Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/864 E. 2022/75 K. 07.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/12/2017
ESAS-KARAR NO :…
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 07/02/2022
YAZILDIĞI TARİH : 04/03/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında akdedilen bayilik sözleşmesi hükümleri uyarınca davalıya katkı bedeli ödendiğini, sözleşme uyarınca 300.000 lt bira ürünü satışının tamamlanıncaya kadar sürekli bir şekilde müşteriye sunma, hazır bulundurma, sözleşme süresince faaliyet alanının ve nevini değiştirmeme, işyerini devir ve temlik etmemeyi, kiralamamayı taahhüt etmesine karşın davalının taahhüt ettiği miktarda ürün satışını yapmamışken işyerini kapattığını, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini beyanla 55.000,00.-USD cezai şartın bir yıl vadeli mevduat hesabına ödenen en yüksek faizi ile ödeme günündeki efektifi satış kuru üzerinden tahsili ile 109.729,99.-TL katkı tutarının verildiği tarihten itibaren işlemiş ticari faizi ile tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili, müvekkilinin tacir olmadığını, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, yine yetkili mahkemenin de Samsun mahkemeleri olduğunu, cezai şartın haksız zenginleşme aracı olduğunu ve müvekkili için ekonomik yıkıma neden olacağını, ekonomik olarak güçsüz konumdaki müvekkilinin sözleşme akdedildiği sırada yanıltıldığını, cezai şart hükmünün bulunduğunu dahi bilmediğini, katkı bedelinin yardım için verildiğinin beyan edildiğini, işyerini devretmediğini, kapatmak zorunda kaldığını, kapatma halinde yazılı bildirim ve onay şartının bulunmadığını, müvekkilinin işletmesini ekonomik nedenlerle kapatmak zorunda kaldığını, borçlandığını ileri sürerek davanın reddi isteminde bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, davalının distribütör ile yapmış olduğu alım işi ve cirosu nazara alındığında tacir sayılan kişilerden olduğu, yetki sözleşmesinin de geçerli olduğu, davalının sözleşme sona ermeden ve davacıya haber vermeden işi terk ettiği, taahhüt ettiği miktarda ürün almadığı, sözleşme hükümleri gereğince katkı bedelini iade etmekle yükümlü olduğu ve ayrıca cezai şart koşulları oluştuğu, davanın kabulü ile 55.000,00.-… cezai şartın dava tarihinden itibaren … cinsinden 1 yıl vadeli mevduata uyguladığı en yüksek faiz oranı üzerinden hesap edilecek faiziyle birlikte, fiili ödeme günündeki TCMB efektif satı kuru üzerinden TL karşılığı ile tahsiline, 109.729,99.-TL promosyon yardımı ödemesinin son ödeme tarihi olan 08.04.2007 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili, mali yardım/katı tutarında indirim yapılamayacağı gibi uygulanması gereken faiz nispeti de verildiği tarihinden itibaren hüküm altına alınması gerektiğini, Yargıtay’ın emsal içtihatlarının bu yönde olduğunu, bu yönlerden kararın düzeltilmesi gerektiğini belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, delillerinin toplanmadığını, dinletmek istedikleri tanıkların dinlenmediğini, cezai şart tutarının sonradan sözleşmeye ilave edildiği iddiasının araştırılmadığını, yetki ve görevi ilişkin itirazlarının hukuka aykırı olarak reddedildiğini, verilen katkının iadesinin yasal dayanak bulunmadığını, işyerinin kapatılması halinde katkı bedelinin geri ödeneceğine ilişkin sözleşmede her hangi bir hüküm bulunmadığını, cezai şartın ve katkı bedelinin talep edilmesinin yasal olmadığı gibi hakkaniyete de aykırı olduğunu, davanın kabulünün müvekkilinin ekonomik mahvına neden olacağını, dolar kurundaki aşırı artış nazara alındığında hem fiili ödeme günündeki TL karşılığına ve hem de faize hükmedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, 08.04.2004 tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin de doğru olmadığını, sözleşmenin 2013 yılında akdedildiğini belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, bayilik sözleşmesinin haklı nedenle feshinden ötürü katkı bedelinin iade edilip edilmediği, cezai şart tazminatı ödenip ödenmeyeceği hususu uyuşmazlık konusudur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, bayilik sözleşmesinin haklı nedenle feshinden ötürü katkı bedelinin iadesi ve cezai şart istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Taraflar arasında “Açık Satış Noktası Sözleşmesi” akdedildiği hususu çekişmesizdir. Davacı yan bayi ile akdettikleri sözleşme uyarınca asgari alım taahhüdünde bulunulduğu, buna karşın bu taahhüde uyulmadığı ve yine sözleşme hükümlerine aykırı biçimde işletmeyi kapattığı, sözleşmenin haklı feshi nedenine dayalı olarak cezai şart alacağı ile katkı bedeli ödemesinin iadesini talep etmiş, davalı yan ise işletmenin kapatılmak zorunda kalındığı feshin haklı olmadığını savunmuştur.
İlk derece mahkemesince feshin haklı nedene dayandığı kabul edilerek cezai şarta ve mali yardım/katkı bedelinin iadesi yönünde hüküm kurulmuştur.
Mahkemenin kabul şekli itibariyle; 6102 sayılı TTK’nın 22. maddesi uyarınca; “Tacir sıfatını haiz bir borçlu Borçlar Kanunu’nun 121. maddesinin 2. fıkrasıyla 182. maddesinin üçüncü fıkrasında ve 525. maddesinde yazılı hallerde, aşırı ücret veya ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla ücret veya sözleşme cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemez”. Ancak, kararlaştırılan cezai şart miktarının ekonomik yönden borçlunun mahvına sebebiyet verecek ölçüde yüksek olduğunun saptanması durumunda cezai şarttan makul oranda indirim yapılabileceği Yargıtay uygulamalarında kabul edilmektedir. Ne var ki, bu şekilde bir indirime gidilebilmesi için borçlunun ekonomik durumu yönünden ayrıntılı bir inceleme yapılması ve kararlaştırılan cezai şart ödemesinin ekonomik yönden mahvına sebep olup olmayacağı hususunun belirlenmesi gerekmektedir. Somut olayda mahkemece bu yönde de bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Hükme esas alınan bilirkişi raporu da bu yönden bir değerlendirme içermemektedir.
Bu durumda mahkemece, sözleşmede öngörülen ve belirlenecek cezai şart tutarının, ekonomik mahva yol açacak derecede ağır olup olmadığı, davalının ekonomik bütünlük ve büyüklük durumu yönünden, tüm ticari defter ve kayıtları getirtilerek, geçmiş yıllara ait bilanço kayıtları, verilen son beş yıllık vergi beyannameleri, toplam cirosu karşılaştırılarak, mal varlığını oluşturan menkul, gayrimenkulleri, üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları bu suretle aktifini oluşturan tüm unsurlar incelenerek anlaşılabilir. Davalının tacir olduğu gözetilerek, tarafların aralarındaki kararlaştırmaya göre belirlenen cezai şartın ödenmesinin, davacının ekonomik açıdan mahvına sebebiyet verdiğinin anlaşılması halinde ise hakkaniyete uygun miktara indirilerek ne miktar cezai şart ödeyebileceklerinin işletmeci, mali müşavirlerin bulunduğu uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan denetime elverişli rapor alınıp varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Ayrıca taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 21. maddesi uyarınca sözleşmenin haklı nedenle feshi halinde bayiye yapılan mali katkıların verildiği tarihten itibaren işleyecek ticari faizi ile geri ödeyeceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmakta olup davacının dava dilekçesinde taksitler halinde ödendiğini iddia etmiş olduğu bu mali katkıların dayanmış olduğu deliller ile ispat edip etmediğinin değerlendirilerek ispat ettiğinin kabulü halinde her bir tutarın ödeme tarihinden itibaren kararlaştırılan faiz oranında hükmedilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde karar verilmesi de hatalı olmuştur.
Mahkemece açıklanan yönlerden delil toplanmamış, ayrıca toplanan deliller de açıklanan yönlerden karar yerinde tartışılmamıştır. 6100 sayılı HMK’nin 353/1-a-6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri uyuşmazlığın çözümünde etkili delillerin toplanmadan veya gösterilen deliller değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır.
Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili/esaslı nitelikteki deliller sözedilmekte olup bu özellikte delillerin toplanmaması tahkikatın büyük ölçüde yeniden yapılmasını gerektirir nitelikte ise HMK’nin 353/I-a-6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira somut olayda olduğu gibi davalının sorumlu olup olmadığının belirlenmesi ve sorumlu olduğunun kabulü halinde ise miktarı için yukarıda açıklanan yönlerden tahkikat yapılması zorunlu olup anılan araştırma ile delil toplanmaması ve bu delillerin değerlendirilmemiş olması halinde yargı sistemimiz bakımından benimsenmiş olan dar istinaf sisteminden uzaklaşılarak ilk derece mahkemesince değerlendirilmemiş olan konularda ilk defa istinaf mahkemesince bir delile ilişkin olarak tartışma yapılarak yargıya varılacaktır ki bu da iki dereceli yargılama olan istinaf yargı sistemi ile bağdaşmayacaktır.
Bu bakımdan ilk derece mahkemesince davanın esasına yönelik uyuşmazlığın giderilmesi için yukarıda açıklanan delillerin toplanmaması ve bu delillere ilişkin her hangi bir değerlendirme yapılmamış olması bakımından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca kabulüne ve ilk derece mahkemesinin kararının anılan gerekçelerle kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Sair yönlerden şimdilik inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/942 Esas, 2017/759 Karar sayılı ve 08/12/2017 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
3-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde yatıran tarafa İADESİNE,
5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
7-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 07/02/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”