Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2021/434 E. 2022/1941 K. 30.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2021/434 ( KABUL KALDIRMA)
KARAR NO : 2022/1941

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/12/2020
ESAS-KARAR NO : 2019/474 E 2020/602 K

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 30/12/2022
YAZILDIĞI TARİH : 30/01/2023

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkilinin 13/11/2017 tarihinde davalıdan 120 adet İrlanda Menşeli besilik erkek sağırı satın aldığını, sözleşme gereğince davalıya 140.07,85 Euro satış bedeli ödendiğini, Tarım İlçe Müdürlüğü tarafından mevzuat gereğince hayvanların karantinaya alındığını ve hayvanların yapılan testleri sonucunda 70 adet hayvanda hastalık çıktığını, 07/07/2018 tarihine kadar kesiminin zorunlu olduğunun bildirildiğini, yine 03/07/2018 tarihinde müvekkilinin davalıdan İtalya Menşeli 201 adet besilik erkek sığır satın aldığını, bu hayvanlardan da 28 adedinin daha ağır hasta olduğunu 8 adedinin de telef olduğunu, yaşanan olaylar neticesinde durumun müvekkili tarafından davalıya bildirildiğini ve uğranılan zararın tazmininin talep edildiğini, davalı tarafından taleplerinin reddedildiğini, müvekkili ile davalı arasında yapılan sözleşme gereğince menşei ülkeden kaynaklandığı tespit edilen bulaşıcı hastalıklar sebebiyle uğranılan zararların davalıca tazmin edileceği ve hastalık takibinin yapılacağının kararlaştırıldığını belirterek, fazlaya ilişkin talep ve haklarının saklı kalması kaydıyla müvekkilinin uğramış olduğu zarar ve kar kaybından kaynaklı şimdilik 5.000,00 TL maddi tazminatın temerrüt tarihi olan 20/12/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekilinin 27/12/2019 tarihli dilekçesi ile ; birinci olay yönünden 70 adet hayvanın IBR hastalığından kaynaklı erken kesilmesinden dolayı 500,00 TL nakliye ücreti, 2.000,00 TL hayvanların yem ve beslenme ücreti, 500,00 TL ilaç ve tedavi gideri, 100,00 TL laboratuvar gideri, 500,00 TL işletme ve personel gideri, 600,00 TL yoksun kalınan kar taleplerinin bulunduğunu, 04/11/2020 tarihli ıslah dilekesi ile; dava dilekçelerinde yer alan ikinci olay olan; 8 adet hayvanın telef olmasından dolayı talep ettikleri “Telef olan hayvanların satın alım bedelleri” kalemi için taleplerini yönünden tazminat alacaklarını 91.230,72 TL’ye (kur farkından doğan haklarının saklı kalmak kaydıyla) Dava dilekçelerinde yer alan ikinci olay yönünden; 8 adet hayvanın telef olmasından dolayı talep ettikleri “Yoksun kalınan kar” kalemi için tazminat alacaklarını 103.975,94 TL’ye (kur farkından doğan haklarının saklı kalmak kaydıyla) yükseltilmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; müvekkilinin, davacı tarafından zorunlu kesime tabi tutulduğu iddia olunan 70 hayvan için kesim tarihinde aldığı meblağın talep olunan alacak kalemlerini karşılayıp karşılamadığının dava dosyasına sunulması lazım gelen belgeler (fatura vs) incelendiğinde anlaşılabileceğini, müvekkili kurumla 09/10/2017 tarihinde sözleşme imzalayan davacının hayvanların tüm sorumluluğun teslimden sonra kendisine ait olduğunu bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ
Mahkemece ; benimsenen bilirkişi kurulu raporu doğrultusunda; zorunlu kesime tabii tutulan hayvanların yaklaşık 9 ay süre ile beslenerek ideal besi süresininnin altında kalmadığı, bilakis ideal besleme süresini aştığı, zorunlu kesime tabii tutulan 70 baş hayvanın besi başı ağırlığının (287,5 kg) ile zorunlu kesime tabii tutulduğu canlı ağırlığı (579,17 kg) mukayese edildiğinde, besi süresinde % 100’ün üzerinde bir kilo artışı sağlanarak besiciliğin verimli duruma geldiği, Zorunlu kesime tabii tutulan 70 baş hayvanın toplam satın alım maliyetinin, 79.493,75 € olduğu, Zorunlu kesime tabii tutulan 70 baş hayvan etlerinden elde edilen toplam gelirin ise 103.179,56 € olduğu, buradan da hayvan başına düşen ortalama gelir miktarının 1.473,99 € olduğu, Bu durumda, zorunlu kesim sonrasında elde edilen gelirin, sığır satın alma gelirinin çok üstünde olduğu, aradakii farkın 23.685,81 € davacı lehine olduğu, davacının zorunlu kesime tabii tutulan 70 baş hayvan hakkındaki tazminat talebi ile ilgili herhangi bir alacağının bulunamadığı; davacının, ölen 8 adet hayvan hakkındaki tazminat talebi ile ilgili olarak: satılan hayvanların, satıştan beklenen amacı temin edecek vasıfları taşımasının gerektiği, dava konusu olayda 8 adet hayvanda ölüme neden olan rahatsızlıkların, davacı tarafından normal ve makul derecede bir dikkat sonucu fark edilemeyecek nitelikte olan gizli hastalıklardan olduğu, hastalığın hastalık semptomlarının karantina sürecinde kendisini gösterdiği, bu olayda hayvanların ölümüne yol açan hastalıkların da menşei ülke kaynaklı olduğu, ESK Ticaret ve Pazarlama Dairesi Başkanlığınca da Besici Şikayetleri-5 konulu yazısında, Karantina süresinde ölen ve Resmi Veteriner tarafından düzenlenmiş Ölüm Tutanakları bulunan hayvanlara ait “ödeme alması uygundur” değerlendirmesinde bulunulduğu, davaya konu ölen 8 baş hayvanın, hayvan başına alım bedellerinin KDV hariç 1.155,52 € olduğu, toplam bedellerinin ise, KDV hariç 9.244,16 € olduğu, bu kapsamda hayvanların tesliminden önce var olduğuna kanaat getirilen menşei ülke kaynaklı hastalıklar dolayısıyla öldüğü, davacı tarafın zararının KDV hariç 9.244,16 € (1.155,52 € * 8 baş) olduğu ve bu miktarın davacı tarafından, davalıdan talep edilebileceği, besi süresi sonundaki hayvan başına ortalama ağırlığın 562,53 kg., kesime gönderilen hayvanların karkas ağırlığının ortalama 286,89 kg., Nisan 2019 karkas et alım fiyatının ortalama 29,00 TL. olduğu, bu değerler üzerinden hesaplama yapıldığında, hayvan başına ortalama karkas değerinin 8.319,81 TL., karkas değeri, kesim tarihindeki Euro kuruna dönüştürüldüğünde, hayvan başına değerin 1.313,55 €, 8 baş hayvanın toplam ederinin ise; 1.313,55 € * 8 baş = 10.508,4 € olduğu, dolayısıyla davacının yoksun kaldığı karı (10.508,4 €) davalıdan talep edilebileceği, anlaşılmış olup, davacının telef olan hayvanların satın alım bedeli olarak 9.244,16 Euro, yoksun kalınan kar olarak ise 10.508,40 Euro olmak üzere toplam 19. 752,56 Euroyu davalıdan talep edebileceği, dava dilekçesinde belirtmiş olduğu toplam 600,00 TL’nin dava tarihindeki Euro karşılığı bu bedelden düşülerek ıslah tarihindeki (04/11/2020) Euronun merkez bankası efektif satış fiyatının 9.864,00 TL olduğu da göz önünde bulundurularak mahkememizce re’sen yapılan hesaplama sonucunda davanın kısmen kabulü ile 600,00 TL’nin 20/12/2019 tarihinden itibaren (taleple bağlı kalınarak) işleyecek yasal faizi ile birlikte 193.839,01 TL’nin 04/11/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, davacı tarafın fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmiş hükme karşı taraf vekillerince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
I)Davacı vekili; müvekkilin 70 adet hayvanın ayıplı/hastalıklı olması sebebiyle erken kesiminden kaynaklanan zararı mevcut olup işbu zararın giderilmesi yönünde davanın kabulü kararı verilmesi gerektiğini, davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, hayvanların davalı kurumca hasta olarak ithal edildiği, sağlıksız koşullarda yurda nakil edilmiş, tedavileri gecikmiş ve bu şekilde işletmeye alınmak zorunda kalındığını, müvekkilinin tüm çabalarına rağmen yüksek ateş ve gecikmiş tedavi nedeniyle hayvanların telef olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak müvekkilinin zararının giderilmesine karar verilmesini istemiştir.
II-)Davalı vekili; belirsiz alacak davası yönünden yapılan değerlendirmede; yoksun kalınan karın tahsili talebi belirsiz alacak davası olarak istenebilecekken, talep edilen fiili zarar miktarının belirlenebilir olduğunu, bu talep yönünden 6100 sayılı HMK’nin 107. maddesinde belirtilen belirsiz alacak davası açma koşulları oluşmadığını, davacının uğramış olduğu fiili zararın tahsili talebinin hukuki yarar bulunmadığından usulden reddi gerektiğini, davacının başvurusunda imzaladığı sözleşme hükümlerine riayet edilmeksizin zarar tazminini talep etmesi hukuka aykırı olup, müvekkil kurumca talebin reddedilmesinin olağan olduğunu, bu nedenle iş bu alacak kalemi yönünden de davanın reddi gerektiğini, hayvan alım sözleşmesi kapsamında üretici birlik alacağından kesilmesi gereken meblağ hesaplandığını, alım sözleşmesi kapsamında hesaplamada, davacıyla akdedilen satım sözleşmesi kapsamında satım bedeli ve analiz, test giderlerinin dikkate alındığını, davacı tarafından zorunlu kesime tabi tutulan hayvanlar aynı tarihte kesilmemiş olup, sözleşmenin de feshedilmediği gözetildiğinde müvekkilinden talep edilebilecek her hangi bir zararın bulunmadığını bildirerek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; davacının davalıdan 120 adet sığırdan 70 adedinin hastalıklı çıkması nedeniyle zamanından önce kesilmek zorunda kalınması ve 8 adet sığırın hastalıktan ölmesi nedeniyle davacının uğradığı maddi zarar ve yoksun kaldığı karın olup olmadığı bu durumdan davalının sorumlu tutulup tutulamayacağı, hususuna ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava; ayıba karşı tekeffül hükümleri kapsamında davalıdan satın alınan hayvanların hasta olması nedeniyle zamanından önce kesilmesi ve bir kısmının da hastalıktan ölmesi nedeniyle uğranılan zararın ve yoksun kalınan kar nedeniyle alacak istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Davacı, davalı kurumdan 13/11/2017 tarihinde almış olduğu 120 adet sığırdan 70 adetinin hastalıklı çıkması nedeniyle zamanından önce kesilmek zorunda kalındığı ve 03/07/2018 tarihinde davacının almış olduğu 201 adet sığırdan 8 adet sığırın hastalıktan ölmesi nedeniyle de uğradığı zarar ve yoksun kaldığı karın tahsilini talep etmiştir.
Davalı, sözleşme hükümlerine riayet ettiğini bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; davacının, ölen 8 adet hayvan hakkındaki tazminat talebi ile ilgili olarak: 8 adet hayvanda ölüme neden olan rahatsızlıkların, davacı tarafından normal ve makul derecede bir dikkat sonucu fark edilemeyecek nitelikte olan gizli hastalıklardan olduğu, hastalığın semptomlarının karantina sürecinde kendisini gösterdiği, bu olayda hayvanların ölümüne yol açan hastalıkların da menşei ülke kaynaklı olduğu, bu nedenle uğradığı zararı isteyebileceği ancak zorunlu kesime tabi tutulan hayvanlar yönünden tazminat talebi ile ilgili herhangi bir alacağının bulunamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.
Davacının, davalıdan büyükbaş hayvanlar satın aldığı ve söz konusu hayvanların davacıya teslim edildiği hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Dava dilekçesinde de belirtildiği üzere söz konusu hayvanların bizzat davalı tarafından tesliminin sağlandığı anlaşılmaktadır. Davacı, davalı tarafından sözleşmede belirlenen nitelikte ayıptan ari hayvanların kendisine teslim edilmediği, geldikleri ülke menşeili hastalıklı oldukları ve sözleşme kapsamında davalının sorumlu olduğu iddiasındadır. Buna göre söz konusu iddianın ayıplı hayvan satışı kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması yahut dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmaktadır.
Sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’da; ayıplı hayvan satışı nedeniyle satıcının sorumluluğu aşağıda gösterilen maddelerde hüküm altına alınmıştır. Buna göre;
TBK’nun Madde 220; “Hayvan satışında satıcı, yazılı olarak üstlenmedikçe veya ağır kusuru olamdıkça ayıptan sorumlu olmaz.”
TBK’nun 224.Maddesinde ise; ” Hayvan satışında satıcının sorumlu olacağı süre yazılı olarak belirlenmemiş ve ayıp da hayvanın gebeliğine ilişkin değilse satıcı, ancak ayıbın devrin yapıldığı veya alıcının devralmada temerrüdünün gerçekleştiği günden başlayarak dokuz gün içinde kendisine bildirilmesi ve ayrıca, hayvanın bilirkişilerce gözden geçirmesinin aynı süre içinde yetkili makamdan istenmesi halinde sorumlu olur .”
TBK’nun 224. Maddesindeki ayıp ihbarına ilişkin süre hak düşürücü süre olup, satıcının ayıptan kaynaklı sorumluluğuna yönelik koşulların mahkemece resen gözetilmesi gerekir.
Somut olayda; hayvan satışına ilişkin dosya kapsamında taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin bulunduğu, davalı satıcının yurt dışı menşeili hastalık nedeniyle ayıp sebebiyle sorumlu olacağı yönünde yazılı bir taahhüdünün olduğu anlaşılmaktadır. Böylece hayvanların sözleşmede belirlenen nitelikte ayıptan ari tesliminin gerektiği, davacının ayıba yönelik iddiasının satıcının ağır kusuru çerçevesinde değerlendirilmesini gerektirecek nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.
Davacı, davalı kurumdan 13/11/2017 tarihinde almış olduğu 120 adet sığırdan 70 adetinin hastalıklı çıkması nedeniyle zamanından önce kesilmek zorunda kalındığı, davacının almış olduğu 201 adet sığırdan 8 adet sığırın hastalıktan ölmesi nedeniyle davacı tarafın uğradığı maddi zarar ve yoksun kaldığı kardan davalının sorumlu olduğunu iddia ettiğine göre davadaki istemin dayanağı sözleşmenin kusurlu ifası sebebiyle yoksun kalınan kâr kaybı alacağı ve uğranılan zarar kalemlerine ilişkindir.
Taraflar arasında düzenlenen 09/10/2017 tarihli 120 adet İrlanda menşeili ithal besilik erkek sığır satın alma sözleşmesinin imzalandığı ve sözleşme kapsamında canlı hayvanların teslim edildiği tartışmasızdır. Davalının sözleşme kapsamında davacıya satarak teslim ettiği canlı hayvanlardan sekizinin karantina sürecinde ölmesi nedeniyle teslim anında hastalıklı olduğu, zorunlu kesime tabi tutulan 70 baş hayvanın da hasta olduğu anlaşılmakla davalı yan edimini ifada kusurludur. Dolayısıyla sözleşmeden dönmeyen alıcı kusurlu ifa nedeniyle satıcı davalıdan kâr kaybı zararı ile uğradığı tüm zararın kendisine ödenmesini isteyebilecektir.
Uyuşmazlığın çözümünde taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine, aynı sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıkla ilgili verilmiş mahkeme kararları ve genel hukuk prensipleri dikkate alınarak bir sonuca gidilmelidir.
Öncelikle, müspet ve menfi zarar kavramları ile kâr kaybı tazminatına ilişkin şu genel açıklamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Alacaklının, borçludan istemeye yetkili olduğu, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir tek edimi yani bir tek alacak veya borcu ihtiva eden hukuki ilişkiye borç veya dar anlamda borç ilişkisi denir. Borç, bir sözleşme ilişkisinden yüklenilen edimlerle sınırlı değildir, bu edimlerin yerine getirilmemesinden veya sözleşme dışı haksız eylemden doğan tazminat alacağı da borç kavramı içindedir.
TBK. 112. maddesine göre alacaklının, borçludan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tazminat isteyebilmesi için, bu yüzden bir zarara uğramış olması gerekir. Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir.
Müspet zarar; borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla, müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır: kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır.
Borcun yerine getirilmesinin kusurla olanaksız hale gelmesinde, temerrüde düşen borçludan, gecikmiş ifa ile birlikte gecikme dolayısıyla tazminat istenmesinde yahut borçlunun temerrüdü halinde ifadan vazgeçilip, ifa yerine tazminat istenmesinde ve sözleşmenin olumlu biçimde ihlalinde, müspet zararın giderimi söz konusu olur. (Prof. Dr. H. Tandoğan Türk Mesuliyet Hukuku 1961 s. 426 vd.).
TBK. 125. maddesi, sözleşmelerde borçlunun temerrüdü sonucu borç yerine getirilmemişse alacaklıya üç yetki tanımıştır. Alacaklı her zaman için ifa gecikme tazminatı isteğinde bulunabilir; derhal ifadan vazgeçip müspet zararının tazminini isteyebilir veya ifadan vazgeçip akdi fesheder ve menfi zararını isteyebilir.
Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur: sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı alır. Burada sözleşmenin feshedilmesinden değil borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu göz ardı edilmemelidir.
Menfi zarar ise, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşme hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkar (Tandoğan, age., s. 427). Bu husus TBK.125/3. maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmıştır: burada alacaklının sözleşmenin hükümsüzlüğünden kaynaklanan zararının tazmini söz konusudur. Çünkü sözleşme fesih edilerek hükümsüz olduktan sonra tekrar sözleşmeye dayanarak borcun ifa edilmemesinden doğan zarardan söz edilemez; istenilecek zarar menfi zarardır.
Menfi zarar kavramına şunların gireceği kabul edilmektedir (Tandoğan, age., s. 427-428): Sözleşmenin yapılmasına ilişkin giderler: Harçlar, posta giderleri, noter ücreti gibi; Sözleşmenin yerine getirilmesi ve karşılık edanın kabulü için yapılan masraflar; Sözleşmenin yerine getirilmesi dolayısıyla uğranılan zarar: gönderilen şeyin yolda kaybolması gibi; sözleşmenin geçerliğine inanılarak başka bir sözleşme fırsatının kaçırılması dolayısıyla uğranılan zarar, hükümsüz sayılan sözleşmeyle satın alınan şey, dava masrafları.
Bu tür bir zarar ayrımı, sözleşme sorumluluğunda söz konusu olmaktadır. Genel olarak menfi zarar: sözleşmenin kurulmamasından veya geçerli olmamasından; müspet zarar ise, ifa edilmemesinden doğan zararı ifade eder (Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, s.482).
Kâr kaybı ise kardan mahrum kalma karşılığı meydana gelen zarardır. Genelde sözleşmeyi kusuruyla fesheden taraftan istenir. Aslında kâr kaybı açısından kardan yoksun kalan tarafın malvarlığında kusurlu fesihten önce ve sonra bir değişiklik yoktur. Burada kardan yoksun kalan kusurlu fesih yüzünden mal varlığında ileride meydana gelecek çoğalmadan mahrum kalır. Kâr kaybı zararının müspet zarar kapsamında bulunduğu şüphesizdir.
Somut olayda, taraflar arasında düzenlenen satım sözleşmesi gereği gibi ifa edilmediği için sözleşmeden dönmeyen satıcı, kusurlu ifa nedeniyle satıcı davalıdan kâr kaybı zararını ve diğer zarar kalemlerini kendisine ödenmesini isteyebilir.
İki taraflı sözleşmelerin karşı tarafça haksız feshedildiği hallerde TBK. 125. maddeleri hükümleri gereğince kâr kaybı zararına uğrayan tarafın isteyebileceği zararın saptanmasında kâr kaybı; sözleşme usulüne uygun ifa ile bitseydi zarar görenin elde etmesi muhtemel bütün gelirlerden, yapması gereken tüm zorunlu harcamalar ile sözleşme süresinden önce feshedildiğinden, sözleşmenin süresinden önce feshi nedeniyle sağladığı yani tasarruf ettiği haklar ve yine bu süre içerisinde başka işten sağlayacağı veya kasten sağlamaktan kaçındığı kazanç miktarlarının toplamı indirilerek bulunur. Bu şekilde elde edilecek fark miktara ise net kâr denilir. Bu yönteme uygun kâr kaybı zararı hesaplanırken davacının davalıya ödemesi gereken satım bedeli davacının yapması zorunlu giderler arasında bulunmaktadır.
Somut olayda davacı alıcı, davalı satıcının ayıba karşı tekeffül hükümleri gereği sorumlu olup olmadığının tespiti için, öncelikle sözleşme hükümlerinin incelenip değerlendirilmesi zorunludur. Taraflar arasındaki alım satım tutarındaki farka bakılarak besi döneminde yapılması gereken masraflar ile hayvanların sağlıklı teslim edilmesi halinde elde edilecek gelir hesaplanmadan sırf satıştaki tutar ile alıştaki tutar arasındaki fark gözetilerek davacının hayvanların hasta olmaları nedeniyle erken kesimden kaynaklanan bir zararın bulunmadığı gerekçesiyle reddi doğru görülmediği gibi teslim sonrası telef olan hayvanlar yönünden test sonuçları taraflar arasındaki yazışmalar doğrultusunda harcama kalemleri de belirlenmelidir.
Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri incelenip değerlendirilmediği gibi, hükme esas alınan bilirkişi heyeti raporunda da, davacının uğradığı zarar kalemlerinin tespiti ve kar mahrumiyetinin belirlenmesi konusunda tarafların, bilirkişi raporuna itirazlarına rağmen tarafların itirazlarını gidermeye yönelik yeni bir bilirkişi kurulundan rapor alınmadığı da anlaşılmakta olup, eksik inceleme ile hüküm kurulması suretiyle gerekçe oluşturulması, usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle Mahkemece, öncelikle taraflar arasındaki sözleşme hükümleriyle, gerekse tarafların edimlerine ilişkin diğer hükümleri incelenip değerlendirilerek, konusunda uzman üç kişilik bilirkişi ( özellikle sektör bilirkişinin yer aldığı) kurulundan, taraf, mahkeme ve kanun yolu denetimine elverişli bilirkişi raporu da alınmak suretiyle, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken uyuşmazlık tam olarak giderilmeden karar verilmesi isabetsizdir.
Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili/esaslı nitelikteki deliller söz edilmekte olup bu özellikte delillerin toplanmaması tahkikatın büyük ölçüde yeniden yapılmasını gerektirir nitelikte ise HMK’nin 353/I-a-6.maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Yukarıda açıklanan yönlerden tahkikat yapılması zorunlu olup anılan araştırma ile delil toplanmaması ve bu delillerin değerlendirilmemiş olması halinde yargı sistemimiz bakımından benimsenmiş olan dar istinaf sisteminden uzaklaşılarak ilk derece mahkemesince değerlendirilmemiş olan konularda ilk defa istinaf mahkemesince bir delile ilişkin olarak tartışma yapılarak yargıya varılacaktır ki bu da iki dereceli yargılama olan istinaf yargı sistemi ile bağdaşmayacaktır.
Bu bakımdan ilk derece mahkemesince davanın esasına yönelik uyuşmazlığın giderilmesi için yukarıda açıklanan delillerin toplanmaması ve bu delillere ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmamış olması bakımından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca kabulüne davalının istinaf itirazlarının bu aşamada şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ilk derece mahkemesinin kararının anılan gerekçelerle kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/474Esas, 2020/602Karar ve 10/12/2020 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde yatıranlara İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 30/12/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Katip…
e-imzalıdır

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”