Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/827 E. 2021/2326 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/12/2018
ESAS-KARAR NO ….
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 30/12/2021
YAZILDIĞI TARİH : 28/01/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352.maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında ticari satım ilişkisi bulunduğunu, takibe konu edilen fatura bedelinin davalı yan tarafından ödenmemesi nedeni ile takibe giriştiklerini, davalı yanca haksız olarak takibe itiraz edildiğini beyanla itirazın iptalini, takibin devamını ve % 20 oranından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.

SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili, davalı yana usulüne uygun davetiye tebliğine karşın süresi içerisinde davaya cevap vermemiş, yargılama aşamasında davanın reddi isteminde bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece, alınan bilirkişi raporuna göre takibe konu edilen faturanın her iki yan defterine kayıtlı olduğu, davacı yan muavin defterinde takibe konu fatura bedelinin tahsil edilmiş olduğu, davalının defter ve kayıtlarında cari hesap alacağının bulunmadığı, davalı defter ve kayıtlarında ise cari hesap olarak 6.911,00.-TL borçlu olduğu, ödemeye ilişkin tediye makbuzunun bulunmaması ve davalı defterinde davacıya borçlu olduğunun belirlenmiş olması gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile takibe itirazın 6.911,00.-TL’lik asıl alacak yönünden yapılan itirazın iptaline, takibin bu tutar üzerinden devamına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili, alınan bilirkişi raporuna göre davacının kayıtlarında müvekkilinin davacıya her hangi bir borcunun bulunmadığının tespit edildiğini, cari hesap ile fatura alacağının farklı olduğunu, icra takibine konu edilen alacağının fatura alacağı olduğu, hükme esas alınan raporu kabul etmenin mümkün olmadığını, davacı tarafın icra takibi yapmadan önce düzeltme kaydı yaptığını, tahsil ettiği parayı tekrar tahsil etmek amacı ile kötüniyetli hareket ettiğini belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık, takibe konu edilen fatura bedelinin ödenip ödenmediği noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, satım sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için girişilen takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Eskişehir 1. İcra Dairesinin 2016/8170 sayılı takip dosyası ile davacı/alacaklı tarafından davalı/borçlu aleyhine 13.093,93.-TL alacağın tahsili için girişilen icra takibine yönelik itiraz üzerine itirazın iptali, takibin devamı isteminde bulunulmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nin cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır. Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’nin cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz.
Takip talebinde bulunan alacaklı yapmış olduğu takibin içeriğini ve alacağın kaynağını usulüne uygun olarak belirtmelidir. Başka bir deyişle alacaklı yapmış olduğu takip talebini kontrol yükümlülüğü altındadır.
İtirazın iptali davası yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde kanıt yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonucunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalar da göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Kısmî ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 100 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. TBK’nin 101. maddesi gereğince, birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir; borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır. TBK’nin 102. maddesi gereğince de kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararları da bu yöndedir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı alacaklının takip talebinde; 1 adet faturaya dayalı, toplam 13.093,93.-TL olmak üzere alacaklı olduğunu belirttiği, asıl alacağa işleyecek ticari temerret faizi, icra masrafları ve vekâlet ücreti ile birlikte (tahsilde tekerrür olmamak üzere) tahsili (TBK 100. maddesi gereğince kısmi ödemelerin öncelikle faiz ve masraflardan mahsubu) talebidir” beyanının yanında borcun kaynağı kısmında faturaların dökümünün sunulduğu anlaşılmaktadır.
Tarafların arasında mal alım satım ilişkisi bulunduğu, sözleşme gereğince taraflar arasındaki ilişkinin açık hesapta takip edildiği dosya kapsamı ile sabittir.
Davanın tarafları aralarındaki akdi ilişkiyi inkar etmemiş, davalı yan malların alındığı kabul edilerek ticari ilişki kapsamında davacıya ödeme yapıldığı ve borç ilişkisinin kalmadığını savunmuştur.
Buna rağmen mahkemece, itirazın iptali davasının takibe sıkı sıkıya bağlı bir dava olduğu hususu dikkate alınmadan taraflar arasındaki tüm açık hesap ilişkisi gözetilerek karar verilmiştir. Oysa itirazın iptali davaları icra takibine sıkı sıkıya bağlı olduğundan, alacaklının takipte dayandığı belgeler dışında başka belgelere göre alacağın tespit edilmesi bu davada mümkün değildir. Davacının icra takibine dayanak belge dışında açık hesap ilişkisinden kaynaklanan başka alacakları varsa onlar için ayrıca icra takibi yapması veya alacak davası açması gerekecektir.
Mahkemece yapılacak iş, takip tarihinden önce davacı tarafından düzenlenen faturalar nedeniyle oluşan muaccel alacağın tespiti daha sonra davalı tarafından takip tarihinden önce yapılan ödeme tutarının tespiti, yapılan ödemeler ile takip öncesi diğer faturaların ödenmesinden sonra geriye fazla ödeme kalırsa o ödemenin de takip konusu faturaya yapılmış sayılması suretiyle ortaya çıkacak duruma göre karar vermekten ibarettir.
Ancak mahkemece bu husus denetime elverişli bir bilirkişi raporu ile saptanacaktır.
Davalı tarafça yapılan ödemeler bakımından hangi fatura nedeniyle ödemede bulunulduğuna dair herhangi bir açıklık bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece, ödemelerin yapıldığı tarih itibariyle henüz başlatılmış bir icra takibi bulunmadığı, bu nedenle ödemelerin vadesi ilk önce gelmiş borç için yapılmış sayılacağı, birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsubun orantılı olarak yapılması gerektiği, gözetilmek suretiyle, taraf defterlerinin bilirkişilere inceletilerek rapor alınması ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
6100 sayılı HMK’nin 353/1-a-6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri uyuşmazlığın çözümünde etkili delillerin toplanmadan veya gösterilen deliller değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır.
Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili/esaslı nitelikteki deliller sözedilmekte olup bu özellikte delillerin toplanmaması tahkikatın büyük ölçüde yeniden yapılmasını gerektirir nitelikte ise HMK’nin 353/I-a-6.maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira somut olayda olduğu gibi davalının borçlu olup olmadığının belirlenmesi için yukarıda açıklanan yönlerden tahkikat yapılması zorunlu olup anılan araştırma ile delil toplanmaması ve bu delillerin değerlendirilmemiş olması halinde yargı sistemimiz bakımından benimsenmiş olan dar istinaf sisteminden uzaklaşılarak ilk derece mahkemesince değerlendirilmemiş olan konularda ilk defa istinaf mahkemesince bir delile ilişkin olarak tartışma yapılarak yargıya varılacaktır ki bu da iki dereceli yargılama olan istinaf yargı sistemi ile bağdaşmayacaktır.
Bu bakımdan ilk derece mahkemesince davanın esasına yönelik uyuşmazlığın giderilmesi için yukarıda açıklanan delillerin toplanmaması ve bu delillere ilişkin her hangi bir değerlendirme yapılmamış olması bakımından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca kabulüne ve ilk derece mahkemesinin kararının anılan gerekçelerle kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE;
2- Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/316 Esas, 2018/1026 Karar sayılı ve 24/12/2018 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
3-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davalıya İADESİNE,
5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
7-HMK m. 359/4 uyarınca kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK m. 353 hükmü uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK m. 362/1-g maddesi uyarınca kesin olmak üzere 30/12/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

….

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”