Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2021/811 E. 2023/1406 K. 25.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2021/811 (KABUL DÜZELTEREK YENİDEN
KARAR NO : 2023/1406 ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİ)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : DR. … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/02/2021
ESAS NO : 2020/40 E 2021/61 K

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :

DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 25/10/2023
YAZILDIĞI TARİH : 25/11/2023

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; davacı şirket ile dava dışı … Ltd. Şti. Direktörü ve hissedarı olan … ve davalı … arasında 13/07/2018 tarihli protokolün imzalandığını, bu protokole göre … A.Ş.’ye ait 000010260636 numaralı hesaptan keşide edilen 2070953, 2070954, 2070955 numaralı çeklerin davacı tarafından … Ltd. Şti.’ne iade edilmesi, bu çeklerin iadesi sonrası gerek ödenmemiş bulunan borcun ve borcun vadesinde ödenmemiş olmasından kaynaklı ortaya çıkan vade farklı dolayısıyla yeniden 3 adet çek düzenlenmesi ve yeni düzenlenecek çeklerin ödenmemesi halinde de davalı …’ın şahsen sorumlu olacağının düzenlendiğini, söz konusu protokole istinaden … Bankası… Ltd. Şti.’ne ait 304000001688 numaralı hesaba ait 1633357 nolu 25/11/2018 tarihli 205.000,00-TL bedelli, 1633358 nolu 15/12/2018 tarihli 205.000,00-TL bedelli ve 1633359 nolu 05/01/2019 tarihli 205.000,00-TL bedelli 3 adet çekin düzenlendiğini, söz konusu çeklerin karşılıksız çıkması ve bedelinin ödenmemesi nedeniyle Bakırköy 11. İcra Müdürlüğünün 2018/23542 E. Sayılı dosyası ile davalı hakkında 25/11/2018 vade tarihli 1633357 nolu 205.000,00-TL bedelli çek nedeniyle ilamsız icra takibi başlatıldığını, bahse konu protokole rağmen davalının şahsen ve müteselsilen sorumluluğu bulunmasına rağmen icra takibindeki borca haksız olarak itiraz ettiğini belirterek, itirazın iptaline, takibin devamına % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; davaya konu protokolün KKTC’ye bağlı Lefkoşa ilinde hazırlar arasında imzalandığını, protokolün taraflarının KKTC vatandaşı olduğunu, çeklerin KKTC’de keşide edildiğini, davalının KKTC’de ikamet ettiğini, bu nedenle 5718 sayılı yasanın 24/4 maddesine göre, sözleşmenin imza edildiği tarihteki mutat meskeninin geçerli hukuk olarak tanımlandığını, bu nedenle huzurdaki davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, öte yandan taraflar arasında bir ticari ilişkinin bulunmadığını, takibe konu bir borcunda olmadığını, çeklerin davacı adına ciro edildiğini, bir ciro sebebiyle davalının davacı ile muhatap kılındığını, davaya konu protokol tarihinde çeklerin verilmesini konu alan ticari ilişkinin başlangıcı olan … ile yapılan görüşmeler neticesinde davacının ifaya kefil olması nedeniyle yeni çekler düzenlenerek davacı adına keşide edildiğini, oysa söz konusu ticari ilişkiden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmediğini ve davalının mağdur edildiğini, davaya konu protokolün çok taraflı olmasına rağmen protokolün diğer tarafının icra takibine ve davaya konu edilmediğini, bu durumun iyi niyete ve hakkaniyete aykırı olduğunu bildirerek, davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; takip dosyası ve tüm dosya kapsamına göre, somut olay incelendiğinde; tarafların da kabulünde olduğu üzere taraflar arasındaki uyuşmazlığın, 13/07/2018 tarihli ”Protokol” isimli belgeye istinaden düzenlenen 25/11/2018 vade tarihli 1633357 nolu 205.000,00-TL bedelli çekten kaynaklandığı, davacı taraf, söz konusu çek yönünden davalı …’ın da protokol isimli belge ile şahsen ve müteselsilen sorumluluğu üstlendiği, bu nedenle ödenmeyen çek bedelinden sorumlu olduğunu belirterek, protokol ve çek nedeniyle davaya konu icra takibini başlattığını ileri sürdüğü, 13/07/2018 tarihli protokol isimli belge incelendiğinde; protokolün davacı şirket yetkilisi …, …. Ltd. Şti.’nin direktörü ve hissedarı ve şahsen sıfatıyla … ve …. Ltd. Şti.’nin direktörü ve hissedarı sıfatıyla ve şahsen davalı … tarafından imzalandığı, buna göre bahse konu çek yönünden borcun ve/veya çek bedelinin ödenmesinden şahsen sorumlu olacaklarını kabul ve taahhüt ettikleri anlaşılmakla, protokol gereğince; davalının davacı şirket ile dava dışı … Ltd. Şti. arasındaki borç nedeniyle düzenlenen çekin ödenmesi bakımından kefalet verdiği, protokol isimli belgedeki davalının sıfatının kefalet veren olduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 583.maddesinde; kefalet sözleşmesinin, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağı, kefilin, sorumlu olduğu azamî miktar, kefalet tarihi ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına gireceği, kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğu, buna göre, 13/07/2018 tarihli davaya konu protokol isimli belgede kefil olarak imzası bulunan davalının yukarıda belirtilen TBK 583. maddesindeki hükümler gereğince sözleşmenin yasada belirtilen şekle uygun şekilde yapılmadığı, bu nedenle kefalet sözleşmesinin davalı bakımından geçerli ve bağlayıcı olmadığı, dolayısıyla bu protokole istinaden icra takibine konulan çek bakımından da sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.

İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili protokolün borca katılma sözleşmesi olup alacaklı taraf ile borca katılan arasında yapılmakta ve borçlunun rızası aranmadığını, Bu antlaşma neticesinde, borçlu ile katılan, alacaklıya karşı müteselsil borçlu hale geldiğini, böylelikle borcun dış üstlenilmesinden farklı olarak borçlunun sorumluluğu devam ettiğini, davacı ve davalının sözleşme iradesinin bir kefalet değil borca katılma olduğu bu nedenle kefalet sözleşmesinin şartlarının uyguanamayacağını, TBK 201 uyarınca borca katılma sözleşmesi açısından şekil şartı öngörülmediğini, belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak işin esasına girişilerek davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; taraflara arasındaki protokol hükümleri uyarınca davalının sorumluluğunun belirlenmesi hususuna ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava; taraflar arasında düzenlenen protokol başlıklı belge ile davalının müteselsilen sorumluluğu üstlendiği alacağın tahsili için girişilen icra takibine davalının itirazının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Bu noktada borca katılma hakkında açıklamalar yapılmasında yarar vardır.
Borca katılmanın düzenlendiği TBK’nun 201. maddesine göre, borca katılma, mevcut bir borca, borçlunun yanında yer almak üzere, borca katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın borçlu ile birlikte sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin akdedilmesiyle birlikte borca katılan ve borçlu, alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olurlar.
Hükümden anlaşıldığı üzere, borca katılmada, borca katılanın, alacaklıya karşı borçlunun yanında yer alması ve böylece alacaklının alacağı için iki müteselsil borçlunun bulunması söz konusu olmaktadır.
Borca katılma ağırlıklı olarak teminat amacıyla yapılmakla birlikte, istisnai olarak iç ilişkide bir yükümlülüğün üstlenilmesi amacıyla yapılabilmesi de mümkündür. Her iki durumda da borca katılmayla birlikte, katılan, borçlunun alacaklıya karşı olan borcunu, onunla beraber üstelenerek, bu borca eklenen kişisel ve bağımsız bir sorumluluk altına girer.
Davacı, teminat amaçlı borca katılmaktadır. Borca katılan, borcu, teminat amacıyla, ilk borçlu ile birlikte müteselsil olarak üstlenmektedir.
Belirtmek gerekir ki, bu halde bir borçlu değişikliği söz konusu olmayıp, bilakis alacaklı karşısında ilk borçlu yanında müteselsil borçlu konumunda ek bir borçlu daha bulunmaktadır. Böylece teminat amacıyla borca katılma neticesinde, alacaklıya karşı bir şahsi teminat sağlanmakta ve onun hukuki durumu güçlendirilmektedir.
Borca katılmanın temel şartı, borca katılmanın gerçekleştiği anda hukuken geçerli bir borcun varlığıdır. İlk borcun mevcut ve geçerli olmaması halinde borca katılan için de herhangi borç doğmaz. Borca katılma sözleşmesinin geçerliliği kanununda herhangi bir şekil şartına bağlanmamıştır. TBK’nun 603. maddesinden hareketle, kefalet sözleşmesi hakkında öngörülen şekil kurallarının borca katılma sözleşmelerinin kefalet sözleşmesi hakkında öngörülen şekil kurallarına tabidir.
Ancak belirtmek gerekir ki, borca katılma her ne kadar kuruluş bakımından fer’i nitelik taşıyor ise de, katılma gerçekleştikten sonraki aşamada bağımsızlık söz konusudur. Şu halde, borca katılma yoluyla ortaya çıkan borcun ilk borca bağımlılığı yalnızca katılma anıyla sınırlı olduğundan, borca katılma fer’i nitelikte bir borç doğurmaz. Borca katılmanın düzenlendiği TBK’nun 201. maddesinde borca katılma sözleşmesi hakkında herhangi bir şekil şartı öngörülmemiştir. Özellikle kefalet sözleşmesine ilişkin şekil kurallarının uygulama alanını genişleten TBK’nun 603. maddesi bağlamında borca katılmanın kefaletin tabi olduğu şekil kurallarına tabidir.
TBK’nun 603. maddesine göre, “Kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına ilişkin hükümler, gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanır.” Kanun koyucu, kefalet sözleşmesini sıkı geçerlilik kurallarına bağladıktan sonra, kişilerin başka bir şahsi teminat yoluna başvurarak kefaletin bu geçerlilik kurallarından kurtulmasının önüne geçmek için, 603. maddede ile kefalet sözleşmesi hakkında öngörülen geçerlilik şartlarının, gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine yönelik başka ad altında yapılan sözleşmelere de uygulanacağını hüküm altına almıştır.
TBK’nun 603. maddesinin uygulanması gereğince; Borca katılmanın ilk borçlu ile borca katılan arasında müteselsil borçluluk ilişkisi meydana getirdiğinden hareketle ve müteselsil sorumluluğun kefilin fer’i sorumluluğundan daha ağır bir sorumluluk doğurduğundan, kefalet sözleşmesine ilişkin şekil kurallarının, gerçek kişilerce teminat amacıyla yapılan borca katılma sözleşmeleri bakımından da uygulanması gerekmektedir.
Buna karşılık borca katılma teminat amacıyla yapılmadığı hallerde herhangi bir şekil şartına tabi olmayacaktır. TBK’nun 201/I. maddesinde borca katılma sözleşmesinin, alacaklı ile borca katılan arasında yapılacağı öngörülmüş ise de, Borçlar Hukuku’nda hâkim olan nisbilik ilkesi gereği, ilk borçlunun, alacaklı ile borca katılan arasında yapılan sözleşmeye rıza vermesi gerektiğini kabul etmek yerinde olacaktır.
Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olaya bakıldığında; taraflar arasındaki 13/07/2018 tarihli protokol başlıklı belgenin TBK’nun 201. Maddesi kapsamında değerlendirildiğinde davalının gerçek kişi olduğu ve taraflar arasındaki sözleşmenin kişisel bir güvence olduğu anlaşılmakla, TBK 583/1 maddesindeki aranan nitelikli yazılı şekle uygun yapılmalı ve borca katılan tarafından imzalanmalıdır . Azami miktar ve tarihin el yazısı ile gösterilmesi gerekir. Aranan bu şartların ispat şekli olmayıp geçerlilik şartı bulunduğu gözetildiğinde anılan 13/07/2018 tarihli belgenin TBK 583/1 maddesindeki şekil şartlarını ihtiva etmediği, davalının el yazısını ihtiva etmediği gibi azami miktarı da taşımadığı yasanın aradığı anlamda geçerli bir borç doğurucu belge olmadığı anlaşılmıştır.
Mahkemece taraflar arasındaki protokol başlıklı belgeye üstünlük tanınması ve davalı aleyhine icra takibine girişilerek alacağın tahsilinin talep edilmesinin borca katılmanın teminat amacıyla yapıldığı, kefalet hükümleri gereğince yasanın aradığı şekil şartlarını ihtiva etmediği protokole istinaden icra takibine konulan çek bakımından davalının sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken taraflar arasındaki hukuki ilişkinin kefalet sözleşmesi olarak nitelendirilerek sonuca ulaşılması doğru olmamıştır.
Bu durumda Dairemizce, HMK’nın 353/1-b-2.maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığından mahkemenin gerekçesi yönünden hata edildiğinden “gerekçe düzeltilerek ve değiştirilerek yeniden esas hakkında” karar verilmesi gerekmiştir.
Davacı vekilinin istinaf isteminin mahkemenin gerekçesine yönelik olarak kabulü ile, HMK’nın 353/1-b-2.maddesi gereğince, ilk derece mahkemesinin gerekçesi düzeltilerek Dairemiz gerekçesinde yer alan nedenlerle yeniden hüküm tesisine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
2-Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/40 Esas 2021/61 Karar 02/02/2021 tarihli kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
3-a)-Davanın REDDİNE,
b)Davalı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin REDDİNE,
c)Alınması gereken 59,30-TL harçtan dava açılırken peşin olarak alınan 3.529,77-TL harcın mahsubu ile fazladan yatan 3.470,47-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa İADESİNE,
d)Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 22.918,39-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
e)Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
f)Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde HMK 333. Maddesine uygun şekilde İADESİNE,
g)Arabuluculuk Son Tutanağı, iş bu davada verilen karar ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle; 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 7 ve 18/A-13 maddeleri ile bu Kanuna göre hazırlanan ve 02/06/2018 tarih ve 30439 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Yönetmeliğin 26. maddesi hükümlerine göre; Bakanlık bütçesinden karşılanan/karşılanması gereken ve iki taraf ve iki saat üzerinden yapılan hesaba göre belirlenen toplam 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin (yargılama giderinin) DAVACIDAN 6183 sayılı AATUHK hükümlerine göre tahsili ile hazineye gelir kaydına, bu amaçla karar kesinleştiğinde işbu karar eklenmek suretiyle ilgili vergi dairesine yazı yazılmasına,

İstinaf aşamasında yapılan harç masraf yönünden
4-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-HMK’nun 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
8-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nin 362/1.a maddesi gereğince kesin olmak üzere 25/10/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan…
e-imzalıdır
Üye…
e-imzalıdır
Üye…
e-imzalıdır
Katip…
e-imzalıdır

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”