaşıldığını, ancak davacının mevzuata aykırı bu durumdan haberdar olmasına rağmen havaalanlarında sağlık hizmeti işini alt işverene gördürmek amacıyla ihale açmaya devam ettiğini;
Müvekkilinin söz konusu ihaleye girmeden önce ihale konusu hizmetle ilgili davacı kurumun derdest bir davasının olduğunu bilme imkanı bulunmadığı gibi davacı kurumun izah olunan durumda iyi niyetli basiretli bir tacir gibi davranmadığını, Sağlık Bakanlığı’nın onay vermediği bir hususta Hazine Müsteşarlığı vasıtasıyla mevzuata aykırı olarak sağlık hizmeti alımı için ihale açtığını;
Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin, davacı kurumun açık kusuru nedeniyle hukuken batıl hale geldiğini, dolayısıyla geçerli sözleşme ilişkisi bulunmadığından uyuşmazlığın genel hükümlere göre kusur sorumluluğu ilkesi çerçevesinde çözümlenmesi gerektiğini, nitekim dava dışı işçinin kıdem tazminatı alacağının doğmasına sebebin davacı kurumun kusurlu davranışları olduğunu beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Dava, taraflar arasındaki sağlık hizmeti alım sözleşmesine dayalı olarak dava dışı işçilere ödenen işçilik alacaklarının rücuen tahsili istemine ilişkindir.
HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b,1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/661 E., 2018/960 K. sayılı dava dosyasında verdiği 24.12.2018 tarihli kararına yönelik davalı vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE.
2-Alınması gereken 539,76-TL istinaf karar harcından, peşin alınan 135,00-TL harcın düşümü ile kalan 404,76-TL harcın davalıdan alınıp Hazine’ye gelir kaydına.
3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, kullanılmayan avansın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak iadesine.
4-HMK m. 359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m. 302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına.
29.03.2023 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK m. 362/1,a gereğince miktar veya değeri iki yüz otuz sekiz bin yedi yüz otuz (238.730,00) Türk Lirası’nı geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere, OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 29.03.2023

Başkan Üye Üye Kati

KARŞI OY YAZISI
I
Saygıdeğer çoğunlukla aramızdaki görüş farkı, taraflar arasındaki sözleşmenin nitelendirilmesi ve burada varılacak sonuca göre ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf incelemesinin Dairemizce yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır.
II
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nca belirlenen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi İş Bölümü Kararına göre “Mahkemenin sıfatına bakılmaksızın tıbbi tedavi, müdahale, teşhis ve tahlillerden kaynaklanan hizmet (ya da vekalet hükümlerinin uygulandığı) sözleşmelerden kaynaklanan davalar nedeniyle verilen hüküm ve kararlar…” Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin iş bölümü kapsamındadır (m.3).
Somut olaydaki uyuşmazlık davalı yanında çalışan işçinin alacaklarının üst işveren sıfatıyla davacı yanca ödenmesi nedeniyle rücu istemine ilişkindir.
III
Aslında her biri uzun birer makale konusu olacak şu iki hususa burada değinmeyeceğim:
– Görevin kamu düzeninden olması ve ancak yasayla belirlenmesine ilişkin ilkeye rağmen bölge adliye mahkemesi dairelerinin görevlerinin, iş bölümü adı altında Kurulca belirlenmesi,
– Türk Borçlar Kanunu’nda sadece gerçek kişiler için tanımlanmış “hizmet” sözleşmelerinin (m.393 vd.) kapsamının tüzel kişileri de kapsayacak şekilde genişletilmesi ve satım, eser, vekalet gibi sözleşmelerin doğal gereği olarak içerdiği (satılan malın teslim edilmek üzere taşınması, monte edilmesi gibi) birtakım yan edim yükümlerinin ön plana çıkartılarak bu sözleşmelerin hizmet sözleşmesi olarak adlandırılması.
IV
Burada değinmeye çalışacağım husus şudur:
Sözleşmeler üçüncü kişi yararına da bağıtlanabilir.
Bir anne oğluna evlendiğinde kullanması için üzere porselen yemek takımı satın alabilir; bir baba üniversitede okuyan kızına ev kiralayabilir, ona konfor sağlamak için çamaşır ve bulaşık makinesi satın alabilir.
Üçüncü kişi yararına sözleşmeler bununla da sınırlı değildir. Söz gelimi insanlar başkalarına verebilecekleri zararların karşılanması amacı ile sorumluluk sigortası yaptırabilir ya da başkaları lehine ayni ya da kişisel teminat verebilir.
Sözleşmenin üçüncü kişi yararına bağıtlanması o sözleşmenin niteliğini değiştirmez.
Bir kitabın satın alınması satım, bir evin kiralanması kira sözleşmesidir; bunun alıcının bizzat kendisi için satın alması ile başkası için satın alması ya da kira sözleşmesini bağıtlayanın kiralananda bizzat oturması ya da burada çocuğunu oturtması arasında sözleşmenin niteliği bakımından fark yoktur.
Benzer şeklide bir kimse yanında çalıştırdığı personelin ya da aile fertlerinin bundan sonraki sağlık sorunlarında belirli bir sağlık ünitesine gitmesini, orada tedavi görmesini isteyebilir. Burada birkaç saik bulunabilir: İşletme sahibi o hastanenin teşhis ve tedavideki başarısını veya fiyatlarını biliyor ve bundan yararlanmak istiyordur. Böylelikle hem personelinin doyurucu bir sağlık hizmeti almasını hem de sağlık sorunları nedeniyle iş gücü kaybının aza indirgenmesini isteyebilir.
V
Nitekim somut olayda davacı, davalı ile havaalanında bulunan yolcuların, çalışan personelin sağlık sorunlarının teşhisi, tedavisi ve bu süreçte yapılması gereken işlemler (tahlil, görüntüleme, müdahale vb.) için bir sözleşme yapmıştır. Bu sözleşme “hizmet” değil yukarıda II numaralı paragrafta belirttiğim gibi tam anlamıyla “başkası yararına teşhis ve tedavi” sözleşmesidir ve dosyayı inceleme görevi (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunun aksi yöndeki uygulamasına rağmen) Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinindir.
Mahkemeler arasındaki görev ya da iş bölümü ilişkisi, bunların belirli konularda uzmanlaşması ve çelişmeyen, istikrarlı ve hukuka en uygun kararların elde edilmesi için kabul edilmektedir.
Özellikle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu’nun neredeyse her işgörme sözleşmesini hizmet olarak nitelemesi ve bu çerçevede birçok vekalet, teşhis/tedavi, hatta eser sözleşmelerinden doğan davalar sonucunda verilen kararların diğer dairelerce Dairemize gönderilmesi ve bunun artık kaçınılmaz gibi bir hal almasını doğru bulmuyorum. Bu durum haklarını daha uzman hakimlere emanet etmek isteyen taraflar için de hukuki güvenliği ortadan kaldıracak niteliktedir.
VI
Açıklamaya çalıştığım hususlar çerçevesinde Başkanlar Kurulu’nun hatalı uygulamasının benimsenmemesi ve görevsizlik kararı verilerek dosyanın anılan Daireye gönderilmesi gerekirken esasa girilerek karar verilmesine muhalifim.

Üye – Hakim