Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2018/2631 E. 2021/524 K. 31.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (E S A S I İ N C E L E M E D E N
K A R A R I N K A L D I R I L M A S I)
….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN VEKİLİ : … …
….

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 07/06/2017
ESAS-KARAR NUMARASI : …
….
Davacı, davalılar ve davalı iflas idare memurluğu vekilleri tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
Dava banka kredi açma sözleşmesi nedeniyle girişilen icra takibine itiraz istemi ile açılmış, daha sonra 11.04.2011 günü davalılardan …. iflas etmiştir.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin bir başka banka tarafından aynı davalılara karşı açtığı benzer bir davada verilen kararın temyiz incelemesi üzerine verdiği 13.01.2016 gün ve ….K sayılı kararında:
“Dava, alacağın tahsili için başlatılan icra takibinde davalıların itirazlarının iptali istemine ilişkin olup, davalılardan …. eldeki davanın devamı esnasında Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. esas sayılı dosyası üzerinden 14.04.2011 tarihinde iflasına karar verilmesi ile bu davalı açısından İİK’nın 235. maddesi uyarınca kayıt kabul istemine dönüşmüştür. Kayıt kabul istemini içeren davalar, İİK’nın 235/3. madde hükmü uyarınca basit yargılama usulüne tabi olup, itirazın iptali istemli dava ise, yazılı yargılama usulüne tabidir. HMK’nın 167. maddesi gereğince; mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden karar verebilir. Bu durumda, mahkemece davalı müflis şirket ile diğer davalılar hakkındaki davanın farklı yargılama usulüne tâbi olduğu gözetilerek davalı …… ile ilgili davanın tefriki ile ayrı bir esasa kaydı ve tâbi olduğu usule göre yargılamanın yürütülmesi gerekirken, davaların birlikte görülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır” şeklinde karar vermiştir.
Gösterilen Yargıtay kararı ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a.6 düzenlemesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak belirtilen tefrik işlemi ve yeniden usulüne uygun biçimde yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerekmiştir.
Kaldırma nedenine göre tarafların diğer istinaf başvuru sebeplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a.6 düzenlemesi uyarınca Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … 07/06/2017 tarihli kararın, ESASI İNCELENMEDEN KALDIRILMASINA ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE.
Taraflar vekillerinin esasa ilişkin diğer istinaf sebeplerinin incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
2-. Peşin alınan istinaf karar harcının iadesine.
3-. İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından hükümle birlikte değerlendirilmesine.
4-. HMK m. 359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m. 302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına.
31/03/2021 tarihinde dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda,
HMK m. 353/1-a ve 362/1-g gereğince KESİN olmak üzere OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.

Başkan Vekili 28532 Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır (M) e-imzalıdır

KARŞI OY YAZISI
I
Saygıdeğer çoğunlukla aramızdaki görüş ayrılığı alacak (veya itirazın iptali) davasının devamı sırasında davalının iflasının davanın türünü değiştirerek onu kayıt kabul davasına dönüştürüp dönüştürmeyeceği ve buna bağlı sonuçların derdest dava için uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.
II
İlk olarak alacak ve bu bağlamda itirazın iptali davaları ile kayıt kabul davaları üzerinde durmak istiyorum.
Alacak davası bir para alacağı doğuran sübjektif hakkının ihlal edildiğini düşünen kimse (davacı) tarafından, bu hakkı ihlal ettiğini ileri sürdüğü kimseye (davalıya) karşı devlet mahkemelerinden hukuki korunma ve bu bağlamda alacağının tahsiline karar verilmesini istemesidir. Alacak davası sonucunda verilecek hüküm “eda hükmü” niteliğindedir ve davanın tarafları arasında, aynı konu ve hukuki sebep çerçevesinde kesin hüküm teşkil eder (HMK m.303). Dava sonunda davacı, mahkemenin verdiği ilamı icra takibine koyarak alacağını tahsil etmeye çalışır.
İtirazın iptali davası ise bir icra takibine sıkı sıkıya bağlı olarak açılan ve maddi hukuk açısından alacaklının gerçekten alacaklı olup olmadığını ve buna karşılık borçlunun itirazının haklı ya da haksız olduğunu belirleyen ve davanın sonunda icra müdürüne, itiraz üzerine duran takibe devam etmesi emrini içeren bir hüküm verilen davadır. İtirazın iptali davası sonunda verilen karar da taraflar arasında kesin hüküm oluşturur. İtirazın iptali davasında takibe devam edilerek alacağın tahsili sağlanır.
III
Roma’da her bir hak (jus) bir dava hakkı (actio) ile korunurdu. Davası olmayan hak yaptırımsız ve korumasızdı. O nedenler her bir davanın bir adı vardı ve bunlar başlangıçta sınırlı sayıda idi (numerus clausus) fakat sonradan artan ihtiyaçlar bunların da sayılarını arttırdı.
Bugün Türkiye’nin de dahil olduğu modern kara Avrupası hukuk sisteminde ilke olarak davacı güncel bir hukuki yararı bulunmak kaydıyla her türlü davayı açabilir; yasalarla belirlenmiş birkaç istisna dışında davaların adı yoktur. Uygulamanın bunları birbirinden ayırmak için çeşitli adlar kullanması ilkenin istisnası değildir.
İlkenin asıl istisnası “boşanma”, “iflas” gibi hakkı doğrudan saptayıp gerçekleştiren davalardır. Bunlardan biri de İcra ve İflas Kanunu’nun 235’inci maddesinde öngörülen ve iflas tasfiyesinde düzenlenen sıra cetveline itiraz davalarıdır. İflas idaresine yaptığı alacak kayıt başvurusu tamamen veya kısmen reddedilen alacaklının alacağının masaya kaydı için sıra cetveline itiraz ettiği dava uygulamada “kayıt kabul” davası olarak adlandırılmaktadır. Aynı maddede düzenlenen ve bir başka alacaklının gerçekte alacaklı olmadığına ya da kabul edildiği sıranın hatalı saptandığına yönelik davalar da sıra cetveline itiraz başlığı altında düzenlenmiştir ve bu iki dava türünü ayırt edebilmek için bunlara da “kayıt terkini” davası denmektedir.
Kayıt kabul davalarını diğer alacak (ve itirazın iptali) davalarından ayıran husus, bu davaların iflas sıra cetvelinin düzenlenmesinden sonra açılmasıdır. Davanın İcra ve İflas Kanunu’nda tanımlandığı sistematik konum da (m.235) bu saptamayı doğrulamaktadır. Burada kayıt sözcüğü “kaydetmek” bağlamında bir fiili değil, (tapu kaydı, trafik kaydı) gibi sıra cetvelinin her bir satırını ifade etmekte ve alacaklı bu dava ile tahsilden ziyade belirli bir tutardaki alacağının o iflas tasfiyesinde bir kayıt numarası altında pay almasını sağlamak maksadıyla bu davayı açmaktadır (Hunkeler/Sprecher: Kurzkommentar, 2. Bası, Basel 2014, m.250, n.1).
Kayıt kabul davalarının basit yargılama usulüne tâbi olduğu kabul edilmektedir (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku, C.IV, 3.b., İstanbul 1997, s.3242; Üstündağ, S.: İflas Hukuku – İflas, Konkordato, İptal Davaları, 8.b., İstanbul 2009, s.180). Basit yargılama usulüne tâbi davalarda dilekçelerin verilmesi (HMK m.316), ikinci dilekçe verme yasağı (HMK m.317/2), delillerin gösterilmesi (HMK m.318) ve iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı (HMK m.319) yazılı yargılama usulüne göre çok daha basitleştirilmiştir. Esasen bu basitlik yargılamanın yazılı usule göre daha teminatsız olduğunu gösterir.
Kayıt kabul davaları masa hasım gösterilerek açılır ve kesin hüküm etkisi sadece o iflas tasfiyesi içindir. Bu nedenledir ki dava sıra cetvelinin ilanından itibaren on beş günlük hakdüşürücü süreye bağlanmıştır (İİK m.235/I). Bu süreyi kaçıran alacaklı alacak hakkını kaybetmemektedir, o sadece bu tasfiye sonunda yapılacak paylaşıma katılamayacaktır. Yoksa müflise karşı alacağı zamanaşımı süresi sonuna kadar istenebilecek durumdadır (Üstündağ, s.179). Alacaklı iflasın kaldırılması veya kapanmasından sonra alacağını borçludan isteyebilir.
IV
Bu paragrafta kısaca dava açılmasının sonuçlarına ve iflasın derdest davalara etkisine değinmek istiyorum.
Davanın açılması ile (Bkz. Tanrıver, S.: Medeni Usul Hukukunda Derdestlik İtirazı, Ankara 1998, s.1, dn.1):
– Mahkemenin davayı incelemesi zorunluluğu doğar,
– Davanın açılması anında yetkili ve görevli olan mahkeme artık sabit hale gelir ve yetki ve görev sonradan ortaya çıkan değişikliklerden etkilenmez (perpetuatio fori),
– Dava şartları davanın açıldığı tarihe göre belirlenir,
– Dava, açıldığı tarihteki duruma göre karara bağlanır,
– Aynı dava tekrar açılamaz (HMK m.114/1-ı),
– Davayı geri alma yasağı başlar (HMK m.123) ve
– Dava açılması tasarruf yetkisini kısıtlamaz.

İflasın derdest davalara etkisi İcra ve İflas Kanunu’nun 194’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre:
“Acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı … davalı olduğu hukuk davaları durur ve ancak alacaklıların ikinci toplanmasından on gün sonra devam olunabilir.”
Bu ilkeler ve yasal düzenlemelerin bir arada değerlendirilmesinden ortaya çıkan sonuç şudur: Derdest bir alacak (veya itirazın iptali) davası bulunan alacaklı davalının iflası üzerine (alacağını masaya yazdırmak zorunda olmaksızın) davasına devam edebilir ve dilerse alacağının masaya kaydı için de başvurabilir. Davacının masaya başvurması başlı başına davayı konusuz bırakmaz; bu ancak alacağın nizasız olarak masaya kaydıyla mümkündür.
Davacı davasına devam etmek istiyorsa mahkeme yargılamayı ikinci alacaklılar toplanmasından on gün sonrasına kadar ertelemelidir. Nitekim İcra ve İflas Kanunu’nun 224’üncü maddesinde birinci alacaklılar toplanmasının görevleri arasında “muallak davalar” hakkında acele karar verilmesi de sayılmıştır. Esasen derdest davaların ikinci alacaklılar toplanmasından on gün sonrasına kadar duracağına dair yasal düzenleme ile (İİK.m.194/I) masa tarafından neticelendirilmesine lüzum görülmeyen iddiaların ve bu arada müflisin davacısı olduğu derdest davaların takibinin, ikinci alacaklılar toplanmasında hakkı isteyen alacaklıya devrolunmasına dair düzenleme (İİK.m.245) birlikte değerlendirildiğinde, anılan davaların olduğu gibi devam edeceğinin yani kayıt kabule dönüşmeyeceği hususunun yasa koyucu tarafından da benimsendiği anlaşılmaktadır. Bu düzenlemenin maksadı şudur: İkinci alacaklılar toplanması derdest davanın haklı olduğunu ve daha fazla gidere sebebiyet verilmemesi için bunun cetvele kabulüne karar verebilir. Beklemenin amacı da bu iradenin ne şekilde oluştuğunun görülmesidir.
Alacaklı eğer alacağını masaya yazdırmak için iflas idaresine başvurmuşsa iflas idaresi bu alacak hakkında red kararı vermeyip, bunu masaya “nizalı alacak” olarak kaydetmelidir zira ortada zaten derdest bir dava bulunmaktadır ve müflisin yerine iflas idaresince takip edilecek bu dava sonucunda verilecek karar doğrudan masaya etki edecektir. Davanın kabulü halinde niza kaydı silinecek ve bu tutar masaya kabul edilmiş olacak, davanın reddi halinde ise alacak tamamıyla sıra cetvelinden çıkartılacaktır.
Bu çerçevede varılan sonuç iflas tarihinde derdest bulunan ve konusu masayı ilgilendiren bir mal ya da hak olan davaların aynen (=tür değiştirmeksizin) devam edeceğidir.
V
Bu noktada derdest davanın kayıt kabule dönüşeceği ve dönüşmeyeceği olasılıkları çerçevesinde yapılacak yargılama ve davanın sonunda verilecek hükmün niteliği ile bunun masaya ne şekilde kaydedileceği üzerinde de durulmalıdır.
Konusu para alacağı olan derdest davaların kayıt kabul davasına dönüşeceği kabul edildiğinde ortaya çıkan ilk sorun mahkemenin görevi noktasında olacaktır. Kayıt kabul davalarında görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi iken dava diğer mahkemelerde görülürken davalının iflası halinde söz gelimi sulh hukuk ya da tüketici mahkemesi görevsizlik kararı veremeyecektir.
Ortada derdest bir alacak davası varken borçlu iflas ettiğinde alacaklı masaya başvurmuş ve iflas idaresi alacağı nizalı yazmak yerine reddetmişse bu noktada alacaklı yeni bir kayıt kabul davası açmak durumunda değildir. Zira iflas idaresi yeni bir hasım olmayıp, iflas masasının yasal temsilcisi olması sıfatıyla davacının karşısında konumlanmıştır. Geniş haklar bahşeden bir alacak davası varken, aynı hukuki sebebe ve aynı konuya dayalı açılacak ve aslında daha az hak bahşeden kayıt kabul davası açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
Davalı iflas etse de alacak davasına bakan mahkemenin alacağın masaya kaydına değil, ortada hiç iflas yokmuş gibi tahsile karar vermesi mümkün ve gereklidir. İflasın açılması ile takiplerin duracağı, kararın kesinleşmesi ile de takiplerin düşeceği (HMK m.193) gözetildiğinde artık itirazın iptaline değil yine tahsile karar verilmelidir. Ola ki mahkeme kayıt kabul kararı vermişse bunun da infazı kabildir.
Kayıt kabul kararları zaten davalı sıfatıyla davayı takip eden iflas idaresince masaya kaydedilecektir. Tahsil kararı ise davacı-alacaklı tarafından masaya kayıt için iflas idaresine sunulur. İflas idaresinin taraf olduğu ilamda gösterilen alacağı, itfa ya da zamanaşımı (İİK m.33 ve 33/a) ve mükerrerlik dışında bir nedenle masaya kaydetmeme hakkı yoktur. İflasın borçlunun bütün borçlarını muaccel hale getirdiğine ilişkin ilke (İİK m.195) karşısında “imhal” kayıt isteminin reddine gerekçe olamaz. Eğer iflas idaresi ilamda yazılı alacağı reddetmişse yeni bir kayıt kabul davası açılmak yerine, icra mahkemesine şikâyet yoluna gidilmelidir. Zira ilama bağlanmış alacağın tahsili için yeni bir ilam almaya gerek yoktur.
Dava somut olayda olduğu gibi itirazın iptali istemine ilişkinse, bir diğer deyişle iflastan önce girişilmiş bir icra takibine vaki itirazın iptali davasının devamı sırasında iflas kararı verilmişse, artık ortada bir takip bulunmadığından (İİK.m.193/I-II) “itirazın iptali ve takibin devamı” şeklinde karar verilmemelidir. Yine takibe bağlı olduğundan Yasa’nın 67’nci maddesinde düzenlenen tazminatlara da hükmedilememelidir.
Özel mahkemelerde yapılan yargılamalarda verilecek hükümler için de benzer görüşler kabul edilebilir. Buradaki en büyük sorun derdest davanın kayıt kabule dönüşeceği fikrinin benimsenmesi halinde yargılama usulünün ne şekilde belirleneceği noktasında toplanmaktadır. Bu düşüncenin kabulü halinde yazılı yargılama usulüne tâbi bir davanın, davalının iflası ile basit usule dönüşmesi ihtimali gündeme gelmektedir. Her iki yargılama usulü arasındaki farkların, derdest bir dava içinde ortaya çıkması iddia ve savunma haklarını kısıtlayıcı sonuçlar doğurmaktadır. Diğer taraftan mesela iş mahkemelerinde temyiz süresi tefhimle başlamakta ve 8 günlük süreye tâbi bulunmaktadır. Davanın kayıt kabule dönüştüğü fikrinin benimsenmesi halinde temyiz süresinin tebliğden itibaren on beş gün içinde yapılması gerektiğine dair Yargıtay uygulaması sıkıntı yaratmaktadır. İş mahkemesince tahsil hükmü kurulmasında sorun yokken, kayıt kabul hükmü kurulması halinde temyiz süresi ve sürenin başlangıcı hakkında belirlilik bulunmamaktadır.
Bu haliyle davaların kayıt kabule dönüştüğüne dair düşünce Yasanın mantığına ve düzenlemesine uymamaktadır.
Yargıtay’ın ifadesinin aksine bu yönde yasal bir düzenleme de kesinlikle bulunmamaktadır. Yargıtay davanın kayıt kabule dönüşmesini de yeterli görmemektedir. (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesi ancak iflas idaresinin red kararı üzerine kayıt kabul davası açılmamışsa derdest davaya kayıt kabul davası olarak devam edilebileceği görüşündedir. Bu yaklaşım açıkça alacaklıları tarafları, konusu ve hukuki sebebi aynı olan ikinci (derdest) bir dava açmaya zorlamaktadır ki, bu Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/ı maddesi hükmüne aykırıdır.
VI
Yukarıdan beri göstermeye çalıştığım yasal düzenlemeler ve yargılama hukuku ilkeleri çerçevesinde derdest alacak (veya itirazın iptali) davalarında davalının iflasının açılmasının asla davayı kayıt kabule dönüştürmeyeceği görüşündeyim.
Olan şey şudur: Derdest dava iflasın açılması ile durur ve ikinci alacaklılar toplanmasından on gün sonra devam eder…
VII
Şöyle bir örnek vereyim:
Davacı şirket, yöneticisi için bir makam aracı arayışına girmiş ve dünyaca ünlü bir otomobil üreticisi tarafından üretilen yüksek segmentte, oldukça pahalı bir aracı satın alarak şirket aktifine katmış ve şoförü ile birlikte yöneticinin kullanımına sunmuştur. Arabanın başından beri arızalı olduğu anlaşılmıştır. Satım ticaridir ve asliye ticaret mahkemesinde Türk Ticaret Kanunu’nun 23’üncü maddesi uyarınca dava açılmıştır. Bu davada anılan yasal düzenlemedeki kısa ayıp ihbar süreleri ve sınırlı talep sonuçları dikkate alınacaktır.
Aracın kullanılamaması nedeniyle şirket yeni bir makam aracı satın almış ve dava konusu aracı da sıradan vatandaş V’ye yok pahasına satmıştır. Dava konusunun el değiştirmesine ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu ilkeleri çerçevesinde davaya yeni malik devam etmektedir…
Şimdi davacı-alıcı tarafın sıfatı ve statüsü değişti diye:
a) Asliye ticaret mahkemesi yeni malikin sıfatına göre dosyayı görevsizlik kararı ile tüketici mahkemesine gönderecek midir?
b) İlk davanın Türk Ticaret Kanunu’ndaki ayıp ihbar ve dava süreleri kaçırıldıktan sonra açılmış olması ihtimalinde, bundan sonra Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un daha uzun (ayıp) muayene ve ihbar süreleri mi uygulanacaktır?
c) Davacı “yasa gereği” diyerek Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’undaki daha kapsamlı ve koruyucu talep sonuçlarını (olası ıslah ile) dile getirebilecek midir?
Bu soruların hepsinin yanıtı “hayır”dır. Çünkü uyuşmazlık davanın açıldığı tarihteki şartlara göre çözümlenecektir. Taraflardan birinin durumunun ya da statüsünün değişmesi ilke olarak davayı etkilemeyecektir.
Eldeki dava ortada iflas yokken itirazın iptali istemi ile açılmıştır. Sonradan iflasın açılmasının davayı etkileyecek hiçbir yönü yoktur.
VIII
Bu anlayış farklılığı gerek bölge adliye mahkemeleri ve gerek Yargıtay daireleri arasında da işbölümü ve görev sorunu doğurmaktadır.
Bilindiği gibi görev ancak yasayla belirlenir ve kamu düzenine ilişkindir. Bu ilkenin altında yatan neden belirli bir alanda yetişmiş, derinleşmiş hakimlerin o dava türü için daha teminatlı yargılama yapacaklarına ilişkin kanaattir.
Gerek Dairemizin ve gerek Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin görevi İcra ve İflas Kanunu’nun 235’inci maddesine göre açılmış iflas sıra cetveline itiraz davaları üzerine verilen hükmü ve kararlar hakkında yasa yolu incelemesi yapmaktır.
Somut olayda dava açıldığı tarihte ortada ne iflas ve ne de düzenlenmiş bir sıra cetveli bulunmaktadır. Eldeki davanın, ortada bulunmayan bir sıra cetveline itiraz istemini içerdiğini söylemenin hiçbir yasal ve mantıksal dayanağı yoktur.
Uyuşmazlık banka kredi sözleşmesinden kaynaklanmaktadır ve ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf inceleme yeri Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi, sonrasında ise Yargıtay 11. Hukuk Dairesidir.
IX
Yukarıdan beri gösterdiğim yasal düzenlemeler ve yapmaya çalıştığım açıklamalar çerçevesinde davanın hiçbir şekilde kayıt kabule dönüşmediği ve hatalı Yargıtay kararı gözetilerek tefrikten bahisle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ilişkin çoğunluk görüşüne katılamıyorum. Dosyanın görevli Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesine gönderilmesi gerektiği düşüncesindeyim.

Dr. …
….
e-imzalıdır