Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/855 E. 2022/152 K. 18.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ
….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/12/2018
ESAS-KARAR NO :…
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 18/02/2022
YAZILDIĞI TARİH : 18/03/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, davalıya 2013 yılında sattığı malların bedelini bu güne kadar tahsil edemediği, müvekkil şirketin ticari defterleri ve kayıtlarına göre 534.616,19TL alacaklarının olduğunun görüleceği, 5957 S. Kanunun 10 m.göre 50.000,00TL üzerindeki uyuşmazlıklarda … Heyetinin vereceği kararların itilafların hallinde Asliye Ticaret Mahkemesince delil olarak ileri sürüleceğinin belirtildiği, … heyetine başvurduklarında davalı defterlerinde alacaklarının 631.778,36TL olarak belirlendiği, bu değerin müvekkil şirketin kayıtlarında belirlenen miktardan fazla olduğu, bununda müvekkil firmaya iletilmemiş faturalar bulunduğunu gösterdiği, sadece davalı katlarında inceleme yapılması gerekirken … Heyetinin görevini aşarak delil olarak değerlendirilemeyecek muhtelif belgeleri de değerlendirmeye aldığı, sonuç olarak “talep edilen miktarın … Heyeti ve Toptancı Hal Konseyi Hakkındaki Yönetmeliğin 18.m.de yer alan … Heyetinin bakmakla yükümlü olduğu kanuni sınırları aşması nedeniyle talebin reddine karar verilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.” şeklindeki gerekçeyle müvekkil şirketin şikayetinin red edildiği, mahkemece delil olarak kullanılabilecek bir karar çıkmadığı, … Heyeti Kararına Ankara 1.Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde itiraz ettiklerinde 2015/497 sayılı dosyada itirazları incelenmeksizin reddedildiği, 5957 S. Kanunun 12.m. 2.fıkrasına göre ticari güvenin sağlanması ve tarafların haklarının korunması amacıyla teslim alınan mallardan süresi içinde üreticiye ödenmeyen mal bedellerinin ilgililerin … Heyeti kararı ile verilen teminattan kesilerek ödeneceği, teminattan karşılanmayan kısmın genel hükümlere göre tahsil olunacağı, 5957 sayılı kanunun bu açık hükmü uyarınca Ankara Toptancı halinde faaliyet gösteren davalının belediye Meclisince belirlenen ve davalı tarafından verilmiş bulunan teminatının alacaklarını karşıladığı kadarıyla nakde çevrilmesi ve müvekkile ödenmesine karar verilmesi, teminat ile karşılanmayan bakiye kısım içinde Mahkemede dava açılması gerektiği, yasaya aykırı bu gelişmeler karşısında müvekkil şirketin alacağının tesbiti için bu davayı açtıkları, tarafların ticari defter ve kayıtlarında bulunmayan hususlara dayanılamayacağı, bu nedenle davayı kısmi açtıkları, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik, 5597 sayılı Kanunun hükümlerine göre davalının toptancı halinde komisyoncu olması nedeniyle dava açıldığının Ankara … Belediye Başkanlığı İşletme ve iştirakler Daire Başkanlığına tensiple bildirilmesini 20.000,00TL alacaklarının T.C. … Bankası Avans Faiz ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı … vekili, davacının iddia ettiği gibi, davacı şirketin müvekkil şirkete mal satmadığı ve fatura düzenlemediği, müvekkilinin Toptancı Sebze ve Meyve Halinde Komisyoncu olduğu, yasa gereği sebze ve meyve alımı ile uğraşması yasak bir tacir olduğu, 5957 sayılı yasa kapsamında, ancak komisyon karşılığında kendisine tevdi edilen ürünleri üçnücü şahıslara satıp bedelini yasal kesintiler düştükten sonra müstahsile ödemekle yükümlü olduğu, iddia edildiği gibi fatura karşılığı ürün satın alamayacağı, davacı şirketin öyle bir ürün satışını ortaya koyan tek bir faturasının dahi olmadığı, davacı şirket kayıtları incelendiğinde bu yönde kayıt bulunamayacağı, davacı şirketin iddiasını sunacağı usulüne uygun tutulmuş davacı şirketin mahkemeyi yanıltıcı beyanlar ve iddialar ile hak iddia ettiği, defter ve belgeler ile ispat etmesi gerektiği, Davacının aynı iddiayı … heyetinde gündeme getirdiği, davacının sattığı bir mal ve düzenlediği bir fatura bulunmamasına rağmen hukuki olmayan bir yorumla talebi aşarak davacı tarafından satılmış ve resmi kayıtlarında yer alan fatura bedelleri varmış algısı ile inceleme yaptığı, davacı iddiasını aşan ve gerçekte hiç var olmayan fatura ve mal satışlarını esas alarak düzenlediği rapora değer verilemeyeceği, üretici sıfatı bulunmayan davacı şirketin … heyetine başvurmasının mümkün olmadığı, davacı tarafın ticari defter ve kayıtları ile faturaları ibraz etmesi halinde cevap haklarını saklı tuttukları savunmasıyla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, davacının hal komisyoncusu olduğu, işletme defteri tutan ancak gerçekleştirdiği ciro göz önünde tutulduğunda tacir sayılan kişilerden olduğu anlaşılan davalıya, müstahsillerden topladığı ürünleri kendisi müstahsilmiş gibi düzenlediği faturalar ile sevk ettiği, bunun karşılığında davalı komisyoncunun davacı şirkete banka kanalıyla Ya da çeklerin ödenmesi suretiyle bir kısım ödeme yaptığı, davacı şirket kayıtlarına göre davacı şirketin davalı şirketten 534.616,19TL alacağının bulunduğu, bu miktardan davacıya banka kanalıyla yapılan 69.950,00 TL nin düşürülmesiyle davacı şirketin davalıdan 464.666,19TL alacağının kaldığı, her ne kadar bilirkişi raporunda davalının davacı şirketin borçlu kendisinin kefil olduğu 20.000,00 bedelli senedi ödediği bildirilmişse de,davalı tarafın ticari kayıt ve defterlerini ibraz etmediği sunduğu senet ve belgelerini onaysız olduğu, davacı tarafından kabul edilmediğinin anlaşıldığı, esasen davacının 69.950,00TL banka vasıtasıyla yapılan ödemeyi kabullendiği, davacı şirketin davalı tarafın kayıtlarını sunmadığından bu kayıtlara delil olarak dayanılamayacağını iddia ettiği bu nedenle davacı yararına da delil olamayacağı, ne var ki davacının kabulüne ve kendi kayıtlarına göre belirlenen alacağının 534.616,19TL olduğu, bu miktardan banka vasıtasıyla yapılan ödemenin düşürülmesiyle davacının alacağının 464.666,19TL olduğu anlaşılmış, bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, ödeme savunması kapsamında kaldığı için ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapıla tahsilatın tahsilde tekerrür oluşturmaması için dikkate alınması gerektiği, davalının ticari defter ve kayıtlarını sunmadığı, sonradan sunulan bir kısım belgenin savunmanın genişletilmesi yasağı nedeniyle dikkate alınamayacağı, ipotek tesis eden …’in davalının annesi olduğu, … ile davacının kullandığı krediye teminat üzerine tesis edildiği, bu ipoteğin davacı adına annesi tarafından tesis edildiğinin ve aralarındaki cari ilişkide gözönünde tutulması gerektiği, davacının icra yoluyla yaptığı tahsilatın mükerrer tahsile neden olmayacak şekilde karar verilmesi gerektiği, davalının hal komisyoncusu olduğu, müstahsil dışındaki kişi ya da şirketlerden mal alamayacağı, bu nedenle davanın haklı olmadığı yönündeki savunasına itibar edilmeyerek davacı tarafın ticari şirket olması ve davalının Hal Komisyoncu olarak işletme defteri tutması gereken Esnaf ve Sanatkarlar Kanunu kapsamındaki kişilerdense de, bir takvim yılı içinde gerçekleştirdiği ciro gözetildiğinde, tacir sayılan kişilerden olduğu, davacı dava dilekçesinde ve ıslah dilekçesinde dava tarihinden başlanarak faiz istendiği anlaşıldığından, dava tarihinden itibaren davacı yararına avans faizine hükmedilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili, yerel mahkemenin savunmanın genişletilmesi yasağı ilkesine uymadığını, davalı tarafça ileri sürülmeyen hususları kabul ederek davayı kısmen kabul ettiğini, müvekkilinin alacak miktarı hatalı ve eksik değerlendirildiğini, ya gereği hal işlemlerinde fatura kesme yükümü hal komisyoncusu olan davalıda olduğunu, davalı tarafından düzenlenen faturanın müvekkiline ulaşması halinde müvekkilin ticari defterv kayıtlarına girilebildiğini, davalının faturayı düzenleyip kendi kayıtlarını işlediğini ancak müvekkiline vermediğini, davalının defterlerinde 287 adet fatura bulunduğunu, faturalı alacağının 623.413,63TL olduğunun belirlendiğini, müvekkilinin defterlerinde 534.616,19TL olarak göründüğünü, yerel mahkemece karara esas alınan miktarın hatalı olduğunu, yapılmamış itirazları ödeme defisi olarak kabul ederek davalının savunmasının genişletilmesine izin verildiğini, soyut ve hatalı hüküm kurulduğunu, … Heyeti dosyasında tespit edilen alacak miktarı (623.413,63TL) lehlerine kabul edilmediğini, aynı dosya içinde davalının soyut iddiası yine soyut bir şekilde aleyhe olarak hükümde yer aldığını belirterek istinaf başvurusunun kabulü ile yerel mahkeme kararının aleyhlerinde olan kısmının kaldırılmasına, ıslah dilekçeleri doğrultusunda davanın kabulü ile 553.463,63TL alacağımızın dava tarihinden itibaren TCMB avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istinaf etmiştir.
Davalı vekili, yerel mahkemece gerekçeli kararda ipotek miktarı kadar alacak miktarının düşürülmesi gerektiği belirtilirken hüküm kısmında ipotek miktarının düşürülmemesi nedeniyle, mahkeme kararı icra edilebilir ve kesin bir karar olmaktan çıktığını, yerel mahkemenin tahsilde tekerrür yaratacak bir karar verdiğini, yerel mahkemece davacının davasının hukuki yarar yokluğundan reddedilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının dava dilekçesinde, müvekkilinden faturaya dayalı alacaklarının olduğunu belirterek tam ve kesin bir miktar belirterek alacaklı olduğunu belirttiğini, ancak davasını fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava üzerinden açtığını, yerel mahkemece davacının defterlerinde kayıtlı, davacı tarafından alacağın belirlenmesinin mümkün olduğu, bu durumda belirsiz alacak davasının açılamayacağı gerekçesi ile davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar vermesi gerekirken davacının davasının ve ıslah talebinin kabul edilmesi hukuk aykırı olduğunu, davacının dava dilekçesinde belirttiği hususlar gözönüne alındığında davacının talep ettiği alacak miktarının davacı nezdinde tam ve kesin olarak belirlenebilir olduğunu, davacı ile davalı arasındaki ilişki doğru şekilde tanımlanmadığını, buna bağlı olarak da hatalı tespitler ile yasaya aykırı aykırı bir karar verildiğini, davalının Hal Komisyoncusu olduğunu, Hal Kanunu kapsamında belirlenen esaslar dahilinde komisyon karşılığında üreticinin malını satmak ve satış bedelinden komisyon, narh ve nakliye giderlerini düştükten sonra kalan bedeli müstahsile ödemekle yükümlü olduğunu, davacının gerçeğe aykırı fatura düzenleyerek kendisi üretici olmamasına rağmen üretici gibi göstererek 3.şahıslardan temin ettiği ürünleri komisyon karşılığı satmak amacıyla müvekkiline gönderdiğini, mahkemece ürün satışı varmış gibi bütün hesaplamaların satış faturası mantığı üzerinden hesaplandığını, davacının müvekkiline satığı herhangi bir ürün olmadığını, ürünlerin müstahsil faturası ile komisyon karşılığı satılmak üzere gönderildiğini, davacının müstahsilden aldığı ürünler karşılığı müvekkil tarafından ciro edilen çekleri müstahsile verdiğini, çek bedellerinin ödenmemesi üzerine davacının mal varlığının olmaması nedeniyle ciranta olan müvekkiline müracaat edildiğini ve müvekkilinin bu ürün bedellerini müstahsillere ödendiğini, yerel mahkemece davacı ile davalı arasındaki cari ilişki dikkate alındığında, bu ipoteğin davacı adına müvekkilin annesi tarafından tesis edildiğinin ve aralarındaki cari ilişkide göz önünde tutulması gerektiğinin kabulü gerektiğini, davacının icra yoluyla lehine yapılan satışın ardından işbu dava ile taleplerde bulunmasının mükerrer talep oluşturduğu yerel mahkemenin gerekçeli kararında ki tespitleri ile de sübut bulduğunu, ancak yerel Mahkeme tarafından gerekçeli kararın hüküm kısmında ipotek miktarı düşürülmediği için talepte ve tahsilde tekerrür oluştuğunu, davacı tarafından tahsilde tekerrür oluşturacak şekilde müvekkil aleyhine ilamlı icra takibi başlatıldığı, yerel mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının birçok ödeme ve borç kayıtlarını ticari defter ve kayıtlarına yansıtmadığının tespit edildiğini belirterek istinaf başvurusunun kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddini istinaf etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki satım sözleşmesi gereğince davacının alacağının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, satım sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Tarafların esasa yönelik farklı istinaf istemleri bulunmakla birlikte, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce hükmün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesine uygun olup olmadığı ve hüküm ile gerekçeli karar çelişkisi bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Adil Yargılanma Hakkı Anayasamızın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 141/3.maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 297/1-c maddesinde hükmün gerekçe bölümünün, 2.fıkrada ise hükmün sonuç bölümünün kapsayacağı hususlar düzenlenmiştir.
Anılan 297/1-c maddesinde, hükmün, iki tarafın iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri de kapsaması gerektiği öngörülmüştür. HMK’nın 297/2. maddesinde, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden herbiri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu öngörülmüştür. Kararın hüküm fıkrası ile gerekçesi birbirine sıkı sıkıya bağlı olup, arasında çelişki bulunmaması gerekmektedir.
Kararın gerekçesinin kendi içinde çelişkili olması ve hüküm ile gerekçenin bir kısmı arasında çelişki yaratılması Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve Yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.02.2010 tarih, 2010/1-86 Esas, 2010-108 Karar sayılı içtihadı da aynı yöndedir.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olay ele alındığında;
‘’…davalı tarafından sunulan ipotek tesisine ilişkin belgeler ve ipoteğin paraya çevrilmesine ilişkin icra dosyası, ödeme defisi kapsamında kaldığı ve daha önce hakem dosyasında sunulduğu için incelenmiş ve değerlendirilmiş, davalının nüfus kayıtlarına göre ipotek tesis eden …’in davalının annesi olduğu ve … ile davacı … … Tic. Ltd. Şti. nin kullandığı krediye teminat teşkil etmek üzere tesis edildiği, davacı ile davalı arasındaki cari ilişki dikkate alındığında, bu ipoteğin davacı adına annesi tarafından tesis edildiğinin ve aralarındaki cari ilişkide göz önünde tutulması gerektiği, davacının icra yoluyla yaptığı tahsilatın mükerrer tahsile neden olmayacak şekilde karar verilmesi gerektiği düşünülmüş…” şeklinde gerekçe oluşturulmuşken,
Hüküm kısmında ise “…Davanın KISMEN KABULÜ ile; İpoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan takipten elde edilecek gelir ve ödemeler somut olayda alacağın tahsili sırasında tekerrüre neden olmamak kaydıyla 464.666,19 TL davacı alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Dosya kapsamından anlaşıldığı üzere ilk derece mahkemesinin gerekçesi ile kurmuş olduğu hüküm çelişmektedir.
Bu durumda, mahkemenin gerekçesine uygun, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda bir hüküm verildiği söylenemeyecektir. Mahkemece gerekçe ile hüküm arasındaki bu çelişki giderilerek yeniden hüküm kurulması gerekmektedir. Bu nedenle taraf vekillerinin işin esasına yönelik istinaf itirazları incelenmeksizin hüküm fıkrası ile gerekçe arasındaki çelişkiyi giderecek şekilde yeniden karar verilmesi için HMK’nin 355. maddesi uyarınca tarafların istinaf başvurusunun kabulüne, dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE;
2-Ankara 3.Asliye Ticaret Mahkemesi, 2016/390 Esas, 2018/1034 Karar sayılı ve 27/12/2018 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
3-HMK.’nin 355. maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde taraflara İADESİNE,
5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
7-HMK m. 359/4 uyarınca kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK m. 353 hükmü uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK m. 362/1-g maddesi uyarınca kesin olmak üzere 18/02/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”