Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2021/1034 E. 2021/1593 K. 15.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ …

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ
….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

….
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/06/2021
ESAS-KARAR NO :….

DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 15/10/2021
YAZILDIĞI TARİH : 26/10/2021

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 23.03.2020 tarihli …..’teki maske satışının yapılması konusunda sözleşme imzalandığını, sözleşme kapsamında malların davalıya teslim edildiğini ve toplam 13.430.342,00-TL bedelli 3 adet davalı adına fatura düzenlendiğini, davalının toplam 5.643.000,00-TL ödeme yapıp geriye müvekkiline 7.787.342,00-TL borcu kaldığını, davalının müvekkili tarafından gönderilen faturayı iade ederek, malların ayıplı olduğu iddiasında bulunduğunu, alacağın varlığının 28.04.2020 tarihli mutabakat belgesi ile sabit olduğunu, yine sözleşmenin 4.5 ve TBK. 223.maddesi uyarınca davalının süresi içerisinde malların ayıplı olduğunu müvekkiline bildirmediğini, davalının 4 ay sonra malların sözleşmeye uygun olmadığı iddiasında bulunulduğunu, davalının fesih iradesinin kendilerine ulaşmadığını, alacağın tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibine girişildiğini, davalının icra takibine itiraz ettiğini belirterek , itirazın iptaline, takibin devamına ve HMK. 389 vd. maddeleri gereğince davalının, banka hesabına, gayrimenkullerine alacak miktarı ve ferileri kadar tedbir konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; HMK’nun 389. maddesine göre; “…ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi halinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir”. HMK’nun 390/3. maddesine göre ise, tedbir talep eden taraf dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebi ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorunda bulunduğu, bu açıklamalar ışığında eldeki talebe gelince; davanın para alacağına ilişkin açıldığı ve ihtiyati tedbire konu mal varlığının dava konusu olmadığı gerekçesiyle tedbir talebinin reddine karar verilmiş, ara karara karşı talepçi vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili: Müvekkiliyle davalı arasındaki mal alım sözleşmesine göre, müvekkilinin mal tesliminin eksiksiz ve usulüne uygun ifasına rağmen davalı kurumun mal bedelini ödememesi nedeniyle icra takibi başlatıldığını, dava dilekçesinin ekinde, taraflar arasındaki sözleşme ile birlikte, fatura suretleri, irsaliye belgeleri ve davalının ihtirazi kayıtsız olarak imza altına attığı mutabakat zaptı ve diğer delillerin sunulduğunu, bu nedenle davalının mal varlığına ihtiyati tedbir konulmasının talep edildiğini, müvekkilinin davalı şirketten 7.787.340 TL alacağı olduğuna dair teslime dayalı irsaliye belgesi ve mutabakat zaptı bulunduğunu böylece alacağın sabit olduğunu, alacağın yaklaşık olarak değil belgeli olarak ispatlandığını, davalı şirketin banka hesapları üzerine alacak miktarımız ve ferileri kadar, banka hesabı yoksa gayrimenkulleri üzerine alacak miktarı ve ferileri kadar ihtiyati haciz mahiyetinde tedbir konulmasını istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; muhtelif tarih ve bedelli faturalara dair alacağın tahsili için borçlunun mal kaçırmasına dayalı olarak mal varlığı üzerine ihtiyati haciz veya ihtiyati tedbir kararı verilip verilmeyeceğine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
İhtiyati tedbir talep eden alacaklı vekilinin istinaf sebepleri doğrultusunda, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Talep, muhtelif tarih ve bedelli irsaliyeli faturalardan kaynaklanan alacağın tahsiline dair alacak istemli davada talep edilen ihtiyati tedbir isteminin reddi kararına karşı istinaf yasa yoluyla ihtiyati haciz mahiyetinde ihtiyati tedbir istemine ilişkindir.
Talep eden vekili; ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz talebinde bulunmuştur.
Mahkemece, ihtiyati tedbire konu mal varlığının dava konusu olmadığı, davanın para alacağına ilişkin olduğu gerekçesiyle ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş, bu karara karşı süresi içinde talep eden alacaklı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
Gerek ihtiyati tedbir gerekse de ihtiyati haciz hukukumuzda geçici hukuki korumalar olarak düzenlenmiştir. Ancak bu iki hukuki koruma kurumu konuları, amaçları, kapsamı bakımından farklıdır.
İhtiyati tedbir, 6100 sayılı HMK’da 389 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.
HMK’nın 389.maddesinde; ”Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. Birinci fıkra hükmü niteliğine uygun düştüğü ölçüde çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanır” hükmü düzenlenmekle ihtiyati tedbir açıklanmıştır.
Bir başka geçici hukuki koruma kurumu olan ihtiyati haciz ise İİK’nun 257 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.
İİK’nun 257.maddesinde; “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.
Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir.
1-Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;
2-Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeye, kaçırmaya veya kendisi kaçmaya hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa;
Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında maucceliyet kesbeder.
Gemi alacaklıları, donatanın yalnız mahdut aynı surette mesul olduğu hallerde, ancak mesuliyete mevzu teşkil eden mal ve haklara ihtiyati haciz koydurabilirler. Donatanın aynı zamanda şahsen mesul olduğu haller bundan müstesnadır. Şu kadar ki, donatanın şahsi mesuliyeti bir miktar ile mahdut ise gemi alacaklıları ancak bu miktar için donatanın diğer mallarını haczettirebilirler.
Yük alacaklıları hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü kıyas yoluyla tatbik olunur” hükmü düzenlenmiştir.
İİK’nun 258.maddesinde ise, ihtiyati hacizde yetki ve kanun yolu düzenlemiştir. Anılan maddeye göre, “İhtiyati hacze 50.maddeye göre yetkili mahkeme tarafından karar verilir. Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeye mecburdur. Mahkeme iki tarafı dinleyip dinlememekte serbesttir. İhtiyati haciz talebin reddi halinde alacaklı kanun yoluna başvurabilir” (ek: 4949 S.K.M.60).
İİK’nun 259.maddesinde de teminat hususu düzenlenmiştir. Madde de “İhtiyati haciz isteyen alacaklı hacizde haksız çıktığı takdirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun 87. maddesinde yazılı teminatı vermeye mecburdur. Ancak alacak bir ilama müstenid ise teminat aranmaz.Alacak ilam mahiyetinde bir vesikaya müstenid ise mahkeme teminata luzum olup olmadığını takdir eder. Tazminat davası ihtiyati haczi koyan mahkemede dahi görülür.” hükmü yer almaktadır.
İhtiyati haciz kurumunun amacı, niteliği ve düzenleniş gerekçeleri madde gerekçesinde açıklanmıştır.
İ.İ.K.’nun 257.maddesinde; ”İhtiyati haciz borçlunun alacaklısından mal kaçırması ihtimaline karşı en etkili tedbirdir. Eldeki kanun muaccel alacaktan dolayı da borçlunun bir malına karşı bu tedbire müracat edebilmesini, borçlunun muayyen ikametgahı olmamasının yahut Türkiye’de ikamet etmemesinin bir de takipten kaçmak veya malını gizlemek gibi kötü niyetin zahiri delilleri olan hallerin anlaşılması yolunda bazı şartlara bağlı tutmaktadır. Halbuki haczi kabil malı, yani kudreti olduğu halde, vadesi gelmiş borcunu ödemeyen kimse iyiniyetinden şüphe olunmasına hak vermiş ve ihtiyati haciz muamelesine müstehak olmuş sayılabilir.
Alacağı, mahkemeye oldukça kanaat verecek bir vesikaya bağlı olan alacaklıyı iyiniyetinden şüphe caiz olan borçlusuna karşı, eskiden olduğu gibi mal kaçırmaya meydan vermeyecek bir tedbiri mahkemeden istemek yetkisi ile teçhiz etmek icabeder. Alacaklının elindeki belge kesinleşmiş bir ilam bile olsa, bazı hallerde icrai hacizden evvel ihtiyati haciz kararı almayı tercih etmesine ihtiyaç hasıl oluyor ve belge bu mahiyette olunca, borçlunun her hangi bir suretle borçtan kurtulmuş olması gibi zayıf ihtimale mebni alacaklıdan teminat aramak bize zait görünür. Yalnız ilam henüz kesinleşmemiş ise yahut alacaklının elindeki belge, sahteliği veya cebir, hile gibi rızayı ortadan kaldıran hallerden birine müstenit olduğunu iddia edilebilmek ve mukabilindeki ödemelerin adi makbuzlarla vukuu ihtimalden uzak ve adeta muhalif sayılmamak itibariyle, ilam kuvvetini tamamıyla haiz olmayan resmi senetlerden ise haciz isteyenlerden teminat aramak lazım gelip gelmediğinin takdirini mahkemeye bırakmak uygun olur. Bunlar haricinde bir belgeye dayanarak haciz isteyen alacaklının, şayet takip veya dava neticesinde haksız çıkarsa aleyhine ihtiyati haciz kararı verilen kimsenin bu yüzden uğrayacağı zarar ve ziyana karşı geçerli teminat göstermesi gerekliliği söz götürmez. Haciz isteyenin gerçekten muaccel bir alacağı bulunduğuna mahkemede oldukça kuvvetli bir kanaat hasıl olması yeterli bir şart olduğundan, mahkemenin iki tarafı dinleyip dinlememekte serbest bırakılması uygundur. Mahkemenin bu serbestlik hakkını alacaklı tarafından arz edilen delillerin mahiyetine ve halin icabına göre kullanılması lazım geleceğini söylemeye hacet yoktur”
Bu açıklamalara göre ihtiyati haciz “Alacaklının, bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence (garanti) altına almak için, mahkeme kararı ile, borçlunun mallarına önceden geçici olarak el konulması”dır.
İhtiyati haczin hukuki niteliği gerek doktrin ve gerekse uygulamada tartışma konusudur.
Yabancı doktrinde ihtiyati haczin; zamanından evvel yapılan peşin bir icra, bir muhafaza tedbiri, bir nevi ihtiyati haciz, yardımcı ve feri bir muhafaza tedbiri, cebri bir teminat, geçici bir emniyet tedbiri, geçici haciz olduğu belirtilmektedir. Yerli doktrinde de ihtiyati haczin; muhafaza ve emniyet tedbiri, ihtiyati tedbirin özel bir nevi, koruma tedbiri, teminat tedbiri olduğu ifade edilmektedir. (Talih Uyar-İcra Hukukunda Haciz. Şubat 1983)
Yargıtay ise içtihatlarında ihtiyati haczin geçici bir haciz, dava veya icra takiplerine takaddüm eden emniyet tedbiri olduğunu belirterek, ihtiyati haczi bir icra takip işlemi olarak görmemektedir.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için ihtiyati haciz ile ihtiyati tedbir arasında ki farklara da değinmek gerekmektedir. Amaç bakımından; ihtiyati tedbir, aynı uyuşmazlık konusu olan taşınır veya taşınmaz malların devrinin önlenmesi, dava sonuna kadar aynen muhafaza edilmesi veya bir tehlike yahut zararın önlenmesi amacıyla 6100 sayılı HMK’nın 389 vd. maddelerinde öngörülen durumlarda başvurulan bir yol olduğu halde, ihtiyati haciz, bir alacağın tahsilini temine sağlayan bir vasıtadır. İhtiyati hacizde, ihtiyaten haczedilen mal ve haklar, alacaklının açtığı veya yaptığı veya açmayı yahut yapmayı düşündüğü dava veya icra takibinin konusu değildir. Halbuki ihtiyati tedbirde, hakkında tedbir kararı alınan şey, esasen asıl davanın konusudur.
Konuları bakımından; ihtiyati haciz sadece taşınır ve taşınmaz mallarla alacak ve haklara ilişkin olabildiği halde, ihtiyati tedbirin konusu daha geniştir. Gerçekten ihtiyati hacze konu teşkil eden şeyler dışında bir şeyin yapılması veya yapılmamasına dair fiil ve hareketler ile bir şeyin teslimi veya bir paranın ödenmesi veya ödenmemesi gibi yükümlülükler de ihtiyati tedbirin konusu teşkil ederler.
Sonuçları bakımından; ihtiyati haciz kararından sonra alacaklı borçlu hakkında mutlaka dava açmaya mecbur olmayıp icra takibinde de bulunabildiği halde (İİK mad. 264) ihtiyati tedbir kararı alan kimse mutlaka süresi içinde dava açmak zorundadır.
İhtiyati hacizde alacaklı borçlunun malların önceden geçici olarak el konulduğundan ihtiyati haciz kesin (icrai) hacze çevrilip, takip kesinleşmeden, alacaklı ihtiyaten haczedilen malların satılmasını ve bedelinin kendisine ödenmesini isteyemez.
Alacaklının ihtiyati haciz koydurduğu mallar üzerinde bir öncelik (rüçhan) hakkı yoktur. Bu mallar, kendisinden sonra başka alacaklılar tarafından haciz ettirilebilir ve borçlu iflas ederse iflas masasına girer. (Talih Uyar İcra Hukunda Haciz)
Geçiçi hukuki koruma yargılamasını asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özelliklerden biri ispat ölçüsü noktasındadır. HMK’nın ihtiyati tedbirle ilgili 390.maddesinin gerekçesinde geçici hukuki korumalarda ispat hususu üzerinde durulmuştur. Kanunda açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada (normal bir yargılamada yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü, hakim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanaate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez. Örneğin, bir alacak davasında taraflardan biri bir sözleşmenin varlığına dayanıyorsa hakim bu sözleşmenin varlığı konusunda (mevcut ispat yükü ve delil kuralları çerçevesinde) tam bir kanaate sahip olmalıdır. Yani, zayıf veya kuvvetli bir ihtimal, karar vermek için yeterli değildir. Sözleşmenin varlığı konusunda tam kanaat uyanmazsa o zaman ispat yükü kendisine düşen tarafın aleyhine bir karar verilmesi gerekir. Ancak kanun koyucu bazen ya doğrudan kendisi düzenleme yaparak ya da işin niteliği ve olayın özelliği gereği hakime, bu durumu belirterek, ispat olgusunu düşürme imkanı vermiştir. Bu düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir.
Doktrinde bu yön karar verilmesi için tam ispat ölçüsü yerine yaklaşık ispat ölçüsü olarak ifade edilmektedir. Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez. Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir. Tam ispatın arandığı durumlardan bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumundan ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu gözardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukuki korumalara, özel de ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacze karar verilirken haksız olma ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Geçici hukuki korumalarda, bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle yaklaşık ispat yeterli görülmüştür. Bu çerçevede aslında ispat ölçüsü bakımından bir yenilik getirilmemekle birlikte, “yaklaşık ispat ” kavramı kullanılarak doktrinde kabul gören ifade tasarıya alınmış, ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir.(HMK’nın 390.madde gerekçesi)
Yukarıda açıklandığı üzere ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz birbirine yakın olmakla birlikte, amaç, sonuç, konu ve koruduğu hukuki yarar bakımından birbirinden tamamen farklıdır.
Uygulamada sıkça yapıldığı üzere tedbir mahiyetinde ihtiyati haciz, ihtiyati haciz mahiyetinde tedbir kararı verilmesi hatalıdır. İhtiyati haciz ancak para alacakları için ve uyuşmazlık konusu olmayan borçlu/davalıya ait mal, hak ve alacaklar hakkında uygulanabilecekken, ihtiyati tedbir konusu para olsun olmasın çekişmeli bulunan uyuşmazlık konusu herşey hakkında uygulanabilir.
Diğer yandan HMK’nun 392.maddesine göre durum ve koşullar gerektiriyorsa mahkeme gerekçesini açıklayarak teminat alınmaksızın ihtiyati tedbire karar verebilir. Ancak İİK’nun 259.maddesine göre mahkeme takdiren teminat alınmamasına karar veremez. Teminat alınmayacak haller hakimin takdirine bağlı olmayıp sınırlı olarak yasa da açıkça sayılan hallerde teminat alınmaksızın ihtiyati haciz kararı verilmesi mümkündür.
Bu kapsamda ihtiyati tedbir talebinin resen ihtiyati haciz talebinin resen ihtiyati tedbir olarak nitelendirilmesi 6100 sayılı HMK’da düzenlenen yargılamaya hakim olan ve usul hükümlerinin temel kurallarını belirleyen düzenlemelere de aykırıdır.
Nitekim HMK’nun 24.maddesinde; “(1) Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. (2)Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.(3)Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.”
HMK’nun 25.maddesinde; “(1)Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.(2)Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.”
HMK’nun 25.maddesinde;”Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır. ” hükümleri düzenlenmiştir.
Bu yasal hükümler değerlendirildiğinde ihtiyati tedbir talebinin ihtiyati haciz ya da ihtiyati haciz talebinin ihtiyati tedbir olarak değerlendirilmesi, hem tarafların talebi olmayan bir konuda karar verilmesine ilişkin ”tasarruf ilkesine” hem tarafların talep etmediği veya söylemediği bir vakanın kendiliğinden dikkate alınamayacağına ilişkin ”taraflarca getirilme ilkesine” hemde hakimin tarafların talep sonuçları ile bağlı olduğuna, talepten başka bir şeye karar veremeyeceğine ilişkin yine ”taleple bağlılık ilkesine” aykırıdır.
Somut olayda; davacı hem ihtiyati tedbir talebinde bulunmuştur. Davacı tarafın para alacağına ilişkin davada uyuşmazlık konusu olmayan davalının 3.kişilerdeki hak ve alacaklarına, taşınır ve taşınmaz mallarına, borca yetecek miktarda ihtiyati tedbir konulması talep edilmiştir. Bu talep ileri sürülüşü itibariyle ihtiyati tedbir koşullarını taşıyan bir talep olmayıp, ihtiyati hacze ilişkin gerekçeleri ve koşulları taşıyan bir taleptir. Dolayısıyla mahkemece yukarıdaki açıklamalar da göz önünde bulundurulduğunda ihtiyati tedbirin reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Mahkemece, yargılamanın HMK’da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık olmadığından ihtiyati tedbir isteyen vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1.b.1.maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İhtiyati tedbir talepeden davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b.1.maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf eden tarafından yapılan istinaf posta giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
5-HMK’nin 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 362/1.f maddesi gereğince dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda kesin olmak üzere 15/10/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

….