Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2021/1084 E. 2021/2289 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ ….

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

…. HAKKINDA KARAR VERİLMESİ)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

……
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/11/2017
ESAS NO :……
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 30/12/2021
YAZILDIĞI TARİH : 21/01/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, takibe konu edilen bonodaki avalist imzasının murise ait olmadığını, yine imzanın murise ait olduğu belirlenmesi halinde ise sözkonusu bononun Genel Kredi Sözleşmesinin teminat olarak verildiğini, bunun yanında kefalete ilişkin şekil şartlarını taşımadığını beyanla bonoya dayalı takipten ötürü borçlu olmadığının tespiti ile % 20 orandan aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili, davacının imzaya itirazının ve teminat iddiasının doğru olmadığını, iddiasını doğrular her hangi bir kayıt bulunmadığını ileri sürerek davanın reddi isteminde bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, alınan…… İnceleme Şubesi raporuna göre davaya konu edilen bonodaki avalist imzasının murisin eli ürünü olduğunun tespit edildiği, teminat iddiasının hukuken itibar edilemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili, davalının yeminden kaçındığını, mahkemenin de hukuki dayanağı olmayan gerekçe ile yeminin sonuca tesiri olmayacağını değerlendirmiş ve ara kararından döndüğünü, yemin teklifinin esasen senedin kambiyo vasfını haiz olup olmadığına yönelik olduğunu, davalı bankanın yeminden kaçındığını, bu nedenle senedin kambiyo vasfının bulunmadığını, genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak alındığının ispat edildiğini, adi senet vasfındaki senetteki kefilin sorumluluğunun TBK m. 583 hükmündeki şekil şartlarına uygun olması gerektiğini, senet üzerindeki borç miktarı, müşterek kefil yazısı ve tarih yazılarının hiçbirinin murisin eli ürünü olmadığını, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, miras bırakanın avalist olduğu bonolar nedeni ile borçlu olup olmadıkları noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, kambiyo senedine dayalı takipten ötürü borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Davacı, davalının lehtarı, miras bırakanı olan …’ın ise avalist olarak imzalamış olduğu bononun teminat olarak verildiğini ve borçlu olmadıklarının tespitini talep etmiştir.
Burada öncelikle avale ilişkin kısa bir açıklama yapmakta yarar bulunmaktadır.
Aval 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun (TTK) 700 ila 702. maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunda avalin tanımı yapılmamış; sadece aval ile poliçedeki bedelin ödenmesinin teminat altına alındığı belirtilmiştir (TTK.m.700). Aval senedin ödeneceğine dair güvence verilmek sureti ile kambiyo senetlerine tedavül kolaylığı sağlamaktır.
Bu noktada hemen belirtmek gerekir ki aval -bir geçerlik şartı olarak- senet (veya alonj) üzerinde bulunmalıdır. Zira yukarıda da vurgulandığı gibi kambiyo senedinden doğan sorumluluğun temini gayesi, doğal olarak bu teminatın esas alacakla birlikte devredilmesini gerektirir; kambiyo senedini ciro yoluyla devralacak kimsenin de bunu görebilmesi lazımdır (Sengir, T.: Aval Hukuku, Ankara 1967, s.10). Kambiyo senedi dışında verilmiş bir teminatın, aval olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.
Aval gerek üçüncü bir şahıs gerekse poliçeye imza koyan diğer bir şahıs tarafından verilebilir. Türk Ticaret Kanunu’nun 701/4 maddesine göre aval beyanında kimin için verildiği belirtilmemişse avalin keşideci hesabına verildiğinin kabulü gerekir.
Aval şerhinin mutlaka poliçe, bono veya alonj üzerine yazılması gerekir. Bono üzerine “kefil” ibaresi konsa dahi bu, aval olarak nitelendirilir ve aval veren, bononun diğer borçlusu ile birlikte müteselsilen sorumlu olur(TTK.614). TTK.nun 636. maddesi hükmü gereğince kambiyo senetlerinde müteselsil borçluluk esası olduğundan, bu tür senetlerde imzası olan herkes, hamile karşı müteselsilen sorumludur.
Avale ilişkin hükümler kendi içinde bir bütünlük teşkil eder ve münhasıran kambiyo hukuku içinde düzenlenmiştir. Bu haliyle özel nitelikte bir şahsi teminat türü olan aval bakımından genel nitelikli kefalet hükümlerine gidilmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Avalin bu özel niteliği kambiyo senetlerine duyulan güven ve tedavül kabiliyeti ile de ilgilidir. Zira kefalette asıl borç bir nedenle geçersizse (söz gelimi kefilin fiil ehliyeti yoksa) kefilin de sorumluluğuna gidilemezken, avalde lehine aval verilenin sorumluluğu bulunmasa bile avalistin sorumluluğu devam etmektedir. Kendisine böylesine önemli bir fonksiyon atfedilmiş aval müessesesinin kefalete ilişkin genel hükümlere tâbi kılınması mümkün değildir.
Kaldı ki ticaret hayatındaki sürat ve güven ihtiyacı, ticari iş ve işlemlerin genel hükümlerden ayrı, özel kanuni şekil kuralarına bağlanmasını zorunlu kılmıştır. Tedavül kabiliyeti ve kambiyo senetlerinin soyutluğu ilkeleri de bu fonksiyona hizmet ederler. Tedavül kabiliyeti kambiyo senetlerini adi senetlerden ayırmaktadır. Bunun sağlanabilmesi de kambiyo senetlerinin temel ilişkiden bağımsız olmasına bağlıdır. Buna “soyutluk” ya da “illetten mücerret olma” denir. Soyutluluk kavramı esas itibariyle kıymetli evrak niteliği taşıyan bir senette mündemiç olan hakkın temel ilişkiden bağımsızlığını ifade eder (Poroy, R./Tekinalp, Ü.: Kıymetli Evrak Hukuku Esaslar, İstanbul 2010, s.29). Kambiyo senetleri devredildikten sonra mücerretlik ilkesi ortaya çıkar ve senedin yaratılması nedeni olan “sebep” donar. Kıymetli evrak tedavül ettiği sürece bu sebepten bağımsızdır. Bunun yanında senet borçlusu, senet hamiline karşı temel ilişkiden doğan def’ileri ileri süremez. Soyutluk hamili güçlendirir ve bu sebeple de kıymetli evraka güveni arttırır. Kıymetli evrakın soyutluğunun sonuç doğurması, içerdiği hak ve sorumlukların senet dışında başka bir yere başvurmaya gerek kalmaksızın herkes tarafından anlaşılabilmesi ile mümkündür.
TTK’nın 702. maddesinin 2. fıkrası “Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir” hükmünü içermektedir. Aval veren, iyiniyetli hamile karşı, kambiyo senedinin veya lehine aval verilenin taahhüdünün şekline dayanan yahut ayrıca kendi sorumluluğunu sınırlayan kayıtlarla ilgili defileri ileri sürebilir (Öztan, Fırat; Kıymetli Evrak Hukuku, B. 2, Ankara 1997, s. 816). Bu anlamda senet metninden anlaşılan mutlak defileri ve hamile karşı bizzat kendisinin sahip olduğu defileri ileri sürebilirse de, lehine aval verdiği kişiye ait kişisel defileri hamile karşı ileri süremeyecektir. Bununla birlikte ifa ve ibra savunmaları ise aval veren tarafından da ileri sürülebilecektir.
Yapılan açıklamalar neticesinde somut olay incelendiğinde, mahkemece davanın red gerekçesi olarak davacı yanın teminat iddiasının ispat edilememesi ve kefalet bakımından ise her hangi bir genel kredi sözleşmesi bulunmadığı gösterilmiş ise de, anılan nedenlerin lehine aval verilenin kişisel defileri olduğu ve bu defilere davacı aval verenler tarafından lehtar olan hak sahibine karşı ileri sürülemeyeceği anlaşılmaktadır.
Davacı mirasçı ayrıca bonoda murisi tarafından atıldığı iddia edilen imzanın, miras bırakanına ait olmadığını ileri sürmüş ise de, alınan bilirkişi raporuna göre imzanın murise ait olduğu belirlenmiştir.
Bu duruma göre TTK’nın 702. maddesinin 2. fıkrası hükmü nazara alınarak yukarıda yer verilen gerekçeler ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, anılan hatanın düzeltilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmemesi nedeni ile HMK m. 353/1-b-2 hükmü uyarınca yeniden esas hakkında aşağıdaki biçimde karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
2-Konya 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/783 Esas 2017/1064 Karar sayılı 29/11/2017 tarihli kararının HMK 353/1-b-2.maddesi gereğince DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
3-a-Davanın REDDİNE.
b-Verilmiş bir tedbir kararı olmadığından davalının icra tazminatı talebinin de reddine.
c-492 sayılı Harçlar kanunu gereğince alınması gereken 31,40.-TL karar ve ilam harcının peşin alınan 8.180,20.-TL harçtan mahsubu ile fazladan alınan 8.148,80.-TL harcın talep halinde davacıya iadesine.
ç-Davacının yaptığı tüm yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına.
d-Davalının yaptığı herhangi bir yargılama gideri olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına.
e-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince reddedilen miktara göre takdir ve hesaplanmış olan 33.110,18.-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine.
f-İşbu hükümden sonra gerekli olan 25,00.-TL karar tebliğ giderinin davacı tarafından karşılanmasına ve hükümden sonraki bu masrafların davacının kendi üzerinde bırakılmasına.
g-HMK nun 323–333.maddeleri gereğince hükmün verilmesinden kesinleşmesine kadar olan dönemde tarafların sorumlu olduğu yargılama giderleri de ödendikten sonra varsa tarafların yatırdığı avanslardan artanının talep halinde taraflara iadesine.
İstinaf aşamasında yapılan harç masraf yönünden
4-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan peşin harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde yatıran tarafa İADESİNE,
6-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan 138,50.-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-HMK’nun 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
9-Kararın tebliğinin Dairemizce yapılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 361/1. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi ya da buraya gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere, 30/12/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

….

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”