Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2021/733 E. 2023/974 K. 23.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/02/2021
ESAS NO …

DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 23/06/2023
YAZILDIĞI TARİH : 11/07/2023

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkilinin dava dışı eniştesi … ile davalı arasında, tanışıklık ve zaman zaman araç alımı yapıldığını, taraflar arasında 2015 Nisan ayında araç satın aldığını ve bu bedelini taksitler halinde ödediğini, davalı ve arkadaşlarının müvekkiline silah zoru ile senet imzalattırdıklarını, müvekkilinin daha sonra kendisine silah zoru ile senet imzalatan davalı ve arkadaşlarından şikayetçi olduğunu, müvekkiline imzalatılan senedin, müvekkilinin ablasının borçlarının senetlerinin toplamı olduğunu, müvekkilinin ablası ve eniştesinin davalıya çeşitli aralıklarla ödeme yaptıklarını, bu ödemelerin davalı tarafından toplam borçtan düşülmediğini, zorla imzalatılan ve bedelsiz olan senet nedeniyle icra takibi başlattığını belirterek takibe konu senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, %20 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; senet bedelinin ödenmemesi için asılsız iddialarda bulunduğunu davanın reddine, davacının haksız ve kötüniyetli olmasından ötürü %20’den aşağı olmamak üzere tazminata karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; davacı her ne kadar senedin zorla tehdit altında imzalatıldığını iddia etmiş ise de; bu hususu ispat edemediği, zira soruşturma aşamasında da şikayeti ile ilgili takipsizlik kararı verildiği, davacı davalı ile arasında ticari ilişki olmadığını iddia etmekte ise de; icra takibine konu olan senedin incelenmesinde bono olarak düzenlendiği kayıtsız şartsız borç ikrarını içerdiği, davacının senedin bedelsiz olduğunu ispatlaması gerektiği bedelsizlik iddiasını da kanıtlayamadığı gerekçesiyle davacı davasını davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; davaya ve takibe konu senedin tehditle alındığını, silah zoru ile imzalandığını, müvekkiline imzalatılan senedin, müvekkilin ablasının borçlarının toplamı olduğunu, müvekkilin ablası ve eşi tarafından senede yönelik ödeme yapıldığı ancak ödemelerin mahsup edilmediğini, belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın kabulün ekarara verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; takibe ve davaya konu olan senedin silah zoru ile imzalatılıp imzalatılmadığı, senedin bedelsizliği iddiasının usulüne uygun delillerle kanıtlanıp kanıtlanamadığı hususuna ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava; Dava, korkutma ve tehdit nedeniyle düzenlenen bonoların aynı zamanda bedelsiz de olduğu iddiasıyla borçsuzluğun tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekilinin istinaf sebepleri doğrultusunda, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
I-) Davacının bedelsizlik iddiasının incelenmesine gelince:
Dava konusu senedin davacı tarafça tanzim edildiği ve verildiği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. İhtilaf; davacı tarafın dava konusu bonodan dolayı borçlu olup olmadığı bononun bedelsiz olup olmadığı hususunun irdelendiğinde;
Mahkemece, yargılamanın HMK’da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına ve özellikle davacının iddialarını usulüne uygun yazılı delille kanıtlayamamış bulunmasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan istinaf itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.
II-)Somut olaya bakıldığında; dosya kapsamı, davacı tarafından senetlerin 2015 yılında senedi düzenlendiği, anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikli olarak üzerinde durulması gereken husus korkutma hukuksal nedenine dayalı davanın hak düşürücü sürede açılıp açılmadığına ilişkindir.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 11.07.2012 tarih ve 2012/6338 Esas, 2012/11554 Karar sayılı Kararında da “BK 31. madde hükmü uyarınca ikrah ile akit yapmak zorunda kalan kişi, iptal hakkını bir yıllık hak düşürücü süre içinde kullanmak zorunda olup, bu beyanın bir yıllık hak düşürücü süre dolmadan karşı tarafın hakimiyet alanına ulaşması gerekir. İptal beyanının bir şekle tâbi olduğu konusunda kanunda açık bir hüküm bulunmadığından, hukuki niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bu hakkın kullanılmasının dava açma gibi belirli bir usulde ileri sürülmesi zorunlu değildir.” görüşü kabul edilmiştir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre hata, hile, ikrah her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Sözleşmeyle bağlı olmadığı bildirimi (iptal hakkı), irade bozukluğunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. (1.Hukuk Dairesinin 2014/11612E, 2014/ 14462K, 18.9.2014 tarihli-, 2013/21405E, 2014/50K, 13.1.2014 t.li, 2016/11701E, 22.12.2016 t.li, 2003/52E, 2003/762 K, 22.1.2003 t.li v.d.birçok karar).
Hemen belirtilmelidir ki, korkutma iddiası her türlü delille ispat edilebileceği gibi, iptal hakkının kullanılması da hiçbir şekle bağlı olmayıp korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih veya zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir (TBK’nin 39. m.). Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine getirilen edim, istihkak davası, bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir.
Kabul edilmelidir ki, TBK’nın 39. (BK’nın 31.) maddesindeki sürenin işlemeye başlamasında, iradeyi sakatlayan nedenin (korkutma) önem derecesi ancak iradesi sakatlanan kimse tarafından doğru şekilde takdir edilebilir. Olaya bu açıdan bakıldığında ikrahın (korkutmanın) önemini yitirdiği an, iradesi sakatlanan kişi için korkunun silindiği, diğer bir deyişle korkutan kişi ya da kişilerin yarattığı korkutmadan kaynaklanan zarar görebilme yönündeki endişenin ortadan kalktığı, kendisini psikolojik açıdan güven içerisinde hissettiği andır.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde davanın yasal süresi içerisinde açılıp-açılmadığının irdelenmesinde:
Yukarıda açıklanan olayların akışından; 6098 sayılı Yasanın 39. maddesindeki, sürenin hesabında senetlerin gerçekte tanzim tarihi olan 27/05/2015 tarihi esas alınmak suretiyle hesaplanması doğru ve adil olacaktır. Zira, iradeyi sakatlayan nedenin (korkutma) önem derecesi, ancak iradesi sakatlanan kimse tarafından doğru olarak takdir olunabilir. Olaya bu açıdan bakıldığında ikrahın önemini yitirdiği an, iradesi sakatlanan için, korkunun silindiği, diğer bir deyişle korkutan kişi ve korkutmanın mahiyetine göre zarar görebileceği yönündeki endişenin ortadan kalktığı, kendisini psikolojik açıdan güven içerisinde hissettiği andır. Davacı aleyhine 04/10/2016 tarihinde icra takibine girişildiği, bunun üzerine davacı tarafından Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda 16/11/2016 tarihinde bulunulmuş, senet nedeniyle borçsuzluğun tespiti davası ise 12/02/2018 yılında açılması üzerine davayı yaklaşık senedin tanzim tarihinden üç yıl sonra açtığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda davacının “cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunması”, tehdit edici konumunda rahatlatıcı bir unsur kabul edilerek, senedin düzenlenmesinden dava tarihine kadar olan süre zarfında sürekli korkutma yaşandığının kabul edilmeyerek, davacının davanın açıldığı tarihten önce tehlikeden uzaklaştığı sonucuna varılmalı, tehdit hukuksal nedenine dayalı davasında hak düşürücü sürenin başlangıcında tehdidin vukuu bulduğu tarih değil, ortadan kalktığı tarih olarak dikkate alınması gerekmektedir.
Davacı yanca icra takibine konu senedin tanzim tarihinin 2015 olduğu, davalının tehdidi ve psikolojik baskısı ile imzalanıp verildiği iddiasında bulunulduğu, davacı yanın dava dilekçesinde belirttiği vakalarla bağlı olduğu, BK’nun 31. maddesi gereğince korkutma sonucunda sözleşme yapan tarafın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde sözleşme ile bağlı olmadığını, davalı yana usulüne uygun olarak bildirmediğinden ve bu süre de geçmiş olduğu anlaşıldığından TBK’nun 39. Maddesi gereğince davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmiştir (19.Hukuk Dairesi: 2015/11959Esas, 2016/5583 Karar 04.04.2016 tarih, 2015/12271Esas, 2016/3131 Karar, 25.02.2016 tarih).
Mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi).
Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi şartları da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür.
Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 114/2 ve 115/2.maddesinde, hak düşürücü süre açıkça dava şartları içerisinde sayılmıştır. Tehdit hukuksal nedenine dayalı olarak açılan dava ile ilgili hak düşürücü süre yönünden karar verilmesi gerekirken bu hususun gözetilmemesi doğru olmamıştır.
Bu durumda Dairemizce, HMK’nın 353/1-b-2.maddesine göre, sonuç itibariyle talebin reddi kararı doğru bulunmakla beraber, mahkemenin gerekçesi yönünden hata edildiğinden “gerekçe düzeltilerek ve değiştirilerek yeniden talep hakkında” duruşma yapılmadan istinaf edenin sıfatı ve istinaf sebepleri doğrultusunda istinaf sebebi yapılmayan hususlar aynen korunarak karar verilmesi gerekmiştir.
Mahkemece yapılan bu yanlışlığın giderilmesi yeniden inceleme yapılmasını gerektirmediğinden davacı vekilinin istinaf isteminin mahkemenin gerekçesine yönelik olarak kabulü ile HMK’nın 353/1-b-2.maddesi gereğince ilk derece mahkemesinin gerekçesi değiştirilerek Dairemizin gerekçesinde yer alan nedenlerle yeniden karar tesisi suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE;
2-Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/664 esas, 2021/97 karar 23/02/2021 tarihli kararı kaldırılarak HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
3-a)Davanın REDDİNE,

b)İcra takibi tedbir kararı ile durdurulmadığından davalının tazminat talebinin REDDİNE,
c)492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince, alınması gereken 59,30 TL maktu karar ve ilam harcından, peşin alınan 426,94 TL.nın indirilmesi ile arta kalan 367,64 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
ç)Davalı vekil ile temsil edildiğinden yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
d)Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına;
e)Davalı tarafından yapılan 106,60 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
f)Davalı tarafından yatırılan delil avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde iadesine,

İstinaf aşamasında yapılan harç masraf yönünden
4-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafça yatırılan istinaf karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-HMK’nun 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
7-Kararın tebliğinin İlk Derece Mahkemesince yapılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nin 362/1.a.maddesi gereğince kesin olmak üzere, 23/06/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan…

Üye…

Üye…

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”