Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2022/819 E. 2022/1859 K. 27.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/819 – 2022/1859

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2022/819 ( KABUL KALDIRMA)
KARAR NO : 2022/1859

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/02/2022
ESAS-KARAR NO : 2021/607 E 2022/57 K

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU :(Alacak)
KARAR TARİHİ : 27/12/2022
YAZILDIĞI TARİH : 27/01/2023

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkilinin hamili olduğu çekin ödeme gününde tahsil için bankaya ibraz ettiğinde çek üzerindeki imzanın müşterisinin sistemde kayıtlı imzası ile örtüşmediğinden bahisle işlem ve ödeme yapmaktan kaçındığını, daha sonra çek kanunu gereğince her çek yaprağı için banka sorumluluğunun ödenmesi için davalı bankaya başvurduğunu ancak bankanın ödeme yapmaktan kaçındığını ve karşılıksız işlemi yapmadığını, 2.670,00 TL’lik davalı bankanın ödemesi zorunlu olduğu yükümlülüğün tahsili ile davalı bankanın karşılıksız işlemi yapması gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; müvekkili bankaca yapılan işlemin hukuka uygun olduğunu bildirerek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; Çek kanunun 3/3.maddesine muhatap bankanın her çek yaprağı için belirli bir miktarı ödeme yükümlülüğü bulunduğu, bankanın verdiği çek yaprağından sorumlu tutulabilmesi için çekin zorunlu unsurları ihtiva etmesi ve süresinde muhatap bankaya ibraz edilmesi gerektiği, somut olayda çekin muhatap davalı bankaya ibraz edilmesine rağmen ibraz tarihi itibariyle çek hesabının bakiyesinde para bulunmadığından karşılıksız işlemi yapılması ve davalı bankanın çek yaprağı başına güvence bedel tutarını ödemekle yükümlü olduğu, gerek 3167 sayılı yasanın 3/1. Maddesi ve 5941 sayılı çek kanunun 3/3 maddesi uyarınca muhatap bankanın karşılıksız çeklerde süresinde ibraz edilen her çek yaprağı için yasal yükümlülüğünü ödemesi gerektiğinin belirtildiği, muhatap bankanın çekteki imzayı kontrol etme yükümlülüğünün olmadığı, kaldı ki çekin ödemeden menine ilişkin herhangi bir yasağın da söz konusu da olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş , hükme karşı davalı banka vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili; bankanın kusur sorumluluğu gereği çekteki imzayı ve zorunlu unsurları taşıyıp taşımadığını incelemekle yükümlü olduğunu, bildirerek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; davalı Banka tarafından, dava konusu çekteki keşideciye atfen atılan imzanın sahteliğine ilişkin olarak ileri sürülen savunma karşısında, çekteki imzaların keşideci eli ürünü olup olmadığının açık bir biçimde tespit edilip edilmemesinin gerekip gerekmediği burada varılacak sonuca göre de asgari ödeme tutarından sorumlu olup olmadığı hususlarına ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, bankaya ibraz edilen çek nedeniyle karşılıksız işlemi yapılması gerektiğinin tespiti ve çek ibraz bedeli olan 2.670,00 TL’nin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, keşidecisi …. A.Ş. olan hamiline düzenlenmiş bir adet çekin süresi içerisinde bankaya ibraz edildiği ancak çek üzerindeki keşideci imzası ile banka kayıtlarındaki keşideci imzasının birbirine uymaması nedeniyle karşılıksız işlemi yapılmayarak ödeme yapılmadığı anlaşılmıştır.
Kıymetli evrak niteliğinden dolayı çekin ödenmek üzere belirli bir yerde ve belirli bir süre içerisinde muhataba ibraz edilmesi zorunludur. Bu hususta dava tarihi itibariyle olaya uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 796 ve devamındaki maddelerinde çekin ibraz süreleri ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup, usulüne uygun olarak süresi içerisinde muhatap bankaya ibraz edilen çekin 6102 sayılı TTK’nın 795/2 ve 5941 sayılı Çek Kanunu’nun (5941 sayılı ÇK) 3. maddesinde düzenlenen emredici hükümler uyarınca muhatap banka tarafından ödenmesi gerekmektedir. Çekin karşılığının bulunması durumunda muhatap banka tarafından çek bedeli, çekin karşılığının kısmen yahut tamamen bulunmaması hâlinde ise her bir çek yaprağı için 5941 sayılı ÇK’nın 3/3. maddesi çerçevesinde belirlenen tutarlar ödenir.
Ödeme için ibraz edilen çek üzerinde muhatap banka tarafından bir kısım incelemelerin de yapılması zorunludur. Bu anlamda çekin yasal unsurları haiz gerçek bir çek olup olmadığı, süresinde ibraz edilip edilmediği, ibraz edenin meşru hamil olup olmadığı, emre yazılı çeklerde ciro zincirinin muntazam olup olmadığı, keşideciye atfen atılan imzanın keşideci yahut temsilcisine ait olup olmadığı, çekte ayrıca bir tahrifatın bulunup bulunmadığı ve başkaca bir ödeme engeli bulunup bulunmadığı hususlarında inceleme yükümlüğü altında olan muhatap bankanın, gerekli özeni göstererek ödemeye engel bir hususu tespiti hâlinde ödeme yapmaktan kaçınması gerekmektedir. Aksi durumda yapılan ödemeyi keşideciden talep edemeyecektir.
Burada uyuşmazlık konusu ile ilgisi nedeniyle çek ödemelerinde muhatap bankaların sorumluluğuna ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanması önem arz etmektedir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun (5411 sayılı BK) 6/1. maddesinde; bir bankanın kurulmasına veya yurt dışında kurulmuş bir bankanın Türkiye’deki ilk şubesinin açılmasına, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun alacağı kararla izin verileceği belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 3. maddesinde; yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında, istendiğinde ya da belli bir vadede geri ödenmek üzere kabul edilen para, mevduat olarak tanımlanmış ve anılan Kanun’un 60/1. maddesinde; kredi kuruluşları ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişinin, aslen veya fer’an meslek edinerek mevduat veya katılım fonu kabul edemeyeceği, ticaret unvanları ve kamuya yapacakları açıklamalar ile ilân ve reklamlarında bu izlenimi yaratacak ifade ve deyimleri kullanamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca 5411 sayılı Kanun’un 63. maddesi gereğince halkın parasının bankalarca değerlendirilmesi sırasında halka güven vermek için kredi kuruluşları (mevduat bankaları ile katılım bankaları) tasarruf mevduatı ve gerçek kişilere ait katılım fonlarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sigorta edileceği açıklanmıştır.
Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir (Battal, A.: Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001, s. 106). O hâlde, bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup, buna karşılık hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Ayrıca, bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir. Zira sorumsuzluk sözleşmesi hükümlerine sınırlama getiren ve somut olaya uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 115/3. ve 116/3. maddeleri gereğince, özel kanun ile kuruldukları ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanındığı için bankaların, hafif kusurlarından dolayı ortaya çıkan sorumluluklarını kaldıran sözleşme hükümleri geçersiz olacaktır.
Bu aşamada birer güven kurumu olan bankaların, çekin ibrazı sırasında incelemekle yükümlü oldukları bir hususta kusursuz sorumluluklarını düzenleyen 6102 sayılı TTK’nın 812. maddesi üzerinde durulması gerekmektedir.
Anılan madde “Sahte veya tahrif edilmiş bir çeki ödemiş olmasından doğan zarar muhataba ait olur; meğer ki, senette düzenleyen olarak gösterilen kişiye, kendisine verilen çek defterini iyi saklamamış olması gibi bir kusurun yüklenmesi mümkün olsun” hükmünü haiz olup bu kapsamda muhatap banka, çekteki keşideciye atfen atılan imzanın gerçek hesap sahibine veya yetkili temsilcisine ait olup olmadığını inceleyerek çekte herhangi bir tahrifatın yapılıp yapılmadığını da kontrol edecektir. Aksi takdirde anılan madde, sahte ve tahrif edilmiş çekin ödenmiş olmasından doğan zararın, muhatap bankaya ait olacağını hükme bağlamış, sahteciliğin inandırıcı olup olmadığı, iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığı gibi hususlar yasal unsurlar arasında sayılmamıştır. Buna göre 6102 sayılı TTK’nın 812. maddesi ile öngörülen sorumluluk muhatap banka açısından kusursuz ve kanundan doğan bir sorumluluk olup ancak keşidecinin kusurunun ağırlığı oranında muhatap bankanın sorumluluktan kurtulacağı öngörülmektedir. Keşideci ile muhatap arasındaki ilişkiye yönelik olan anılan Kanun maddesinin temel amacı; ödeme aşamasında, çeki inceleme ve muhtemel sahtelik veya tahrifatları belirleme imkânına sahip tek kişi olan muhatap banka karşısında çek keşide eden kişilerin korunmasıdır. Hemen belirtilmesi gerekir ki; çekin ödenmek üzere, muhatap bankanın çekle işleyen hesabının bulunduğu şubesinden başka bir şubesine ibraz edilmiş olması da muhatabın 6102 sayılı TTK’nın 812. maddesinde öngörülen özen ve inceleme yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacaktır. Aynı durum çekin takas odasına ibrazı olasılığında da geçerlidir. Dolayısıyla sahte veya tahrif edilmiş çekin takas odasına ibraz edilmesi de muhatabın anılan maddeden kaynaklanan sorumluluğunu bertaraf etmeyecektir.
Uyuşmazlığın çözümünde değinilmesi gereken diğer bir husus ise, çekteki keşideciye atfen atılan imzanın sahteliğini ispat yükünün hangi tarafa ait olduğu hususudur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190/1. maddesi ise “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” hükmünü haizdir. Anılan hükümlerde ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü taşıyacaktır. İspat yükünün belirlenebilmesi için önce ilgili maddi hukuk kuralındaki koşul vakıaların doğru bir şekilde tespit edilmiş olması ve buna uygun somut vakıaların ortaya konulmuş olması gerekir. Her bir vakıa bakımından lehine hak çıkarma çerçevesinde ispat yükü kuralları belirlenir. Ancak kanunda özel olarak ispat yükünün belirlendiği hâllerde, genel kurala göre değil, kanunda belirtilen şekilde ispat yükü belirlenecektir.
Bu kapsamda bir senette yer alan yazının veya imzanın inkâr edilmesi durumunda, HMK’nın 208. maddesinin 1. ve 3. fıkrası anlamında bir “sahtelik iddiası” söz konusu olur. HMK’nın 208. maddesine ilişkin gerekçede bu husus “Maddenin kenar başlığında ‘Yazı veya imza inkârı’ ibaresi birlikte kullanılmıştır. Her iki husus uygulamada sahtelik iddiası olarak adlandırılan durumu ifade etmektedir” şeklinde belirtilmiştir (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./ Korkmaz H.T.: Pekcanıtez Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 1792). Öte yandan, bir senetteki imzanın inkâr edilmesi hâlinde, mahkemenin imzanın sahte olup olmadığı konusunda araştırma yapması gerekir. Bu araştırma ve incelemenin usulü ise HMK’nın 211. maddesinde; “ (1) Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir: a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir. b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.” şeklindeki hükümle gösterilmiştir. Ancak burada, davada taraf olmayan kimselerin isticvabı mümkün olmamakla, bu kimselerin imzalarına dair yapılacak olan incelemede, aynı maddenin (a) bendi uygulama alanı bulamayacağından yine aynı maddenin (b) bendinde belirtilen esaslara göre bir inceleme yapılacaktır. Buna göre, sahtecilik hususunda kesin bir kanaat oluşması için, mevcutsa, ilgili kişiye ait mukayeseye elverişli yazı ve imzalar temin edilip sahtelik iddiasına ilişkin bilirkişi incelemesi yapılması gerekir. Bilirkişi, mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak bir inceleme yapar ve mahkemece sahtelik iddiası bakımından bu inceleme doğrultusunda bir karar verilir.
Uyuşmazlık kapsamında değinilmesi gereken son husus ise çeke karşı ileri sürülebilen mutlak def’iler olup bu def’iler, hamil olan herkese karşı ileri sürülebilir. Çekin hükümsüzlüğünü gerektiren def’iler çek ve eklentilerinden anlaşılsın anlaşılmasın bütün ya da bir kısım sorunları bakımından hükümsüz sayılmasını gerektiren def’ilerdir. Bu def’ilerin bir kısmı mutlak, bir kısmı nispi def’i niteliğindedir. Hangisinin mutlak, hangisinin nispi def’i sayılacağı, “görünüşe itimat (güven)”, “iyi niyet” ilkesiyle, “kambiyo senetlerine ilişkin işlemlerdeki emniyetin korunması” ilkelerinden hangisine öncelik tanınacağı sorunuyla ilgilidir. Kanunda öngörülüp açık bir hükümle düzenlenen bu durumların dışında gerek doktrinde ve gerekse de uygulamada “imzanın sahte olması”, “senet metninde sahtekârlık (tahrifat) yapılmış olması”, “borçlunun borçlanma ehliyetinin bulunmaması”, “çekte zorunlu şekil koşullarının bulunmaması”, “imza sahibinin temsil yetkisinin bulunmaması”, “çekin zamanaşımına uğramış bulunması” vb. def’iler çekin hükümsüzlüğüne yönelik olup her hamile (iyi niyetli olsa dahi) karşı ileri sürülebilen mutlak def’i olarak kabul edilmektedir. Bu anlamda muhatap bankanın hamile/alacaklıya karşı çek üzerinde sahtelik/tahrifat iddiası, mutlak def’i niteliğinde olduğundan, bu tür iddiadan kaynaklanan uyuşmazlık mahkemece, sahtelik incelemesine dair yukarıda yapılan açıklamalarda belirlenen esaslar göz önüne alınarak çözüme kavuşturulması gerekir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından ödenmek üzere ibraz edilen dava konusu çek üzerinde davalı Banka tarafından yapılan inceleme sonrasında çekteki keşideciye atfen atılan imzanın keşidecinin bankadaki sistemde kayıtlı imza ile örtüşmediğinden bahisle, davacıya 5941 sayılı ÇK’nın 3. maddesi anlamında yasal sorumluluk miktarı da dâhil olmak üzere herhangi bir ödemenin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamında yapılan incelemede, çekteki keşideciye atfen atılan imzanın keşideci eli ürünü olup olmadığının tespiti için herhangi bir inceleme yapılmamıştır.
6102 sayılı TTK’nın 812. maddesi kapsamında yapılacak incelemede, kusursuz sorumluluğa sahip olan davalı Banka, dava konusu çekdeki keşideciye atfen atılan imzanın keşideci eli ürünü olmadığının belirlenmesi hâlinde çek hamiline herhangi bir ödeme yapmakla yükümlü olmayacaktır. Buradan hareketle TMK’nın 6. maddesi ile HMK’nın 190/1. maddesi uyarınca uyuşmazlık konusu olayda, çekteki keşideciye atfen atılan imzanın sahte olduğuna ilişkin muhatap banka tarafından ileri sürülen iddianın ispatı, uyuşmazlığın niteliği itibariyle davalı Bankanın lehine bir durum ortaya çıkaracaktır. Başka bir anlatımla muhatap bankanın, ileri sürdüğü sahtelik iddiasının ispatı hâlinde, 5941 sayılı ÇK’nın 3/3. maddesinde belirtilen yasal sorumluluk miktarı da dâhil olmak üzere hamile ödeme yükümlülüğü ortadan kalkacaktır. Bu kapsamda çekdeki keşideciye atfen atılan imzaların sahteliğine ilişkin iddianın ispatı sonrasında ortaya çıkan hukuki neticeden, muhatap davalı Banka lehine bir hak ortaya çıkacağından bu hususta ispat külfeti, yukarıda anılan yasal düzenlemeler kapsamında davalı Bankaya ait olacaktır. Netice itibariyle TMK’nın 6. maddesi ve HMK’nın 190/1. maddesi gereğince, uyuşmazlık konusu olayda dava konusu çeklere dair ödeme yapmama hakkının varlığının dayanağı olan sahtelik iddiasının davalı Banka tarafından ispatı gerekmektedir.
Sonuç olarak, iddia, savunma, taraflarca sunulan deliller ve tüm dosya kapsamı itibariyle dava konusu çekteki keşideciye atfen atılan imzanın sahteliğine ilişkin uyuşmazlıkta ispat külfetinin, TMK’nın 6. maddesi ile HMK’nın 190/1. maddesi uyarınca davalı bankada olduğu nazara alınarak, HMK’nın 211/1-b maddesi çerçevesinde bilirkişi incelemesiyle işaret edilen keşidecinin çek tanzim tarihine yakın tarihli, değişik amaçlarla atmış olduğu samimi mukayese imzalarını içeren belge asılları ve davalı tarafından keşidecinin ıslak imzalarını havi belge asıllarının teminiyle yapılacak bilirkişi incelemesi sonrasında hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
Taraflar arasındaki bir diğer ihtilaf ise : Davalı tarafça cevap dilekçesinde ve aşamalarda çek asıllarının davalı bankaya bırakılmadığı savunmasının yapılmadığı gözetildiğinde bu hususun 5941 sayılı Kanun’un 3/6. maddesinin kamu düzeni ile ilgili olup olmadığı, somut olayda mahkemece re’sen gözetilip gözetilmeyeceği, varılacak sonuca göre anılan yasa maddesi uyarınca bankanın sorumluluk tutarını ödeme yükümlülüğünün çek aslının bankaya bırakılması hâlinde söz konusu olup olamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Bankalar için öngörülen her bir çek yaprağı için kabul edilen kanunî sorumluluğa değinmek gerekirse;
Bu hususa ilişkin 5941 sayılı Çek Kanunu’nun “İbraz, ödeme, çekin karşılıksız olduğunun tespiti ve gecikme cezası” başlıklı 3. maddesi:
” ( 1 ) Karşılığı bulunan çek, hesabın bulunduğu muhatap bankanın herhangi bir şubesine ibraz edildiğinde hamilin varsa vergi kimlik numarası saptandıktan sonra ödenir. Ancak çek, hesabın bulunduğu şubeden başka bir şubeye ibraz edildiğinde, o şubece karşılığı sorulmak suretiyle ödenir.
( 2 ) “Karşılıksızdır” işlemi, muhatap bankanın hamile kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarın dışında, çek bedelinin karşılanamayan kısmıyla sınırlı olarak yapılır.
( 3 ) Muhatap banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen her çek yaprağı için;
( a ) Karşılığının hiç bulunmaması hâlinde,
( 1 ) Çek bedeli bin Türk Lirası veya üzerinde ise bin Türk Lirası,
( 2 ) Çek bedeli bin Türk Lirasının altında ise çek bedelini,
( b ) Karşılığının kısmen bulunması hâlinde,
( 1 ) Çek bedeli bin Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığı bin Türk Lirasına tamamlayacak bir miktarı,
( 2 ) Çek bedeli bin Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak bin Türk Lirasını,ödemekle yükümlüdür. Bu husus, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmündedir. Bu fıkradaki miktar, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan fiyat endekslerindeki yıllık değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmî Gazete’de yayımlanır.”
şeklinde düzenlenmiştir.
5941 sayılı Çek Kanunu’nun üçüncü maddesinin ikinci fıkrasının ( b ) bendinde; çek bedeli bin Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak bin Türk Lirasını bankanın ödemekle yükümlü olduğu; bu hususun, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmünde olduğu öngörülmüştür.
Karşılıksız çıkan çeklerde yaprak başına bankaya yüklenen sorumluluk, sözleşmesel değil yasal bir gayri nakdî kredi niteliğindedir. Buna göre banka, çekin karşılıksız kalması hâlinde, Kanunda öngörülen diğer şartların da yerine getirilmesi suretiyle hamile, Kanunda öngörülen tutarı ödemek zorundadır ( Çek K. m.3 ). Bu haliyle karşılıksızlık bankanın Kanun gereği yüklendiği bir sorumluluk niteliğindedir ve hamile yapılan ödeme ile nakdî krediye dönüşerek istenebilir hâle gelir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 27.12.2017 tarihli ve 2016/1 E., 2017/6 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
5941 sayılı Çek Kanunu’nun 3. maddesinin 4. ve 5. fıkralarına göre ise; hamilin talepte bulunması hâlinde, karşılıksızdır işlemi çekin arka yüzüne tahsil için bankaya ibraz edildiği tarih, hesap durumu, bankanın yükümlülüğü çerçevesinde ödediği miktar ve ibraz eden gerçek kişinin adı ve soyadı yazılmak, bu kişinin tüzel kişi adına bedeli tahsil etmesi hâlinde bu husus belirtilmek ve bu kişi ile birlikte banka yetkilisi tarafından imzalanmak suretiyle yapılır. Muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dâhil, kısmî ödemenin hamil tarafından kabul edilmemesi hâlinde, ikinci fıkra hükmüne göre karşılıksızdır işlemi yapılır; ibraz tarihi ile ödememe nedeni çekin üzerine yazılır ve çek, üzerine imzası alınarak hamiline geri verilir; ön ve arka yüzünün fotokopisi banka tarafından saklanır. Çek hesabında hiç karşılığın bulunmaması ve hamilin sadece muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutarın ödenmesini talep etmesi hâlinde de bu fıkra hükmüne göre işlem yapılır.
Aynı Kanun’un 3. maddesinin 6. fıkrası ise “muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil kısmî ödeme hâlinde, çekin ön ve arka yüzünün onaylı fotokopisi ücretsiz olarak hamile verilir. Çek hamili, bu fotokopiyle müracaat borçlularına veya kambiyo senetleri hakkındaki takip usullerine başvurabileceği gibi, Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunurken dilekçesine bu fotokopiyi ekleyebilir ve bunu icra daireleri ile mahkemelerde ispat aracı olarak kullanabilir. Mahkeme veya icra dairesinin istemi hâlinde çekin aslı bu mercilere gönderilir.” düzenlemesini içermektedir.
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı tarafın, bir adet çekin sorumluluk bedelinin ödenmesi için davalı banka aleyhine açılan alacak davasında, çek 31/08/2021 tarihinde davalı bankaya ibraz edilmiş olup, ibraz geçerlidir.
Çek hesabında hiç karşılığın bulunmaması ve hamilin sadece muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutarın ödenmesini talep etmesi hâlinde de uygulama alanı bulan 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 3. maddesinin 4. fıkrasında belirtilen prosedürün gerçekleştirilmesi için hamilin talepte bulunması şarttır. Eldeki davada ise, davacı hamil çeki ibraz ettiği 31/08/2021 tarihinde sorumluluk bedelinin ödenmesini talep etmediği gibi aynı Kanun’un 3. maddesinin 5. ve 6. fıkraları gereğince sorumluluk bedellerinin ödenmesi için çek asılını da davalı bankaya bırakmamıştır.
Davacı tarafın keşideci imzasının sistemde kayıtlı imzasına benzemediğinden bahisle bankaca ibraz üzerine çek bedelinin ödenmemesi nedeniyle bankanın sorumlu olduğu asgari bedeli talep edebilmesi için çek asılını bankaya bırakması gerekir.
Dava dosyasında çek aslının bankaya bırakılıp bırakılmadığı anlaşılamamaktadır. Bu durumda mahkemece, 5941 Sayılı Yasa’nın 3/6. maddesi uyarınca bankanın sorumluluk tutarını ödemekle yükümlülüğünün çek aslının bankaya bırakılması halinde söz konusu olabileceği yönündeki Yargıtay’ın kararlı uygulaması da gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, çek asılının bankaya bırakılıp bırakılmadığı hususu dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili/esaslı nitelikteki deliller söz edilmekte olup bu özellikte delillerin toplanmaması tahkikatın büyük ölçüde yeniden yapılmasını gerektirir nitelikte ise HMK’nin 353/I-a-6.maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira somut olayda yukarıda açıklanan yönlerden tahkikat yapılması zorunlu olup anılan araştırma ile delil toplanmaması ve bu delillerin değerlendirilmemiş olması halinde yargı sistemimiz bakımından benimsenmiş olan dar istinaf sisteminden uzaklaşılarak ilk derece mahkemesince değerlendirilmemiş olan konularda ilk defa istinaf mahkemesince bir delile ilişkin olarak tartışma yapılarak yargıya varılacaktır ki bu da iki dereceli yargılama olan istinaf yargı sistemi ile bağdaşmayacaktır.
Bu bakımdan ilk derece mahkemesince davanın esasına yönelik uyuşmazlığın giderilmesi için yukarıda açıklanan delillerin toplanmaması ve bu delillere ilişkin her hangi bir değerlendirme yapılmamış olması bakımından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca kabulüne ve ilk derece mahkemesinin kararının anılan gerekçelerle kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
2-Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2021/607Esas, 2022/57Karar ve 02/02/2022 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davalıya İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 27/12/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan

Üye

Üye

Katip

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”