Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ (E S A S I İ N C E L E M E D E N
K A R A R I N K A L D I R I L M A S I)
….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …
İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 15.02.2018
ESAS-KARAR NUMARASI …
Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili, müvekkilinin … Devlet Hastahanesi’nde ilki 12.02.2011 tarihinde ve ikincisi 22.03.2011 tarihinde olmak üzere göz doktoru …’a iki kez ameliyat olduğunu, doktorun tıbbi kötü uygulaması sonunda sol gözünün görme duyusunu kaybettiğini ve kör olduğunu, doktor … Sigorta tarafından 2011 yılında… numaralı poliçe ile sigortalandığını, limit dahilinde zararlardan sorumlu olduğunu, müvekkilinin 59 yaşında, büyük iş makinesi tamir ustası olduğunu, aylık 2.000,00-TL gelirinin bulunduğunu, aldığı maaşla ilgili kayıtların … … şubesinde bulunduğunu belirterek oluşan maddi zararının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00-TL’sinin olay tarihinden itibaren uygulanacak avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline; olay nedeniyle duyduğu manevi acılar nedeniyle 100.000,00-TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirketin sigortalının tıbbi kötü uygulaması sonucu kusuruyla gerçekleyen bir sorumluluğunun doğması halinde sigortalının sorumluluğunu poliçe limiti dahilinde güvence altına aldığını, sorumluluklarının poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, davacının ameliyatlar ile sakatlık arasında illiyet bağı kurması ve sigortalının kusurlu olduğunu ispatlaması gerektiğini, doktor …. layıkıyla ameliyatı yerine getirdiğini, zararın doğmasında sigortalıya yüklenecek kusur bulunmadığının uzman bilirkişiler vasıtasıyla çözümlenmesi gerektiğini, ameliyattan önce hastanın detaylı olarak bilgilendirildiğini, davacının ameliyatın sonuçlarını kabul ettiğini, bu nedenle sigortalının sorumluluğunun bulunmadığını, davacının gelirini somut olarak ispatlaması ve poliçede manevi zararla ilgili hüküm bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiğini, müvekkili şirketin manevi tazminattan sorumlu olduğu belirlendiği taktirde manevi zararın yöntemince ispatı gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece mahkemesi’nce “…dava, tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesinden kaynaklı alacak istemine ilişkindir. Davalı … şirketine yönelik talep, sigorta poliçesi kapsamında ve poliçe limiti ile sınırlı olup, sigortalı doktorun kusuru ve sorumluluğunun saptanması halinde bir zarar oluşmuş ise teminat kapsamında değerlendirilebilecektir. Dosya içerisindeki ….Başkanlığı tarafından düzenlenen 25.04.2016 tarihli raporu ile davacı hastada meydana gelen sol gözdeki görme kaybının katarak ameliyatı sonrasında oluşan komplikasyonlar sonucu meydana geldiği, dava dışı doktorun tedbirsizlik, dikkatsizlik, meslekte acemilik veya ihmal şeklinde bir eyleminin tespit edilmediği, dava dışı göz doktoruna kusur atfedilemeyeceği tespit edilmiştir. Sigortalının kusuru tespit edilemediğinden davalı … şirketinden de zararın tazmininin istenemeyeceği kanaatiyle davanın reddine…” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
İstinaf yasa yoluna başvuran davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle:
Müvekkilinin ameliyatlar öncesinde bilgilendirilmediğini, aydınlatılmadığını ve rızası alınmadığını, gerekli tıbbi özen gösterilmeyerek görme duyusunun tamamen kaybına sebebiyet verildiğini, müvekkiline belgelerin hepsinin matbu olarak düzenlendiğini ve imzalatıldığını, bu belgelerde müvekkiline yapılacak operasyonda, yapılan operasyon sonrası meydana gelebilecekler, amaçlar, riskler, komplikasyonlar ve ek tedavi girişimleri ile ilgili hiçbir bilgi bulunmadığını, söz konusu raporun uzman kişiler tarafından düzenlenmediğini, müvekkilinin ilk muayene ve teşhise ilişkin belgelerin bulunmadığını, bu nedenle verilen adli tıp raporunun da sağlıklı olmadığını, ilk ameliyatın nasıl yapıldığı ve ameliyat esnasında ne gibi komplikasyonların geliştiği ve takibinde nelerin yaşandığı hakkında hiçbir belge bulunmadığını, bu durumun hasta takip formunun bulunmamasının, ameliyat eden doktorun hatasını gizlemeye yönelik olduğunun açık olduğunu, hükme esas alınan raporun hekimin kusurlu olup olmadığının tespiti için yeterli olmadığını, raporu tanzim eden uzmanların adli tıp uzmanı olduğunu, aralarında göz uzmanı bulunmadığını, yeniden göz uzmanı olan bir heyetten rapor alınması gerektiğini, bu duruma itiraz etmelerine rağmen yerel mahkemenin bu durumu dikkate almadığını beyan ederek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesinden kaynaklı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile 3. kişilerden gelecek tazminat taleplerine karşı doktoru sigorta örtüsü altına alan sigortacı, ancak sigortalı doktorun kusuru oranında teminat sağlayacaktır. Davalı sigortacının, sigortalı doktorun kusuru oranında zarardan sorumlu olacağına ilişkin savunmasına itibar edilerek…. Başkanlığından rapor aldırılmış ise de raporda imzası bulunan hekimlerin göz hastalıkları uzmanı olduğuna dair bir açıklama olmadığı gibi uzmanlık alanları da yazılı değildir.
Diğer yandan, Yargıtay 11. H.D. nin….sayılı ilamında da belirtildiği şekilde, hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet akdi mahiyetinde olup, Borçlar Kanunu’nun vekalet akdini düzenleyen 386 vd (Yeni TBK 502 vd ) maddeleri uyarınca, vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. (TBK’nın 396/1 md.). O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nın 394/1. (TBK 510/1.) maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarih ve 25311 sayılı …. Gazete de yayımlanıp yürürlüğe giren Avrupa … Sözleşmesi de iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiş olup, Sözleşme’nin ”amaç” başlıklı 1. maddesinde ”Bu sözleşmenin tarafları tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler”, yine 4. maddesinde “…araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir” düzenlemesi mevcuttur. Avrupa … Sözleşmesi yazılı olan veya yazılı olmayan meslek kurallarına uygun müdahaleyi güvence altına almaktadır. Ayrıca, uygulamanın tedavi ya da yaşam kalitesinin yükseltilmesi amacına yönelmesinin zorunlu olduğu belirtilmektedir. Burada kastedilenin tıbbi standartlar olduğu konusunda bir duraksama bulunmamalıdır. Yine sözleşmenin 5. maddesinde “(1) Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. (2) Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. (3) İlgili kişi, muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 59/g maddesi uyarınca çıkartılan Hekim Etiği Yönetmeliği’nin ”Aydınlatılmış Onam” başlıklı 26. maddesinde “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir.“ denilmiştir.
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 11.maddesinde hastanın, modern tıbbi bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhisinin konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahip olduğu, tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamayacağı; bilgilendirmenin kapsamı başlıklı 15. maddesinde, hastaya; a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği, b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi, c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, ç) Muhtemel komplikasyonları, d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri, e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri, f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri, g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği hususlarında bilgi verileceği; 18. maddesinde ise, ”Bilgi, mümkün olduğunca sade şekilde, tereddüt ve şüpheye yer verilmeden, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde verilir. Hasta, tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek sağlık meslek mensubu tarafından tıbbi müdahale konusunda sözlü olarak bilgilendirilir. Bilgilendirme ve tıbbi müdahaleyi yapacak sağlık meslek mensubunun farklı olmasını zorunlu kılan durumlarda, bu duruma ilişkin hastaya açıklama yapılmak suretiyle bilgilendirme yeterliliğine sahip başka bir sağlık meslek mensubu tarafından bilgilendirme yapılabilir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Özetle hekim, görevini özenle yerine getirmeli ve hastanın bilgi alma hakkı kapsamında onu aydınlatmalıdır. Somut olayda, hekimin hastayı aydınlatma yükümlülüğü konusunda mahkemece herhangi bir araştırma yapılmamıştır.
Bütün bu nedenlerle, sigortalı doktorun zarara sebep olan tıbbi uygulamasındaki kusur oranını ve aydınlatma yükümlülüğünü de irdeleyecek, gerekçeli, denetime elverişli ve içerisinde katarakt ameliyatından anlar göz hastalıkları uzmanının da bulunduğu 3 kişilik bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak sonucuna göre bir değerlendirme yapılıp karar verilmesi gerekirken anılan şekilde karar verilmiş olması doğru olmamış, HMK m. 353/1,a.6 gereğince, kararın kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile:
Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ….. sayılı dava dosyasında verdiği 15.02.2018 tarihli kararın, ESASI İNCELENMEDEN KALDIRILMASINA ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE.
2-Peşin alınan istinaf karar harcının istek halinde iadesine.
3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından hükümle birlikte değerlendirilmesine.
4-HMK m. 359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m. 302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına.
08.12.2021 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK m. 353/1,a ve 362/1,g gereğince KESİN olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 10.12.2021
….