Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2021/1229 E. 2022/241 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ ….
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

…..
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/06/2021
ESAS-KARAR NO :……
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 03/03/2022
YAZILDIĞI TARİH : 30/03/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkili ile dava dışı ……… arasında hazır beton yapım ve teslimine dair sözleşme imzalandığını, davalının da bu sözleşmeyi … olarak imzaladığını, sözleşme kapsamında müvekkilinin alacağının tahsili amacıyla Ankara 13. İcra Müdürlüğü’nün 2019/7982 E. sayılı dosyası ile davalı hakkında icra takibi yapıldığını ve takibin davalının haksız itirazı ile durduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamına ve müvekkili lehine icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili, mahkemenin görevli olmadığı, somut olayda kefalete ilişkin yasal şartların bulunmadığı, ayrıca asıl borçlu tarafından konkordato talebinde bulunulduğu ve bu talebin mahkemece kabul edildiği bildirilerek davanın reddi isteminde bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 603. maddesiyle yeni bir düzenleme getirilmiş ve kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına ilişkin hükümlerin gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak, başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanacağının öngörüldüğü, somut olayda sözleşmedeki garantörlük müessesinin kefalet olarak değerlendirilmesi gerektiği, kefalete ilişkin yasal şartların ise bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
İstinaf eden davacı vekili tarafından;
Davacı vekili, huzurdaki davanın konusunun üçüncü kişinin fiilini taahhütten kaynaklandığı, mahkemece kefalet ilişkisi olarak yapılan yorumlamanın hatalı olduğu bildirilerek başvurulmuştur.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, davacı ile dava dışı şirket arasındaki satım sözleşmesi kapsamında davalının … olarak sorumlu olup olmadığı ve alacağın kapsamı hususundadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava; davacı ile dava dışı …….. arasında hazır beton yapım ve teslimine dair sözleşmenin … sıfatıyla imzalanması nedeniyle başlatılan takibe itiraz üzerine açılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Davacı ile dava dışı …….. arasında hazır beton yapım ve teslimine dair sözleşmeler imzalandığı, sözleşmelerde davalının … sıfatı ile imzalarının bulunduğu tespit edilmiştir.
Sözleşmelerde davalının imzasının bulunduğu son sayfalarda “Kefalet hükümlerine tabi değildir. Bu bir kefalet taahhüdü değildir.” Ifadesinin yazılı olduğu, yine sözleşmelerin 14. maddesinin “İş bu sözleşmeyi … olarak imzalayan gerçek veya tüzelkişi; iş bu sözleşme ilişkisi nedeniyle Müşterinin herhangi bir nedenle (sözleşmeye aykırılıklar, ceza, vade farkı vb.) doğmuş ve doğacak her türlü borcunu … sıfatıyla, …’in ilk talebinde herhangi bir şarta ve borçludan (müşteriden) talep edilip edilmediğine bakılmaksızın, herhangi bir yargı kararına gerek duyulmaksızın bağımsız ve müstakil nitelikte borç olarak, vade farkları, cezai şartlar ve tüm ferileriyle beraber, derhal ve usulüne uygun olarak ödemeyi kayıtsız, şartsız ve gayrikabili rücu şekilde … etmiştir. Buradaki Garantörlük müessesesi Kefaletten tamamen ayrı ve farklı olup, taraflarca amaçlanan ve kastedilen “…” beyanıdır. Bu hüküm kesin bir … ve ödeme beyanıdır ve “… ederim-ödeyeceğim” şeklinde kabul edilmelidir” hükmünü içerdiği anlaşılmaktadır.
Davacı tarafından, sözleşmenin … sıfatı ile imza altına alındığı, … sözleşmesinin herhangi bir şekle bağlı olmadığı … olan davalının sözleşmeden kaynaklanan borçtan sorumlu olduğu iddia edilmiş, davalı tarafça sözleşmedeki taahhüdün kefalet taahhüdü niteliğinde olup yazılı olması gerektiği gibi sözleşmenin kefilin kendi el yazısı ile düzenlenmiş olması gerektiği bu husus yerine getirilmediğinden sözleşmenin geçersiz olduğu savunması ileri sürülmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın öncelikle sözleşmedeki davalı taahhüdünün niteliği konusunda toplandığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece taraflar arasındaki ilişki kefalet olarak nitelendirilerek, sözleşme metninde kefalet limiti gösterilmediğinden davacının bu belgeye dayanarak talepte bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Öncelikle, her iki sözleşmenin nitelikleri ve farkları üzerinde durulmalıdır.
Hukuk Genel Kurulu’nun 04.07.2001 gün ve E:2001/19-534, K:2001/583 sayılı kararında da belirtildiği üzere, kişisel (şahsi) teminat sözleşmelerinin alt kavramlarını oluşturan kefalet ve … sözleşmelerinin temel amaçları, esas itibariyle asıl borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişilerce, alacaklıya şahsi teminat (güvence)verilmesidir. Her iki sözleşmede temel amaçları itibariyle aynı hedefe yönelmekle birlikte, gerek doktrinde, gerekse bu konudaki uygulamanın öncüsü niteliğindeki 11.06.1969 gün ve 1969/4-6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’ndaki belirlemelere göre, aralarında şu ana farklar bulunmaktadır.
818 sayılı B.K.nun 484.maddesi hükmü uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekle tabi olduğu ve ayrıca sözleşmede kefilin sorumlu olacağı, belirli bir miktarın gösterilmesi gerektiği halde, 818 sayılı BK.nun 110.maddesindeki (6098 sayılı TBK. 128) “Başkasının fiilini taahhüt” başlığı altında düzenlenmiş olan … sözleşmesi herhangi bir şekle tabi tutulmadığı gibi, verilen garantinin belli bir limite bağlanmış olması da öngörülmemiştir. Öte yandan kefalette, 818 sayılı B.K.nun 497.(6098 sayılı TBK.591)maddesi hükmü uyarınca kefil, borçluya ait def’ileri alacaklıya karşı ileri sürebilme hakkında sahipken, … akdinde teminat veren kişiye bu hak tanınmış değildir. Bunların dışında kefil kefaletten doğan borcunu ödedikten sonra, 818 sayılı B.K.nun 496.maddesi (6098 sayılı TBK.596 md.)hükmü uyarınca asıl borçluya dönme (rücu) hakkı bulunduğu halde … sözleşmesinde teminat verene bu hak tanınmamıştır. Nihayet, 818 sayılı BK.nun 492.(6098 sayılı TBK.598 md.)maddesi gereğince kefalette, kefilin sorumluluğu asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlı iken, bir tür üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğini taşıyan … sözleşmesi, bağımsızlık ilkesi gereğince bu koşullara tabi tutulmamıştır.
Bu farklı hüküm ve sonuçlardan anlaşılacağı üzere, … veren kişinin sorumluluğu, kefalet veren kimsenin sorumluluğundan çok daha ağır koşullara tabi tutulmuştur. Bu nedenle sözleşmenin niteliğinin tespit ve yorumunda teminat veren kimsenin iradesi de bu yönden titizlikle değerlendirilmelidir. İşte bu nedenledir ki, doktrinde ve uygulamada (11.06.1969 gün ve 1969/4-6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) her iki sözleşmenin birbirinden ayırt edilmesi için çeşitli kıstaslar belirlenmiştir.
Bu kıstaslardan ilk gurubu yardımcı olarak belirlenen kıstaslardır ki, bunlar ana hatları itibariyle; sözleşmede kullanılan deyimler, üstlenilen rizikonun niteliği, borçlu yerine ifa veya tazminat ödeme yükümlülüğü, para borcunun tekeffülü veya bir fiilin tekeffülü gibi kıstaslardır. Bunlar, aşağıda belirtilecek ana kıstasların yanında kullanılması mümkün olan fer’i nitelikteki kıstaslardır. Yine doktrin ve anılan İçtihadı Birleştirme Kararı’nda belirlenmiş olan ana kıstaslara gelince; bunlardan ilki, asli-feri yükümlülük kriteridir. Buna göre … veren bağımsız bir borç altına girmekte olup, bu yükümlülüğün bir başka borç ile ilgisi yoktur; kefalette ise, asıl olan bir başka borcun (temel ilişki) olması ve verilen teminat ile o borcun ödenmesinin sağlanmasıdır. Doktrine göre de bir başka borç ilişkisine yollamada bulunulması, fer’ilik karinesini teşkil eder. Ana kıstaslardan ikincisi, yükümlülüğün kapsam ve niteliğidir. Buna göre, asıl borçlu gibi yükümlülük altına girme amacını taşıyan sözleşmede kefalet, asıl borçlunun borcunu aşabilecek, bir başka deyimle, lehine taahhüt altına girilen alacaklının hiçbir şekilde zarara uğramayacağını temine yönelik sözleşme ise, … sözleşmesi olarak nitelendirilmelidir. Ana kıstaslardan bir diğeri menfaat kıstası olup, buna göre kefalet ilişkisinde kefalet verenin bu ilişkide bir yararlanma amacı olmadığı halde, … sözleşmesinde ilke olarak, böyle bir teminat verenin yararı mevcuttur. Nihayet ana kıstaslardan bir diğeri ise, kişiye yönelik teminat verme kıstası olup, buna göre teminatın bir kişi göz önüne tutularak verilmesi kefalete işaret olacak, böyle değil de objektif olarak belli bir sonucun gerçekleşmesi amacına yönelik olarak verilmesi halinde, … sözleşmesinin amaçlandığı kabul edilecektir.
Bu şekilde iki sözleşme türünün farkları ile kıstasları belirlendikten sonra, bu kriterler uygulanmak suretiyle dava konusu sözleşmenin niteliği saptanmalıdır. Somut olayda taraflar arasındaki sözleşmenin garantörlük sözleşmesi olduğu halde, mahkemece sözleşmenin kefalet sözleşmesinin şekil şartlarını taşımadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi yerinde değildir.
Bu durumda, dava dosyasının kapsamı ile mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildiğinde; mahkemece taraflar arasındaki sözleşmenin yukarıda anıldığı şekilde garantörlük sözleşmesi olarak nitelendirilerek mahkemenin hüküm kurmasını sağlayacak olan tüm esaslı delillerin toplanmamış, mahkemece değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan nedenlerden ötürü kabulüne, yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a-6.maddesi uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2021/189Esas, 2021/397Karar sayılı ve 03/06/2021 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davacıya İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 03/03/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

……

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”