Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2019/1148 E. 2023/334 K. 22.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)

ESAS NO : 2019/1148
KARAR NO : 2023/334
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/10/2018
ESAS-KARAR NUMARASI : 2017/412 Esas-2018/636 Karar
DAVACI : … – TC:…
VEKİLİ :
DAVALI : …
VEKİLİ :
Davalı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatifin üyesi olduğunu ve bir dönem yönetim kurulunda görev yaptıktan sonra 02.09.2006 tarihinde üyelikten istifa ettiğini, istifasının davalı kooperatif yönetim kurulunca kabul edilip görev yaptığı dönemin ibra edildiğini, müvekkilinin çıkma payı alacağı doğduğunu, davalının müvekkiline kısmi ödeme yaptığını, bakiye miktarın ödenmemesi üzerine davalı kooperatife ihtarname keşide edilip daha sonra takibe geçildiğini ancak davalının itirazı sonucu takibin durduğunu ileri sürerek haksız itirazın iptali takibin devamı ile %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı kooperatif yetkilisi; duruşma sırasında sunduğu beyan dilekçesinde özetle, davacının davalı kooperatif yönetim kurulu başkanı olarak bir süre çalıştığını, bu sürede dava dışı bir kişinin çalışmadığı halde davalı kooperatifte işçi olarak görev yaptığını göstererek haksız ödeme yaptığını, bu hukuksuz işlemin yasa yoluna başvurulmaması için kooperatiften olan alacağından vazgeçtiğini ancak daha sonra takibe geçtiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesi’nce “Mahkememizce tarafların delilleri toplandıktan sonra bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, bilirkişi tarafından düzenlenen 05/03/2018 tarihli raporda, davacının kooperatiften istifasının 2006 yılında gerçekleştiği, davacı tarafından sunulan ödeme makbuzları incelendiğinde, davalı tarafın, davacı tarafından 20.000 TL ödeme yapılmadığı hususunda herhangi bir itirazının bulunmadığı, bu nedenle davacının ortaklığı sırasında toplam 20.000 TL ödeme yapıldığının kabul edildiği, buna karşılık davacı tarafa 7.250 TL’sinin 2006 yılı bilançosu henüz genel kurulda görüşülmeden önce, 250 TL’sinin ise genel kurul tarihini takiben 1 aylık normal ödeme süresi içinde iade edildiği, davacının ortaklıktan ayrılma işleminin gerçekleştiği 2006 yılı genel kurul toplantısının 11/03/2007 tarihinde yapıldığı, konut yapı kooperatifleri tip ana sözleşmesinin 15. maddesine ve Kooperatifler Kanununun 17. maddesine göre bir aylık normal ödeme süresinin 11/04/2007 tarihinde dolduğu, buna göre 3 yıllık erteleme olmaması halinde alacağın 12/04/2007 günü istenebilir hale geldiği, ilgili genel kurulda ise ortaklığı sona erenlere yapılacak ödemelerin 3 yılı aşmamak kaydıyla ertelenmesi yönünde herhangi bir karar alınmadığının tespit edildiği, davacının istifa ettiği yıl içerisinde ve davacının istifasından önce 16/04/2006 yılında yapılan genel kurul tutanağına göre kayıtlı ortak sayısının 28 olduğu, 11/03/2007 günü yapılan genel kurul tutanağına göre ise kayıtlı ortak sayısının 19 olduğu, davacının yerine yeni ortağın alınmadığının anlaşıldığı, Kooperatifler Kanununun 12. maddesine göre çıkışın ancak yıl sonu itibariyle geçerli olduğu dikkate alındığında 2006 yılı bilançosunda ve gelir tablosunda yer alan genel gider payından davacı hissesine düşen miktarın hesaplanabilmesi için 2006 yılında mevcut 28 ortak sayısına bölünmesi gerektiği, davalı kooperatifin 2006 yılı gelir tablosu ve bilançosuna göre 2006 ve önceki yıllarda zararın olmadığı, 27.823,15 TL olumlu gelir gider farkının olduğu, 2006 yılı genel yönetim giderinin 21.933,89 TL olduğu, ayrılan ortakların sadece ayrılmanın gerçekleştiği yıla ilişkin genel yönetim giderlerinden hissesine düşen payın ödediği aidatta düşülmesi gerektiğinden davacının ortaklıktan ayrıldığı sadece 2006 dönemi genel yönetim gideri 21.933,89 TL’nin 2006 yılında mevcut 28 ortak sayısına bölünmesi suretiyle davacı hissesine düşen zararın 783,35 TL olarak hesaplandığı, böylece davacı tarafın takip tarihi itibariyle asıl alacağının (20.000-783,35-7.500=) 11.716,65 TL olması gerektiği, ortaklığı sona erenlerin ayrıldığı yıl bilançosunun genel kurulca kabulünden itibaren bir ay içinde ödemeleri iade edilmezse bir ayın sonundan itibaren taraflar arasında ticari ilişki bulunmadığından yasal faiz isteme hakkının doğacağı, buna göre takip tarihi itibariyle 10.634,55 TL işlemiş faiz talep edilebileceği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davalı vekili 19/03/2018 tarihli bilirkişi raporuna itiraz ve ıslah dilekçesinde, müvekkilinin cevap dilekçesi vermeyerek davacının dava dilekçesinde belirttiği tüm iddiaları inkar ettiğini, davacının iddia ettiği borcun zamanaşımına uğradığını, bu nedenle söz konusu borca karşılık savunmalarını ıslah ederek zamanaşımı definde bulunmuş ve davanın zamanaşımı nedeniyle reddini talep etmiş ise de, davalı tarafın dava dilekçesine cevap verme süresinde cevap vermediği, cevap verme süresi geçtikten sonra savunmasının ıslah etmesinin savunmayı genişletme ve değiştirme yasağına tabi olduğu, bunun ise ancak karşı tarafın muvafakati ile olabileceği, somut uyuşmazlıkta davacıya tebliğ edilen ıslah dilekçesine karşı davacı vekili tarafından süresinde itiraz edildiği görüldüğünden davalının dava dilekçesine cevap verme süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmaması ve zamanaşımı definde bulunmaması sebebi ile ıslah yolu ile zamanaşımı defi yerinde görülmemiştir. (“…Dosya kapsamından, davalı tarafça süresinden sonra verilen cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunulmadığı, yargılama aşamasında 22.01.2014 tarihinde sunulan dilekçede cevap dilekçesinin ıslah edildiği belirtilerek, zamanaşımı def’inde bulunulduğu, bu dilekçenin davacı vekiline 15.04.2014 tarihli duruşmada tebliğ edildiği, davacı vekilinin talebi üzerine mahkemece bu dilekçeye karşı beyanda bulunmak üzere iki haftalık süre verildiği, davacı vekilince bu süre içerisinde sunulan dilekçede, zamanaşımı def’inin süresinde ileri sürülmemesi nedeniyle muvafakat etmedikleri ve davanın 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğundan henüz zamanaşımı süresinin dolmadığının belirtildiği anlaşılmıştır.
Zamanaşımı, HMK’nın 116. maddesi kapsamında bir ilk itiraz olmayıp, maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i ve savunma aracıdır ve davanın başında süresinde verilecek cevap dilekçesinde ileri sürülebilir. Bu aşama geçildikten sonra ileri sürülmesi savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına gelir. Zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü tarihte yürürlükte bulunan HMK’nın 141. maddesi uyarınca savunmanın genişletilip değiştirilebilmesi, karşı tarafın açık muvafakati ile mümkündür. Somut olayda, davalının savunmayı genişletmesi üzerine davacı tarafça açık muvafakat verilmediği gibi, aksine savunmanın genişletilmesine muvafakat edilmediği belirtilmiştir.
Bu durumda, mahkemece, davalının zamanaşımı def’inin reddi ile, uyuşmazlığın esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır…” -Yargıtay 23. H.D’nin 24.11.2015 tarihli ve E:2014/8294, K: 2015/7555 sayılı kararı-
“…Bilindiği üzere davalı, davaya cevap vermek zorunda değildir. Davanın cevapsız bırakılması ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemesi halinde davalının, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı 6100 sayılı HMK’nın 128. maddesinde düzenleme altına alınmıştır. Bir başka deyişle hukuk yargılamasında “Sukut İnkardan Gelir”. Ancak, süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkârı ileri sürülen vakıaların inkârı niteliğinde olup, bu inkârın zamanaşımı def’ini de kapsadığı söylenemez.
Ayrıca, davalının süresinden sonra verdiği cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı def’inde bulunabileceğini kabul etmek ıslah ile kaçırılmış olan sürenin geri getirilmesi, daha doğrusu ıslah ile davaya cevap verilmesi sonucunu doğuracaktır. Oysa ki kanun ile belirlenen süreler kesin olup, ıslah kaçırılmış olan süreleri geri getiren bir yol değildir.
Hal böyle olunca, yasal süresi geçtikten sonra verilen ve davacı tarafın itirazı ile karşılaştığı için hiç verilmemiş sayılan cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı def’i ileri sürülemeyeceğinden somut uyuşmazlığımızda mahkemenin zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar vermesi doğru olmamıştır…” -Yargıtay 15. H.D’nin 25.09.2018 tarihli ve E:2018/1612, K:2018/3414 sayılı kararı-)
Bilirkişi raporunun usulüne uygun olarak denetlenebilir şekilde düzenlenmiş olması karşısında rapor hükme esas alınmaya değer bulunmuş, davacının kooperatif alacağına ilişkin olarak başka bir araştırma yapılmasına Mahkememizce gerek görülmemiştir.
Toplanan delillere, karar vermeye elverişli bilirkişi raporuna ve tüm dosya kapsamına göre; davacının kooperatif üyeliğinden istifası sebebi ile kooperatife ödediği miktarın 20.000 TL olduğu, davalının davacı tarafından 20.000 TL ödeme yapıldığı hususunda dosyada herhangi bir itirazının bulunmadığı, kooperatif alacağından bilirkişi tarafından yapılan hesaplamaya göre üyelikten istifa edilen yıla ilişkin genel yönetim gideri olan 783,35 TL’den davacı sorumlu olacağından bu miktarın düşülmesi sonucu davacının talep edebileceği alacağın 19.216,65 TL olduğu, kooperatif tarafından 2006 ve 2007 yıllarında toplamda 7.500 TL davacıya ödeme yapıldığı, yapılan ödemenin de tenzili sonunda davacının talep edebileceği kooperatif alacağının 11.716,65 TL olduğu, davacının üyelikten çıktığı yıl bilançosunun genel kurul tarafından kabulünden itibaren bir ay sonrasından takip tarihine kadar hesaplanan 10.634,55 TL işlemiş faizi de davacının talep edebileceği kanaatine varılmakla davanın kısmen kabulü ile davalının itirazının kısmen iptaline ve takibin toplam 22.351,17 TL toplam alacak üzerinden devamına karar vermek gerekmiş, asıl alacağa takip tarihinden itibaren talep gibi yasal faiz işletilmiş ve alacak likit olduğundan itirazın iptaline karar verilen alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
İstinaf yasa yoluna başvuran davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle: Davacının hesaplardaki bazı usulsüzlükler nedeniyle müvekkili kooperatiften olan alacağından vazgeçtiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, bu konuda Yargıtay kararları bulunduğunu, ıslah dilekçesi ile zamanaşımı itirazını ileri sürdüklerini, ıslah dilekçesinin adeta süresinde zamanaşımı itirazında bulunulmuş gibi sonuç doğurduğunu, kararın kaldırılması gerektiğini belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
UYUŞMAZLIK :
Uyuşmazlık; davalı kooperatif üyesi ve bir dönem yöneticisi olan davacının üyelikten ayrıldıktan sonra çıkma payı alacağının tahsili için davalı kooperatif aleyhine giriştiği takipten dolayı alacaklı olup olmadığı ve alacağın miktarı hususlarında toplanmıştır.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, davalı kooperatif üyesi ve bir dönem yöneticisi olan davacının üyelikten ayrıldıktan sonra çıkma payı alacağının tahsili için davalı kooperatif aleyhine giriştiği takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b,1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/412E., 2018/636K. sayılı dava dosyasında verdiği 17/10/2018 tarihli kararına yönelik davalı vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Yasası gereğince alınması gereken 1.526,81 TL istinaf harcından peşin alınan 381,70 TL’nın mahsubu ile bakiye 1.145,11 TL’nın davalıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, kullanılmayan avansın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak iadesine,
4-HMK m. 359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m. 302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
22/02/2023 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK m. 362/1,a gereğince miktar veya değeri miktar veya değeri iki yüz otuz sekiz bin yedi yüz otuz (238.730,00) Türk Lirası’nı geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 22/02/2023

Başkan …
e-imza
Üye …
e-imza
Üye …
e-imza
Katip …
e-imza