Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2022/735 E. 2022/1476 K. 01.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/735 – 2022/1476

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2022/735 ( KABUL KALDIRMA)
KARAR NO : 2022/1476

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/03/2022
ESAS-KARAR NO : 2021/1025 E 2022/226 K

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 01/11/2022
YAZILDIĞI TARİH : 01/11/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkili tarafından uyuşmazlık konusu Haziran/2019 döneminde elektrik üretimi yapılarak sisteme verildiği halde bunun karşılığı ödemenin yapılmadığını, ödeme yapılmamasına gerekçe olarak üretim tesisiyle ilişkilendirilen tüketim noktasında o ay için elektrik tüketimi olmamasının gösterildiğini, belirtilen gerekçeyle ödeme yapılmamasının hukuka aykırı olduğunu, davacının lisanssız üretici olduğunu ve üretilen enerjinin davalı şirket tarafından satın alındığını, davalının, üretilen elektriğin tamamını herhangi bir istisna olmaksızın, satın alması ve bu surette de bedelini belirlenen fiyatlar üzerinden ödemesi gerektiğini belirterek alacak tutarının belirsiz olduğunu ve hesap edilmesi gerektiğini, tüm bu nedenlerle davanın kabulü ile bu kapsamda alacağın tespiti ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla KDV’lerle oluşan toplam tutar için şimdilik 20.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, zaman aşımı itirazlarının da bulunduğunu, ayrıca görev ve yetki itirazlarının da bulunduğunu, davalının, görevli tedarik şirketi olarak piyasa işletmecisi tarafından kendisine yapılan ödemeyi, ödemenin yapıldığı takvim ayını izleyen ayın en geç beşinci iş gününe kadar ilgili üreticilere ödemekle yükümlü olduğunu, bir diğer ifadeyle davalı şirketin burada bir nevi ödemenin üreticiye yapılmasında aracı konumda olduğunu, bununla birlikte davalı şirketin üreticilere ödenmesi için piyasa işletmecisi tarafından bir ödeme yapılmamış ise davalı şirketin üreticilere ödeme yapılması gerekliliğinin bulunup bulunmadığına yönelik bir inceleme veya talepte bulunma yükümlülüğünün bulunmadığını, bu nedenle davalı uhdesine geçmemiş bir ödemenin davacı tarafından, davalı şirkete husumet yöneltilerek talep edilmesinin haksız ve kötü niyetli olduğunu, öte yandan piyasa işletmecisi tarafından üreticiye ödenmesi adına davacının talep etmiş olduğu iş bu bedelin davalı şirkete iletilmediğini, ilgili bedellerin üreticiye ödenmesinin …’ın sorumluluğunda olduğunu ve görevli tedarik şirketinin bu noktada sadece bir araç olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre, davacı tarafından sisteme aktarılan enerji miktarının davacıya ait olan sayaçlar ile belirgin olduğu, yine aktarılan tarih itibarıyla aktarılan enerji birim fiyatının belirgin olduğu dolayısıyla davacı tarafından sisteme aktarılan enerji miktarının bedelinin dolayısıyla ödenmediği iddia edilen miktarın hesaplanabilir ve bilinebilir nitelikte olduğu anlaşılmakla, belirsiz alacak davası açılması şartları bulunmadığı belirtilerek davanın usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
İstinaf eden-davacı vekili tarafından;
Esasen dava konusu alacağın belirsiz olduğu, müvekkili tarafından belirlenebilir olmadığı, mahkemece uyuşmazlığın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilemeyeceğinden davanın kısmi ya da tam davaya dönüştürülmesi için verilen kesin süre içerisinde sunulan beyan dilekçesi ile de davanın aslen belirsiz alacak davası olarak görülmesi gerektiği, ancak mahkemece aksi kanaatin hasıl olması halinde davaya kısmi dava olarak devam edilmesinin talep edildiği, mahkemece usulden verilen red kararının doğru olmadığı bildirilerek başvurulmuştur.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık taraflar arasındaki satım sözleşmesi kapsamında davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılıp açılamayacağı noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, satım sözleşmesi kapsamında sisteme aktarılan elektrik enerji bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Mahkemece 01.12.2021 tarihli tensip zaptının 6 nolu ara kararı uyarınca “Davacı vekiline, açıklama kısmında bahsedilen kullanım/dağıtım bedelleri için sonuç talep bölümünde 20.000,00.-TL olarak talep edilen alacaklarına ilişkin taleplerin niteliği gereği dava belirsiz alacak davası olarak açılamayacağından, davanın kısmi veya tam davaya dönüştürülerek oluşursa harç eksikliğinin giderilmesi hususunda 1 hafta kesin süre verilmesine, kesin süre içerisinde bildirilmediğinde dava şartı yokluğu ve dava dilekçesinde neticei talebin net olarak açıklanmaması sebebiyle davanın usulden red edileceğinin ihtarına,” şeklinde karar verildiği, davacı vekili tarafından bu karara karşı süresi içerisinde 03.12.2021 tarihinde cevap verildiği, cevapta özet olarak Yönetmeliğin 23 üncü maddesine göre; LÜYTOB’a esas olmak üzere ihtiyaç fazlası enerji davadışı elektrik dağıtım şirketinin kontrolünde olan üretim sayaçlarındaki verilere göre tespit edildiği, bu sayaçların SCADA sistemleri (uzaktan erişim) sistemleri üzerinden okunmakta olduğu, bahsedilen verilere müvekkilinin erişmesinin kesinlikle mümkün olmadığı, hatta açıkça yasak olduğu, günlük bazda belirlenen elektrik üretim verilerinin daha sonra dava dışı elektrik dağıtım şirketi tarafından davalı şirkete gönderildiği, her üretim gününe ait USD/TL kuru üzerinden davalı tarafından hesaplandığı, (Yönetmeliğin 25 inci maddesi) ve o aya ilişkin olarak müvekkili tarafından kesilecek LÜYTOB fatura tutarının ne kadar olacağının davalı tarafından e-mail ortamında bildirildiği, bahsedilen bildirim gelinceye kadar sürecin tamamında, müvekkilinin herhangi bir müdahalesi ya da bilgisinin olmadığı, ancak uyuşmazlık konusu olayda ise hesap dönemine ilişkin olarak davalı tarafından gönderilen bildirimde ise günlük üretim miktarlarının boş bırakıldığı, dolayısıyla yukarıda bahsedilen SCADA verilerine ulaşamayan müvekkilinin uyuşmazlık konusu toplam alacağını hesaplayabilmesi bu aşamada objektif şartlar dahilinde mümkün olmadığı, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı, ancak mahkemece bu açıklamaların belirsiz alacak davası açılmasına imkan vermediğinin kabul edilmesi halinde buna ilişkin her türlü talep ve başvuru hakkımız saklı kalmak üzere (hak kaybı yaşanmaması için) davamızın 20.000,00-TL bedelli (ilk aşamada davayla harcı ikmal edilmiştir) “kısmi dava” olarak kabul edilerek yargılamaya bu surette devam edilmesine, karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
İlk derece Mahkemesince, HMK’nın 107. maddesindeki belirsiz alacak davası koşullarının bulunmadığı, davacının alacağı belirleyebilecek durumda olduğu gerekçesiyle, hukuki yarar dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü haizdir.
Yasal düzenlemeye göre bu tür davalarda davacının dava konusu yaptığı miktarı, davayı açtığı tarihte tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin ya imkânsız olması ya da kendisinden beklenemeyecek nitelik taşıması gerekir.
Öte yandan, 6100 sayılı HMK’nın 30’uncu maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi, anayasal dayanağı olan bir ilke olup 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141’inci maddesinin dördüncü bendinde, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna açıkça işaret edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31’inci maddesine göre, “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”
HMK’nın 33’üncü maddesi uyarınca hâkim, Türk hukukunu re’sen uygular. Bu nedenledir ki dava dilekçesinde davacının talebini dayandırdığı vakıalara uygun hukuki sebepleri dava dilekçesinin zorunlu unsurları arasında sayılmamıştır. Zira davacının dayandığı vakıalara uygun hukuki sebepleri hâkim kendiliğinden bulup uygulamakla yükümlüdür.
Ayrıca belirtilmelidir ki, Anayasa’nın 36’ncı maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6’ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasında da; “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar …konusunda karar verecek olan,…bir mahkeme tarafından davasının …görülmesini istemek hakkına sahiptir…” yönünde düzenleme bulunduğu görülmektedir.
Dava dilekçesinde hiç gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa bile HMK 33. madde kapsamında doğru hukuki sebebi bulmak ve uygulamak hâkimin görevi ise, HMK 32. madde çerçevesinde yargılamayı sevk ve idare ile dava türü tanımlarına ve talep sonucuna göre dava türünü doğru belirleyip buna göre yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandırmak da hâkimin görevidir. Bu konuda hâkim, davacının dilekçesinde yaptığı isimlendirmeyle bağlı olmaksızın açılan davanın eda davası, tespit davası, belirsiz alacak ve tespit davası, inşai dava, kısmi dava, terditli dava, seçimlik dava ve topluluk davası çeşitlerinden hangisi olduğunu belirleyerek yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandıracaktır. Davacı dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğundan söz etmiş olsa bile belirsiz alacak davası unsurları bulunmuyorsa bu davanın açılmasında hukuki yarar olmadığından söz edilemeyecek, alacağın istenmesinde hukuki yarar olduğundan mevcut unsurları itibarıyla kısmi dava açılmış olduğu kabul edilerek davacının talep sonucu hakkında karar verilebilecektir.
Ancak dava dilekçesinde talep edilen asgari tutar somut olayın özelliklerine göre talep edilebilecek toplam alacak miktarı kadar değilse ve kısmî davanın koşulları da bulunmuyorsa, bu durumda mahkemece alacak miktarını netleştirmesi ve bildireceği dava değerine göre eksik harcı tamamlaması için davacıya HMK’nın 119’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bir haftalık kesin süre verilmeli ve verilen kesin süre içinde belirtilen eksikliğin tamamlanması hâlinde davaya tam eda davası olarak devam edilmeli, aksi durumda ise davanın usulden reddine karar verilmelidir.
Buna karşılık, dava dilekçesinde asgari bir tutar gösterilmiş olup bunun, alacağın belirli bir kesimi olduğu anlaşılmakla birlikte, açılan davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava mı olduğu hususunda açıklık bulunmuyorsa hâkim, taleple bağlı olduğu için (6100 sayılı HMK m. 26) öncelikle, HMK’nın 119’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, davacı tarafa bir haftalık kesin bir süre vermeli ve onun beyanı doğrultusunda açılmış olan davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunu belirlemelidir. Bu da esasen hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamındadır. Davacı verilen bir haftalık kesin süre içinde davanın belirsiz alacak davası olduğunu beyan etmiş ve belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli koşullar mevcut ise dava belirsiz alacak davası olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli şartlar bulunmakla birlikte davacı açmış olduğu davanın kısmi dava olduğunu belirtmiş ise bu hâlde mahkeme davayı, kısmi dava olarak kabul edip yargılamayı sürdürmelidir. Üçüncü bir ihtimal olarak davacı davasının belirsiz alacak davası olduğunu mahkemeye bildirmiş olmakla birlikte belirsiz alacak davasının koşulları bulunmuyor ve fakat kısmi dava açılabilmesi mümkün ise, bu durumda, mahkemece, açılmış olan dava, doğrudan bir ara kararıyla bir kısmi dava olarak nitelendirilmek suretiyle görülüp karara bağlanmalıdır. (HGK’nın 16.05.2019 gün ve 2016/22-1166 E., 2019/ 576 K. sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.)
Bu açıklamalar kapsamında somut olaya bakıldığında; davacı vekili tarafından süresi içerisinde verilen açıklama dilekçesi üzerinde yeterince durulmaksızın belirsiz alacak davasının koşullarının bulunmadığı sonucuna ulaşılması doğru olmadığı gibi davacının, mevcut yasal düzenlemeler karşısında dava açmaktan başka bir yolla alacağına kavuşma imkânı olmayıp, bir mahkeme kararına ihtiyaç bulunması karşısında eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığını söylemek de mümkün değildir.
Başka bir anlatımla alacağı olduğunu iddia eden davacının alacağının tahsili amacı ile ister kısmi, ister tam eda veya belirsiz alacak davası açmasında her zaman hukuki yararı vardır. Zira davacı davalıdan olan alacağını istemektedir.
6100 sayılı HMK’nın 109’uncu maddesinin ikinci fıkrasının yürürlükten kaldırılmış olmasından dolayı belirli alacaklar için de artık kısmi dava açılması mümkün hâle geldiğine ve davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı kanaatine varılmış olsa dahi açıklama dilekçesi kapsamında davanın kısmi bir eda davası olarak kabul edilerek yargılamaya devam edilmesi talep edilmiş olmasına göre, bu halde de mahkemece dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmeyerek bir ara kararı ile kısmi dava olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır.
Bu yöndeki kabulün Anayasa’nın 141’inci ve 6100 sayılı HMK’nın 30’uncu maddelerinde düzenlenen davaların en az giderle ve mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını öngören “usul ekonomisi” ilkesine de uygun olacağı, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan hak arama özgürlüğüne ve mahkemeye erişim hakkına da uygun olacaktır.
Bu durumda Dairemizce, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle, HMK’nin 353/(1)-a.6. maddesi uyarınca, esası incelenmeksizin kararın kaldırılmasına, yukarıda açıklanan esaslar dairesinde inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi, 2021/1025Esas, 2022/226Karar ve 15/03/2022 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davacıya İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 01/11/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan

Üye

Üye

Katip

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”