Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1421 E. 2023/171 K. 17.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2020/1421 ( KABUL KALDIRMA)
KARAR NO : 2023/171

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/11/2020
ESAS-KARAR NO : 2020/157 E 2020/698 K

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 17/02/2023
YAZILDIĞI TARİH : 07/03/2023

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkili tarafından düzenlenen her biri 7.500,00 TL. bedelli yedi adet senede dayanarak davalının icra takibine giriştiğini, senetlerin müvekkilinin iradesi sakatlanarak zorla alındığını, bedelsiz olan senetlerin kötü niyetle takibe konu edildiğini belirterek takibe konu senetler nedeniyle borçlu olmadığının tespitine ve % 20 kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davacı vekili; davacının, müvekkilin üretmekte olduğu mutfak masası ve sandalyelerin internet üzerinde pazarladığını, davacı yan ile dava dışı eski eşinin müvekkiline ait iş yerinde kendi nam ve hesaplarına pazarlama yaptıklarını, taraflar arasında 17/08/2018 tarihinde son hesap görülmesinde davacının borcunun 87.462,00-TL olarak belirlendiğini, davacı tarafın müvekkile bu borcu ödeyemeyeceğini beyan etmesi üzerine 31/08/2018 tarihinde yeniden bir araya gelerek hesaptan geçen 4.500,00-TL ile elden nakit olarak verilen 2.000,00-TL dahil edildikten sonra 93.962,00-TL toplam borcu çıksa da toplam 90.000,00-TL olmak üzere 12 adet 7.500,00-TL’lik bonoların düzenlenerek yapılandırıldığını, borcun ödenmemesi üzerine senetlerin takibe konu edildiğini bildirerek davanın reddine ve % 20 kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; davacı tarafından icra takibinin dayanağını oluşturan senetlerin kendisine zorla imzalatıldığı ve iradesinin fesada uğratıldığından bahisle mevcut menfi tespit davasının açıldığı, yağma tehdit suçlarından ceza yargılaması sonucunda davalının beraatine karar verildiği, söz konusu beraat kararında senetlerin ticari iş çerçevesinde tarafların birbirine düzenleyerek verdiğinin belirtildiği, davacının yukarıda belirtildiği gibi her ne kadar söz konusu senetlerin iradesi fesada uğranılarak ve zorla alındığı iddiası ileri sürülmüşse de Ağır Ceza dosyasında açıkça senetlerin taraflar arasındaki ticari iş çerçevesinde rıza dahilinde verildiğinin kabul edildiği, yine davacı tarafından Ağır Ceza dosyası dışında mevcut senetlerin iradesi fesada uğratılarak ya da zorla imzalatıldığına yönelik dosyaya hiçbir delilin sunulmadığı, yine davacı tarafından her ne kadar davalının senetlerinin ihdas sebebini değiştirdiğini iddia etse de söz konusu senetlerin davalı tarafından verilen cevap dilekçesinde verilen maldan kalan para alacağı nedeni ile düzenlendiğinin belirtildiği, yani senedin düzenlenme sebebinin para alacağı olarak gözüktüğü, bundan dolayı davalı tarafından senedin ihdas sebebini değiştirme durumunun söz konusu olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; somut olayda nakden kaydı bulunan senetlerin düzenlenme sebebinin mal verilmesinden kaynaklı borç olduğunu iddia eden davalı, senet metnini talil ettiğini, davalının senetlerden kaynaklanan alacağının varlığını ispat etmekle yükümlü olduğunu, ilk derece mahkemesince eksik inceleme ve kanıt yükü yanlış tayin edilerek karar verildiğini belirterek davanın kabulüne müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, takibe ve davaya konu senedin iradeyi sakatlayan sebeplerle düzenlenip düzenlenmediği, burada varılacak sonuca göre davanın hak düşürücü sürede açılıp açılmadığının tayini hususlarına ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, korkutma ve tehdit nedeniyle düzenlenen bonoların aynı zamanda bedelsiz de olduğu iddiasıyla borçsuzluğun tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekilinin istinaf sebepleri doğrultusunda, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Somut olaya bakıldığında; dosya kapsamı, davacı tarafından senetlerin 2018 yılında senedi düzenlendiği, anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikli olarak üzerinde durulması gereken husus korkutma hukuksal nedenine dayalı davanın hak düşürücü sürede açılıp açılmadığına ilişkindir.
Bilindiği gibi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 37. maddesine göre, bir kimse karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK’nin 38. maddesinde belirtildiği gibi, korkutmadan (ikrah-tehdit) söz edilebilmesi için, korkutmanın sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması yani sözleşmenin korkunun yarattığı etki sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili(makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir.
Sözleşmeyle bağlı olmadığı bildiriminin, 6098 sy TBK 39 maddesinde belirtilen bir yıllık süre içinde karşı tarafa ulaştırılması gerekir. Bildirimde, geçersizlik sebebi tam olarak açıklanamasa dahi, sözleşmeden dönüldüğü, sözleşmeyle bağlı kalınmayacağı, sözleşmenin feshedildiği, sözleşmenin iptal edildiği gibi açıklamaları mutlaka içermelidir.
Öte yandan, sözleşmeyle bağlı olmama bildirimi (iptal beyanı) hiçbir şekle tabi değildir. Şekle bağlı bir sözleşmede de, örtülü irade beyanıyla iptal bildirimi yapılabilir.
Sözleşmeyle bağlı olmama bildiriminde (iptal hakkı) bir yıllık kısa süre, iradeyi sakatlayan sebeplerin öğrenilmesi veya korkunun etkisinin ortadan kalkmasıyla başlar. Bir yıllık hak düşürücü sürenin, daha uzun bir süre ile de sınırlandırılıp sınırlandırılmayacağı doktrinde tartışmalıdır. İradesi bozulan kimse, sözleşmeyi yaptıktan 5, 10 veya 30 yıl sonra yanılma veya aldatmayı öğrenmişse, öğrenme tarihinden bir yıllık süre içerisinde sözleşmeyi iptal edip edemeyeceği konusunda görüş birliği bulunmamaktadır. Bir görüş, sözleşme tarihinden itibaren 10 yıl geçmesi halinde, iptal hakkının son bulacağını ileri sürmekte, diğer görüşe göre ise, TBK m.39.maddesinde kanun koyucunun daha uzun bir süreyi bilerek koymadığı, kanunun açık hükmü karşısında yorum yoluyla yeni kural konulamayacağı, böyle bir süre konulmasının kanun koyucunun amacına aykırı olacağı ve anılan maddenin açık hükmüne aykırı olacağı belirtilmektedir (Eraslan Özkaya, Yanılma, Aldatma Korkutma Davaları, sf, 437-438).
Sözleşmeyle bağlı olmadığı bildirimi, sözleşmeyi kesin olarak geçersiz hale getiren bozucu yenilik doğurucu “inşai” bir haktır (Eraslan Özkaya, Yanılma, Aldatma Korkutma Davaları, sf, 436-437). Bu niteliği itibariyle de şarta bağlı tutulamaz ve bu bildirimden dönülemez. İrade açıklaması, karşı tarafın hakimiyet alanına ulaştığı anda istenen sonucu kendiliğinden doğurmaya yeterlidir. Ayrıca bir iptal davası açmaya, dolayısıyla iptali dava yoluyla ileri sürmeye gerek yoktur ( Prof. Dr. Fikret Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler 18.Baskı. 412 vd. Sayfalar).
Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 11.07.2012 tarih ve 2012/6338 Esas, 2012/11554 Karar sayılı Kararında da “BK 31. madde hükmü uyarınca ikrah ile akit yapmak zorunda kalan kişi, iptal hakkını bir yıllık hak düşürücü süre içinde kullanmak zorunda olup, bu beyanın bir yıllık hak düşürücü süre dolmadan karşı tarafın hakimiyet alanına ulaşması gerekir. İptal beyanının bir şekle tâbi olduğu konusunda kanunda açık bir hüküm bulunmadığından, hukuki niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bu hakkın kullanılmasının dava açma gibi belirli bir usulde ileri sürülmesi zorunlu değildir.” görüşü kabul edilmiştir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre hata, hile, ikrah her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Sözleşmeyle bağlı olmadığı bildirimi (iptal hakkı), irade bozukluğunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. (1.Hukuk Dairesinin 2014/11612E, 2014/ 14462K, 18.9.2014 tarihli-, 2013/21405E, 2014/50K, 13.1.2014 t.li, 2016/11701E, 22.12.2016 t.li, 2003/52E, 2003/762 K, 22.1.2003 t.li v.d.birçok karar).
Hemen belirtilmelidir ki, korkutma iddiası her türlü delille ispat edilebileceği gibi, iptal hakkının kullanılması da hiçbir şekle bağlı olmayıp korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih veya zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir (TBK’nin 39. m.). Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine getirilen edim, istihkak davası, bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir.
Kabul edilmelidir ki, TBK’nın 39. (BK’nın 31.) maddesindeki sürenin işlemeye başlamasında, iradeyi sakatlayan nedenin (korkutma) önem derecesi ancak iradesi sakatlanan kimse tarafından doğru şekilde takdir edilebilir. Olaya bu açıdan bakıldığında ikrahın (korkutmanın) önemini yitirdiği an, iradesi sakatlanan kişi için korkunun silindiği, diğer bir deyişle korkutan kişi ya da kişilerin yarattığı korkutmadan kaynaklanan zarar görebilme yönündeki endişenin ortadan kalktığı, kendisini psikolojik açıdan güven içerisinde hissettiği andır.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde davanın yasal süresi içerisinde açılıp-açılmadığının irdelenmesinde:
Yukarıda açıklanan olayların akışından; 6098 sayılı Yasanın 39. maddesindeki, (B.K.nun 31.maddesindeki) sürenin hesabında senetlerin gerçekte tanzim tarihi olan 31/08/018 tarihi esas alınmak suretiyle hesaplanması doğru ve adil olacaktır. Zira, iradeyi sakatlayan nedenin (korkutma) önem derecesi, ancak iradesi sakatlanan kimse tarafından doğru olarak takdir olunabilir. Olaya bu açıdan bakıldığında ikrahın önemini yitirdiği an, iradesi sakatlanan için, korkunun silindiği, diğer bir deyişle korkutan kişi ve korkutmanın mahiyetine göre zarar görebileceği yönündeki endişenin ortadan kalktığı, kendisini psikolojik açıdan güven içerisinde hissettiği andır. Davacı aleyhine 16/04/2019 tarihinde icra takibine girişildiği, bunun üzerine davacı tarafından Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda 21/02/2019 tarihinde bulunulmuş, senetler nedeniyle borçsuzluğun tespiti davası ise 08/03/2020 yılında açılması üzerine davayı yaklaşık senetlerin tanzim tarihinden iki yıl sonra açtığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda davacının özelinde “cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunması”, tehdit edici konumunda rahatlatıcı bir unsur kabul edilerek, senedin düzenlenmesinden dava tarihine kadar olan süre zarfında sürekli korkutma yaşandığının kabul edilmeyerek, davacının davanın açıldığı tarihten önce tehlikeden uzaklaştığı sonucuna varılmalı, tehdit hukuksal nedenine dayalı davasında hak düşürücü sürenin başlangıcında tehdidin vukuu bulduğu tarih değil, ortadan kalktığı tarih olarak dikkate alınması gerekmektedir.
Davacı yanca icra takibine konu senetlerin tanzim tarihinin 2018 olduğu, davalının tehdidi ve psikolojik baskısı ile imzalanıp verildiği iddiasında bulunulduğu, davacı yanın dava dilekçesinde belirttiği vakalarla bağlı olduğu, BK’nun 31. maddesi gereğince korkutma sonucunda sözleşme yapan tarafın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde sözleşme ile bağlı olmadığını, davalı yana usulüne uygun olarak bildirmediğinden ve bu süre de geçmiş olduğu anlaşıldığından TBK’nun 39. Maddesi gereğince davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmiştir (19.Hukuk Dairesi: 2015/11959Esas, 2016/5583 Karar 04.04.2016 tarih, 2015/12271Esas, 2016/3131 Karar, 25.02.2016 tarih).
Mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi).
Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi şartları da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür.
Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 114/2 ve 115/2.maddesinde, hak düşürücü süre açıkça dava şartları içerisinde sayılmıştır. Tehdit hukuksal nedenine dayalı olarak açılan dava ile ilgili hak düşürücü süre yönünden karar verilmesi gerekirken bu hususun gözetilmemesi doğru olmamıştır.
2) Davacının bedelsizlik iddiasının incelenmesine gelince:
Dava konusu bonoların davacı tarafça tanzim edildiği ve verildiği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. İhtilaf; davacı tarafın dava konusu bonolardan dolayı borçlu olup olmadığı bonoların bedelsiz olup olmadığı hususunun irdelendiğinde;
Ankara 19. İcra Müdürlüğünün 2019/5170 sayılı icra dosyasının incelenmesinde, alacaklının davalı, borçlunun davalının olduğu; 31/08/2018keşide tarihli, her biri 7.500,00 TL tutarlı birbirini takip eden vadeleri ihtiva eden bonolardan kaynaklanan alacağın tahsili için kambiyo senetlerine mahsus örnek 10 ile icra takibi başlatıldığı, dayanak bonoların kambiyo senedine ilişkin tüm unsurları ihtiva ettiği anlaşılmıştır.
Davacı tarafın, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı şikayet üzerine, Ankara 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/263 esas sayılı dosyasında açılan yağma tehdit, hakaret suçlarından kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, mahkeme kararında sanık davalı hakkında beraat kararı verilmiştir.
Somut olayda davacı yanca senetle ispat kuralı çerçevesinde teminat ve bedelsizlik iddiasının usulüne uygun delillerle ispat edilmesi gerekmektedir.
Dosya kapsamında davacı yanca bedelsizlik iddialarını yazılı delilerle kanıtlayamadığı görülmektedir. Ancak dava dilekçesi incelendiğinde davacının aynı zamanda yemin deliline de dayandığı anlaşılmaktadır.
Bir vakıayı ispat yükü kendisine düşen taraf o vakıayı başka delillerle ispat edemezse diğer tarafa yemin teklif eder. Yemin teklifini ispat yükü kendisine düşen taraf yapar. Yemin teklifine dayanan taraf bunu dava dilekçesinde veya cevap dilekçesinde açıkça belirtmesi gerekir. Mahkeme ancak bu halde (dava dilekçesinde veya cevap lahiyasında yemin deliline dayanıldığının bildirilmesi halinde) yemin teklifini hatırlatmakla yükümlüdür. Kendisine yemin teklif edilen taraf, yemin teklifinin kabulünden sonra, usulüne uygun biçimde (HMK m. 233) yemin eder ise, yemin teklif eden tarafın iddia ettiği vakıanın mevcut olmadığı kesin delil ile ispat edilmiş olur. Yemin teklif eden taraf, bundan sonra iddiasını ispat için başkaca delil gösteremez.
Açıklanan bu nedenlerle mahkemece; davacının yemin deliline de dayandığı dikkate alınarak, davacıya karşı tarafa yönelik olarak yemin teklif etme hakkı hatırlatılmadan, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu durumda, davacının yemin teklif etme hakkının hatırlatılması suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, dava dosyasının kapsamı ile mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildiğinde; mahkemenin hüküm kurmasını sağlayacak olan tüm esaslı delillerin toplanmamış, mahkemece değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davacı yanın istinaf başvurusunun açıklanan nedenlerden ötürü kabulüne, yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a-6.maddesi uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2020/157Esas, 2020/698Karar ve 10/11/2020 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davacıya İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 17/02/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”