Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/893 E. 2021/1266 K. 07.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I


İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/12/2019
ESAS NUMARASI : ….ile çekler hakkında da uygulanan aynı kanunun 677 inci maddesinde, “Bir poliçe, poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kişilerin imzasını, sahte imzaları, hayali kişilerin imzalarını veya imzalayan ya da adlarına imzalanmış olan kişileri herhangi bir sebeple bağlamayan imzaları içerirse, diğer imzaların geçerliliği bundan eklilenmez.” Hükmünün düzenlendiği, anılan hükme göre, senetteki geçersiz imza sadece kendisi yönünden hükümsüzlük sonucunu doğuracağı, senetteki her imzanın diğerlerinden bağımsız olarak sadece imza sahibini bağlayacağını, imzaların bağımsızlığı ilkesi, poliçeye atılı geçerli bir imzanın keşidecinin, cirantanın, avalistin, kabul eden muhatabın imzası gibi sahibini bağlayacağı, geçersiz imzaların sahiplerinin sorumlu tutulmasına rağmen poliçenin geçerliliğini ortadan kaldırmadığı, geçerli imzaların sahiplerinin, başkasının imzasının geçersiz olduğunu ileri sürerek kambiyo sorumluluğundan kurtulamayacağı, geçersiz bir imzanın sahibini bağlamaz ise de, ciro silsilesini de koparmayacağı, davacı keşidecinin, lehtar …. tam ciro yapıldıktan sonraki cironun …’a ait olduğundan, ancak çekin ciro yolu ile …’a geçebilmesi için …’nin cirosunun bulunması gerektiğinden bahisle ciro zincirinin kopuk olduğu iddiasıyla takibin iptalini talep etmiş ise de, davacı keşidecinin kendi imzasına itiraz etmediği, ibrazdan önceki ciro silsilesi incelendiğinde davalının ibrazdan önceki ciro silsilesi içerisinde yer aldığı, buna göre, imzasına itiraz etmeyen davacı keşideci borçlu bakımından ciro silsilesindeki kopukluğun onu etkilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı asıl ve birleşen dava yönünden davacı vekili istinaf yasa yoluna başvurmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili asıl ve birleşen dava yönünden ayrı ayrı: takip alacaklısının ciro silsilesindeki kopukluk nedeniyle alacaklı sıfatının bulunmadığını, ilk cironun lehtara ait olmadığının keşidecei olan müvekkilinin lehtara karşı sorumluluğu bulunduğunu ayrıca birleşen davadaki sahtecilik tahrifat iddialarının incelenmediğini belirterek ilk derece mahkemesinin kaldırılarak asıl ve birleşen davanın kabulüne müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, takiplerin iptaline ve her bir dosya için ayrı ayrı kötüniyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMALIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; asıl davada davaya ve takibe konu çeklerdeki ciro silsilesindeki kopukluk bulunması nedeniyle; birleşen davada ise çekteki lehtar imzasındaki tahrifat nedeniyle ciro yolu ile hamil davalıların yetkili hamil olup olmadığı buradan varılacak sonuca göre keşideci davacının ciro yoluyla hamillere karşı sorumluluktan kurtulup kurtulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Asıl dava, takibe konu çeklerdeki ciro silsilesindeki kopukluk, birleşen dava ise takib ekonu edilen çekin ciro silsilesindeki kopukluk yanısıra tahrifat iddiasına dayalı menfi tespit davasına ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Davacı tarafın istinaf itirazlarına geçmeden önce istinafa konu birleşen dava yönünden gerekçe olup olmadığı noktasında durulması gerekmektedir.
Mahkeme kararının gerekçeli olması zorunluluğu 6100 sayılı HMK’nın 297.maddesi yanında Anayasa’nın 141.maddesinde de belirtilmiştir. Bu zorunluluk 141/3.maddede, “Bütün Mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” şeklinde ifade edilmiştir. Yine 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/(1)-c. maddesinde hükmün kapsamı belirlenirken “c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri(n)…” de kararda bulunması gerektiği net olarak belirlenmiştir. Buna göre, bir mahkeme, hükmünde; tarafların iddia ve savunmalarının özetini yapmalı, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıaları belirledikten sonra, bu vakıalar hakkında toplanan delilleri de belirtip, delilleri tartışmasını yapmalı ve deliller doğrultusunda sabit görülen vakıaları açıklayarak, bunlardan çıkarılan sonuçlar ile hukuki sebepleri tek tek ve net olarak hükümde göstermelidir.
“Gerekçe” olarak isimlendirilen bu kısmın yazılmasının farklı nedenleri bulunmakta olup, her şeyden önce davanın tarafları bakımından yazılması zorunludur. Gerekçe sayesinde taraflar, mahkemenin, kararı hangi somut verilere dayanarak, bu verileri nasıl yorumlayarak ve hangi hukuksal düzenlemeleri esas alarak verdiğini görebileceklerdir. Böylece mahkeme kararını sadece sonuç olarak değil, verilme dayanak ve nedenleri ile -her yönü ile- denetleyebileceklerdir. Tarafların mahkeme kararlarını tüm yönleri ile denetleyebilir olmaları, adil yargılanma hakkının da bir gereğidir.
Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenmiş olup, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin muhtelif kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında, kararın gerekçe içermesinin adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri olduğu kabul edilmiştir.
Gerekçe, aynı zamanda, kararın yargısal denetimi aşaması bakımından da gerekli olup, üst derece mahkemesinin hukuka uygunluk denetimini doğru şekilde yapabilmesi için de yazılmak zorundadır. Hatta Yargıtay’ın pek çok kararında “…hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunmasını” zorunlu olduğunu belirterek “…maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı(nı) ve doktrinde zahiri gerekçe (görünürde gerekçe) olarak adlandırıldığı(nı)…” bu şekilde yazılan gerekçenin dahi yeterli olamayacağını, “…tarafların mahkemece hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilmeleri ve Yargıtay’ın kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığının denetlenmesi ancak kararın gerekçeli olmasıyla mümkün…olacağı(nı), …gerekçesi olmayan ya da görünürde gerekçeli olan kararların Yargıtay’ca denetimi yapılamayacağı(nı)…” kabul etmiştir. Nitekim 07.06.1976 gün ve …. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Bu ilkeler ışığında: Mahkeme kararı incelendiğinde, HMK’nun karşılık 166.maddesi uyarınca, birleştirilen dava dosyaları birbirlerinden bağımsız ayrı bir dava olup, birleştirilen her dava hakkında usul hükümlerine göre ayrı ayrı gerekçe oluşturulmaması doğru değildir.
Mahkemece; birleşen dava dosyasına yönelik iki tarafın iddia ve savunmaları sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepler gösterilmemiştir. Mahkemece asıl ve birleşen davalar yönünden ayrı ayrı bir gerekçe oluşturulmadan, asıl davaya yönelik gerekçe oluşturularak davanın reddedildiği anlaşılmaktadır. Birleşen dava ve asıl davanın bağımsızlıklarını koruduğu gözetilerek HMK’nin 294 ve 297. Maddesine uygun olmayan, denetlenemeyen, davacı tarafın taleplerinin hangi hukuki nedenlerle reddedildiğine yönelik herhangi bir gerekçe ihtiva etmeyen, maddi ve hukuki denetime elverişli bir gerekçe bulunmamaktadır.
Tüm bu nedenlerle, yukarıda belirtilen hususları içermeyen ilk derece mahkeme kararının gerekçeli karar şeklinde yazılması ve taraflara tebliği için mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :
1-Ankara 3.Asliye Ticaret Mahkemesi….Karar sayılı 16/12/2019 tarihli kararının birleşen dava yönünden gerekçe içermemesi usul ve yasaya aykırı olduğundan kararın kaldırılarak, istinaf denetimine elverişli şekilde gerekçeli olarak yazılması ve taraf vekillerine usulüne uygun tebliğinden sonra inceleme yapılmak üzere dosyanın yeniden Dairemize gönderilmesi için mahal mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE,
2-İstinaf yoluna başvuran taraflarca yatırılan peşin harcın istek halinde yatıran tarafa iadesine,
3-İstinaf yoluna başvuran taraflarca yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından dikkate alınmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
HMK’nin 353/(1).a.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 07/07/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.

Başkan…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Katip…
e-imzalıdır