Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/990 E. 2023/122 K. 15.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2020/990 ( GERİ ÇEVİRME )
KARAR NO : 2023/122

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : …. (…)
ÜYE : … (…)
KATİP :
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/06/2020
ESAS NUMARASI : 2018/907 2020/250

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 15/02/2023
YAZILDIĞI TARİH : 15/03/2023

Yukarıda belirtilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352.maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, davalı şirketin tümünün sahibi olan … ile davacı şirket arasında 18/03/2017 tarihli ticari tüketici ödüncü sözleşmesi yapıldığını ve bu sözleşmeye göre davacının kendi adına ve hesabına 250.000,00 TL kredi çekerek bankadan aldığı bu parayı kredi çekim giderlerini mahsup ederek 246.500,00 TL olarak davalı şirkete ödünç olarak verdiğini, davalının 23/04/2018 ayından itibaren ödeme yapmadığını, bunun üzerine Ankara 59. Noterliği’nin 05/11/2018 tarihli ihtarnamesi keşide edilerek toplam 85.056,30 TL’nin ödenmesinin istendiğini, davalının ihtarnameye cevap vermediği gibi ödeme de yapmadığını, alacağın tahsili amacıyla Ankara 1. İcra Müdürlüğü’nün 2018/13790 E. Sayılı dosyası ile davalı aleyhine icra takibi yaptığını, davalının haksız itirazı ile takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamına ve müvekkili lehine icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili, davalı şirket hisselerinin tamamının … tarafından 20.12.2017 tarihinde devir alınmış olduğunu, ancak bazı olumsuzluklar nedeniyle ticaret sicil ilanının Ocak 2018’deyapıldığını, şirketin şu anki müdüründen önceki imza yetkilisinin … olduğunu, davacı şirketin hem sözleşme tarihinde hem de hisse devir tarihinde ortağı ve imzaya yetkilisi … olduğunu, bu bakımdan sözleşme tarihi itibariyle davacı şirket ile müvekkili şirket ortakları ve yetkilisinin aynı kişi olduğunu ve şirketlerin kardeş şirketler konumunda olduğunu, somut olayda da Mart 2017 ayında davacı şirketin o tarihte kardeş şirket olan davalı şirket için kredi çekilerek davalı şirket hesabına aktarılmış olduğunu, 20.12.2017 tarihinde …’ın hisselerini …’a devretmiş olduğunu ve devir işlemi ile ilgili Ocak 2018 gerçekleştirilmiş olduğunu, evrak üzerinde imzaya yetkili görülen davacı şirket temsilcisi ise 22.12.2017 tarihinde şirket adına 300.000,00 TL kredi çektiğini ve bu kredinin 173.000,00 TL’sini ise güveni kötüye kullanarak şirket kasasından nakit olarak çektiğini, buna ilişkin banka hesap özetini sunduklarını, davacı şirket yetkilisinin güveni kötüye kullanarak çektiği bu paranın davalı şirketçe çok sonradan fark edildiğini ve davacı şirketin kullandığı krediden doğan borca mahsup edildiğini, davacı şirketin buna rağmen kötüniyetli olarak her iki şirketin imza yetkilisinin aynı olmasından faydalanarak geçmiş tarihli olarak dosyadaki sözleşmeyi hazırlamış olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
İstinaf eden-davalı vekili tarafından;
Davalı şirket hisselerinin tamamının … tarafından 20.12.2017 tarihinde devir alınmış olduğunu, ancak bazı olumsuzluklar nedeniyle ticaret sicil ilanının Ocak 2018’de yapıldığını, şirketin şu anki müdüründen önceki imza yetkilisinin … olduğunu, davacı şirketin hem sözleşme tarihinde hem de hisse devir tarihinde ortağı ve imzaya yetkilisi … olduğunu, bu bakımdan sözleşme tarihi itibariyle davacı şirket ile müvekkili şirket ortakları ve yetkilisinin aynı kişi olduğunu ve şirketlerin kardeş şirketler konumunda olduğunu, somut olayda da Mart 2017 ayında davacı şirketin o tarihte kardeş şirket olan davalı şirket için kredi çekilerek davalı şirket hesabına aktarılmış olduğunu, 20.12.2017 tarihinde …’ın hisselerini …’a devretmiş olduğunu ve devir işlemi ile ilgili Ocak 2018 gerçekleştirilmiş olduğunu, evrak üzerinde imzaya yetkili görülen davacı şirket temsilcisi ise 22.12.2017 tarihinde şirket adına 300.000,00 TL kredi çektiğini ve bu kredinin 173.000,00 TL’sini ise güveni kötüye kullanarak şirket kasasından nakit olarak çektiğini, cevaba cevap dilekçesinde bu paranın çekildiğinin açıkça ifade edildiğini, mahkemece süresi içerisinde ileri sürülen bu iddialar üzerinde durulmadığını, müvekkiline ihtarname keşide edildiğinden temerrüt tarihinin hatalı hesap edildiğini, alacağın yargılamayı gerektirmesi nedeniyle likit olmadığını bildirerek başvurulmuştur.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık 18.03.2017 tarihli ticari tüketim ödüncü sözleşmesi kapsamında davacının alacaklı olup olmadığı ve kapsamı noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, ticari tüketim ödüncü sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili talebi ile başlatılan takibe itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Mahkeme kararının gerekçeli olması zorunluluğu 6100 sayılı HMK’nın 297.maddesi yanında Anayasa’nın 141.maddesinde de belirtilmiştir. Bu zorunluluk 141/3.maddede, “Bütün Mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” şeklinde ifade edilmiştir. Yine 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/(1)-c.maddesinde hükmün kapsamı belirlenirken “c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri(n)…” de kararda bulunması gerektiği net olarak belirlenmiştir. Buna göre, bir mahkeme, hükmünde; tarafların iddia ve savunmalarının özetini yapmalı, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıaları belirledikten sonra, bu vakıalar hakkında toplanan delilleri de belirtip, delilleri tartışmasını yapmalı ve deliller doğrultusunda sabit görülen vakıaları açıklayarak, bunlardan çıkarılan sonuçlar ile hukuki sebepleri tek tek ve net olarak hükümde göstermelidir.
“Gerekçe” olarak isimlendirilen bu kısmın yazılmasının farklı nedenleri bulunmakta olup, her şeyden önce davanın tarafları bakımından yazılması zorunludur. Gerekçe sayesinde taraflar, mahkemenin, kararı hangi somut verilere dayanarak, bu verileri nasıl yorumlayarak ve hangi hukuksal düzenlemeleri esas alarak verdiğini görebileceklerdir. Böylece mahkeme kararını sadece sonuç olarak değil, verilme dayanak ve nedenleri ile -her yönü ile- denetleyebileceklerdir. Tarafların mahkeme kararlarını tüm yönleri ile denetleyebilir olmaları, adil yargılanma hakkının da bir gereğidir.
Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1.maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde düzenlenmiş olup, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin muhtelif kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında, kararın gerekçe içermesinin adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri olduğu kabul edilmiştir.
Gerekçe, aynı zamanda, kararın yargısal denetimi aşaması bakımından da gerekli olup, üst derece mahkemesinin hukuka uygunluk denetimini doğru şekilde yapabilmesi için de yazılmak zorundadır. Hatta Yargıtay’ın pek çok kararında “…hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması..”nın zorunlu olduğunu belirterek “…maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı(nı) ve doktrinde zahiri gerekçe (görünürde gerekçe) olarak adlandırıldığı(nı)…” bu şekilde yazılan gerekçenin dahi yeterli olamayacağını,”…tarafların mahkemece hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilmeleri ve Yargıtay’ın kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığının denetlenmesi ancak kararın gerekçeli olmasıyla mümkün…olacağı(nı), …gerekçesi olmayan ya da görünürde gerekçeli olan kararların Yargıtay’ca denetimi yapılamayacağı(nı)…” kabul etmiştir. Nitekim 07.06.1976 gün ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Bu anlatımlar ışığında somut olaya gelince; mahkemece yukardaki hükümlere uygun bir gerekçenin bulunduğundan söz edilemeyecektir.
Tüm bu nedenlerle, yukarıda belirtilen hususları içermeyen yerel mahkeme kararının gerekçeli karar şeklinde yazılması ve taraflara tebliği için mahal mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/06/2020 tarih 2018/907 Esas 2020/250 Karar sayılı kararının gerekçe içermemesi usul ve yasaya aykırı olduğunda, istinaf denetimine elverişli şekilde gerekçeli olarak yazılması ve taraf vekillerine usulüne uygun tebliğinden sonra inceleme yapılmak üzere dosyanın yeniden Dairemize gönderilmesi için mahal mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE,
HMK’nın 352.maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonunda 15/02/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan …
¸e-imza

Üye …
¸e-imza

Üye …
¸e-imza

Katip