Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2021/766 E. 2022/1336 K. 14.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE :… (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/03/2021

ESAS-KARAR NO
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 14/10/2022
YAZILDIĞI TARİH : 09/11/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; taraflar arasında …. ve …. ton karkas et ithaline ilişkin yapılan ihaleyle 28.09.2017 ve 05.10.2017 tarihli iki ayrı sözleşme bağıtlandığını, davalının sözleşmeye konu olan etlerin geç teslim edildiği iddiası ile %0,5 oranında para (1.537.274 Euro) cezası tahakkukunda bulunduğunu, sözleşmeye konu olan etlerin davalı idarenin kusuru ve müvekkilinin iradesi dışında gelişen olaylara istinaden geciktiğini, davalıya ait veteriner hekim komisyonunun 9 gün gecikmeli olarak … gidip kesimhaneye onay verdiğini, … sınır kapasında davacının iradesi dışında tırların bekletildiğini, yurda giriş yapan tırların varış noktalarında etlerin boşaltılacağı kombinelerin yetersiz olması nedeniyle günlerce bekletildiğini, davacının etleri boşaltamadığını, sözleşmenin zamanında ifa edilmemesi ve edimin yerine getirilememesine neden olanın davalı olduğunu, davalının sözleşmenin 22.3 maddesini hatalı yorumlayarak fahiş miktarda para cezasına hükmettiğini, para cezasının müvekkilinin ekonomik olarak mahvına neden olduğunu belirterek davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, hak edişler üzerine konulan blokelerin kaldırılmasına, davacının hak edişlerinden kesinti yapılması halinde yapılan kesintinin Euro olarak mahsup tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, para cezasının iptaline veya tenkisine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; davanın hukuki yarar dava şartı bakımından reddedilmesi gerektiğini, davacı aleyhine bir icra takibinin mevcut olmadığını, davacının menfi tespit talep etmekte korunmaya değer güncel bir hukuksal yararının bulunmadığını, sözleşmenin 22. maddesinde gecikme cezası olarak vakfedilen hususun teslimin zamanında gecikmeye bağlanan ve ifaya eklenen cezai şart olduğunu, sözleşmenin 14. maddesine göre davacının heyet gönderme taleplerine en az 7gün önceden müvekkiline yazılı olarak bildirmesi gerekirken bu süre dikkate alınmayıp Cuma günü mesai saati bitimine doğru kesimhane denetimi için heyet talebinde bulunulduğunu, kontrol belgesi talebinin 02.10.2017 Pazartesi günü heyet görevlendirme talebinin de 03.10.2017 Salı günü hazırlanarak bakanlığa gönderildiğini, kesimhanelere uygunluk verilmesi veya uygunluklara iptal verilmesinin müvekkilinin inisiyatifinde olmadığını bu hususun bakanlıkta tayin edildiğini, ayrıca söz konusu kesimhanenin uygunluğunun iptal edildiği tarihte 8 adet kesimhanenin bakanlıkça onaylı olduğunu ve buralarda iş ve işlemlerin sürdürülebilecek bulunduğunu, sözleşmenin 6.4 maddesinde bahsi geçen … teslim şeklinde tüm gümrük işlemleri masraflar gümrükten doğan vergi resim ve harçların alıcıya ait olduğunu, malların belirlenen yere taşıma maliyetleri terminal bağlantılı zarar risklerinin satıcıya ait olacağını, … sınır kapısındaki beklemelerin edimin geç ifası bakımından davacı yararına yorumlanamayacağını, varış tarihleri ile muayene rapor tarihlerinin genellikle aynı gün olarak belirlendiğini, yada bu tarihler arasında bir iki günlük farklar bulunduğunu, nadir olarak görülen dört beş günlük beklemelerin kombinalardan kaynaklanmadığını evrak eksikliğine dayandığını, sözleşmelerin 22.3 maddesindeki teslim programının ihlaline bağlanan gecikme cezasının davacı alacaklarından tahsil olunmasının sözleşmeye ve hukuka aykırı olmadığını bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; taraflar arasında 28.09.2017 tarihli ve 05.10.2017 tarihli …..Sözleşmesi başlıklı iki ayrı sözleşme imzalanarak 28.09.2017 tarihli sözleşme için 16000 ton, 05.10.2017 tarihli sözleşme için 34000 ton karkas etin partiler halinde belirtilen tarihlerde ve yerlerine teslim yerlerine belirtilen miktarlarda … teslim edileceğinin ön görüldüğü, sözleşmenin teslimatın gecikmesi başlıklı 22.3 maddesinde “teslim programına göre zamanında teslim edilmeyen mal bedelinin %0.5’i oranında gecikme cezası uygulanacağının düzenlendiği, gecikme cezası herhangi bir ihtara gerek kalmaksızın öncelikle satıcının alacaklarından tahsil edileceği, kalan miktarın ise ayrıca satıcı tarafından ödenir.” düzenlemesinin bulunduğu, 28.09.2017 tarihli 1600 ton et teslimine ilişkin sözleşme kapsamında davalı tarafından dava tarihinden önce sözleşmenin 22.3 maddesi uyarınca toplam 645,274,39 € gecikme cezası tahakkuku yapılarak bu tutarın davacı hak edişlerinden kesinti yapılmak suretiyle 390.848,86 €’luk kısmının 16.04.2018 tarihinde 254.425,53 €’luk kısmının ise 16.05.2018 tarihinde tahsil edildiği, 28.09.2017 tarihli sözleşmenin 20.1.2 maddesi kapsamında idareden kaynaklanan nedenlere ilişkin davalı tarafından davacıya birinci ve ikinci kısım için 20 gün, üçüncü kısım için 11 gün cezasız süre verildiği, bu sürelerin ilavesi ile tespit edilen her parti teslimatın teslim tarihlerinde yaşanan gecikmeler nedeniyle sözleşmenin 22.3 maddesi kapsamında gecikme cezası uygulanmasının yanlar arasındaki sözleşme hükümlerine uygun olduğunun belirlendiği, davacının satıma konu etleri taşıyan tırların sınır kapısında beklemek zorunda kalması nedeniyle gecikmenin yaşandığı ifade edilmiş ise de sözleşmenin 6.4 maddesinde kabul edilen … teslim nedeniyle gümrük işlemlerinden kaynaklanan bekleme süresi ve riskler davacı satıcıya ait olduğu, bu yönü ile davacının sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı, kesimhane onayındaki gecikme nedeniyle davalı idare tarafından sözleşmenin 20.1.2 maddesine göre cezasız ek süre verilmiş olduğu, öte yandan davacının varış noktalarında etlerin boşaltılacağı kombinelerin yetersiz olduğu ve günlerce bekletildikleri iddiasına ilişkin ispata yeterli yazılı bir delil sunamadığı, davacı satıcının teslimde gecikmesine davalı alıcının kendi davranışları ile sebep olduğuna ilişkin davacı iddiasının kanıtlanamadığı, taraflar arasındaki 28.09.2017 tarihli sözleşmenin 22.3 maddesi gereğince davacı tarafından teslim programına göre zamanında teslim edilmeyen karkas et bedelinin %0,5’i oranında cezai şart tahakkuku düzenlenmiş ise de birlikte davalı idare tarafından sözleşme hükümlerine uygun olmayan aynı parti mal için mükerrer ceza kesintisinin yerinde olmadığı değerlendirilerek 28.09.2017 tarihli sözleşmeye konu karkas etin davacı tarafından davalıya gecikmiş teslimi nedeniyle davalıya 254.225,09 € gecikme cezasına hak kazandığı bu kapsamda davacı hak edişlerinden kesinti yapılarak davalı tarafından tahsil edilen 391.049,30 € fazla ceza tutarına ilişkin davacının menfi tespit/istirdat talebinin kanıtlandığı, dava dilekçesinde 28.09.2017 tarihli sözleşme dışında 05.10.2017 tarihli sözleşme nedeni ile de davalı tarafından gecikme cezası uygulanmasına dayalı olarak menfi tespit/istirdat talebinde bulunulmuş ise de bilirkişi heyetinin ikinci ek raporunda ifade edildiği üzere menfi tespit davasının açıldığı tarih itibariyle 05.10.2017 tarihli iş eksilişiyle 23.000 ton karkas et teslimine ilişkin sözleşme kapsamında davalı idare tarafından tahakkuku yapılan bir ceza tutarı bulunmadığı, 05.10.2017 tarihli sözleşme nedeniyle gecikme cezalarının 01.06.2018 dava tarihinden sonra tahakkuk ettirilerek tahsil edildiği, dava tarihi itibariyle davalı idare tarafından tahakkuk ettirilen toplam 645.274,939 € ceza tutarının 28.09.2017 tarihli sözleşmeye ilişkin olduğu tespit edilmiş olmakla her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirileceği ve davanın erken açılmasının hukuki yarar kapsamında olduğu, 05.10.2017 tarihli ikinci sözleşme nedeniyle davacının dava tarihi itibariyle menfi tespit talebinde hukuki yararının bulunmadığı, 391.049,30 € yönünden kanıtlanan davanın kısmen kabulüne, 28.09.2017 tarihli sözleşme kapsamında kanıtlanamayan 254.225,09€ dava değeri yönünden ve 05.10.2017 tarihli sözleşme kapsamında bulunan ve erken açılan 891.999,61 € bakiye dava değeri yönünden fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hükme karşı taraf vekillerince ayrı ayrı istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; ilk derece mahkemesinin gerekçesinin aksine dava tarihi itibariyle HMK’nın 114/h maddesi gereği dava açmakta hukuki yararın bulunduğunu, İİK m.72/6 göre;…borçlu, menfi tespit davası zımnında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edileceğini, dosya arasına ibraz edilen ve davalı kurum tarafından gönderilen 30.05.2018 tarih ve …. sayılı belgeden de anlaşılacağı üzere müvekkiline gönderilen yazıda 16.000 ve 34.000 bin ton için (30.05.2018 tarihi itibariyle) 892.000,-EURO alacağa gecikmeden dolayı bloke konulduğunu, davalının bloke yazısına rağmen ilk derece mahkemesinin sadece 391.049,30,-EURO alacağı hüküm altına almasının davalının 30.05.2018 tarihli yazısı karşılığında hatalı olduğunu, kaldı ki açılan davanın “Menfi Tespit-İstirdat Davası” olarak açıldığını, İİK m.72 gereği ; menfi tespit davası icra takibinden veya hak edişlerden kesinti yapılmadan önce açılabileceği gibi icra takibinden veya hak ediş kesintisinden sonrada açılabileceğini, HMK.’ nun 114/h maddesine göre; hukuki yararın dava şartı olduğunu, yasal hakları ihlal eden her kişi mahkemeye başvurup hukuki korunma talep edebileceğini, davalının, dava açılmadan önce müvekkilinin hak edişlerinden dava konusu edilen alacağı keseceğini bildirdiğini, nitekim yargılama aşamasında da haksız yere kesinti yaptığının bilirkişi incelmesi ile ortaya çıktığını, dava açılmadan önce ve yargılama aşamasında davalının hak edişlere bloke koyduğunu ve kesinti yapacağına ilişkin 30.05.2018 tarihli yazısı ekindeki çizelgeler ve çizelgelerde yer alan bloke edilecek tutarın dikkate alındığında ret edilen miktar yönünden dava tarihi itibariyle hukuki yararın olmadığından söz edilemeyeceğini, davalı kurum tarafından, müvekkilinin 2.299.642.52 EURO’ hak ediş alacağına bloke konulduğunu ve kısım kısım olarak da kesinti yoluyla tahsil etmekte iken davanın açıldığını, dava açılmasında hukuki yarar bulunduğu gibi davalının mükerrer ve fazladan kesinti yaptığını, ilk derece mahkemesinin kabul şekli itibariyle de vekalet ücretini yanlış hesapladığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak fazlaya ait haklar saklı kalmak kaydı ile davanın 1.537.274,-EURO üzerinden kabulüne karar verilmesini istemiştir.
II-)Davalı vekili; müvekkilinin davacıya 16.000 tonluk sözleşmeden gecikme cezasının tamamı uygulanmış bulunduğunu artık davacının “Kuruma borçlu bulunmadığının tespitini” talep etmekte korunmaya değer güncel bir hukuksal yararının varlığından söz edilemeyeceğini, taahhüdünü tamamlamayan davacıya teslim etmediği (10.223.395,95 kg’lik) emtia için davacının talebi üzerine 13.03.2018 tarih ve E.16464 sayılı oluru ile 04.05.2018 tarihine kadar, 04.05.2018 tarih ve E.29763 sayılı oluru ile de 01.06.2018 tarihine kadar iki dönem daha cezalı süre verilerek cezalı süre içinde teslim edilmeyen mal bedelinin % 0,5’i oranında cezai şart uygulandığını, sözleşme ahkâmının “teslim programı” ve “teslim edilmeyen mal bedelini (dolayısıyla teslim edilmeyen mal miktarını)” ifaya eklenen cezai şartın tayininde ölçü kabul edildiğini, bildirerek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddine ve vekalet ücreti yönünden hükmün düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık taraflar arasındaki sözleşme kapsamında ifaya ekli cezai şart niteliğindeki gecikme cezasının uygulanmasına ilişkin koşulların oluşup oluşmadığı ve menfi tespit/istirdat davasının açıldığı tarih itibariyle cezai şart miktarının tayini noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava; satım sözleşmelerine dayalı ifaya ekli cezai şart nedeniyle menfi tespit/istirdat istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık davacının borçlu olmadığının tespiti davası açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığı, buna göre vekalet ücreti ve yargılama giderinin ne şekilde belirleneceği noktasında toplanmaktadır.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
İşin esasına girişilmeden öncelikli olarak davacının geç teslimi nedeniyle davalı idare tarafından tahakkuku yapılan cezai şart bedelinden borçlu olmadığının tespiti ile hak edişler üzerinden blokenin kaldırılması istemiyle açılan davada ön mesele olarak öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.
Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir.
Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır.
Buna rağmen borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması halinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir.
Bunun dışında icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.
Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur.
Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Hakan Pencanıtez, Oğuz Atalay, Meral Sungurtekin Özkan, Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 gün ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 gün ve 2011/13-576 E. 2011/747 K sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Somut olaya gelince: Satım sözleşmesine konu etlerin zamanında teslim edilmemesi nedeniyle sözleşme hükümleri gereğince cezai şart tahakkuku ile davacının hak edişlerine uygulanan blokenin kaldırılması davacı şirketin kesinti yapılması ve kesinti yapılmaya devam edilmesi aynı zamanda davacı şirketin alacaklarını da bloke altına alması nedeniyle menfi tespit-istirdat istemli ikame edilmiştir.
Bir davanın korunmaya değer, güncel hukuki yarar bulunmaması nedeniyle reddedilebilmesi için, borçluyu tehdit edebilecek tehlike ve savsaklamalara karşı onu koruma gereksinmesinin olmaması gerekir.
Borçlunun, hakkında henüz icra takibi başlamadan önce de yapılabilecek olası bir takibi düşünerek, kendisini bir borçla tehdit eden kimseye karşı “böyle bir borcu bulunmadığının saptanması” için dahi menfi tespit davası açabileceği kabul edilmişken, davalı idare tarafından sözleşme hükümlerinin ihlali nedeniyle davacının hak edişlerine bloke konularak davadan önce ve davadan sonrada kesinti yapılması halinde borçlunun bu davayı açmasında hukuki yararının bulunduğunda hiç kuşku olmadığı gibi, böyle bir davayı açmasında da bir engel bulunmamaktadır.
Davalı tarafından bloke işlemine konu bedel üzerinden dava devam ederken kesinti yapması davacının menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığını kabule yeterli olmayıp, bu halde dahi borçlu borç tehdidi altında olup, bu nedenle de menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğu gözetilerek davacının menfi tespit davasını açmakta hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerekir.
Hal böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları doğrultusunda ; davacının tüm talepleri değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile menfi tespit davasının açıldığı tarih itibariyle 05.10.2017 tarihli iş eksilişiyle 23000 ton karkas et teslimine ilişkin sözleşme kapsamında davalı idare tarafından tahakkuku yapılan bir ceza tutarı bulunmadığı, 05.10.2017 tarihli sözleşme nedeniyle gecikme cezalarının 01.06.2018 dava tarihinden sonra tahakkuk ettirilerek tahsil edildiği, dava tarihi itibariyle davalı idare tarafından tahakkuk ettirilen toplam 645.274,939 € ceza tutarının 28.09.2017 tarihli sözleşmeye ilişkin olduğu tespit edilmiş olmakla her dava açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirileceği ve davanın erken açılması hukuki yarar kapsamında olduğu 05.10.2017 tarihli ikinci sözleşme nedeniyle davacının dava tarihi itibariyle menfi tespit talebinde hukuki yararı bulunmadığı gerekçeleriyle davacının tüm taleplerinin değerlendirilmemesi doğru olmamıştır.
Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili/esaslı nitelikteki deliller sözedilmekte olup bu özellikte delillerin toplanmaması tahkikatın büyük ölçüde yeniden yapılmasını gerektirir nitelikte ise HMK’nin 353/I-a-6.maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira somut olayda olduğu gibi davacının borçlu olup olmadığının belirlenmesi için yukarıda açıklanan yönlerden tahkikat yapılması zorunlu olup anılan araştırma ile delil toplanmaması ve bu delillerin değerlendirilmemiş olması halinde yargı sistemimiz bakımından benimsenmiş olan dar istinaf sisteminden uzaklaşılarak ilk derece mahkemesince değerlendirilmemiş olan konularda ilk defa istinaf mahkemesince bir delile ilişkin olarak tartışma yapılarak yargıya varılacaktır ki bu da iki dereceli yargılama olan istinaf yargı sistemi ile bağdaşmayacaktır.
Bu bakımdan ilk derece mahkemesince davanın esasına yönelik uyuşmazlığın giderilmesi için yukarıda açıklanan delillerin toplanmaması ve bu delillere ilişkin her hangi bir değerlendirme yapılmamış olması bakımından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca kabulüne ve ilk derece mahkemesinin kararının anılan gerekçelerle kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Kaldırma kararı gerekçesine göre şimdilik diğer istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2018/404Esas, 2021/151Karar ve 04/03/2021 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde istinafa başvuran taraflara İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 14/10/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Başkan…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Katip…
e-imzalıdır

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”