Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2022/339 E. 2022/947 K. 29.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
….
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/12/2021
ESAS NO :…

DAVANIN KONUSU : 3. Şahıs Tarafından Açılan Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 29/06/2022
YAZILDIĞI TARİH : 18/07/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; davalı ile dava dışı … arasındaki …. Satış Sözleşmesi… bulunan büfenin satışı) kapsamında büfenin devir karşılığında 55.000,00 TL’ye anlaşıldığını, 10.000,00 TL’si nakit olarak geriye kalan 45.000,00 TL’lik kısım içinde senetler verildiğini, bunlardan 16/12/2018 keşide tarihli 20/05/2019 vade tarihli 20.000,00 TL bedelli teminat amacıyla verilen senedin, söz konusu büfe devrinin gerçekleştirilmediği, bedelsiz kaldığı halde iade edilmediği gibi takibe konulduğunu, söz konusu senetlerin tapu devri işlemleri bittikten sonra iade edilmek üzere verildiğinin sözleşmede yazılı olduğunu, senetlerin bedelsiz kaldığını, davalıya herhangi bir borcun bulunmadığını, bu nedenle senetten ve takipten dolayı borçlu olmadığının tespitine ve takibin iptaline, davalı aleyhinde %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; taraflar arasında, müvekkilinin (mülkiyeti belediyeye ait olan) işlettiği büfenin dava dışı …’a 55.000,00 TL karşılığında devri konusunda anlaşma yapıldığını, söz konusu bedelin, mülkiyeti belediyeye ait olan büfenin içindeki tekel, gıda vs. ürünler toplam için 40.000,00 TL ve ortalama değeri 20.000,00 TL olan bilgisayar ve fotokopi makinesine ilişkin olduğunu, senedin büfedeki mallara karşılık alınan senet olup, teminat senedi olmadığını, senedin üzerinde teminat için alındığı yönünde bir ibare olmadığını, sözleşmenin yapılmasında ve büfe içindeki malların …’a satışından sonra iki ay geçmesine rağmen adı geçen büfeyi belediyeden devir almadığını, sürekli müvekkilini oyaladığını, müvekkilinin iki aylık kirayı belediyeye ödediğini, … büfeyi devir almadığı halde içindeki malları alıp gittiğini, bu hususta, 07/02/2019 tarihinde, dükkan içindeki mallarının alındığını ve değerini bilen … ile birlikte tutanak tutulduğunu, senedin kıymetli evrak olup, temel ilişkiden bağımsız ve soyut olduğunu bildirerek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; Dava, davacının takibe konu adi yazılı belgeden dolayı borçlu olup olmadığının tespitine ilişkin olduğu, 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nun 4. ve 5. maddeleri, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile Asliye Hukuk Mahkemeleri ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkiyi görev ilişkisi olarak düzenlendiği, söz konusu bu düzenlemeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için; TTK’nun 4. maddesinde sayılan unsurları taşıması, yani bu kanunda yer alması veya TTK’nın 4/1 b,c,d,e,f fıkralarındaki davalardan olması, yada her iki tarafında ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan dava olması gerekeceği, somut olayda takibe ve davaya konu senette keşide yerinin bulunmadığı gibi keşideci kısmında da keşide yerinin bulunmadığı, bu nedenle TTK nun 776 ve 777.maddelerinde sayılan ve bononun geçerli olması için zorunlu görülen unsurun yer almadığı , bu nedenle bono yani kambiyo senedi vasfının içermediği, adi yazılı belge vasfına sahip olduğu, bu durumda, söz konusu uyuşmazlığın TTK da düzenlenen kambiyo senedinden kaynaklamadığı, adi yazılı belgede kaynaklandığı, tarafların tacir olmadıkları, gerçek kişi oldukları da nazara alınarak Ticaret Mahkemelerinin ve bu kapsamda da uyuşmazlığı çözmede görevli olmadığı, 6100 sayılı H.M.K.’nun 2/1 ve 2. maddesi uyarınca, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın mal varlığına ilişkin davalara Asliye Hukuk Mahkemelerince bakılacağı, eldeki davada Ticaret Mahkemelerinin görevli olmadığı gerekçesiyle aynı yasanın H.M.K.’nun 114/1/c ve 115/2. maddeleri uyarınca görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; mahkemece icra takip dosyasına sunulan senedin incelenmediğini, icra dosyasındaki senet incelenseydi senedin eksik unsurlu olmadığının anlaşışacağını tarafların sunduğu senet fotokopisi üzerinden karar vermenin eksik ve hatalı olduğunu, mahkemenin görevli bulunduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak işin esasına girişilerek davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; öncelikle taraflar arasında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava; işletmenin devri kapsamında düzenlenen senedin devrin gerçekleşmemesi nedeniyle bedelsizliği iddiasına dayalı menfi tespit istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Davacının istinaf nedenleri yönünden inceleme yapılmadan önce mahkemenin görevli olup olmadığı hususu üzerinde durulması gerekmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) yürürlüğe girdiği 01.11.2011 tarihinden sonra 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 5. maddesinde 6335 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmış ve ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp görev ilişkisine dönüştürülmüştür. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olmasının yanında HMK’nın 114. maddesinde açıkça dava şartı olarak düzenlenmiş olduğundan, mahkemelerce ve istinaf incelemesi aşamasında re’sen dikkate alınması gerekir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
Ticaret mahkemelerinin görevi TTK’nın 5. maddesinde düzenlenmiş ve maddenin 1. bendinde “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” denilmiştir.
Bir davanın ticari dava olup olmadığı ise TTK’nın 4. maddesinde gösterilen ilkelere göre belirlenmekte olup, öğretide benimsenen görüşe göre de ticari davalar kendi aralarında mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mutlak ticari davalar için tarafların sıfatlarına ve dava konusunun ticari işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmazken, nispi ticari davalarda dava konusunun ticari işletme ile ilgili olup olmadığı kriter olarak kabul edilmiştir.
TTK’nın 4. maddesinde ticari davalar sayılmış olup bu maddeye göre her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medeni Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun mal varlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu düzenlemeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent hâlinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Az yukarıda açıklandığı gibi ticari davalar, mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın sırf dava konusunun TTK’da düzenlenmesi nedeniyle ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar ise, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez.
Bu noktada “işletme devri” ile ilgili uyuşmazlıkların hangi mahkemede görüleceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. 6102 sayılı TTK 11. maddesinde işletmeyi esnaf işletmesi ve ticari işletme olarak sınıflandırmış, bu sınıflandırmanın ölçütünü de yine anılan maddede yer vermiştir. Ticari işletmenin devrine ilişkin olarak da TTK’nın 11. maddesinin 3. fıkrasında düzenlemeye yer verilmiştir.
Bunun yanında 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde mutlak ticari davalar düzenlenmiş, TTK’nın 4/(1)-c. maddesi düzenlemesi gereğince 11/01/2011 tarihli 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203. maddelerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava olduğu hüküm altına alınmıştır.
Özellikle burada vurgulanması gereken TBK’nın 202 ve 203. maddelerinde bir işletmenin devri ya da birleşmesi ve şekil değiştirilmesinden sözedilmiş, buna karşın işletmenin ticari işletme veya esnaf işletmesi olduğu hususunda bir ayrıma gidilmemiştir.
Açıklanan gerekçelerden de anlaşılacağı üzere, mutlak ticari davalardan olduğu TTK’nın 4/(1)-c. maddesinde düzenlenen TBK m. 202 uyarınca işletme devrine ilişkin uyuşmazlıklar bakımından işletmenin türünün ticari işletme ya da esnaf işletmesi olduğuna bakılmaksızın TBK’nın 202 ve 203. maddelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu kabul edilmelidir.
Somut olayda da taraflar arasındaki işletme devrinden kaynaklanan uyuşmazlıkta mutlak ticari davalardan olduğundan somut olay kapsamında senedin kambiyo vasfında bulunup bulunmadığının görevli mahkemenin tayini noktasında bir önemi bulunmamaktadır. Taraflar aralarındaki temel ilişki işletmenin devri kapsamında düzenlenen senet nedeniyle borçlu bulunulmadığının tespiti istemine yönelik olup davanın Asliye Hukuk Mahkemesi’nde değil, Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülmesi gerekir. TTK’nun 5/(3).maddesi gereğince ” Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır”. Somut uyuşmazlıkta Asliye Ticaret Mahkemesi görevli olduğundan mahkemece görev yönünden davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken davanın esasına girilerek yazılı olduğu biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, istinaf nedeni olarak dayanılmasa dahi HMK’nun 355.maddesi gereğince re’sen istinaf incelemesi yapılması gereken bir husus olduğundan, istinaf başvurusunun bu gerekçelerle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, görev hususunda bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/315 Esas 2021/783 Karar sayılı 03/12/2021 tarihli kararının KALDIRILMASINA
2-HMK.nın 353/1.a.3.maddesi gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan peşin alınan istinaf karar harcının istek halinde istinaf edene iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
5-Kararın tebliğinin İlk Derece Mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/(1).a. Maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 29/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
……
NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”