Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/836 E. 2022/966 K. 01.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

ESAS NO : 2019/836 ( KABUL KALDIRMA)
KARAR NO : 2022/966

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/06/2018
ESAS-KARAR NO : 2017/512 E 2018/368 K

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Alacak
KARAR TARİHİ : 01/07/2022
YAZILDIĞI TARİH : 27/07/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirketten almış olduğu aracın bir süre sonra turbo aksamındaki arazı nedeni ile birçok defa servise götürüldüğünü, aracın bu arızasının giderildiği belirtilerek kendisine teslim edilmesine karşın aynı arızanın tekrar ettiğini, yapılan tespit sonucu araçta imalat hatası bulunduğunun belirlendiğini beyanla satıma konu aracın misli ile değiştirilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalılar vekili, satıma konu araçta üretimden kaynaklı herhangi bir ayıp bulunmadığını, hali hazırda araçtan faydalanmayı ortadan kaldırıcı nitelikte bir sorun bulunmaması nedeni ile değişimin hukuken mümkün olmadığını, ayıp ihbar sürelerine riayet edilmediğini, ayrıca aracın tramer kayıtları getirtilerek herhangi bir kazaya karışıp karışmadığının belirlenmesi gerektiğini, aracın her türlü borçtan ari olarak müvekkili şirkete teslim edilmesi gerektiğini ileri sürerek davanın reddi isteminde bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, dava konusu aracın davadan önce 5 kez servis hizmeti aldığı, aracın turbosu ile ilgili sorunların tespit edildiği, garanti kapsamında ücretsiz onarıldığı, araçtaki arızanın üretimden kaynaklı gizli ayıp olduğu hem eldeki dosyada hem de tespit dosyasında alınan bilirkişi görüşü ile belirlendiği, yine her iki bilirkişi raporunda da araçta hali hazırda bir arızasının olmadığının belirlendiği, bu durumda davacı yan üretime dayalı gizli ayıplı araçta arızanın garanti kapsamında ücretsiz onarılması yönünde seçim hakkını kullandığı, aracın halen arızasının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili, dava konusu aracın gizli ayıplı olduğunu, mahkemenin de kabulünün bu yönde olduğunu, aracın sürekli aynı arızayı verdiğini, her defasında arızanın giderilmesi için yetkili servise gidildiğini, ancak müvekkilinin geçici çözümlerle oyalandığını, imalattan kaynaklı kusurun müvekkilinden gizlendiğini, mahkemenin TBKnın 227.maddesindeki seçimlik hakkı yanlış yorumladığını, ayıbın müvekkilinden gizlendiğini, müvekkilinin yaptırmış olduğu tespit neticesinde aracın gizli ayıplı olduğunun belirlenmesi üzerine derhal davalı yana ayıpsız misli ile gizli değişim yapılması yönünde ihbarda bulunulduğunu, müvekkilinin aracın üretimden kaynaklı gizli ayıplı olduğunu bilmezken aracını tamir ettirmesinin bir seçimlik hak kullanılması niteliğinde kabul edilemeyeceğini, ayrıca aracın onarılmış olmasının da gizli ayıplı olduğu ve yenisi ile değiştirilmesine mani olmadığını, Yargıtayın yerleşik kararlarının da bu yönde olduğunu belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, dava konusu araçta üretimden kaynaklı herhangi bir ayıbın bulunmadığını, iddia konusu arızaların satımdan önceki bir nedene dayanmadığını, aracın servis kayıtlarına bakılarak gizli ayıp nitelendirmesi yapılmasının hatalı olduğunu belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, satıma konu aracın ayıplı olup olmadığı, seçimlik haklardan onarım hakkının kullanılıp kullanılmadığı, onarım hakkının kullanıldığının kabulü halinde araçtaki ayıbın giderilip giderilmediği noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, satım sözleşmesine konu aracın ayıplı çıkması nedeni ile misli ile değişim istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Öncelikle uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karşı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır.
Ayıba ilişkin hukuki düzenleme, dava konusu uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken 6098 sayılı Borçlar Kanununun 219. maddesinde yer almaktadır. Düzenleme “Satıcı alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur” şeklindedir.
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba ilişkin diğer sınıflandırma, ayıbın açık ve gizli olup olmamasına göre yapılmaktadır. Açık ayıp hemen ilk bakışta ya da yüzeysel bir muayene ile tespit edilebilen ayıptır. Durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değilse de ayıp meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir (Domaniç, H.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C.I, İstanbul 1988, s.155; Yavuz, N.: Ayıplı İfa, 2.b., Ankara 2010, s. 107; Karakaş, C.F.: Ticari Satımda Ayıp İhbarının Süresi ve Şekli, XXII. Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankar 2006, s.172). Derhal kavramı, halin icabına uygun fazla vakit geçirmeden bildirim olarak anlamak gerekir. Ancak TTK 23’de malın muayene ve ihbar yükümlülüğü düzenlenmiştir. Eğer alıcı iğfal edilmiş ise yani maldaki ayıp ondan bilerek saklanmış ise Kanunun öngördüğü çözüm satıcı bakımından ağırlaştırılmış bir sorumluluğu gerektirmektedir. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 225. maddesine göre alıcıyı iğfal etmiş olan satıcı, ayıbın kendisine vaktinde ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacağı gibi 231. maddesine göre 2 yıllık zamanaşımı süresinden de yararlanamayacaktır.
Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hallerde ise alıcı TBK’nın 227. maddesinde düzenlenen seçimlik haklarından birini kullanabilecektir.
Alıcının sözleşmeden dönme seçimlik hakkını kullanması halinde TBK’nın 229. maddesi uyarınca, alıcı satıcıdan, ödemiş olduğu satış bedelinin, faiziyle birlikte geri verilmesi, satılanın tamamen zaptında olduğu gibi, yargılama giderleri ile satılan için yapmış olduğu giderlerin ödenmesi, ayıplı maldan doğan doğrudan zararının giderilmesini isteyebileceği gibi ayrıca satıcı, kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının diğer zararlarını da gidermekle yükümlüdür.
Ayrıca alıcı TBK’nın 230. maddesi uyarınca birden çok mal veya birden çok parçadan oluşan bir mal, birlikte satılmış olup da bunlardan bazıları ayıplı çıkarsa, dönme hakkı bunlardan ancak ayıplı çıkanlar için kullanılabilir.
Araç bedelinin iadesi için satış konusu araç üzerinde inceleme yapılarak ayıbın varlığının ve ihbar yükümlülüğünün yerine getirildiğinin kanıtlanması gerekir.
Yapılan açıklamalar kapsamında somut olay ele alındığında, taraflar arasında özellikleri dosya kapsamından anlaşılan otomobili konu alan satış sözleşmesi yapıldığı, aracın 31.07.2015 tarihinde davacıya teslim edildiği ve bu satışa konu araçta oluşan arızaların davalı şirket yetkili servisinde giderilmesi istendiği noktalarında ihtilaf bulunmamaktadır. Davacı yan tarafından davaya konu araçta meydana geldiğini iddia ettiği arızalara ilişkin servis işlemlerine yönelik servis formları dosyaya delil olarak sunulduğu gibi davalı yetkili servisi tarafından da dosyaya ibraz edilmiştir.
Öncelikle ayıp ihbarı bakımından Yargıtay yerleşik içtihatlarından da anlaşılacağı üzere aracın ayıp niteliğinde olduğu iddia edilen arızaya ilişkin olarak yetkili servise götürülmesi, hukuki olarak ayıp ihbarı olarak değerlendirilmektedir (Y19HD., 11.05.2015 tarih, 2015/5501 Esas, 2015/6929 Karar).
Sözkonusu aracın tesliminden sonra dosyaya yansıyan servis formlarından beş kez servise gittiği, özellikle aracın turbosu ile ilgili olarak davacı alıcının şikayetinin bulunduğu, turbo selonidinin değiştiği yetkili servis tarafından değiştirildiği, son olarak 02.05.2017 ve 04.05.2017 tarihinde yine turbo şikayeti ile servise başvurulduğu, turbonun değişmesi gerektiğinin değerlendirildiği ve PCM güncellemesi ve turbo öğrenimlerinin yapılmış, akabinde dava tarihi olan 27.07.2017 tarihine kadar aynı şikayetle gidilmediği dosya kapsamında yer alan servis kayıtlarından anlaşılmaktadır.
Mahkemenin hükmüne esas aldığı 19.03.2018 tarihli raporda “sürüş testi yapıldığı, her hangi bir sorun tespit edilmediği, aynı şikayete konu 4 arıza kaydı bulunmakta olup sözkonusu arızanın tekrarlanmayacağı yönünde de bir kanaat oluşmadığı, araçta tekrarlanan arızanın tam olarak tespit edilemediği ve onarımın deneme yanılma yöntemi ile giderilmeye çalışıldığı, sonuç olarak tespit dosyasındaki bilirkişinin kanaatine iştirak edildiği de belirtilerek araçtaki arızanın üretimden kaynaklı gizli ayıp niteliğinde bulunduğu değerlendirilmiştir.
İlk derece mahkemesince de az yukarıda açıklanan bilirkişi raporu hükme esas alınarak davacının seçimlik haklardan onarım hakkını kullandığının kabulü ile davanın reddine karar verilmiştir.
Buna karşın hükme esas alınan bilirkişi raporunda araçta hangi teknik incelemelerin yapıldığı açıklanmamış, teknik yönlerden yeterli ve ayrıntılı görüş belirtilmemiş, iş emirleri üzerine servis tarafından yapılan işlemler detaylı şekilde incelenmemiş, yapılan işlemler yorumlanmamış, araç üzerinde gerekli testler (diagnostic vb gibi) yapılmamış yalnızca test sürüşü ile yetinilmiş, ayrıca rapor içeriğinde arızanın tekrarlanmayacağı yönde bir kanaat oluşmadığı belirtilmiş olması bakımından aracın onarımının tamamen gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda da belirsiz bir değerlendirme yapılmıştır.
Bu bakımdan yetkili servis tarafından yapılan işlemlerle arızanın tamamen giderilip giderilmediğinin belirlenmesi yukarıda açıklanan kapsamda bir bilirkişi incelemesini gerektirmekte olup mahkemece hükme esas alınan rapor varılan sonuç bakımından yeterli incelemeyi içermemektedir.
Açıklandığı üzere alınan bilirkişi raporu hüküm vermeye yeterli mahiyette ve denetime elverişli değildir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş yukarıdaki hukuki esaslar ile bilirkişi raporundaki eksiklikler gözetilerek, aralarında otomotiv konusunda uzman bilirkişininde bulunduğu 3 kişilik yeni bir bilirkişi kurulundan rapor alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesinden ibaret olup, hatalı gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bunun dışında davacı yan seçimlik haklarından olan onarım hakkının kullanımı konusunda da bilgilendirme yapılmadığını iddia etmiş olması bakımından dosyaya sunulan servis formlarının asılları celp edilerek davacının imzasının bulunup bulunmadığı ya da davacının araçtaki arızalarla ilgili olarak servise yaptığı başvuru neticesinde servis tarafından araçta bulunan arıza hususunda kendisine yeterli bilgilendirme yapılarak onamının alındığı hususunda varsa davalı kayıtlarının da incelenerek bu yöndeki davacı iddianın da değerlendirilerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken ileri sürülen iddiaya yönelik delil toplanmaksızın yazılı olduğu biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
6100 sayılı HMK’nin 353/1-a-6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri uyuşmazlığın çözümünde etkili delillerin toplanmadan veya gösterilen deliller değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır.
Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili/esaslı nitelikteki deliller sözedilmekte olup bu özellikte delillerin toplanmaması tahkikatın büyük ölçüde yeniden yapılmasını gerektirir nitelikte ise HMK’nin 353/I-a-6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira somut olayda olduğu gibi satıma konu araçta iddia edilen ayıbın olup olmadığının belirlenmesi için yukarıda açıklanan yönlerden tahkikat yapılması zorunlu olup anılan araştırma ile delil toplanmaması ve bu delillerin değerlendirilmemiş olması halinde yargı sistemimiz bakımından benimsenmiş olan dar istinaf sisteminden uzaklaşılarak ilk derece mahkemesince değerlendirilmemiş olan konularda ilk defa istinaf mahkemesince bir delile ilişkin olarak tartışma yapılarak yargıya varılacaktır ki bu da iki dereceli yargılama olan istinaf yargı sistemi ile bağdaşmayacaktır.
Sonuç olarak ilk derece mahkemesince davanın esasına yönelik uyuşmazlığın giderilmesi için yukarıda açıklanan delillerin toplanmaması ve bu delillere ilişkin her hangi bir değerlendirme yapılmamış olması bakımından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca kabulüne ve ilk derece mahkemesinin kararının anılan gerekçelerle kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekilinin istinaf itirazları yukarıda açıklanan kaldırma kararı nazara alındığında şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin, 2017/512Esas, 2018/368Karar ve 01/06/2018 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde taraflara İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 01/07/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan…

Üye…

Üye…

Katip…

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”