Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2019/1196 E. 2023/615 K. 05.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2019/1196 – 2023/615
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)

ESAS NO : 2019/1196
KARAR NO : 2023/615

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 10.09.2018
ESAS-KARAR NUMARASI : 2015/451 E., 2018/489 K.
DAVACI
VEKİLİ
DAVALI
VEKİLİ
Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı …Ltd. Şti. ile genel kredi sözleşmesi imzaladığını ve ipotek teminatı alınarak 100.000,00-TL kredi kullandırıldığını, … parselde kayıtlı, arsa nitelikli gayrimenkul üzerine 05.04.2013 tarihinde birinci dereceden 200.000,00-TL ipotek konulduğunu, söz konusu gayrimenkulun değerinin davalı tarafından 02.04.2013 tarihinde 230.000,00-TL olarak tespit edildiğini, buna itibar edilerek kredinin kullandırıldığını, borçlunun borcunu ödememesi nedeniyle 03.02.2014 tarihinde ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibinde bulunduklarını ve taşımazın değerinin 48.746,00-TL; şikayet yoluna gidilmesi üzerine de 58.495,20-TL olarak tespit ediliğini, henüz satışın gerçekleşmediğini, ancak kredinin tamamının tahsilinin mümkün gözükmediğini, davalının taraflar arasındaki sözleşme gereğince özen yükümlülüğünü yerine getirmediğini ve taşınmaza 4,5 kat fazla değer belirlediğini, müvekkilinin hatalı rapor nedeniyle zarara uğradığını, gerçek değer tespit edilmiş olsa idi bu miktarda kredi sağlamayacağını, müvekkilinin alacağının 20.03.2015 tarihi itibariyle 145.522,00-TL’yi bulduğunu, bu zarardan davalının sorumlu olduğunu, zira taraflar arasındaki eksertiz sözleşmesinin 11.8 maddesinde de bu sorumluluğun kabul edildiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 31.03.2014-20.03.2015 tarihleri arasındaki faizi de dahil olmak üzere 58.712,85-TL’nin avans faizi ile davalıdan tahsilne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın zaman aşımına uğradığını, usuli itirazlarda bulunduklarını, müvekkili tarafından hazırlatılan kıymet takdiri raporunun hatalı olduğunu kabul etmediklerini, müvekkiline başvuru koşullarının oluşmadığını, icra takiplerinin yapılarak mevcut şahsi ve ayni teminatlara başvurulması gerektiğini, Yargıtay 11. HD.’nin 2008/10528 E. sayılı kararında da gerçek borçluya karşı tüm yollar tüketilmeden dava açma hakkının doğmayacağının belirtildiğini, ancak tüm yollar denenmesine rağmen alacağın asıl borçludan tahsil edilmemesi durumunda başvurulabileceğini, zarar doğmadan muhtemel zararın talep edilemeyeceğini, ayrıca hazırlanan rapor ile zarar arasında illiyet bağının olmadığını, davacının kendi kusuru ile zarara sebebiyet verdiğini, sadece teminat olarak gösterilen taşınmazlara istinaden kredi verilemeyeceğini, zira taşınmazın icrada %50 değere satılabileceğini, kredi verilmesinde ölçütün müşterinin ödeme gücü olduğunu, buna ilişkin araştırmanın da bankanın istihbarat birimi tarafından yapıldığını, bu durumda kusurun davacıda olduğunu gösterdiğini, kaldı ki bu durumda TBK’nun 114/2. maddesi gereğince 52. maddenin uygulanmasının tartışılması gerektiğini, ayrıca zarar hesabının hatalı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesince “…Somut olayda zararın ne zaman ortaya çıkmış sayılacağı tartışmalı olup, davacı zararın kredi borcunun ödenmemesi üzerine kredi borçlusu hakkında yapılan icra takibi sırasında ipotekli taşınmazın değerinin bildirilen kadar olmadığının anlaşılması halinde zararın doğduğunu ve dava açılabileceğini iddia ederken, davalı ise ipotekli taşınmazın satılarak paraya çevrilmesi sonrasında borcun borçlulunun diğer malvarlığı ile karşılanmayacağının aciz vesikası ile tespit durumunda zararın varlığının kabul edilmesi gerekitğini iddia etmişir. Buna göre her ne kadar mahkmemizce deliller toplanmış, bilirkişiden rapor alınmış ise de, ilk değerlendirlmesi gereken husus zamansız açılan bir davanın bulunup bulunmadığıdır. Bu durumda değerlendirlmesi gereken husus ise zararın hangi tarihte doğduğu veya doğmuş kabul edileceğinin belirlenmesi ile mümkündür. Zaradan söz edilebilmesi için, davalı tarafından değerlemesi yapılan taşınmazın, satışına ilişkin şartların oluşşması ve akabinde satışı ve bedelinin öngörülen miktarı karşılmamasının varlığı aranmalıdır. Zira satışa çıkartılan taşınmazın, satışından önce borcun ödenmesi, yahut taşınmazın öngörülen fiyat ile anlaşma kapsamında devedilmesi veyahut ihale ile yapılan satış sırasında taşınmazın oluşan piyasa değerine göre zararın oluşmaması durumunda, değerleme raporu hatalı dahi düzenlense meydana gelen zarar söz konusu olmayacağından satış tarihinden önce dava açılması mümkün değildir. Davalının, kredi borçlusundan borcun tahsil edilmediğine ilişkin aciz vesikasının aranması gerektiğine ilişkin itirazları yönünden ise, taraflar arasındaki uyuşmazlık yapılan taraflar arasındaki ekspertiz sözleşmesine ilişkin olup, sözleşme kapsamındaki taşınmazın kabul edilemeyecek şekilde hatalı yapılması durumunda, değerleme yapılan taşınmazın satışı sonrasında değerin hatalı olduğunun tespiti halinde, davalının kusuru sonucunda oluşan zarar miktarınca, davacının yarışan hakkı mevcut olup kredi alacağı kapsamında tüm alacağını kredi borçlusundan talep edebileceği gibi aynı zamanda kusuru ve kusuru neticesinde oluşan zararını değerleme şirketinden de talep edbilir. Yapılan ödeme kulllanılan kredi nedeniyle oluşan zarara ilişkin olduğundan, değerleme uzmanı şartları var ise zarar olarak ödemek zorunda kaldığı şartları var ise kredi borçlusundan talep edebilir. Zira Değerleme şirketinin zararı olarak kabul edilen miktar, kredi borçusunu ödemediği miktar olup, ayrıca oluşan bir zarar kalemi değildir. Banka kartını haksız ele geçiren kişinin, banka hesabındaki parayı çalması durumunda çalanın haksız fiilden sorumlu olması, bankanın ise var ise sözleşme kapsamında mudisine karşı sorumluluğu gibi. Bu nedenle zararın varlığının kabulü için değerleme yapılan taşınmazın satılması zararın oluştuğunun kabulü için yeterli olup, zararın daha sonra borçlunun başkaca mallarının satılarak karşılanması, zararın sonradan sona ermesine ilişkindir. Bu nedenle davacının davayı açması için aciz belgesi almasına gerek yoktur. Sonuç olarak davacı tarafından söz konusu davayı açabilmesi için kredi borçlularından alacağın tahsil edilmediğine ilişkin icra müdürlüğünden aciz vesikası getirmesi şart değil ise de, değerleme yapılan taşınmazın dava tarihinde satışının yapılarak zararın ortaya çıkması, gerek sözleşme hükümü gereğince, gerekse de sözleşme hukuku açısından zorunlu olduğundan, değerlemeye konu taşınmaz henüz icrai yoldan satılmadan davanın açılmış olması nedeniyle davanın reddine…” karar verilmiştir.
İstinaf yasa yoluna başvuran davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle:
Davalı tarafından düzenlenen 02.04.2013 tarihli ekspertiz raporunda değerin 230.000,00-TL olarak tespit edildiğini, söz konusu taşınmazın tespit edilen değerindeki fahiş farkı açıklayacak, genel veya mahalline özgü gayrimenkul değer düşüşüne yol açacak herhangi bir gelişme-değişiklik yaşanmadığını, ülkemizde gayrimenkul fiyatlarının her yıl en az enflasyon oranında arttığı da dikkate alındığında hatalı olarak değer tespiti yapılan, standartlara uygun hazırlanmamış raporların bankaya sunulduğunun açık olduğunu;
Müvekkili bankanın teminata alınacak gayrimenkullerinin değerlemesinin, yetkili değerleme kuruluşu olan … Değerleme A.Ş’ye yaptırıldığını ve kullandırılacak kredi tutarının üzerinde değeri bulunduğunun davalı tarafından tespit edilmesine güvenilerek kredi kullandırıldığını, diğer teminatlarla birlikte davalının gayrimenkul için belirlediği 230.000,00-TL değer esas alınarak, dava dışı kredi müşterisine 100.000,00-TL limit tahsisi yapıldığını;
Davalının hatalı raporu olmasaydı müvekkili bankanın dava dışı şirkete yüksek limit tahsis etmeyeceğini, bu sebeple müvekkili bankanın zararının davalının kusurlu olarak özensiz düzenlenen raporlarından kaynaklandığını;
İşbu davanın açılması ve uğranılan zararın belirlenmesi için taşınmazın satışının yapılmış olmasının zorunlu olmadığını, kaldı ki söz konusu taşınmazın dava açıldıktan çok kısa bir süre sonra satışa çıkarıldığını, çok düşük bir değer olan 46.000,00-TL’ye müvekkili banka tarafından alacağa mahsuben alındığını; taşınmazın icra dairesi vasıtasıyla bankayı zarara uğratmayacak şekilde yüksek değerlere satılmış olması durumunda dahi davalı … Gayrimenkul Değerleme A.Ş.’nin sorumluluğunun ortadan kalkmayacağını, çünkü müvekkili banka ile davalı arasında yapılmış olan hizmet sözleşmesinin ihlalinin sonucu belirsiz olan satış işlemlerine bağlanmasının da mümkün olmadığını beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Dava, taraflar arasında akdedilen taşınmaz değerleme hizmet sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b,1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/451 E., 2018/489 K. sayılı dava dosyasında verdiği 10.09.2018 tarihli kararına yönelik davacı vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE.
2-Alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından, peşin alınan 44,40-TL harcın düşümü ile kalan 135,50-TL harcın davacıdan alınıp Hazine’ye gelir kaydına.
3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, kullanılmayan avansın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak iadesine.
4-HMK m. 359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m. 302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına.
05.04.2023 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK m. 362/1,a gereğince miktar veya değeri iki yüz otuz sekiz bin yedi yüz otuz (238.730,00) Türk Lirası’nı geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 06.04.2023

Başkan Üye Üye Katip