Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2022/1286 E. 2022/1939 K. 30.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1286 – 2022/1939

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2022/1286 ( KABUL KALDIRMA)
KARAR NO : 2022/1939

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/05/2022
ESAS-KARAR NO : 2020/412 E 2022/308 K

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 30/12/2022
YAZILDIĞI TARİH : 30/01/2023

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; dava dışı …. ‘nin faturaya dayalı davalıdan olan alacağını temlik alıp, alacağın tahsili için icra takibi başlattıklarını, borca itiraz üzerine Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtıkları itirazın iptali davasının “Bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı” gerekçesiyle reddedildiğini, bunun üzerine alacak davasını açtıklarını belirterek 10.000,00 TL’nin icra takip tarihinden itibaren hesaplanacak değişen oranlı avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; alacağın zamanaşımına uğradığını, Ankara Mahkemelerinin yetkili olmadıklarını, müvekkilinin dava dışı …….Ltd. Ş. ile ticari ilişkisi ve dolayısıyla borcu olmadığını, temlik eden şirketin sahte faturalar düzenleyerek pek çok kişi hakkında icra takibi yaptığını bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; davacı alacağının tahsili amacı ile ilk olarak Ankara 3. İcra Müdürlüğü’nün 2009/12489 esas sayılı icra takibini 30/07/2009 tarihinde başlattığı, icra takibi ile zamanaşımı süresinin kesildiği ve 10 yıllık sürenin yeniden işlemeye başladığı, her ne kadar her bir icra takip işlemi nedeniyle zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlamakta ise de; icra takibi süresinde gerçekleşen itiraz üzerine durdurulduğu için zamanaşımını kesen yeni bir icra takip işlemi olmadığı, alacakla ilgili zamanaşımı süresinin icra takibinin başlatıldığı 30/07/2009 tarihinde işlemeye başladığı, uyuşmazlığın 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, davacı alacağı için yukarıda da belirtildiği gibi zamanaşımını kesen ilk sebep 30/07/2009 tarihinde başlatılan Ankara 3. İcra Müdürlüğü’nün 2009/12489 esas sayılı icra takibi olduğu, icra takibi itiraz nedeniyle durduğu için zamanaşımını kesen herhangi bir icra takip işlemi yapılamadığı, icra takibinin başlatılması ile 30/07/2009 tarihinde zamanaşımını kesen ilk işlem itirazın iptali amacıyla Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 19/08/2019 tarihinde açılan itirazın iptali davası olup icra takibi ile yeniden ve 30/07/2009 tarihinde işlemeye başlayan 10 yıllık zamanaşımı süresinin sonu 30/07/2019 olması gerekirken 19/08/2019 tarihinde itirazın iptali davası açıldığı için bu davanın açıldığı tarih itibariyle 10 yıllık zamanaşımı süresinin icra takibinin başlatıldığı 30/07/2009 tarihi ile 19/08/2019 tarihinde dava açılmadan önce dolduğu, bu aşamadan sonra zamanaşımını kesen başka bir durum gerçekleşmediği, alacak davasının 03/09/2020 tarihinde açıldığı, 30/07/2009 tarihli icra takibi ile işlemeye başlayan 10 yıllık zamanaşımı süresinin başkaca kesen işlem olmadığı için 30/07/2019 tarihinde gerçekleştiği, Ankara 14.Asliye Ticaret Mahkemesindeki itirazın iptali davasının 30/07/2019 tarihinde tamamlanan zamanaşımı süresinden sonra 19/08/2019 tarihinde açıldığı, bu nedenle itirazın iptali davasının zamanaşımını kesen bir dava olarak kabulünün mümkün olmadığı, eldeki alacak davasının ise zamanaşımı süresi tamamlandıktan sonra 03/09/2020 tarihinde açıldığı, bu hali ile davacı alacağının zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/403 E. Sayılı dosyasında, 18.06.2019-18.07.2019 tarihleri arasında mevcut arabuluculuk görüşmesi, 7226 sayılı Kanunun GEÇİCİ MADDE 1/1-a,b ve “Yargı Alanındaki Hak Kayıplarının Önlenmesi Amacıyla Getirilen Durma Süresinin Uzatılmasına Dair” Cumhurbaşkanı Kararı uyarınca işbu dava kapsamında 10 yıllık zamanaşımı süresinin kesildiği, durdurulduğu nazara alındığında söz konusu davanın 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açıldığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak işin esasına girişilerek davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OALN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; davaya konu faturadan kaynaklanan alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususuna ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava ; faturaya dayalı alacağın tahsili istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
6098 Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 146-161. maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup alacak hakkının alacaklı tarafından yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmemesi hâlinde dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun kalınması sonucunu doğurur.
Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’îde bulunması şarttır.
Yargıtayın istikrar kazanmış son uygulamalarına göre, zamanaşımı hukukî niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def’î olup, usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır.
TBK’nın 146. maddesiyle alacak haklarının tabi olacağı genel zamanaşımı süresi on yıl olarak düzenlemiştir. Ancak madde metninde de açıklandığı üzere kanun koyucu tarafından bunun aksine yasal düzenleme yapılabilir.
Borçlar Kanunu’nun 128. maddesine göre zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. BK’nın 74. maddesi ( TBK m. 90 ) uyarınca ifa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukukî ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur. Sözleşmeden doğan borçlarda zamanaşımının işlemeye başlaması için alacağın muaccel ( istenebilir ) olması yeterlidir. Alacaklı, alacağının varlığından haberdar olmasa dahi, alacağın muaccel olmasıyla birlikte zamanaşımı süresi işler. Borcun ifası bir süreye bağlanmışsa, alacak sürenin dolması ve ifa gününün gelmesiyle muaccel olur, o günden itibaren de zamanaşımı işler. Alacağın muacceliyeti, alacaklının bir bildirimine (ihbarına) bağlı ise, zamanaşımı bu bildirimin yapıldığı günden itibaren işlemeye başlar (TBK m. 149/2).
Zamanaşımı süresi işlemeye başladıktan sonra borçlunun bazı eylemleri borçla ilişkisinin devam ettiğini ve bu ilişkiyi devam ettirdiğini, alacaklının bazı eylemleri ise alacakla ilişkisinin devam ettiği ve hakkının peşinde olduğunu ortaya koyabilir. Bu eylemlere rağmen, zamanaşımı süresinin işlemeye devam ettiğini ve borcu sona erdirdiğini kabul etmek güçtür. Bunun dışında bazı alacakların nitelikleri ya da alacaklı ile borçlu arasındaki ilişkinin özel niteliği zamanaşımı süresinin işlemesini haklı göstermeyebilir. Bu mantıktan hareket eden Borçlar Kanunumuz, zamanaşımını durduran ve kesen sebeplere yer vermiştir.
Zamanaşımının durması demek, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresinin işlediği noktada durması, buna yol açan sebebin ortadan kalktığı andan itibaren kaldığı yerden işlemeye devam etmesi demektir. Zamanaşımının kesilmesi (kat’ı) ise, borçlunun veya alacaklının ya da hâkimin belli fiillerinin sonucu olarak işlemiş bulunan zamanaşımı süresinin yanması ve kesilmeye neden olan olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasıdır. Zamanaşımının kesilmesi için, zamanaşımının işlemekte olması gerekir. Zamanaşımı süresi dolmuşsa, zamanaşımının kesilmesi söz konusu olmaz. Zamanaşımını kesen sebepler (TBK m. 154 ve 157) gösterilmiştir. Bu maddelere göre zamanaşımı: borçlunun bir fiili ile; alacaklının bir fiili ile; yargılama ve takibe ilişkin bir işlemle; yargıcın emir ve hükmüyle kesilebilir.
Zamanaşımı süresi içinde alacaklı istemde bulunmazsa, alacağın dayalı olduğu maddi hak sona ermemekte, sadece alacağı talep etme hakkı düşmektedir. Zamanaşımı süresi kesildiği takdirde, kesilmiş olduğu tarihten itibaren yeniden işlemeye başlayacaktır. Zamanaşımını kesen nedenler, (TBK 154. madde) sınırlı sayıda belirtilmiştir. (TBK 154. madde) uyarınca, alacaklı icra takibinde bulunmuşsa zamanaşımı süresi kesilir.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun (6325 sayılı Kanun) “Arabuluculuk sürecinin başlaması ve sürelere etkisi” kenar başlıklı 16 ncı maddesi şöyledir :
“(1) Arabuluculuk süreci, dava açılmadan önce arabulucuya başvuru hâlinde, tarafların ilk toplantıya davet edilmeleri ve taraflarla arabulucu arasında sürecin devam ettirilmesi konusunda anlaşmaya varılıp bu durumun bir tutanakla belgelendirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Dava açılmasından sonra arabulucuya başvuru hâlinde ise bu süreç, mahkemenin tarafları arabuluculuğa davetinin taraflarca kabul edilmesi veya tarafların arabulucuya başvurma konusunda anlaşmaya vardıklarını duruşma dışında mahkemeye yazılı olarak beyan ettikleri ya da duruşmada bu beyanlarının tutanağa geçirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar.
(2) Arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen süre, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.”
Somut olayda davacı, dava konusu faturaya dayanarak 30.07.2009 tarihinde icra takibi başlatmış olup 6098 sayılı TBK’nın 154/2 maddesi uyarınca zamanaşımı kesilmiştir. Davacı vekili icra takip dosyasından sonra en son 18/06/2019 tarihinde arabulucuya başvurmuş arabuluculuk faaliyeti son tutanağın 18/07/2019 tarihinde düzenlenmiştir. Bunun üzerine davacı tarafından 19/08/2019 tarihinde itirazın iptali davası açılmış dava bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığından davanın reddine karar verilmiş, bunun üzerine davacı tarafından alacak davası 28/07/2020 tarihinde açılmıştır.
Arabulucuya başvurma tarihi ile sona ermesine kadar geçen süre zamanaşımı süresinin hesaplanmasında dikkate alınmayacağı gözetildiğinde itirazın iptali davasının açılması ile zamanaşımı süresinin kesildiği ve ilk davanın açıldığı tarih itibariyle davaya konu alacağın zamanaşımına uğramadığı anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle mahkemece, işin esasına girilerek yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda delillerin toplanması ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen kararın HMK.353/1-a-6.maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2020/412Esas, 2022/308Karar ve 16/05/2022 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davacıya İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 30/12/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan

Üye

Üye

Katip

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”