Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2018/2229 E. 2022/928 K. 01.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(İ S T İ N A F B A Ş V U R U S U N U N
E S A S T A N R E D D İ)
….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

….
İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/02/2018
ESAS-KARAR NUMARASI :…

Taraf vekillerince, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 28.01.2012 tarihli sistem kullanım anlaşması imzalandığını, anlaşma uyarınca müvekkiline ait tesislerin elektrik ihtiyacının davalının enerji nakil hattından sağlandığını, 31.12.2014 tarihinde sert kış koşulları, rüzgar, kar ve buz nedeniyle enerji hattındaki 15 adet galvaniz direğin yıkıldığını, durumun mahkeme kanalı ile tespit edildiğini, bu hattın onarımının ancak yaz aylarında yapılabildiğini, bu süre zarfında müvekkili kuruluşun enerji ihtiyacının Balıkesir 1 OSB Müdürlüğü’nden temin edildiğini, müvekkilinin davalıya Ocak 2015 döneminden itibaren mücbir sebep nedeniyle iletim sistemini kullanamayacağını bildirip anlaşmanın askıya alınarak iletim sistemi kullanım fatura düzenlenmeyeceğini 16.01.2015 tarihli yazı ile bildirdiğini ancak davalının mücbir sebep şartlarının oluşmadığı gerekçesi ile talebi reddettiğini, onarımın tamamlandığı Eylül 2015 dönemine kadar müvekkili kuruluşun düzenli olarak sistem kullanım faturaları keşide edildiğini, elektrik iletim direklerinin hasara uğramasından müvekkilinin hiçbir kusuru bulunmadığını, olayın tamamen mücbir sebep olduğunu ileri sürerek müvekkili tarafından ödenmek zorunda kalınan 156.467,67 TL’nın ödeme tarihinden itibaren işleyecek gecikme zammı ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davaya bakma görevinin idari yargıya ait olduğunu, bu nedenle yargı yolu itirazında bulunduklarını, mahkemece görev ve yetki yönünden davanın reddi gerektiğini, ayrıca yıkılan elektrik direklerinin davacının mülkiyet sınırları içinde bulunan ve davacı tarafından tesis edilen hat olduğunu, davacının olumsuz hava koşullarını düşünerek elektrik iletim hattını inşa etmesi gerektiğini, davacının ihtirazi kayıt ileri sürülmeden faturaları ödediğini, bu nedenle davanın haksız açıldığını, konuyla ilgili olarak Yargıtay kararları bulunduğunu savunarak davanın öncelikle yargı yolu nedeniyle usulden, bunun kabul görmemesi halinde ise esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAH. KARARI ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesi’nce “31/12/2014 Tarihinde, Davacının davalı ile imzaladığı Sistem Kullanım ve Bağlantı Anlaşmaları kapsamında elektrik aldığı, tasarrufu kendisine ait … 4 KM lik kısmında yer alan 15 Adet Galvaniz direkte direklerin bükülmesi ile oluşacak şekilde eğilme ve yıkılmalardan kaynaklı tel kopması meydana geldiği sabit olup, davacı söz konusu olayın mücbir sebep olduğundan bahisle olayın meydana geldiği tarihten onarımın yapılarak sistemin tekrar faaliyete geçtiği tarihe kadar sözleşmedeki yükümlülüklerinin askıya alınmasını talep etmiş olup, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere taraflar arasındaki 27/08/2013 Tarihli Sistem Bağlantı Anlaşmasının 8. Maddesi gereğince gereğince ve yönetmelik hükümleri çerçevesinde davacının olayın mücbir sebep olduğunu kanıtlaması halinde söz konusu döneme ilişkin olarak sözleşmeden kaynaklanan sistem kulanım bedelini ödeme yükümlülüğünden kurtulur. Nitekim davacı tarafından söz konusu talep 2015 ocak ayından itibaren bir çok kez davalıya iletildiği, davalı tarafından taleplerin reddedilerek, sözleşme gereğince sistem kullanım bedelinin, … faaliyette olmadığı dönemde de, davacıdan tahsil ettiği anlaşılmaktadır. Davacı taraf sözleşmenin askıya alınmasına ilişkin talebini davacıya açıkça iletmesi karşısında gönderilen her bir fatura için itirazı kayıtta bulunmamış olması davacının söz konusu dönem için sözleşmenin askıya alınmasına ilişkin isteminden vazgeçtiği şeklinde yorumlanamaz, nitekim davacının onarım süresince söz konusu istemini davalıya bir çok kez ilettiği dosyaya sunulan yazışmalardan anlaşılmaktadır. Bu nedenle davalının, davacı tarafından … faaliyette olmadığı dönem için davacının faturaları ihtirazı kayıt olmaksızın ödeme bulunduğundan istirdat talebinde bulunmayacağına ilişkin savunmaları yerinde görülmemiştir.
Olayın mücbir sebep sayılıp sayılmayacağı yönünden ise, 31/12/2014 tarihinde meydana gelen olay neticesinde 15 adet galvaniz direğin yıkıldığı ve 4 km lik alanda … koptuğu, taraflar arasında ihtilafsız olduğu gibi dosyaya sunulan delil tespit raporundaki açıklamalar ve fotoğraflar olayın oluş şeklini açıkça ortaya koyduğu üzere hasara dosya alınan meteoroloji bilgilerine göre de, olaya ağır yağış, kar ve buz yükü ve rüzgarın sebep olduğu anlaşılmaktadır. İhtilaf; olayın meydana gelmesine hava koşullarının tek başına neden olabilecek boyutta olup olmadığı noktasında toplanmakta ve davalı taraf bu iddiasını, bölgede başkaca hatlarda benzer hasarın meydana gelmemesi iddiasına dayandırmaktadır. Dosyaya sunulan tesise ilişkin projelerden da anlaşıldığı üzere söz konusu … 2004 yılında yapımına başlamış, 27/07/2006 Tarihinde … Genel Müdürlüğü tarafından Geçici kabul onayı verilmiş, yine Kesin Kabulü ile 17/08/2007 tarihinde yapılmış bir tesis olup projeye aykırılıktan bahsedilmediği gibi, bilirkişilerinde bu konuda davacıya izafe edilebilecek kusur belirtmemişlerdir. Nitekim kesin kabulden sonraki dönemde …’da ayıplı olduğuna ilişkin bir tespit yahut vaka dosyaya sunulmadığı gibi bilirkişilerinde buna ilişkin bir tespiti olmamıştır. Bu çerçevede ve meteoroloji tarafından gönderilen bölgedeki hava olaylarına ve bilirkişilerin bu yöndeki tespitlerine göre, direklerin yıkılmasına ve tellerin kopmasına bölgede yaşanan aşırı rüzgar, buz yükü, kar yağışının sebep olduğu anlaşılmakla meydan gelen olay “doğal afet” niteliğinden olduğundan, söz konusu olay gerek 27/08/2013 Tarihli Sistem Bağlantı Anlaşmasının 8. Maddesi, gerek ilgili yönetmeliğin 33. Maddesi gerekse de TBK hükümleri çerçevesinde mücbir sebep olarak kabulüne karar vermek gerekmiştir. Olayın mücbir sebep olmasına göre davacı Sistem Bağlantı Anlaşmasının 8. Maddesi ve Sistem Kullanım Anlaşmasının 4. gereğince yükümlülüklerinin askıya alınmasını davalıdan talep edebileceğinden, davacının da olay sonrası davalıya müracaat ederek askıya alınmasını talep ettiğinden, dava tarihi itibariyle reddedilen talebi sonrasında ödemek zorunda kaldığı fatura bedellerinin istirdatı dava edilebilir. Davacının, olay sonrasında davalıya müracaat etmesi davacıya yapmak zorunda kaldığı ödemeler nedeniyle davalıya dava açma hakkı kazandırır. Davacı Hasarın meydana geldiği tarihten onarım süresinin sonuna kadar … yeniden faaliyete alındığı döneme kadar olan yapmış olduğu ödemeleri talep edebilir. Diğer husus ise onarım süresinin ne kadar olacağına ilişkin olup, bilirkişi tarafından alınan raporda davacının onarımı kasten yahut menfaat sağlamak için geciktirdiğine ilişkin somut ve maddi menfaatinin olmadığını mütalaa ederek davacının sitemin yeninden faaliyete alındığı 31/08/2015 tarihine kadar olan döneme kadar olan fatura bedellerinin istirdatını talep edebileceğini belirttiğinden, belirtilen tarihe kadar ödenen bedellerin istirdatına karar vermek gerekmiştir. Bu itibarla davacının söz konusu döneme ilişkin talep ettiği faturalar ve fiili ödeme tarihleri;
Fatura Tarihi Bedel Fiili Ödeme Tarih
31/01/2015 17.372,38 TL 16/03/2015
28/02/2015 17.372,38 TL 31/03/2015
31/03/2015 17.372,38TL 29/04/2015
30/04/2015 25.303,18 TL 22/05/2015
31/05/2015 22.887,67 TL 19/06/2015
30/06/2015 20.444,95 TL 15/07/2015
31/07/2015 18.362,35TL 17/08/2015
31/08/2015 17.372,38TL 17/09/2015

———————————————————————————–
TOPLAM :156.487,67 TL (Talep:156,467,67 TL) şeklinde olup, davacı ödeme öncesinde mücbir sebep davalıya bildirilerek ödemenin askıya alınması talep edilmesine rağmen davalı tarafından ödeme yapmak zorunda kaldığından yapmış olduğu ödemeleri ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile talep edebileceğinden davacının davasının kabulüne karar vermek gerekmiş, davacı tarafından fatura bedellerine göre 20,00 TL eksik talepte bulunduğundan, eksik talebin son faturadan mahsup edilerek son faturaya ilişkin talebi 17.352,38 TL olarak değerlendirilerek” davanın kabulüne karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
İstinaf yasa yoluna başvuran davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece 6183 sayılı Kanunun 51.maddesi uyarınca gecikme zammına karar verilmesi gerekirken avans faizine hükmedilmesinin doğru olmadığını, kararın bu nedenle kaldırılması gerektiğini belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
İstinaf yasa yoluna başvuran davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece davanın yargı yolu nedeniyle reddi gerektiğini, zira davaya bakma görevinin idari yargıya ait olduğunu, mahkemece alınan raporun hükme elverişli olmadığını, somut olayda mücbir sebebin gerçekleşmediğini, mahkemece yeterli araştırma yapılmadan karar verildiğini, olay tarihinde rüzgar hızı ve yağış miktarının normal düzeyde olduğunu, direklerin yıkılışından müvekkilin kusuru bulunmadığını, düzenlenen faturaların hukuka ve sözleşmeye uygun olduğunu, davacının faturaları ihtirazi kayıt ileri sürmeden ödedikten sonra dava açmasının hukuka uygun olmadığını belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
UYUŞMAZLIK :
Uyuşmazlık; taraflar arasında akdedilen 28.05.2012 tarihli sistem kullanım anlaşmasına dayalı olarak davacının davalının elektrik iletim hattından faydalandığı, 31.12.2014 tarihinde meydana gelen sert kış koşullarında elektrik direklerinin hasar gördüğü ve bu nedenle davacının bir başka kurumdan enerji ihtiyacını karşıladığı, elektrik iletim sisteminde meydana gelen uzun süreli kesintiden dolayı davacının davalıya ait enerji nakil hattından faydalanmadığı için davalının bu döneme ilişkin olarak düzenlediği sistem kullanım fatura bedellerinden davacının sorumlu olup olmadığı, bir başka deyişle davalının düzenlediği faturalar nedeniyle davacıdan alacaklı olup olmadıkları hususlarında toplanmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, davalının haksız olarak düzenlediği iddiasına dayalı olarak davacı tarafından ödenen sistem kullanım fatura bedellerinin istirdadına ilişkin alacak davasıdır.
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden;
HMK’nin “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar” başlıklı 341. maddesinin (2) no’lu bendinde, miktar veya değeri binbeşyüz Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararların kesin olduğu belirtilmiş, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 24.11.2016 tarihli 6763 sayılı “Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 41. maddesi ile de, maddede yer alan “binbeşyüz” ibaresi, “üçbin” şeklinde değiştirilmek suretiyle, söz konusu kesinlik sınırı üçbin Türk Lirasına çıkarılmış ve her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, bu miktarın Maliye Bakanlığınca her yıl için tespit ve ilan edilecek yeniden değerleme oranında artırılması kabul edilmiştir.
Diğer taraftan, 6763 Sayılı Kanun’un 44. maddesi ile 6100 sayılı HMK’ne eklenen Ek madde 1/2 gereğince, HMK’nin 341. maddesinde düzenlenen kesinlik sınırının uygulanmasında, hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı öngörülmüştür.
Buna göre, asliye ticaret mahkemeleri yönünden kesinlik sınırı, ilk derece mahkemesine ait karar tarihi 01.01.2018’den itibaren 3.560,00-TL olarak uygulanacaktır.
Somut davada, ilk derece mahkemesi tarafından verilen davanın kabulüne ilişkin kararın tarihi 19/02/2018 olup, 156.467,67 TL’nin avans faizi ile birlikte davacıdan tahsiline karar verilmiş olup, reddedilen bir miktar bulunmamaktadır. Davacı vekilince avans faizine değil, 6183 sayılı Kanun uyarınca gecikme zammına hükmedilmesi yönünden istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Alacak davalarında istinaf (kesinlik) sınırı belirlenirken, yalnız alacağın aslı (asıl talep) nazara alınır: faiz, icra tazminatı (İİK m. 67, m. 69., m. 72) ve (ihtarname, delil tespiti ve yargılama giderleri gibi) giderler hesaba katılmaz. (Prof. Dr. Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku, Ağustos 2016)
Görüldüğü üzere, davacı tarafça istinafa getirilen husus, HMK’nin 341/2. maddesi gereğince karar tarihi itibariyle 3.560,00-TL olan kesinlik sınırının altında kaldığından davacının istinaf yasa yoluna başvurma hakkı bulunmamaktadır.
HMK’nin 346/1. maddesi uyarınca istinaf dilekçesi kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir. Ayrıca 352. maddenin 1. fıkrasının (b) bendinde kararın kesin olması halinde fıkra uyarınca mahkemece gerekli kararın verileceği belirtilmiştir. Öte yandan 360. madde gereğince de bu bölümde aksine hüküm bulunmayan hâllerde, ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü, Bölge Adliye Mahkemesi’nde de uygulanacaktır.
Bu nedenle davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden; HMK m. 359/3 uyarınca; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, HMK m. 355/1 gereği incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, re’sen gözetilmesi gereken, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmediğinden HMK m. 353/1,b,1 gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-HMK m. 346 ve 352/1-b gereğince davacı vekilinin İSTİNAF DİLEKÇESİNİN REDDİNE,
– Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/391E., 2018/107K. sayılı dava dosyasında verdiği 19/02/2018 tarihli kararına yönelik davalı vekilinin İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,

2-Davacı tarafından peşin alınan istinaf harcının davacıya iadesine,
3-Harçlar Yasası gereğince alınması gereken 10.688,30 TL istinaf harcından peşin alınan 2.672,08 TL’nın mahsubu ile bakiye 8.016,22 TL’nın davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
4-Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına, kullanılmayan avansın karar kesinleştiğinde gideri içerisinden karşılanarak iadesine,
5-HMK m. 359/4 gereğince kararın taraflara resen tebliğine; tebliğ, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemlerinin Dairemiz tarafından yapılmasına,
01/06/2022 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı yönünden kesin, davalı yönünden HMK m. 361 gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek bir dilekçe ile Yargıtay nezdinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 01/06/2022
….

KARŞI OY YAZISI
I
Dairemiz çoğunluğu ile aramızdaki görüş ayrılığı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341’inci maddesinin 1 sayılı fıkrasının 4’üncü bendinde yer alan “asıl talep” ibaresinin ne şekilde yorumlanacağı ve (somut dosya bakımından davacının istinaf istemi yönünden) miktar itibariyle kesinliğin ne şekilde belirleneceği noktalarında toplanmaktadır.
II
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar” başlıklı 341’inci maddesi şu şekildedir:
“MADDE 341- (1) İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.
(2) Miktar veya değeri binbeşyüz Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir.
(3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda binbeşyüz Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.
(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü binbeşyüz Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.
(5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir.”
Görüldüğü üzere madde ilk derece mahkemesinde görülen asıl talebin miktarını bir kesinlik (ya da istinaf) ölçütü olarak kabul etmiş, belirtilen tutarın altında kalan kararların istinaf edilemeyeceği noktasında bir tercih yapmıştır. Düzenleme alacağın kısmen ya da tamamen mahkeme önüne getirilmesine göre hesaplamanın ne şekilde yapılacağını da göstermiştir. Madde ilk bakışta, taraflar arasındaki ihtilafın sadece ihlal edilen subjektif hak üzerinde çıkabileceği fikrinden yola çıkmıştır. Ancak aşağıda açıklamaya çalışacağım nedenlerle mahkemeden korunma istenen ve fakat dava konusu dışında kalan taleplerin de bu kapsamda kaldığında tereddüt olmamalıdır.
III
Bir davada kural olarak bir ya da birden çok asli talep ve bunlara bağlı fer’i talepler bulunur (ayrıntı için bkz. Karakaş, C.F.: Temyiz ya da Bozma Kapsamı Dışında Kalan Hüküm Sonucu Parçalarının Bozma Üzerine Yapılan Yargılama Sonunda Tekrar Oluşturulması Gerekliliği, Yargıtay Dergisi, C.XLIV, Ekim 2018, S.4, s.1566 vd.). Örneğin davacı belirli bir alacağının tahsili yanında temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faizin ya da ceza koşulunun da tahsiline karar verilmesini isteyebilir. İtirazın iptali davasında itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesi yanında icra inkar tazminatının (İİK m.67/II) ya da borçsuzluğun tespiti (menfi tespit) ile birlikte kötü niyetli alacaklının tazminatla sorumlu tutulmasının (İİK m.72) hükme bağlanması istenebilir.
Böyle bir durumda mahkemeden korunması istenen hak asli talebin dayandığı subjektif haktır fakat çekişme (niza) bu hakla birlikte fer’i talepler bakımından da cereyan etmektedir. Bir diğer ifade ile yargılama faaliyeti sadece asli talebe ilişkin hak bakımından değil, bu talebe eklenen fer’i talepler (haklar) ve nihayet yargılama giderleri bakımından da icra edilir. Bazen davanın konusu sadece fer’i talepler de olabilir; ezcümle taraflar arasında asıl alacağın varlığı ihtilaf konusu değilken, temerrüt tarihi veya faiz oranı ve dolayısıyla işlemiş faizin miktarı tek başına dava konusu edilebilir. Yukarıdaki örneklerden yola çıkılarak denilebilir ki, yargılama asıl alacağın varlığının saptanması ile sona ermeyip faize hükmedilebilmesi için temerrüdün ve icra inkar tazminatına karar verilebilmesi için alacağın likit olduğunun da tespiti bakımından sürdürülür.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “hükmün kapsamı” başlıklı 297’nci maddesinin 2 numaralı fıkrasında da bu durum teyit edilmektedir. Düzenlemeye göre hükmün sonuç kısmında “taleplerden her biri” hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların “sıra numarası altında” açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bir diğer ifade ile yasa koyucu bir davada birden çok talebin olabileceği ve buna ek olarak dava sonunda (icra inkar tazminatı, yargılama gideri, vb.) bir kısım yeni hak ve sorumluluklar doğacağını kabul etmektedir.
Gelinen noktada Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341/1 maddesinin (4) numaralı bendindeki “asıl talep” ibaresinin nasıl yorumlanması gerektiği üzerinde durulmalıdır.
Kanaatimce yasa koyucu burada “asıl talep” ibaresi ile medeni usul hukuku anlamında “asli talep”ten değil “talep sonucu”ndan söz etmektedir. Modern usul hukuku teorisinde “dava konusu”nun talep sonucuna göre belirleneceği kabul edilmektedir ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu da bu yönde tercihte bulunmuştur (Tanrıver, S.: Medenî Usûl Hukuku, C.I, 3.b., Ankara 2020, s.492; Postacıoğlu, İ. E./Altay, S.: Medeni Usul Hukuku Dersleri, 8.b., İstanbul 2020, s.404, n.796 ve s.411, n.811; Budak, A. C./Karaaslan, V.: Medeni Usul Hukuku, 5.b., İstanbul 2021, s.192 vd., n.1d). Ancak talep sonucu dava konusunu teşkil eden asli talep dışında başka talepleri de içermektedir.
Gerçekten de davacı açtığı dava ile mahkemeden neyi talep ettiğini dava dilekçesinin talep sonucu kısmında gösterir (HMK m.119/1-ğ). Dava da artık bu talep sonucu çerçevesinde şekillenir. Davanın türü, iddianın (ve savunmanın) değiştirilmesi ya da genişletilmesi yasağı, taleple bağlılık, dava konusunun devri, derdestlik ve kesin hüküm hep talep sonucu ile belirlenmiş dava konusuna göre değerlendirilir. Davacı dava dilekçesinde asli talepleri ile buna ilişkin fer’ileri ister. Söz gelimi faiz ve inkar tazminatı gibi fer’iler ile harçlar, yargılama giderleri çoğu zaman müstakil bir davanın konusu olmazlar; giderler ve vekalet ücretleri talep olmasa dahi hakim tarafından hükme bağlanır. İşte yasa koyucu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341/1-4’te asli talep yerine asıl talep diyerek bunu (yani talep sonucunu) kastetmiştir.
Hakim de kararında talep sonucunda kendisinden istenen dava konusuna göre gerek asli talepler gerek fer’iler ve gerek giderler konusunda hüküm sonucu kısmında ayrı ayrı hüküm oluşturmalıdır (HMK m.297/2; Karakaş, s.1567 vd.).
Yasa yolları sadece asli talebe ilişkin kararı değil, diğer hüküm sonucu parçalarını da kapsar. Asli talebi tamamen kabul edilmiş kimse, diğer talepleri hakkında hiç karar verilmemiş ya da hatalı karar verilmişse istinaf ve temyiz yollarına başvurabilir. Aksi takdirde mahkemeler asli talebi tam olarak kabul ettiklerinde, diğer kalemler hakkında karar vermeyebilir ve bu anlayışla haklılığı mahkemece belirlenmiş olan davacı üzerinde bırakılan yargılama giderleri, hata ile kendisine yüklenen karşı yan vekalet ücreti, faiz başlangıcı, faiz oranı, inkar tazminatı vb. gibi kalemlerin yasa yollarına başvuru konusu yapılması imkanı ortadan kaldırılmış olur.
Davanın devamı sırasında davalının asıl alacağı, işlemiş faizi, dava öncesi masrafları (ihtarname vs.) tam olarak ödemesi halinde hakim yargılamaya devam ederek, davanın açıldığı tarihteki haklılık durumunu belirlemek ve yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücreti hakkında hüküm kurmak zorundadır. Çoğunluğun görüşünün kabulü halinde ise asli talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek yargılamaya derhal son verilmelidir. Zira bu görüşe göre, ortadan kalkmış ya da dava konusu olmaktan çıkmış bir asıl talep karşısında yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücreti hakkında da niza sona ermiş sayılmaktadır.
Somut olaya dönüldüğünde davacının alacak istemi tam olarak kabul edilmiş olmakla birlikte anapara eklentisinin niteliğine (avans faizi değil gecikme zammı olduğuna) ve dolayısıyla oranına yönelik talebi de talep sonucuna dahil olup, mahkemenin bu talep sonucuna ilişkin tutumu istinaf denetimi dışında bırakılmamalıdır.
IV
Bu noktada yasa yoluna başvurmada hukuki yarar konusuna da değinilmelidir. Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi yasa yoluna başvurmada da aranan bir şarttır. Hukuki yarara iki açıdan bakılmalıdır. Yasa yoluna başvurmak için hukuki yararın varlığı şart olduğu gibi bir kimsenin hukuki yararının bulunduğu sabit olan hususlarda ona (yasayla öngörülmüş istisnalar dışında) yasa yolunu kapatmak da hukuki yarar kavramına atfedilen önemle çelişir.
Şekli teoriye göre yasa yoluna başvurmada hukuki yararın bulunmaması hali ancak hükmün, yasa yoluna başvuracak tarafın talep sonucu ile birebir aynı olması halinde kabul edilebilir. Bir diğer ifadeyle hüküm ile talep sonucu arasında fark varsa ilgilisinin yasa yoluna başvurmakta hukuki yararı vardır (Arslan, R./Yılmaz, E./Taşpınar Ayvaz, S./Hanağası, E.: Medenî Usul Hukuku, 6.b., Ankara 2020, s.600; Karslı, A.: Medeni Muhakeme Hukuku, 3.b., İstanbul 2012, s.778; Akkaya, T.: Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s.131).
Maddi teori açısından bakıldığında hükmün içeriğinin, yasa yoluna başvuracak kimsenin aleyhine olması halinde hukuki yararın varlığı kabul edilir. Hükümle tarafın hakları azaltılıyor, sona erdiriliyor veya ona, gerekmediği halde yeni yükümlülükler yükleniyorsa yasa yoluna başvuruda hukuki yararı vardır (Karslı, s.778).
Somut olayda sadece alacağın varlığı, tutarı ve buna işleyecek faizin avans faizi olduğu saptanarak bunların tahsiline karar verilmiştir. Şekli teori açısından talep sonucu ile hüküm tam olarak örtüşmediği gibi maddi teori açısından da davacının daha yüksek bir oranı içeren 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51’inci maddesindeki gecikme zammı oranına hükmedilmeyerek davacının hakları “azaltılmış”tır. Bu bakımdan davacının yasa yoluna başvurmakta hukuki yararı da bulunmaktadır.
V
Kesinliğe ilişkin parasal sınırın ne şekilde belirleneceği, bir diğer ifade ile asli talep dışındaki fer’i taleplerle taraflara yüklenen yargılama giderlerinin de buna dahil edilip edilmeyeceği konusunda yasada açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Çoğunlukla aramızdaki diğer görüş farkı bu noktada ortaya çıkmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndan önce yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun göreve ilişkin 1’inci maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde faizin, icra tazminatı ile giderlerin görevin tespitinde dikkate alınmayacağı açıkça gösterilmişti. Bu düzenleme taraflar arasındaki temel çekişme konusunun belirlenmesi ve o dönemde davanın değerine bakılarak sulh ve asliye mahkemeleri arasında görevin tespiti bakımından isabetli idi.
Peki, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda açıkça yer almamakla birlikte bu ilkenin bugün dahi geçerli olduğunu söylemek mümkün müdür?
Öğretide bir kısım yazarların ve Yargıtay’ın bazı dairelerinin görüşünün bu yönde olduğu, saygıdeğer çoğunluğun gerekçesinde vurgulanmıştır.
BUDAK/KARAASLAN’ın –benim de katıldığım– görüşü şu şekildedir: Yasa yoluna başvurma hakkı hak arama hürriyetinin bir unsurudur ve ancak açık bir yasa hükmü ile sınırlanabilir (TC Anayasası m.36). Yasada açıklık bulunmayan hallerde hak arama özgürlüğünden yararlanacak olan taraf lehine yasa yolunu kapatmayacak yorum tarzı tercih edilmeli (Budak/Karaaslan, s.404, n.24), yani şartları varsa istinaf sınırının hesaplanmasında faiz (oranı, niteliği, başlangıç tarihi), icra tazminatı ve masraflar hesaba katılmalı ve sırf bunlar istinafa getirilebilmelidir.
Görevin belirlenmesi sırasında faiz ve tazminat gibi kalemlerin dava değerine dahil edilip edilmeyeceğine ilişkin düzenleme Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer almamaktadır. Bunun temel sebebi sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleri arasındaki miktara dayalı görev ayrımının ortadan kaldırılmış olmasıdır.
Ancak istinaf ve temyiz sınırları belirlenirken mesele bu kadar kolaylıkla halledilebilecek gibi değildir.
Yasa yolu incelemesi ilk derece incelemesinden farklıdır. Asli talep tam olarak kabul edilmiş olsa bile fer’i talepler veya giderlere ilişkin konularda verilen kararlar da istinaf ya da temyiz yoluna getirilebilir. Bu halde istinaf ya da temyiz incelemesinde (yasa yoluna gelinmeyerek) taraflar arasında niza konusu olmaktan çıkmış (usuli müktesep hak oluşturmuş) asli talebin tutarına bakmanın hiçbir anlamı yoktur. İstinaf ve temyiz incelemesi sadece bu işi yapan mahkemelerin önüne getirilen tutarlarla sınırlı olarak yapılacaktır. Bu nedenle istinaf incelemesinde asıl alacağın tutarına ve ne kadarlık kısmının kabul veya reddedildiğine değil, istinafa konu edilen tutara bakılmalıdır.
Daha açık belirtmek gerekirse istinaf sınırını aşması kaydıyla asli talebin dışında kalan talep sonucu parçaları ve mahkemece hükmedilen yargılamaya ilişkin (harç, gider ve vekalet ücreti) alacak kalemleri pek tabiidir ki asli talepten bağımsız olarak istinaf edilebilir ve istinaf incelemesine tâbi tutulabilir.
VI
Sonuç olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341/1-4 maddesindeki “asıl talep” kavramı asli talebi değil talep sonucunu ifade etmektedir ve talep sonucuna dahil bütün unsurlar (ifade ettikleri parasal değerin yasal sınırı aşması kaydıyla), asli talepten bağımsız olarak istinaf ve temyiz edilebilirler.
Nitekim somut olayda davacı avans faizine değil 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51’inci maddesindeki gecikme zammı oranına hükmedilmesini istemiştir. Bu halde hesaplanan gecikme zammı tutarı ile avans faizi tutarı nın istinaf sınırının üzerinde kalıp kalmadığına bakılmalıdır. Bu oranlar arasındaki fark alacağın tahsil edileceği süre boyunca uygulanacağından davacının buna yönelik istinaf başvuru sebeplerinin değerlendirilmemesi için hiçbir yasal neden bulunmamaktadır.
Açıklamaya çalıştığım nedenlerle asli talebin kabul edilmeyen bir kısmı olmasa bile gerek konu ve gerek miktar bakımından diğer talep sonucu unsurlarının da istinafen incelenmesi gerektiği kanısında olduğumdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılamıyorum.

….