Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/489 E. 2021/2271 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

…. ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİ)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/01/2020
ESAS NO …
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 30/12/2021
YAZILDIĞI TARİH : 28/01/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352.maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkilinin avukat, davalının ise müvekkilinin vekalet görevini yürüttüğü dava dışı … A.Ş.’nin ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğunu, müvekkilinin anılan şirketin vekili sıfatıyla faaliyetleri kapsamında Ankara 8. İcra müdürlüğünün 2009/9004 sayılı icra takip dosyasından 881,00TL üzerinden Avukatlık Kanunu gereği, hapis hakkını kullanmak istediğini, davalı ve ortağı olduğu şirket tarafından müvekkili aleyhine güveni kötüye kullanma ve resmi belgede sahtecilik suçlarından cezalandırılması istemiyle Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014/133 Esas sayılı dosyasıyla ceza yargılamasına başlandığını, yargılama neticesinde müvekkilinin eyleminin suç teşkil ettiğinin kabulü halinde mesleğini kaybetme riski ile karşı karşıya kalan müvekkilinin geleceğinin davalının şikayetinden vazgeçmesine bağlandığını, bu kapsamda yapılan uzlaşma görüşmelerinde davalının müvekkilinin zor durumunu kullanarak, açılan ceza davasını fırsat bilerek şikayetinden vazgeçmesi karşılığında 35.000,00 USD bedelli 20.09.2017 tanzim tarihli senedi, aldığını, davalının vazgeçme edimi karşılığında senedin alınmasının aşırı oranda dengesizlik oluşturduğunu, bu durumun gabinin objektif unsurunu oluşturduğunu, mesleğini kaybetme tehdidi ile karşı karşı kalması nedeniyle çaresizlik duygusu ile senedin düzenlenmesinin de gabinin subjektif unsurunu oluşturduğunu, belirterek senedin … hukuki sebebine bağlı olarak iptaline, müvekkilinin senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; müvekkili ile davacı arasındaki vekalet ilişkisinin sona ermesi üzerine Ankara 8.İcra Müdürlüğü’nün 2009/9004 Esas sayılı dosyasında dava dışı Av. …’nın imzasının atılması suretiyle para çektiğini, vekillik görevi sona erdikten sonra hapis hakkının olamayacağını, davacının icra dosyasından çektiği rakamın küçük olmasının bir öneminin bulunmadığını, davcının resmi mercileri kullanarak dolandırıcılık suçunu işlediğini, davacının müvekkilinin hissedarı olduğu grup şirketlerinin vekilliğini üstlendiği dönemde 09.12.2006 tarihinde gereken yerlere sarf edilmek üzere ve belgesiz yapılacak harcamalar için 35.000,00 USD aldığını, kendi el yazısı ve imzasıyla tevsik edildiğini, 35.000,00 USD’yi harcayıp harcamadığı harcadıysa nereye harcadığını izah dahi edemediğini, davacının hesap mutbakatı yapılmasını istediğini, belgesiz harcamalar için almış olduğu 35.000,00USD’nin iadesi için bononun tanzim edildiğini, ceza yargılamasından vazgeçilmesinin söz konusu olmadığını, müvekkilinin katılan şirketin hissedarı olduğunu, uzlaşma konusunda irade göstermesinin dahi mümkün olmadığını, resmi belgede sahtecilik suçunun da uzlaşmaya tabi olmadığını bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKMESİNİN KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; davacı ile davalının hissedarı olduğu ve vekillik ilişkisinin bulunduğu dava dışı … … A.Ş. arasında süre gelen hukuk davalarının ve ceza yargılamasının bulunduğu dönem içerisinde imzalanıp davacı tarafından davalıya teslim edilen dava konusu bononun davacının ceza yargılamasında alabileceği muhtemel bir cezanın avukatlık mesleğini yapamaması tehlikesi karşısında uzlaşmak zorunda bırakıldığından bahisle düzenlendiği iddiasının gabinin objektif unsurunu kapsadığı, diğer yandan Ankara Barosuna kayıtlı olarak uzun süreden bu yana avukat olarak geçimi sürdüren davacının senedin ortaya konuluş nedenine dayalı olarak tecrübesizliğinden veya düşüncesizliğinden (hafifliğinden) söz edilmeyeceği gibi ilgili kolluk birimi marifetiyle tespit edilen sosyal ve ekonomik durumu ile senet bedeli karşısında davacının müzayaka (maddi olarak darda olma, parasızlık hali içinde olma) halinde kaldığından da bahsedilemeyeceği, dolayısıyla somut hadisede gabinin oluşması için gerekli şartlardan olan subjektif unsurun söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; mahkemece gabinin objektif ve subjektif unsurunun birbirine karıştırıldığını, objektif unsur; tarafların edimleri arasındaki aşırı oransızlığı, sübjektif unsur ise; müvekkilinin mensubu olduğu avukatlık mesleğini kaybedecek olması ihtimali olarak ortaya çıktığını, edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlı olduğunu, dava konusu bononun düzenlenmesinde, müvekkilinin mesleğini kaybetme tehlikesi içerisinde olması, toplumdaki yerinin, psikolojisinin etkilenecek olması hallerinin objektif unsuru değil, subjektif unsuru gösterdiğini, davalının yalnızca şikayetten vazgeçmesi edimi karşılığında, davacı müvekkilden, işlemiş faizi hariç olmak kaydıyla, 32.835,00 TL tutarına denk gelen kendi alacağından vazgeçmesinin yanı sıra 35.000 USD ve 75.000,00 TL bedelli bonoları düzenlenmesinin istendiğini, matematiksel açıdan telaffuz etmek gerekirse, davacının müvekkilinden yaklaşık 400.000,00TL tahsil ettiğini, davalının soyut şikâyetten vazgeçme edimine karşılık müvekkilinden bonolar ve feragatnamenin alınmasının edimler arasında aşırı oranda dengesizlik oluşturduğu ve bu anlamda “…”in objektif unsurunu oluşturduğunu, Diğer yandan, davanın reddine yönelik kurulan hükmün gerekçesinin, “… ilgili kolluk birimi marifetiyle tespit edilen sosyal ve ekonomik durumu ile senet bedeli karşısında davacının müzayaka halinde kaldığından da bahsedilemeyeceğine, dolayısıyla gabinin oluşması için gerekli şartlardan olan sübjektif unsurun oluşmadığına” dayandırılmış olunmasının da, dosyanın mahkemece anlaşılamadığını ve kurulan hükmün hatalı değerlendirmeye dayalı olduğunu gösterdiğini, sübjektif unsurlar arasında sayılan “müzayaka hali”, zarar görenin salt maddi olarak darda kaldığı/kalacağı şeklinde açıklanması mümkün olmayıp, kişinin malvarlığına sahip olması halinde dahi müzayaka içerisinde olduğundan bahsedilebileceğini, müvekkilinin mesleğini kaybetme riski altındayken dava konusu bonoyu düzenlediği, dolayısıyla mesleğini kaybedecek olan müvekkilinin toplum içerisindeki yerinin kaybedileceği, ailesi ve dostları karşısında küçük düşeceği, dolayısıyla psikolojik olarak yaşayacağı derin üzüntünün … hukuki sebebinin sübjektif unsurunu oluşturduğunu, iddialarının tanık delilleriyle ispatlandığını, hal böyle iken, dava konusu 20.09.2017 keşide – 30.08.2018 vade tarihli ve 35.000 USD bedelli bononun, müvekkilin mesleğini kaybetme ihtimalinden ötürü zor durumdan yararlanılması karşısında edimler arasında aşırı dengesizlik oluşturacak şekilde düzenlendiğinin tespiti ile … hukuki sebebine bağlı olarak iptaline karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek davaya istirdat davası olarak devam olunması ile haciz baskısı altında ödemek zorunda kalınan 271.715,00TL’nin ödemenin yapıldığı 11.02.2020 tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte istirdadına karar verilmesini talep etmiştir.

UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; aşırı yararlanma (…) hukuksal nedenine dayalı menfi tespit davasında gabinin objektif ve subjektif unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği, burada varılacak sonuca göre davacının borçlu bulunup bulunmadığı hususuna ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, davalının lehine düzenlenen senedin, …, ahlaka ve hukuka aykırılık nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık somut olayda … koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Davacı ile davalı arasında vekalet sözleşmesi bulunduğu, davacının davalıya hukuki danışmanlık hizmeti sunduğu, davalının yetkili temsilcisi olduğu şirketin vekillik görevini ifa ederken davalıdan alacaklı bulunduğu hapis hakkını kullanmak için yürüttüğü takip dosyasından alacağını tahsile çalışırken, davalının suç duyurusu üzerine resmi belgede sahtecilik, dolandırıcılık, suçlamasıyla Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığını, ceza yargılaması sonucu mesleğini kaybetme tehlikesi karşısında aslında gerçekte davacının davalıdan alacaklı olduğu halde içerisinde bulunduğu zor durum nedeniyle davaya konu senedi imzaladığını ileri sürerek müzayaka hâlinin varlığı nedeniyle senedin aleyhine hüküm ifade etmeyeceği iddiasıyla borçsuzluğun tespitini istemiştir.
Dava konusu uyuşmazlıkta; davacı tarafından düzenlenen, davalının lehtarı olduğu senedin aşırı yararlanma (…) nedeniyle geçersiz (illetli) olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, senet düzenlemeye, sürüklenmiş kişileri korumak, zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmıştır.
… (aşırı yararlanma) bir sözleşmede tarafların edimleri arasında açık nispetsizlik bulunması olarak tarif edilebilir. Bir olayda gabinin varlığından söz edebilmek için objektif ve subjektif unsurların gerçekleşmesi gerekmektedir.
Objektif unsur; edimler arasında açık bir nispetsizlik olarak tarif edilebilir. Subjektif unsur ise, zarar görenin müzayaka halinde olmasından veya işi hafife almasından yahut da tecrübesizliğinden dolayı gabinin gerçekleşmesi ve karşı tarafın bu durumdan bilerek yararlanmış olması olarak açıklanabilir (Turgut Uyar, Açıklamalı-İçtihatlı Borçlar Kanunu, Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, Cilt 1, sayfa 1041 vd.).
O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun daha gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptâl davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama yetkisi verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeyle bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir.
Hemen belirtmek gerekir ki aşırı yararlanma iddiasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani subjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenerek sonuca ulaşılmalıdır. Hukuk Genel Kurulu’nun 22.11.2018 gün ve 2017/13-636 Esas ve 2018/1762 Karar sayılı kararı Dairemizin 20.03.2016 tarih ve 2019/4657 Esas 2016/1981 Karar sayılı ilamı ve yerleşmiş uygulamaları da bu yöndedir.
Somut uyuşmazlıkta, davacının müzayaka halinde imzalandığı iddia edilen “senedin” 20.09.2017 tarihinde düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu senedin davacının aleyhine açılan resmi belgede sahtecilik, dolandırıcılık suçlamasına ilişkin davadan vazgeçilmesi karşılığında düzenlendiği, davacının senet düzenleyerek davalıya teslim etmesi halinde davacının ceza davasındaki şikayetinden vazgeçeceği iddia edilmiştir. Taraf iradelerinin ve sözleşme özgürlüğünün esas olduğu gözetildiğinde, senet düzenlendikten sonra bunun geçersizliğinin ileri sürmesi TMK 2. maddesine uygun olmadığı gibi, davacının zor durumda kaldığını ve davalının sömürme kastıyla hareket ettiğini somut delillerle de ispatlaması gerekir.
Senedin düzenlendiği tarih öncesi mevcut olduğu saptanan vekalet ilişkisi kapsamında ihdas hanesi ”,,,,” düzenlenen senedin davalı yan; davacının vekillik görevini üstlendiği dönemde gereken yerlere sarf edilmek üzere ve belgesiz yapılacak harcamalar için 35.000,00 USD verildiğini, bu hususun davacı tarafından imzalanan belge ile tevsik edildiğini, anılan rakamın davacı tarafından kullanılıp kullanılmadığının izah edilemediğini davacının hesap mutabakatı istemesi üzerine senedi düzenleyerek verdiğini, gerçek alacak miktarı ile mutabık kalındığını savunmuştur.
Objektif unsur için; vaat edilen edimler arasında açık oransızlık bulunması gerekir. Bir sözleşmede edimler arasında bir oransızlık olması olağan bir durumdur ve sözleşmenin geçersizliğinin gündeme gelmesi için yeterli değildir. Aşırı yararlanmadan söz edebilmek için özel bir sebebe dayanarak dahi açıklanamayacak derecede önemli bir oransızlık olmalı ve bu oransızlık edimleri mantık kuralları çerçevesinde kıyaslayan herkesin gözüne batmalıdır. Bu aşırı yararlanmanın objektif şartıdır.
İvazlar arasında açık bir oransızlık bulunduğu, çok düşük olan karşı edim için çok yüksek bir edim veya bunun aksine, çok yüksek olan bir karşı edim için düşük bir edim taahhüt olunduğu taktirde gabinden söz edilebilecektir.
İki taraflı, karşılıklı hak ve borçları kapsayan sözleşmelerde edimler arasında, makul, hayatın olağan icaplarına uygun düşen ekonomik bir dengenin varlığı aranır. Gerçekten de, olağan koşullar altında, taraf yararları arasında böyle bir denge sağlanmadan, bir belgeyi imzalaması da beklenemez.
Bu tür uyuşmazlıklarda aranan temel nokta, öğretide “objektif unsur” olarak da ifade edilen, karşılıklı edimler arasında “açık bir nispetsizlik” bulunmasıdır.“Açık nispetsizlik” soyut içerikli bir kavramdır. Yargısal uygulamalarla, yasal terimdeki soyutluğun açıklığa kavuşturulması gereklidir. “açık nispetsizlik” karşılıklı ivazlar arasında “göze çarpan” aşırı bir fark mevcut olması anlamına gelir. Normal bir kimsenin hayat bilgi ve görgüsüne göre edimler arasında olağanüstü ve aşırı bir farkın var olması halinde açık nispetsizliğin oluştuğu kabul edilir.
İvazlar arasında açık nispetsizlik olup olmadığı yönünden yapılan değerlendirmede; somut olayda aşırı yararlanma hukuksal olgusunun gerçekleştiği dosya arasına ibraz edilen davacının vekillik görevini ifası sırasında belgesiz harcamaları için yapılan ödemeye dair belge içeriği de gözetildiğinde, karşılıklı edimler arasındaki orantısızlığın dosyadaki mevcut delil ve duyumdan ibaret, soyut tanık beyanlar karşısında gerçekleştiği kabul edilemeyecektir.
Subjektif şartın incelenmesine gelince: Taraflardan davacı taraf avukat olup, davalı da tacirdir. Hal böyle olunca subjektif şartın gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesinde dava konusu olay nazara alındığında davacının hiffet ve tecrübesizliğinden söz edilemeyeceğinden, müzayaka hali üzerinde irdeleme yapılarak varsa davalının, davacının müzayaka halinden bilerek yararlanıp yararlanmadığı hususunun da kanıtlanması gerekmektedir.
Müzayaka esas itibariyle ciddi bir mali sıkıntı halini ifade eder. Bir kimse böyle bir sıkıntı içinde, diğer tarafın ileri sürebileceği ağır şartlara kolaylıkla razı olabilir. Müzayaka halinin, sözleşmenin kurulduğu anda mevcut olması gerekir. Somut olayda davacının iddiaları doğrultusunda zorda kalma (müzayaka) halinden söz edilemeyecektir. Davalının, davacının bu durumunu bildiği ve ondan faydalanarak, yani karşı tarafın bu durumunu istismar ederek dava konusu işlemlerin yapılmasına sebebiyet verdiği hususlarının davacı tarafça kanıtlanması gerekmektedir. Ancak davalının bu şekilde davrandığını gösterir somut deliller bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davacının … hukuki müessesini oluşturacak anlamda müzayaka hâli içerisinde senet düzenlendiği sonucuna varılamayacaktır. Zira davacı aleyhine açılan ceza davasından vazgeçileceği inancıyla, senet düzenleyerek davalıya verdiğini iddia etmiştir. Bunun yanı sıra, salt davalı ile arasındaki vekalet ilişkisini aşar şekilde davalıya senet düzenleyerek verdiği iddiası da orantısızlık olarak değerlendirilemeyecektir.
Gelinen noktada müzayaka hâlinin bulunduğunun kabulü mümkün değildir.
Bu nedenlerle; olayda gabinin objektif ve subjektif koşulunun gerçekleştiğinin kanıtlanamadığı ve bu nedenle … koşullarının birlikte oluşmadığının kabulü gerekirken, mahkemece gerekçe kısmında objektif ve subjektif unsur yönünden nitelemede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Sonuç olarak davacı vekilinin diğer istinaf sebeplerinin reddi ile istinaf isteminin mahkemenin gerekçesine yönelik olarak kabulüne, HMK’nın 353/1-b-2.maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığından, mahkemenin gerekçesi yönünden hata edildiğinden “gerekçe düzeltilerek ve değiştirilerek yeniden esas hakkında” karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
2-Ankara 12.Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/568 Esas, 2020/17 Karar, 03/10/2018 Tarihli kararının HMK 353/1-b-2.maddesi gereğince DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE,
3-a)Davanın REDDİNE,
b)Alınması gerekli 54,40-TL.harçtan başlangıçta peşin alınan 2.929,51-TL.harçtan mahsubu ile bakiye 2.875,11-TL.harcın karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
c)Davalı kendini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar tarihi itibarıyla geçerli AÜT gereğince 20,246,49-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
d)Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
e)Davalı tarafından yapılan 50,00-TL posta masrafının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
f)HMK 333.maddesi gereğince yatırılan gider avansından kalanın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
İstinaf aşamasında yapılan harç masraf yönünden
4-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-HMK’nin 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
8-Kararın tebliğinin Dairemizce yapılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 361/1.maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi ya da buraya gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere, 30/12/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”