Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2018/2897 E. 2021/1614 K. 03.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(D Ü Z E L T E R E K Y E N İ D E N
E S A S H A K K I N D A K A R A R)
,,,,
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : ,,,,, … …
KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 17.10.2018
ESAS-KARAR NUMARASI :…
Davalı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili, … tarafından açık ihale sonucu davalı ile “……konusunda sözleşme imzalandığını, işin yapılacağı sahanın 01.11.2012 tarihinde …’den kendilerine devredildiğini, davalının işi devam ettirdiğini, davalının işçilerine kıdem ve ihbar tazminatlarını ödememesi üzerine, kendileri aleyhine Ankara 29. İş Mahkemesi’nde dava açıldığını, dava dışı işçi tarafından açılmış bulunan davada davanın kabulü ile alacağın davalı ile müteselsilen tahsiline karar verildiğini, anılan kararın Ankara Bölge Adliye Mahkemesi tarafından onandığını, bunun üzerine ilamın Ankara 5. İcra Müdürlüğü’nün…… sayılı dosyası ile icraya konulduğunu, icra dosyasına 06.07.2017 tarihinde 4.754,55-TL ödeme yapıldığını, davalının … ile yaptığı sözleşmede bu alacakların davalının sorumlu olduğuna ilişkin açık hükümler bulunduğunu belirterek, ödenen bu meblağın ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, öncelikle görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, davalının … ile imzalamış bulunduğu sözleşmede ve atıfta bulunulan Yapım işleri Genel Şartnamesi’nde davalının sorumlu olacağına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığını, anılan sözleşmenin 29.1 maddesinde, yüklenicinin çalıştırdığı personele ilişkin sorumluluklar konusunda Yapım İşleri Genel Şartnamesi’nde kıdem ve ihbar tazminatı yönünden davalı şirkete rucu edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığını, davalı şirketin temerrüde düşürülmeden dava açması ve faiz talebinde bulunmasının dayanağı bulunmadığını ileri sürerek öncelikle dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine, haksız ve hukuka aykırı açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece mahkemesi’nce “…Davalı ile dava dışı … İşletmeleri arasında 02.08.2012 tarihli Seyitömer Müessese…. yükleme, nakliye ve Stoklama işine ilişkin sözleşme imzalanmıştır. İşletmenin özelleştirme kapsamında davacı …’da devrini müteakip davacı sözleşmenin tarafı haline gelmiştir. Sözleşme kapsamında davalı tarafından çalıştırılan işçilerden … tarafından …. ve davalı… Ltd Şti’ne karşı açılan davada mahkemece 490 TL kıdem tazminatı, 1.887,00-TL ihbar tazminatının … ve… Ltd Şti’den tahsilne karar verilmiştir. Hükme bağlanan ilamlı alacağın tahsili için Ankara 5. İcra Müdürlüğünün…. sayılı takip dosyasında asıl alacak, yargılama gideri, işlemiş faiz de dahil olmak üzere toplam 4.160,49-TL alacağın tahsili istenmiş davacı … tarafından takip konusu alacak 06.07.2017 tarihinde 4.754,55-TL olarak ödenmiş ve takip dosyası kapatılmıştır. Tespit edilen bu hususlar taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir.
Davacı ile davalı arasında varlığı tartışma konusu olmayan Kömür kazı, yükleme, nakliye ve Stoklama işine ilişkin sözleşme niteliği itibariyle yapım-eser sözleşmesidir. Sözleşmede belirtilen işin davalı yüklenici tarafından sözleşmedeki birim fiyatlar üzerinden yapılması kararlaştırılmıştır. Eser sözleşmelerinde yüklenici üstlendiği iş konusunda uzman olup iş sahibine karşı bağımsızdır. Yüklenici işi kendi ekipmanıyla ve kendi çalışanlarıyla yapıp iş sahibine teslim eder. Eser sözleşmesi kapsamında yüklenici tarafından çalıştırılan işçilerin İş Kanununun 36. maddesinde öngörülen ücret alacakları dışında iş sahibine sorumluluk yüklenemez. Somut olayda davacı iş sahibi tarafından dava dışı işçiye ödenen kıdem-ihbar tazminatından tümü ile davalı yüklenici sorumludur.
… İşletmesi’ne ait maden sahasında yükleme boşaltma işi Ankara 29. İş Mahkemesi’nin … sayılı kararında yardımcı iş olarak değerlendirilmiş ve işçiye karşı davalıların birlikte sorumlu oldukları benimsenmiştir. Ancak bu durum davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin hukuki niteliğini ve davalıların iç ilişkideki sorumluluğunu etkileyici değildir.
Taraflar arasındaki sözleşmenin 29. maddesinde yüklenicinin sözleşme konusu işte çalıştıracağı personelle ilgili sorumlulukları ve buna ilişkin şartlarda …. hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Sözleşmenin eki olan YİGŞ’nin 28/3. maddesinde; yüklenici tarafından çalıştırılan işçilerin üç aylık ücret alacakları dışında iş sahibine sorumluluk yüklenemeyeceği belirtilmiştir. İş sahibinin sorumluluk sınırını belirleyen bu hükme göre (iç ilişki bakımından) kıdem-ihbar vs dahil diğer işçilik alacaklarından davalı yüklenici sorumludur.
Sonuç olarak davalı yüklenicinin taraflar arasındaki eser sözleşmesi kapsamında sözleşmeye konu işin yapımı sırasında çalıştırdığı personelin tüm özlük haklarından davacı işçiye karşı sorumlu olduğu anlaşılmakla miktar itibariyle taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmayan 4.754,55 TL’nin davalıdan tahsiline…” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
İstinaf yasa yoluna başvuran davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle:
Davacı tarafından 01.11.2011 tarihinde dava dışı …’den devralınan ihale sözleşmesinde ve anılan sözleşme ile atıf yapılan Yapım İşleri Genel Şartnamesi’nde, 3. kişi işçilerden doğacak her türlü işçilik alacakları ve tazminatlarından müvekkili şirketin sorumlu olacağına dair herhangi bir hüküm bulunmadığını, taraflar arasındaki sözleşme ve ihale hükümleri gözetildiğinde dava konusu edilen kıdem, ihbar tazminatı ve benzeri haklar yönünden bir düzenleme bulunmadığından, müvekkili şirkete rücu edilebilecek bir alacağın bulunmadığını, taraflar arasında Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’ni… esas sayılı dosyası üzerinden devam eden alacak davası mevcut olup, müvekkilinin haksız ve hukuka aykırı fiili sebebi ve sözleşmenin haksız feshi nedeniyle bir çok zarara uğradığını, hak edişlerini alamadığını, sözleşmenin feshine sebep olan davacının iş mahkemelerinde davaların açılmasına da sebebiyet verdiği göz önüne alındığında hiçbir şekilde sorumlu olmayacağını iddia etmenin haksız ve hukuka aykırı olacağını beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
1-Dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b,1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
Hizmet alım sözleşmeleri, ihale şartları ile belirlenen işin sözleşmede kararlaştırılan bedel ile yapılmasının üstlenildiği sözleşmelerdir. Bu sözleşme türünde yüklenicinin edimi, hizmetin kendi işçisi ile yerine getirilmesi, işverenin edimi ise sözleşme bedelinin ödenmesidir. Sözleşme kapsamında yapılması gereken iş yüklenici işçisi tarafından yerine getirilecektir. İş aktinin yüklenici ile işçi arasında yapıldığı hususu ihtilaflı değildir. …. kayıtları da bu hususu doğrulamaktadır. Hizmet alımı tip sözleşmelerinde işverenin, yüklenici tarafından çalıştırılan işçinin ücretinin ödenmesi, sosyal haklarının takibi gibi denetim dışında işçiye karşı bir sorumluluğu yoktur. İşveren ile yüklenicinin İş Kanunu’na göre işçiye karşı müteselsilen sorumlu olmasına rağmen rücu ilişkisinde taraflar arasında imzalanan sözleşmenin uygulanması sözleşme hukukunun en temel ilkelerindendir.
Uyuşmazlık, dava dışı işçiye ödenen kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı alacağından tarafların ne oranda sorumlu olduğu noktasında toplanmaktadır. Sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı takdirde 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 167. maddesinde, borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumlu oldukları belirtilmiştir. Yüklenicinin çalıştırdığı işçilere ilişkin iş yasalarından doğan yükümlülükleri yerine getirmekle sorumlu olduğuna dair sözleşmede açık hüküm bulunmadığından, yüklenici çalıştırdığı işçiler yönünden dönemleri itibariyle asıl işveren olan davacıya karşı 1/2 oranında sorumludur.
Bu itibarla, mahkemece yanılgılı gerekçe ile anılan şekilde karar verilmiş olması doğru olmamış, HMK 353/1,b,2 uyarınca kararı düzelterek yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
I-Yukarıda (1) numaralı bentte belirtilen nedenlerle davalı vekilinin diğer İSTİNAF BAŞVURU SEBEPLERİNİN ESASTAN REDDİNE.
Yukarıda (2) numaralı bentte belirtilen nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. sayılı dava dosyasında verdiği 17.10.2018 tarihli KARARINI DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE.

Buna göre:
“1-Davanın kısmen kabulü ile 2.377,28-TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine.
Fazlaya ilişkin istemin reddine.
2-Alınması gereken 162,39-TL karar ve ilam harcından peşin alınan 81,20-TL’nin düşümü ile kalan 81,20-TL’nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına.
3-Davacı tarafça peşin yatırılan 31,40-TL başvurma harcı ve 81,20-TL peşin harcın davalıdan alınıp davacıya verilmesine.
4-Davacı tarafından yapılan 109,00-TL posta davetiye gideri ve 1.200,00-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.309,00-TL’nin kabul ret oranına göre 654,50-TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine. Kalan masrafın davacı üzerinde bırakılmasına.
5-Davalı tarafından yapılan 73,63-TL yargılama giderinin kabul ret oranına göre 36,82-TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine.Kalan masrafın davalı üzerinde bırakılmasına.
6-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T. uyarınca 2.377,28-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine.
7-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T. uyarınca 2.377,28-TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine.
8-Artan gider-delil avanslarının karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak ilgilisine iadesine.”
II-Peşin alınan istinaf karar harcının istek halinde iadesine.
III-HMK m. 359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m. 302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına.
03.11.2021 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK m. 362/1,a gereğince miktar veya yetmiş sekiz bin altı yüz otuz (78.630,00) Türk Lirası’nı geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere, OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 04.11.2021

Başkan … Üye … Üye … Katip …

KARŞI OY YAZISI
I
Dairemiz çoğunluğu ile aramızdaki görüş ayrılığı (davacı) üst işveren ile (davalı) alt işveren arasındaki teselsül ilişkisinin tasfiyesinde, bir diğer ifade ile müteselsil borçlulukta iç ilişkide yükümlülüğün, dolayısıyla rücu sınırının ne şekilde belirleneceği noktasında toplanmaktadır.
II
Müteselsil borçlulukta iç ilişkiyi bir diğer ifade ile rücu hakkını düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 167’nci maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:
“Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar.”
Rücu hakkı müteselsil borçlulukta her bir borçluya düşen yükü azaltmak amacını güder. Düzenlemeden görüleceği gibi müteselsil borçlular arasındaki iç ilişkide “eşit pay” ilkesi geçerlidir. Bir diğer ifade ile kural olarak borcu ifa eden müteselsil borçlu, diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkını ancak kendisine isabet eden payı aşan kısım için kullanabilir.
Ancak bu ilke mutlak değildir: taraflar eşit pay ilkesinin aksini açık bir sözleşme hükmü ile kararlaştırabilecekleri gibi borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliği de eşit pay ilkesinin uygulanmayacağı yönünde bir anlam ifade edebilir.
Bu noktada somut olaydaki uyuşmazlığı ilgilendirdiği için (müteselsil borçluların iç ilişkileri bakımından bir sözleşme hükmü bulunması hali bir kenara bırakılıp, ki eldeki dosyada taraflar arasında bağıtlanan sözleşmede böyle bir düzenleme bulunmamaktadır) “borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliği”nin neye göre belirleneceği üzerinde durulmalıdır.
Kanun düzenlemeye bir peşin kabul ile başlamıştır: buna göre müteselsil borçluların her birinin borç ilişkisindeki ilgi ve yararının aynı ölçü ve nitelikte olduğu kabul edilmektedir. Fakat müteselsil borçlulardan bir ya da birkaçı, diğerlerine oranla borç ilişkisinden daha çok yararlanıyor olabilir; diğerlerinin ise müteselsil borç altına girmekte hiçbir yararı olmayabilir.
Böyle bir ihtimalde sözleşmeden yararlanan kimse ile sözleşmeden yararlanmayan müteselsil borçlular arasında eşit pay ilkesinin geçerli olacağı söylenemez (Becker, H.: İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, C.VI, Borçlar Kanunu, I. Kısım, Genel Hükümler, Bern 1934’ten çev. K. Reisoğlu, Ankara 1967, m.148 (146), s.173, n.1; Oser, H./Schönenberger, W.: İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, C.V, Borçlar Hukuku, I. Kısım, 2.b., Zürich 1929’dan çev. R. Seçkin, Ankara 1950, m.50, s.460, n.10; Eren, F.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 22.b., Ankara 2017, s.847 vd.; Akıntürk, T.: Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s.211; Canyürek, M.: Müteselsil Borçlulukta İç ve Dış İlişkiler, İstanbul 2003, s.114; Koçano Rodoslu, E.: Rücu Hakkı, Ankara 2016, s.117).
Nitekim haksız fiilden kaynaklanan müteselsil borçlulukta da haksız fiil sorumlularının birbirine rücuunda bütün durum ve koşulların, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önüne alınacağı belirtilmiştir (TBK m.62).
Konuyu birkaç örnekle açıklamaya çalışayım:
Bir evi üç arkadaş birlikte kiralamıştır. Bunların herhangi biri aylık kira bedelini kiralayana (ev sahibine) ödeyince o ayın kira borcu sona erer. Ayrıca bir sözleşme yoksa evi kullanan her bir kiracı, kendi aralarında kira bedelinin üçte birinden sorumludur ve kiralayana ödeme yapan kiracı, diğer ikisinden kira bedelinin ayrı ayrı 1/3’lük kısmını almak hakkına sahiptir; haliyle kalan 1/3’lük kısım da kendisine isabet eden paydır. Zira bu ihtimalde her bir kiracı evden (aksine anlaşma olmadığı farz edildiğinde) eşit biçimde yararlanmaktadır. Burada “eşit pay” ilkesi açıkça görülmektedir.
Fakat iki arkadaş, banka ile kredi sözleşmesi bağıtlayan üçüncü arkadaşlarının güvenirliğini arttırmak amacıyla ona kefil olurlarsa eşit pay ilkesinin uygulanmayacağı açıktır. Zira kredi sözleşmesinden yararlanacak olan kimsenin kredi sözleşmesi çerçevesinde verilecek parayı bizzat kullanacağı ve aslında borcun tamamından sorumlu olacağı tartışmasızdır. Bu ihtimalde kredi kullanarak mal varlığını arttıran kimse ile sırf onun güvenirliğini arttırmak amacıyla kefil olan kimselerin yararı aynı değildir. Eşit pay ilkesinin katı biçimde uygulanması sonucunda ödemeyi yapan kefilin diğer kefile ve kredi sözleşmesini bağıtlayan asıl borçluya payları oranında rücu edebileceği kabul edilemez. Aksi halde kişi, iki dostunun kefaletiyle 30.000,-TL kredi kullanır ve kefillerden birinin borcu ödemesi ile ona “payının 1/3 olduğu” iddiasıyla 10.000,-TL ödeyerek iç ilişkiyi tasfiye edebilir. Bu durum kanunun amacına ve genel hayat tecrübelerine uygun değildir.
Yine bononun güvenirliğinin ve dolayısıyla tedavül kabiliyetinin arttırılması amacıyla keşidecinin, üzerine lehdar sıfatıyla bono düzenlemesine onay veren ve bunu ciro ederek teselsüle giren kimsenin borcu ödemesi halinde poliçe borcunun yarısından sorumlu tutulacağı söylenemez.
Bu durumda müteselsil borçlular arasındaki iç ilişkinin tasfiyesinin rücu hakkı çerçevesinde yapılacağı fakat rücu hakkının sınırının ancak hak sahibi olan müteselsil borçlunun hukuki ilişkiyle ilgi ve yararı çerçevesinde belirlenmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
III
Somut olaya yine bir örnek üzerinden dönersek:
Üst işveren üst ve ara dekapaj, kömür kazı, yükleme, nakliyat ve stoklama işleri için işçi ihtiyacı duymuş ve bunun için (söz gelimi aylık 50.000,-TL) bütçe ayırmıştır.
Yapılacak ihaleye girmeyi düşünen alt işveren adayı bu çerçevede bir mali analiz yapmıştır (söz gelimi her birine 3.000,-TL vererek on işçiyi 30.000,-TL’ye çalıştıracak, 10.000,-TL yönetim gideri, vergi vs. ayıracak ve ay başına 10.000,-TL kâr edecektir).
İhale gerçekleşmiş ve taraflar arasında bağıtlanan sözleşme uyarınca belirtilen hizmeti ifa edilmiş, sözleşme süresinin sonunda (veya daha sonra) bir işçi bazı işçilik alacaklarını alamadığı iddiasıyla üst işveren ve alt işvereni hasım göstererek iş mahkemesinde dava açmış ve (söz gelimi 2.900,-TL müddeabih üzerinden) her iki davalının müteselsilen sorumlu olduğu yönünde elde ettiği ilamı icraya koymuştur.
Üst işveren icra dosya borcunu ödemiş ve eldeki gibi bir dava ile rücu hakkı çerçevesinde alacağın tahsili amacı ile alt işverene yönelmiştir. Bu durumda dava dışı alacaklı işçiye karşı müteselsil borçlu olan üst ve alt işveren arasındaki (iç) ilişki ne şekilde çözülmelidir?
Saygıdeğer çoğunluğun buradaki çözüm önerisi müteselsil borçlu konumundaki üst ve alt işverenin “eşit pay” ilkesi çerçevesinde işçiye ödenen parayı yarı yarıya üstlenmeleri şeklindedir.
Yukarıdan beri göstermeye çalıştığım yasal düzenlemeler, yaptığım açıklamalar ve vermeye çalıştığım örnekler ışığında işçinin alt işveren nezdinde çalıştığı, alt işverenin bu işçinin çalışması nedeniyle kâr elde ettiği ve bu bağlamda işçinin alacaklarının ödenmesi noktasında hukuki ilişkiyle ilgisinin üst işverenden daha yoğun ve bundan elde ettiği yararın üst işverenden daha fazla olduğu anlaşılmaktadır.
Üst işveren sözleşme ile taahhüt ettiği ödemeleri aylık bazda ve düzenli olarak yapmıştır. Ona ilave bir yük yüklemenin hukuki dayanağı yoktur. Üst işveren dekapaj hizmetini kendi de sağlayabilir ya da ödemelerini daha doğru yapan bir alt işverenle sözleşme bağıtlaması halinde böyle bir davayla, icra takibiyle ve ödeme riskiyle karşılaşmazdı.
Gelinen noktada üst işveren dekapaj işi için 50.000,-TL bütçe ayırmışken toplam harcaması (1/2 sorumluluk çerçevesinde) 51.450,-TL olmuştur zira aylık verdiği 50.000,-TL içinde ilam ve ödeme konusu edilen para zaten mevcuttu… Alt işveren ise 10.000,-TL kâr planlarken işçiye 2.900,-TL’lik ödemeyi eksik yapmış ve 12.900,-TL kâr elde etmiştir. Eldeki dava sonucunda alt işverenden ödemediği ve dava açılmasına neden olduğu 2.900,-TL değil (1/2 sorumluluk çerçevesinde) 1.450,-TL talep edilmektedir ve alt işveren 11.450,-TL kâr elde etmiş olmaktadır.
Açıklamaya çalıştığım nedenlerle sözleşmede açık hüküm bulunmamakla birlikte Türk Borçlar Kanunu’nun 167’nci maddesinin birinci fıkrasında ifadesini bulan “borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliği” ibaresi gereği işçiye yapılan ödemenin tamamının alt işverene yükletilmesi, üst işverenin sorumluğu cihetine gidilmemesi gerektiği görüşünde olduğumdan, saygıdeğer çoğunluğun (kararın hüküm fıkrasının I numaralı bendinin ikinci paragrafında gösterilen ve davalının istinaf başvuru sebeplerinin bir kısmının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve yeniden hüküm kurulması şeklinde tezahür eden) aksi yöndeki kararına katılamıyorum.