Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 2018/2185 E. 2022/562 K. 06.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 23. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
23. H U K U K D A İ R E S İ
(D Ü Z E L T E R E K Y E N İ D E N
E S A S H A K K I N D A K A R A R)
….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 27/06/2018
ESAS-KARAR NUMARASI : …
Davacı vekili tarafından, yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK m.) 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı vekili, taraflar arasında temizlik işlerine dair hizmet sözleşmesi düzenlendiğini, dava dışı işçinin 01.02.2006-04.03.2011 tarihleri arasında davalı nezdinde çalıştığını, işçilik alacakları için dava açıldığını, toplam 19.368,14 TL’nin tahsili amacıyla Ankara 14. İcra Müdürlüğü’nün 2016/24102 E sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının çalıştırdığı işçi için hiçbir ödemede bulunmadığını, davacının yaptığı ödemenin rücu için başlatılan takibe haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesi ve takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; dava dışı işçinin davacının işlerinde çalıştığı için onun işçisi olduğunu, taraflar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin mevcut olduğunu, aralarındaki ilişkide İş Hukukunun değil, Borçlar Kanunu ve sözleşme hukukunun esas alınacağını,sözleşmede hüküm bulunmadığını ve yarı oranda sorumluluk olabileceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ :
İlk derece Mahkemesi’nce “…sözleşme ve şartnamede yüklenicinin sorumluluğu ile ilgili açık bir hükmün bulunmadığı görülmüş,yargıtay uygulaması doğrultusunda davalının yarı oranda sorumlu olduğu kabul edilerek … ” davanın kısmen kabulü ile 9.684,14 TL yönünden itirazın iptaline karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle: Davalının sorumluluğunda bulunan işçi alacağının ödenmemesi nedeniyle bankalarının toplam 19.368,14 TL zararının olduğunu, davalı firmanın işçisine davacı tarafından ödenen alacaklar konusunda davalı alt işveren sıfatıyla sorumlu olduğundan, ödenen miktarın gerek Borçlar Kanunu hükümleri ve gerekse sözleşme hükümleri gereğince rücuen tahsili gerektiğini, sözleşme hükümlerine göre her türlü işçilik alacaklarından davalı firmanın sorumlu olduğunu beyan ederek, kararın kaldırılması ile davanın kabulünü istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ,
HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE :
Dava, hizmet alım sözleşmesi kapsamında çalışan işçiye ödenen işçilik alacaklarının rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Hizmet alım sözleşmeleri; ihale şartları ile belirlenen işin sözleşmede kararlaştırılan bedel ile yapılmasının üstlenildiği sözleşmelerdir. Bu sözleşme türünde yüklenicinin edimi, hizmetin kendi işçisi ile yerine getirilmesi, işverenin edimi ise sözleşme bedelinin ödenmesidir. Sözleşme kapsamında yapılması gereken iş yüklenici işçisi tarafından yerine getirilecektir. İş aktinin yüklenici ile işçi arasında yapıldığı hususu ihtilaflı değildir. SGK kayıtları da bu hususu doğrulamaktadır. Hizmet alımı tip sözleşmelerinde işverenin, yüklenici tarafından çalıştırılan işçinin ücretinin ödenmesi, sosyal haklarının takibi gibi denetim dışında işçiye karşı bir sorumluluğu yoktur. İşveren ile yüklenicinin İş Kanunu’na göre işçiye karşı müteselsilen sorumlu olmasına rağmen rücu ilişkisinde taraflar arasında imzalanan sözleşmenin uygulanması sözleşme hukukunun en temel ilkelerindendir.
İşçilik alacakları işveren tarafından ödenen işçinin; yüklenici işçisi olması, sözleşme ücretine işçinin ücret ve sosyal haklarının dahil olması, işverenin işçilik alacaklarından sorumlu olacağına dair sözleşmede bir hüküm bulunmaması hususları nazara alındığında davacı işverenin işçiyi çalıştıran yüklenicilerden ödediği bedeli ve ferilerinin tamamını talep etme hakkı bulunduğunun kabulü gerekir (Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 2021/876 E 2021/1507 K 16.11.2021 tarihli ilamı) .
Türk Borçlar Kanunu m. 167/1; “Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar.” şeklinde düzenlenmiştir. Rücu hakkı müteselsil borçlulukta her bir borçluya düşen yükü azaltmak amacını güder. Düzenlemeden görüleceği gibi müteselsil borçlular arasındaki iç ilişkide “eşit pay” ilkesi geçerlidir. Bir diğer ifade ile kural olarak borcu ifa eden müteselsil borçlu, diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkını ancak kendisine isabet eden payı aşan kısım için kullanabilir. Ancak bu ilke mutlak değildir; taraflar eşit pay ilkesinin aksini açık bir sözleşme hükmü ile kararlaştırabilecekleri gibi borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliği de eşit pay ilkesinin uygulanmayacağı yönünde bir anlam ifade edebilir.
Müteselsil borçluların her birinin borç ilişkisindeki ilgi ve yararının aynı ölçü ve nitelikte olduğu kabul edilmektedir. Fakat müteselsil borçlulardan bir ya da birkaçı, diğerlerine oranla borç ilişkisinden daha çok yararlanıyor olabilir; diğerlerinin ise müteselsil borç altına girmekte hiçbir yararı olmayabilir.
Böyle bir ihtimalde sözleşmeden yararlanan kimse ile sözleşmeden yararlanmayan müteselsil borçlular arasında eşit pay ilkesinin geçerli olacağı söylenemez (Becker, H.: İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, C.VI, Borçlar Kanunu, I. Kısım, Genel Hükümler, Bern 1934’ten çev. K. Reisoğlu, Ankara 1967, m.148 (146), s.173, n.1; Oser, H./Schönenberger, W.: İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, C.V, Borçlar Hukuku, I. Kısım, 2.b., Zürich 1929’dan çev. R. Seçkin, Ankara 1950, m.50, s.460, n.10; Eren, F.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 22.b., Ankara 2017, s.847 vd.; Akıntürk, T.: Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s.211; Canyürek, M.: Müteselsil Borçlulukta İç ve Dış İlişkiler, İstanbul 2003, s.114; Koçano Rodoslu, E.: Rücu Hakkı, Ankara 2016, s.117).
Nitekim haksız fiilden kaynaklanan müteselsil borçlulukta da haksız fiil sorumlularının birbirine rücuunda bütün durum ve koşulların, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önüne alınacağı belirtilmiştir (TBK m.62).
Somut olaydan açıklanacak olursa; işçinin alt işveren nezdinde çalıştığı, alt işverenin bu işçinin çalışması nedeniyle kâr elde ettiği ve bu bağlamda işçinin alacaklarının ödenmesi noktasında hukuki ilişkiyle ilgisinin üst işverenden daha yoğun ve bundan elde ettiği yararın üst işverenden daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. Üst işveren sözleşme ile taahhüt ettiği ödemeleri yapmıştır. Ona ilave bir yük yüklemenin hukuki dayanağı yoktur. Sözleşmede açık hüküm bulunmamakla birlikte Türk Borçlar Kanunu’nun 167’nci maddesinin birinci fıkrasında ifadesini bulan “borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliği” ibaresi gereği işçiye yapılan ödemenin tamamının alt işverene yükletilmesi, üst işverenin sorumluğu cihetine gidilmemesi gerekir.
Somut olayda; dava dışı işçinin tüm çalışması davalı işveren yanında olup, davacının işçi için ödediği miktar sabittir. Yukarıda açıklanan ilkeler kapsamında taraflar arasındaki sözleşmede açık hüküm bulunmasa dahi, bedeli önceden kararlaştırılan iş yönünden, davalının işçilerinin işçilik alacaklarından, iç ilişkide davalının sorumlu olduğunun (İş Hukuku prensiplerinden farklı olarak) kabulü gerekir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkelere aykırı olarak yarı oranda sorumluluğa göre hatalı hesaplamalara itibar edilerek hüküm kurulduğundan Dairemizce, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, HMK’nın 353/(1)-b.2. maddesi uyarınca İlk derece Mahkemesi kararını kaldırarak, davanın tamamen kabulüne dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
I-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile:
HMK m. 353/1,b,2 gereğince, Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/195E., 2018/437K. sayılı dava dosyasında verdiği 27/06/2018 tarihli KARARINI DÜZELTEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE.
Buna göre:
“Davanın kabulü ile davalının Ankara 14. İcra Müdürlüğü’nün 2016/24102 sayılı dosyasında yönelik itirazının iptaline, takibin devamına,
19.368,14 TL üzerinden hesaplanan %20 icra inkar tazminatı 3.873,62 TL nin davalıdan tahsiline,
Alınması gereken 1.323,03 TL harçtan peşin alınan 330,76 TL harcın düşümü ile eksik kalan 992,27 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Davacı tarafından dava açılırken yatırılan toplam 362,16 TL ve istinaf yoluna başvurulurken yatırılan 98,10 TL harcın (toplam 460,26 TL nin) davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı taraf kendisini vekille temsil ettiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesince belirlenen 5.100,00TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı tarafından yapılan toplam 888,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davalı tarafından yapılan masraf olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
Karar kesinleştiğinde artan avansın iadesine, “
II- Davacı tarafından yatırılan istinaf karar karcının iadesine,
III- HMK m. 359/4 gereğince kararın tebliği, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve gider avansı iadesi işlemleri ile m. 302/5 gereğince kesinleşme kaydı ve kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimlerin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına.
06/04/2022 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda,
HMK m. 362/1,a gereğince miktar veya değeri yüz yedi bin doksan (107.090,00) Türk Lirası’nı geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere, OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
GEREKÇELİ KARAR YAZIM TARİHİ : 27/04/2022
….