Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1412 E. 2023/165 K. 17.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2020/1412 ( KABUL KALDIRMA)
KARAR NO : 2023/165

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/10/2020
ESAS-KARAR NO : 2019/396 E 2020/561 K

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI : …
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 17/02/2023
YAZILDIĞI TARİH : 16/03/2023

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkili tarafından davalıya sondaj delme ekipman vb ürünleri, satıp teslim edildiğini, cari hesap ilişkisi kapsamında alacağın tahsili için girişilen icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline, takibin devamına, %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; davacı tarafından teslim edilen malların ikinci el kullanılmış olduğunun tespit edildiğini, bunun üzerine davacı tarafından iade alınarak yenisinin verileceğini ve o zamana kadar da herhangi bir ödeme yapılmaması konusunda anlaşmış olduklarını, ancak daha sonra yapılan görüşmeler sonunda malların yenisini getirmeyerek, malların iadesini gerçekleştirmediği gibi icra takibine konu edildiğini bildirerek davanın reddine ve kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davacı taraf, davalı şirkete bir kısım sondaj, delme ekipmanları sattığını, ancak davalının buna ilişkin düzenlenen fatura bedellerini ödemediğini, bu nedenle Ankara 2. İcra Müdürlüğü’nün 2019/6519 esas sayılı takip dosyası ile ilamsız icra takibi yapıldığını, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürmektedir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda : Delme makinesi alım satımına istinaden 04/02/2019 tarihinde iki adet YT 24 delme makinesine ait irsaliyeli fatura düzenlendiği, fatura toplam bedelinin KDV dahil 8.260,00 TL olduğu, davalı tarafça satın alınan söz konusu makinelerin ayıplı olması sebebiyle bedellerinin ödenmediği, yenisi ile değiştirilmesinin talep edildiğinin ileri sürüldüğü, ancak bu iddianın tarafların tacir olmasına göre usulünce ayıp ihbarı niteliğinde bir noter ihtarnamesi ile ya da yazılı başka bir ihtar yolu ile yerine getirilmediği, buna ilişkin delil sunulamadığı, malzemelerin ayıplı oldukları yerinde yapılan inceleme sonucu makine mühendisi bilirkişi tarafından tespit edilmiş ise de davalının iade faturası düzenlemeyerek usulüne uygun ayıp ihbarında bulunmamış olması nedeniyle ticari defterlerine kaydettiği, fatura bedelini davacı tarafa ödemekle yükümlü olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hükme karşı davalı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili; makinalar üzerinde yapılan inceleme sonunda hazırlanmış bilirkişi raporunda davacı tarafından satılan malların gizli ayıplı olduğu ve makinelerin davalı müvekkil ile dava dışı … tarafından hiç kullanılmadığı tespit edildiğini, dosya içeriği bakımından ayıp ihbarı yönünden yemin deliline dayanılmış olmasına rağmen yemin delili hatırlatılmaksızın eksik ve hatalı inceleme sonucu gerçekleştirilen hukuka aykırı ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; taraflar arasında yapılan malzeme alım satımına yönelik ticari ilişkide, davacının davalıya ayıplı malzeme satıp satmadığı, süresinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı, fatura bedellerinin ödenmesi gerekip gerekmediği noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava; cari hesap ilişkisinden kaynaklanan alacağın tahsili için girişilen icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Davacı vekili müvekkilinin sondaj delme makinesi ve ekipmanlarını davalıya teslim ettiğini malların bedelini ödememesi nedeniyle cari hesaba dayalı hakkında yapılan icra takibine davalının haksız itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek icra takibine vaki itirazın iptaline, takibin devamına ve % 20 icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, teslim edilen malların ayıplı olması nedeniyle davacıya bildirimde bulunduğunu yeni malların teslimi konusunda anlaşıldığını ancak ayıptan ari malların teslim edilmediğini bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulü ile itirazın iptaline, takibin 8.260, 00 TL üzerinden takip tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faiziyle devamına, icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Taraflar arasında bir satım sözleşmesi olduğu ve faturaya konu malın teslim edildiği uyuşmazlık konusu değildir.
Belirtmek gerekir ki, taraflar arasında, satım bedelinin ne ortaya koyan, yazılı herhangi bir belge ve sözleşme bulunmamaktadır.
Davacı/alacaklı eldeki dava ile takibe vaki itirazın iptalini istemiş; satım bedeline ilişkin alacağını faturaya cari hesaba dayandırmış, davalı ise teslim edilen malların ayıplı olması nedeniyle ayıptan ari yeni malların teslim edileceği bu nedenlede mal bedelinin ödenmediğine dair savunma yapmıştır.
6102 sayılı TTK’nın 23/1-c maddesi uyarınca ticari satışlarda; “malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı 2 gün içerisinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme soncunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, TBK’nun 223. maddesinin 2. fıkrası uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.
TBK’nun 223. maddesinin 2. fıkrasında ise; “Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak satılanda olağan bir gözden geçirme ile ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması halinde bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa hemen satıcıya bildirilmelidir. Bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır” şeklidedir.
TBK’nın 225. maddesi gereğince ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamayacaktır.
Satıcının ağır kusurlu olmadığı durumlarda tacirler arası satış sözleşmelerinde ayıp ihbarının yapıldığının ispatı ise TTK 18. maddesinin 3. fıkrası uyarınca noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda tacirler arasındaki ihbar ve ihtarların ne şekilde yapılacağı 18/3. maddesinde düzenlenmiş ve “Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” denilmek suretiyle önceki hükümde bir kısım değişiklikler yapılmıştır.
Yapılan değişiklikler madde gerekçesinde, “… Bu maddenin üçüncü fıkrasında üç köklü değişiklik yapılmıştır. (1)Hükümdeki şekil, geçerlilik şartı olmaktan çıkarılmış, ispat şartına dönüştürülmüştür. Bu amaçla eski metinde yer alan “muteber olması için” ibaresine metinde yer verilmemiştir. Bu değişikliğin sebebi, geçerlik şartının artık haklı bir gerekçesinin bulunmaması ve teknikteki hızlı gelişmedir. Ayrıca hiçbir modern kanunda bu kadar ağır bir geçerlilik şartı yer almamaktadır. Şartın tacir gibi basiretli bir işadamı için öngörülmüş olması da anlamsız bulunmuştur. (2) İadeli taahhütlü mektup taahhütlüye dönüştürülmüştür. Çünkü, burada varma teorisinin kabulünü haklı gösterecek bir gerekçe mevcut değildir. (3) Güvenli elektronik imza hem Borçlar Kanununda kabul edilmiş hem de düzenli bir sisteme bağlanmıştır. Hükme bu olanak da eklenmiştir.” şeklinde açıklanmış ve böylece tacirler arasında ihtar ve ihbarlar için öngörülen şekil şartı geçerlilik şartı olmaktan çıkarılmıştır.
Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hallerde alıcı TBK’nın 227. maddesinde düzenlenen seçimlik haklarından birini kullanabilecektir.
Alıcının sözleşmeden dönme seçimlik hakkını kullanması halinde ise TBK’nın 229. maddesi uyarınca, alıcı satıcıdan, ödemiş olduğu satış bedelinin, faiziyle birlikte geri verilmesi, satılanın tamamen zaptında olduğu gibi, yargılama giderleri ile satılan için yapmış olduğu giderlerin ödenmesi, ayıplı maldan doğan doğrudan zararının giderilmesini isteyebileceği gibi ayrıca satıcı, kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının diğer zararlarını da gidermekle yükümlüdür.
Ayrıca alıcı TBK’nın 230. maddesi uyarınca birden çok mal veya birden çok parçadan oluşan bir mal, birlikte satılmış olup da bunlardan bazıları ayıplı çıkarsa, dönme hakkını bunlardan ancak ayıplı çıkanlar için kullanılabilir.
Ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
Bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna, ispat yükü denir.
Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişler ise bu halde hâkimin ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. Çünkü hâkim, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlüdür.
İki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli olgular aydınlanmış ise yine ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar yoktur. Buna karşılık, gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi halinde, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün tespit edilmesinde yarar vardır.
Delillerin davayı etkileyecek çekişmeli hususlarda gösterileceği ve ispat faaliyetinin çekişmeli vakıalar için söz konusu olduğu hususu göz önünde bulundurulmalıdır (1086 sayılı HUMK m. 238/1; 6100 sayılı HMK m.187/1).
Türk Medeni Kanunun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Somut olayda davacı icra takibine konu olan malların davalıya teslim edildiğini ileri sürmüş, davalı ise akdi ilişkiyi kabul etmiş ancak kendisine teslim edilen malların ayıplı olduğuna dair davacıya bildirimde bulunduğunu iddia etmiştir. Bu durumda, ayıp ihbarının yapıldığını ispat yükü davalı taraftadır. Davalı davacıya ihbarda bulunduğunu yazılı bir delil ile kanıtlayamamıştır.
O halde, davalı tarafından ayıp ihbarı yapıldığının ispatı için yazılı delil sunulmayan davada “yemin” deliline dayanılmış olduğundan mahkemece, ayıp ihbarı yapıldığının kanıtlanması amacıyla davacıya yemin önerme hakkının bulunduğu davalıya hatırlatılarak sonucuna göre karar verilmesi gereklidir.
Bir vakıayı ispat yükü kendisine düşen taraf o vakıayı başka delillerle ispat edemezse diğer tarafa yemin teklif eder. Yemin teklifini ispat yükü kendisine düşen taraf yapar. Yemin teklifine dayanan taraf bunu cevap dilekçesinde açıkça belirtmesi gerekir. Mahkeme ancak bu halde (dava dilekçesinde veya cevap lahiyasında yemin deliline dayanıldığının bildirilmesi halinde) yemin teklifini hatırlatmakla yükümlüdür. Kendisine yemin teklif edilen taraf, yemin teklifinin kabulünden sonra, usulüne uygun biçimde (HMK m. 233) yemin eder ise, yemin teklif eden tarafın iddia ettiği vakıanın mevcut olmadığı kesin delil ile ispat edilmiş olur. Yemin teklif eden taraf, bundan sonra iddiasını ispat için başkaca delil gösteremez.
Açıklanan bu nedenlerle mahkemece; davalının yemin deliline de dayandığı dikkate alınarak, davalıya karşı tarafa yönelik olarak yemin teklif etme hakkı hatırlatılmadan, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu durumda, davalının yemin teklif etme hakkının hatırlatılması ve yukarıda belirtilen yasa maddeleri kapsamında bir değerlendirme yapılarak gerektiğinde yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, dava dosyasının kapsamı ile mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildiğinde; mahkemenin hüküm kurmasını sağlayacak olan tüm esaslı delillerin toplanmamış, mahkemece değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davalı yanın istinaf başvurusunun açıklanan nedenlerden ötürü kabulüne, ilk derece mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a-6.maddesi uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2019/396Esas, 2020/561Karar ve 15/10/2020 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde yatırana İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 17/02/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Üye…
e-imzalıdır

Katip…
e-imzalıdır

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”