Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/872 E. 2022/153 K. 18.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I


İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/02/2019
ESAS-KARAR NO :…
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 18/02/2022
YAZILDIĞI TARİH : 18/03/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkili ile davalının paylı mülkiyetinde olan bir taşınmazın dava dışı 3. bir şirkete ipotek olarak verildiğini, bu nedenle müvekkilinin keşidecisi, davalı şirketin ise lehtarı olduğu, 30.06.2016 tanzim ve 31.12.2017 vade tarihli, 4.000.000,00.-TL tutarlı bir bononun teminat olarak verildiğini, bu durumun taraflar arasında akdedilen 30.06.2016 aynı tarihli protokol hükümlerinden de anlaşıldığını, sözkonusu bononun ciro ve devir edilemez kaydı içerdiğini, ipotek alacaklısının taşınmazı sattırması halinde doğacak zararın teminatı olarak senedin düzenlendiğini, riskin gerçekleşmemesi halinde ise bononun iade edileceğinin kararlaştırıldığını, temel alacağın henüz muaccel olmadığını, davalının doğmamış bu alacağı talep etmesinin mümkün olmadığını, bononun bedelsiz olduğunu beyanla borçlu olmadıklarının tespitini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili, davacının menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığını, davaya konu edilen bononun teminat senedi olmadığını, bu hususta her hangi bir kayıt taşımadığını, davacının protokol hükmü uyarınca en kısa sürede ipoteğin kaldırılmasını taahhüt etmesine karşın ipoteğin halen devam ettiğini, müvekkilinin yapacağı işlerde ipotek olarak gösteremediğini, Eskişehir 4. İcra Dairesi’nin 2017/608 takip sayılı dosyasında ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibe girişildiğini, müvekkilinin davacının sözleşmeye aykırılıkları nedeni ile icralık olduğunu ileri sürerek davanın reddi isteminde bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, taraflar arasında akdedilen 30.06.2016 tarihli protokolün 2. Maddesi ile davaya konu edilen bono değerlendirildiğinde, uyuşmazlık konusu edilen bononun protokoldeki edimlerin teminatı olduğu, bononun vade tarihinin 31.12.2017 olarak belirlenmesinin vade tarihine kadar ipoteği kaldırma yükümlülüğünün davacıya yüklendiği ve halen taşınmazdaki davalı payı üzerindeki ipoteğin kaldırılmasının sağlanmadığı, bu aşamada sözkonusu senetten dolayı davacının borçsuzluğuna karar vermenin mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili, davaya konu edilen bono taraflar arasında akdedilen protokolün 2. maddesinden de anlaşılacağı üzere ipotek tesis işlemine davalının rıza vermesi sonrasında bu işlemden kaynaklı olarak davalının gerçekleşecek bir zararının tazmininin teminatı olarak imzalandığını, ipoteğin fekki karşılığı verilmediğini, davalı alacaklı tarafından 3. kişi lehine ipoteğin 31.12.2019 tarihine kadar verildiğini, bu anlamda daha uzun bir zaman öngörüldüğünü, davaya konu edilen bononun teminat senedi olduğunu ve protokolden kaynaklı temel alacağın henüz muaccel hale gelmediğini, ipotekli taşınmazın maliklerinde henüz bir değişiklik olmadığını, buna karşın ipoteğin kaldırılması yükümlülüğüne aykırı davranıldığının kabulü halinde dahi ancak borcun ifa edilmemesinden doğan zararının tazmininin talep edilebileceğini, ipotek alacaklısının takip yoluna başvurmasının davalının zarara uğradığı sonucunu ortaya çıkarmayacağını, davalının uğradığı zararı miktarı ile birlikte somut olarak belirtmesi gerektiğini, mahkemenin davalının bir zararının oluşup oluşmadığı yönünde hiçbir araştırma yapmaksızın senet miktarı kadar borçlu olduğunu kabul etmesini kabul etmenin mümkün olmadığını belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.

UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, davaya konu edilen bononun teminat senedi olup olmadığı ve buradan varılacak neticeye göre davacının davalıya borçlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, tarafların lehtarı ve keşidecisi olduğu davaya konu edilen bono/kambiyo senedinden ötürü borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Taraflar arasında 30.06.2016 tarihli “Protokol ve Hesap Mutabakatı” başlıklı bir sözleşme akdedildiği hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. Anılan protokolün 2. Maddesinde davacı ve davalının her birinin 1/2 mülkiyetinde olan taşınmazın davalının 1/2 hissesini de kapsayacak biçimde davacının dava dışı bir şirkete olan borcundan ötürü ipotek tesis edilmesi hususunda anlaşmaya vardıkları, ipoteğin en kısa sürede kaldırılacağı ve davacı yanca davalıya 31.12.2017 vade tarihli 4.000.000,00.-TL tutarında bir bononun davalıya verileceği, ipoteğin kaldırılması üzerine sözkonusu bononun davacıya iade edileceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Taraflar arasında akdedilen 30.06.2016 tarihli protokolün 2. Maddesinin değerlendirilmesinden davaya konu edilen bononun teminat olarak davalıya verildiği anlaşılmakta olup bu anlamda ilk derece mahkemesince de bu yönde değerlendirme yapılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Bununla birlikte protokol hükmü uyarınca “en kısa sürede ipoteğin kaldırılacağının” kararlaştırılması ve davaya konu edilen bonoda vade olarak 31.12.2017 tarihinin belirlenmesi dikkate alınarak, bu tarihe kadar ve halen sözkonusu taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmaması nedeni ile davacının senetten ötürü borçsuzluğuna karar verilemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak varılan sonuç dosya kapsamına uygun değildir, zira davaya konu edilen bononun taraflar arasında akdedilen protokol hükmü uyarınca teminat senedi olarak düzenlendiği anlaşıldığına göre ve bononun vade tarihi olan 31.12.2017 tarihi itibariyle davalının 1/2 hissesine sahip olduğu taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmamış olması yanında davacının dava dışı alacaklısı tarafından sözkonusu ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibe giriştiği Eskişehir 4. İcra Dairesi’nin 2017/608 takip sayılı dosyasının incelenmesinden de anlaşılmaktadır.
Davaya konu bononun davalının maliki olduğu 1/2 hissesi üzerine konulan ipoteğin teminatı olarak verildiği de gözetilerek Eskişehir 4. İcra Dairesi’nin 2017/608 takip sayılı dosyasında yapılan ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip nedeni ile satışının gerçekleşip gerçekleşmediği, gerçekleşmiş ise satış nedeni ile davalının uğramış olduğu zararın tutarının belirlenmesi ile bono bedeline göre davacının davalıya borçlu olup olmadığının belirlenmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Mahkemece açıklanan yönlerden delil toplanmamış, ayrıca toplanan deliller de açıklanan yönlerden karar yerinde tartışılmamıştır. 6100 sayılı HMK’nin 353/1-a-6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri uyuşmazlığın çözümünde etkili delillerin toplanmadan veya gösterilen deliller değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır.
Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili/esaslı nitelikteki deliller sözedilmekte olup bu özellikte delillerin toplanmaması tahkikatın büyük ölçüde yeniden yapılmasını gerektirir nitelikte ise HMK’nin 353/I-a-6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira somut olayda olduğu gibi davacının borçlu olup olmadığının ve borçlu ise miktarının belirlenmesi için yukarıda açıklanan yönlerden tahkikat yapılması zorunlu olup anılan araştırma ile delil toplanmaması ve bu delillerin değerlendirilmemiş olması halinde yargı sistemimiz bakımından benimsenmiş olan dar istinaf sisteminden uzaklaşılarak ilk derece mahkemesince değerlendirilmemiş olan konularda ilk defa istinaf mahkemesince bir delile ilişkin olarak tartışma yapılarak yargıya varılacaktır ki bu da iki dereceli yargılama olan istinaf yargı sistemi ile bağdaşmayacaktır.
Bu bakımdan ilk derece mahkemesince davanın esasına yönelik uyuşmazlığın giderilmesi için yukarıda açıklanan delillerin toplanmaması ve bu delillere ilişkin her hangi bir değerlendirme yapılmamış olması bakımından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca kabulüne ve ilk derece mahkemesinin kararının anılan gerekçelerle kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE;
2- Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi, 2017/1102 Esas, 2019/217 Karar sayılı ve 27/02/2019 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
3-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davacıya İADESİNE,
5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
7-HMK m. 359/4 uyarınca kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK m. 353 hükmü uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK m. 362/1-g maddesi uyarınca kesin olmak üzere 18/02/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”