Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/43 E. 2021/1595 K. 15.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…).
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/06/2018
ESAS-KARAR NO …

DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 15/10/2021
YAZILDIĞI TARİH : 10/11/2021

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında araç satış sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereği davalının 2010 model …. X6 marka aracı müvekkiline teslim ettiğini, müvekkilinin de 104.000 EURO’yu davalıya ödediğini, satın alınan aracın 30.000 km’de olduğunun beyan edildiğini, ancak İstanbul … CBS tarafından düzenlenen 12/05/2016 tarihli ve …. sayılı iddianame ile davalı firmanın aracı temin ettiği dava dışı … … Limited Şirketinin sahibi olan şahıslar hakkında yurt dışından temin edilmiş kullanılmış 190 adet aracı kullanılmamış gibi göstererek kaçakçılık ve sahtecilik suçunu işledikleri iddiasıyla … Ağır Ceza Mahkemesine dava açıldığını, müvekkilinin 30.000 km olarak satın aldığı aracın aslında yurt dışında kullanılmış ikinci el bir araç olarak geldiğini, 30.000 km’den çok fazla kilometre yaptığını, aracı değerinin çok üzerinde satın aldığını düzenlenmiş iddianameyle öğrendiğini, dava konusu araçta bulunan ayıbın müvekkili tarafından ortaya çıkarılamayacak bir ayıp olduğunu, iddianame ile duruma vakıf olduğunu, durumdan haberdar olur olmaz dava açtıklarını belirterek davalının ağır kusuru nedeniyle öncelikle malda ayıp oranında meydana gelen değer kaybının satımın gerçekleştiği tarihten itibaren işletilecek yasal fazi ile birlikte tahsiline, araç hakkında müsadere hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi halinde araç bedelinin tamamının sözleşme tarihinden itibaren işletilecek yasal faizle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili, müvekkilinin dava dışı … …’den Kadıköy 16.Noterliğinin 14/11/2009 tarihli ve … yevmiye numaralı sözleşmesi ile dava konusu aracı satın aldığını, Ankara 35.Noterliğinin 19/08/2010 tarihli ve … yevmiye numaralı sözleşmesiyle davalıya sattığını, … CBS’nın 12/05/2016 tarihli iddianamesiyle müvekkilinin bilgisi ve sorumluluğu dışında nedenlerden dolayı kaçak olduğu iddiasıyla aracın müsadere edilmesinin talep edildiğini, ayıbın gizli olması halinde alıcının durumu öğrenir öğrenmez derhal satıcıya bildirmesi gerektiğini, davacı şirketin sözde gizli ayıbı öğrenir öğrenmez müvekkiline herhangi bir bildirimde bulunmadığını, dava dilekçesinde araca ilişkin ayıbın 19/05/2016 tarihli iddianame ile öğrenildiğini, öğrenme tarihinden yaklaşık bir sene sonra dava açıldığını bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece; dava konusu talep, aracın ayıplı çıkması nedeniyle öncelikle değer kaybının tahsili, ayıplı araç hakkında müsadere hükümlerinin uygulanması halinde araç bedelinin tahsili istemine ilişkin olup, … CBS’nın … İddianame sayılı iddianamesi ile 12/05/2016 tarihinde … 1.Ağır Ceza Mahkemesinin….Esasına kayıtlı dava açıldığı ve davacı şikayetinin alınması hususunda, Ankara 1.Ağır Ceza Mahkemesinin …. Talimat sayılı dosyası ile 28/11/2016 tarihli duruşmada hazır bulunması için 19/09/2016 tarihinde tebligat yapılmasına rağmen davacı şirket tarafından 27/01/2017 tarihinde Ankara Tüketici Mahkemesine dava açıldığı, Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada müsadere kararı verilip verilmeyeceği belli olmadan aracın bedelinin ve dolayısıyla araçta oluştuğu iddia edilen değer kaybı talep edilemeyeceği gerekçesiyle erken açılan davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; hukuki ayıplı araç hakkındaki ceza yargılamasının sonucunun beklenmemesinin hatalı olduğunu, taleplerinin terditli olduklarını, öncelikli olarak araç değer kaybının talep edildiğini, aracın müsaderesi halinde ise araç bedelinin tahsilinin istendiğini, ceza yargılaması nedeniyle aracın satılmaması için ihtiyati tedbir kararının da verildiğini, belirterek ilk derece kararının kaldırılarak işin esasına girişilerek davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; davaya konu araçla ilgili olarak sürmekte olan ceza davasının sonucunun beklenmesinin gerekip gerekmediği, davanın erken açılıp açılmadığı hususuna ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, satış sözleşmesinin, satıma konu malda ortaya çıkan hukuki ayıp nedeniyle değer kaybının tahsili, ceza yargılaması sonucu müsadere kararının verilmesi halinde sözleşmenin feshi, satış işleminden itibaren ticari işlere uygulanan en yüksek reeskont faizi ile birlikte, iadesi istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen … önünde tutularak yapılmıştır.
Dava konusu araca ait trafik tescil bilgileri incelendiğinde, …. aracın davacı şirket adına kayıtlı olduğu, … 1.Ağır Ceza Mahkemesinin …Esas sayılı dosyası üzerinden 25/08/2016 tarihinde İhtiyati tedbir kaydının işlendiği görülmüştür.
Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır:
6098 sayılı Borçlar Kanunu (TBK) ’nun 207/1. maddesine göre; satıcı, satılan malı alıcının ödemek zorunda olduğu bedel karşılığında alıcıya teslim ve mülkiyeti ona devretmek borcu altına girer.
Taşınır sözleşmesinde satıcının taşınırı teslim etmek ve mülkiyeti alıcının üzerine geçirmek gibi asıl borcu yanında satılan malı saklama ve gerektiğinde taşıma masraflarını ödeme borcu gibi tali nitelikte borçları da bulunmaktadır.
Satıcının diğer bir borcu ise Borçlar Kanunun 214 ilâ 218. maddelerinde düzenlenen zabta karşı sorumluluk borcudur.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 189. maddesinde zabta karşı sorumluluk:
“Satım sözleşmesinin kurulduğu sırada var olan bir hak dolayısıyla , satılanın tamamı veya bir kısmı bir üçüncü kişi tarafından alıcının elinden alınırsa satıcı, bundan dolayı alıcıya karşı sorumludur. Alıcı, elinden elinden alınma tehlikesini sözleşmenin kurulduğu sırada biliyor idiyse satıcı; ayrıca üstlenmiş olmadıkça bundan sorumlu tutulamaz. Satıcı, üçüncü kişinin hakkını gizlemişse, sorumluluğunu kaldırma veya sınırlama konusunda yapılmış olan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür. ”şeklinde düzenlenmiştir.
Satıcının bu borcu ile ilgili olarak öğretide “zabta karşı tekeffül satılan malın bir üçüncü kişinin iddia ettiği üstün bir hak yüzünden alıcının elinden alınmasından veya iddia olunan bu hak sebebi ile alıcının mülkiyet hakkını gereği gibi kullanmamasından dolayı satıcının sorumlu olmasıdır” şeklinde tanımlanmaktadır(Tandoğan H. Borçlar Hukuku- Özel Borç İlişkileri, C.1/1, 4. Bası, Ankara 1988 s.148 ).
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 683. maddesine göre ise; bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Bir zapt tehlikesinin bulunması halinde malikin, yani alıcının, bu yetkilerini kullanması engellenmiş, mülkiyet hakkı gereği gibi kullanılamamış olur. Bu nedenle satım hukukunda zapta karşı tekeffül sorumluluğunun varlığı zorunludur.
Satıcının zabta karşı tekeffül borcu satım sözleşmesinin kanun bir hükmi olması dolayısıyla kanuni bir borçtur. Satım sözleşmesinde bu hususta bir taahhüt bulunulmasının sonucu değildir. Ne var ki, taraflar bu sorumluluğu kaldıran veya daraltan sözleşme yapabilirler.
Satıcının zabta karşı tekeffül borcundan sorumlu olması için aranan koşullar; satılan malın alıcıya teslim edilmiş olması; mala el koyan üçüncü kişinin satılan üzerinde zabtı sağlayacak bir hakka sahip olması ve bu hakkın en geç sözleşmenin kurulması sırasında mevcut olması; üçüncü kişinin kısmen veya tamamen zapta girişmiş olması; TBK’nun 215.maddesinin 1. fıkrasına göre satılanın zabtı ile tehdit edilen alıcının aleyhine dava ikame edilmiş ise bunun satıcıya ihbar edilmesi; TBK’nun 214.maddesinin 2. fıkrası uyarınca alıcının satım sözleşmesinin kurulması zamanında zabıt tehlikesini bilmemesi; TBK’nun 214 maddesi 3. fıkrası gereğince satım sözleşmesinin tarafları arasında zapta karşı tekeffül borcunu kaldıran veya sınırlayan bir anlaşmanın bulunmaması olarak sayılabilir.
Bu şartların bulunması halinde satıcının sorumluluğunun kapsamı satılanın kısmen veya tamamen zaptedilmiş olmasına göre değişecek ve satıcı bu zabıttan dolayı sorumlu tutulacaktır.
Satıcının ayıba karşı tekeffül borcuna gelince; bu borç 6098 sayılı Borçlar Kanunu(TBK)’nun 219 ilâ 231. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Anılan Kanunun “Ayıbtan sorumluluk”a ilişkin 219.maddesinde:
“MADDE 219- Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur” hükmü yer almaktadır.
Ayıba karşı tekeffül, doktrinde; satılan şeyde satıcı tarafından zikir ve vaad edilen vasıfların bulunmamasından veya satılan şeyin değerini yahut akit gereğince ondan beklenen faydaları azaltan veya kaldıran noksanları bulunmasından satıcının sorumlu tutulması şeklinde tarif edilmektedir(Edis S. Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu Ankara 1963, Ajans-Türk Matbaası, s. 7). Şu hale göre ayıba karşı tekeffül ya zikir ve vaad olunan vasıfların bulunmaması ya da satılanın lüzumlu vasıflarının olmaması sebebiyle gerçekleşir.
Ayıba karşı tekeffül borcu, satıcının mülkiyeti geçirme borcunun tamamlayıcısıdır. Çünkü satımda alıcının amacı, istediği maksat için kullanabileceği, yararlı bir malın mülkiyetine sahip olmaktır. Satıcı, malın değerini veya yararını azaltan eksikliklerin bulunmadığını ayrıca garanti etmese bile; bu borç kanunen mevcuttur. Bu nedenle satıcının bu borcunu kanuni bir borç olarak nitelendirmek mümkündür (Tandoğan, H., a.g.e, s.163; Yavuz, C., Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 1996, s.91).
Satıcı satış sözleşmesine konu taşınır malın niteliği ve kullanım amacı bakımından malın değerini ve kullanım amacını azaltan veya ortadan kaldıran mülkiyet hakkının sonucu olan tasarrufi işlemler yapmasını engelleyen bir eksikliğin bulunmamasını sağlama borcu altındadır. Satıcının bu borcunun söz konusu olabilmesi için satılanda bu çeşit eksikliklerin var olduğunu bilmesi gerekmediği gibi satılandaki bulunması gereken vasıfları ayrıca zikir ve vaad etmesine de gerek yoktur.
Ayıp sözüyle, bir şeyde bulunmaması gereken objektif bozukluklar ve eksiklikler kastolunmaktadır. Ayıp maddi şekilde olabileceği gibi hukuki veya ekonomik bir ayıp şeklinde de ortaya çıkabilecektir.
Bir eşyanın aynı cinsten normal parçalarla karşılaştırıldığında kendi değerini veya elverişliliğini kaldıran ya da azaltan her türlü kötü nitelik maddi ayıptır.
Satım sözleşmesinin yerine getirilmesi için geçirilen hakkın, objektif bir hukuk kuralından ötürü sakatlanmış bulunması, satılanın objektif bir hukuk kuralı nedeniyle öngörülen amaca hizmet edememesi ise “hukuki ayıp” olarak nitelendirilmektedir. Satılanın değerine ve ondan beklenen yarara etki eden ve objektif hukukun koyduğu bir takım sınırlama ve yasaklardan doğan eksiklikler “hukuki ayıp” olarak ifade edilebilir.
Hukuki ayıpların tayin ve tespiti maddi ayıplarda olduğu gibi kolay değildir.
Özellikle “zapt” ile “hukuki ayıp teşkil eden noksanlıklar” ın birbirinden ayrılması güçlük arz eder. Bunun başlıca nedeni taahhüt edilen hak ile ilgili olmasıdır.
Hukuki ayıp “zapt” mahiyetinde olmamakla beraber, zikir ve vaad edilmiş vasıfların yokluğunu intaç eden yahut şeyin değerine veya tahsis cihetinden beklenen faydalara tesir eden hukuk nizamında doğmuş noksanlıklardır. İşbu hukuk nizamından doğan noksanlıklar şeyin değerine veya ticarette alım satımına tahdit koyan yahut o şeyin alım ve satımını tamamen yasaklayan hükümler dolayısıyla ortaya çıkabilir(Edis S. Satıcının Ayıba Karşı Tekeffül Borcu Ankara 1963, Ajans-Türk Matbaası, s. 14).
Hukuki ayıp, satılanın mutlaka alıcının elinden alınması sonucunu doğurmaz. Bu hal satıcının zabta karşı tekeffül sorumluluğuna değil, ayıba karşı tekeffül sorumluluğuna yol açar. Kamu hukukuna dayanan bir sınırlamanın varlığı; örneğin, ithal edilen bir aracın ithalatında problem olması hukuki ayıp olarak kabul edilebilir. Ancak bu ayıbın sözleşmede yarar ve hasarın alıcıya geçmesi anında satılanda var olması, mevcut ayıbın gizli olması ve o malın değerini veya kullanım amacını ciddi surette azaltması veya kaldırması gereklidir.
Satıcının bu yükümlülüğünün ortaya çıkması için alıcının satılanı muayene etmesi ve iddia olunan ayıpları satıcıya ihbar etmesi gereklidir. Bunun aksine davranan alıcının ayıba karşı tekellüf hükümlerinden faydalanma olanağı yoktur.
Ayıba karşı sorumluluk borcuna ait BK.’nun 219 ila 226. maddeleri arasında belirtilen koşullarının gerçekleşmesiyle, alıcı aynı Kanunun 227 ve devamı maddeleri kapsamında kendisine tanınan seçimlik haklarını satıcıya karşı kullanabilecektir.
Alıcı, satılan malın ayıbının bulunması halinde TBK’nun 227. maddesine göre satılanı redde hazır olduğunu beyanla satış sözleşmesini fesh edebileceği gibi; satılanı alıkoyup kıymetinin noksanı karşılığında satım parasının indirilmesini de isteyebilecektir.
Diğer taraftan, yine aynı maddenin ikinci paragrafına göre, satılanın miktarı muayyen misli şeylerden ise, alıcıya dilerse fesih veya semenin tenzilinden hiçbirini talep etmeyip; satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini talep hakkı da tanınacaktır.
Satım sözleşmesinden dönme beyanı, bozucu yenilik doğuran bir hak niteliğinde olup, bir irade açıklaması olarak, satıcıya vardığı anda hükümlerini doğurur ve sözleşmeyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırır.
Dönme üzerine sözleşmenin geçmişe etkili olarak ortadan kalkmasının doğal bir sonucu olarak, tarafların edimlerinin karşılıklı olarak aynı anda ifası gerekir.
Dolayısıyla davacı/alıcı, elindeki aracı davalı/satıcıya fiilen teslim ve tescil şartıyla, satım bedelini alabilecektir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Dava konusu araç ithal edilmiş bir araç olup 19.08.2010 tarihinde davalı şirketden 194818,90. TL bedel ile satılmış davacı şirket adına tescil edilmiştir.
Araç; davacı şirkete teslimi ve şirket adına tescilinden sonra; davacı yan yedinde iken 12.05.2016 tarihinde iddianame düzenlenmiş, yurtdışından usulsüz yöntemlerle getirildiği, ikinci el bir araç olduğu, açılan ceza davası üzerine de davaya konu aracın üçüncü kişilere devrinin engellenmesi için 25.08.2016 tarihinde ihtiyati tedbir kararı verilmiştir.
İthalatçı firma yetkilileri hakkında, … 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin…. esas sayılı dosyasında resmi evrakta sahtecilik ve teşekkül halinde kaçakçılık iddiası ile kamu davası açılmış olup; istinaf incelemesi sırasında da bu davanın derdest olduğu dosya kapsamı ile belirgindir.
Ceza yargılaması sırasında, … 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin… esas sayılı dosyasında verilen karara istinaden, araç 25.08.2016 tarihinde tedbir kararı şerhi ile teslim edilmiştir.
Açıklanan tüm bu gelişmeler gözetildiğinde: davacı şirket ile davalı şirket arasında ticari satıma ve eldeki davaya konu aracın açık biçimde hukuken ayıplı olduğu, burada zapta değil ayıba karşı tekeffül hükümlerinin uygulama alanı bulacağı belirgin olup; her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ayıp nedeni ile davacının mülkiyet hakkının içeriğini düzenleyen 4721 sayılı TMK’nun 683. maddesinde belirtilen yetkilerine sahip olamadığı ve bunları kullanamadığı da kuşkusuzdur.
Araç her ne kadar davacıya ceza mahkemesi kararı ile teslim edilmiş ise de bu teslim, tescil kaydı üzerine “devredilemez ve satılamaz” kaydı konulması koşuluyla gerçekleşmiştir. Davacı, kendisine satılmasından önce vuku bulan bir suça konu olması nedeniyle resmi mercilerce zapt edilen aracı, zabıt tarihinden; koşullu olarak teslim aldığı bu tarihten sonra da sicil kaydındaki şerh nedeni ile dilediği gibi tasarruf etme olanağı bulamamıştır.
Dolayısıyla, davacının satın aldığı mala, kendisinin herhangi bir kusuru olmaksızın, kamu gücüyle el konulmuş; tasarruf hakkı kısıtlanmıştır.
Hal böyle olunca; satın alan davacı açısından, o maldan elde edeceği faydanın, dava konusu menkule resmi makamlarca kamu gücüne dayanılarak el konulması tarihinde ortadan kalktığının kabulü gerekir ve böylece ortaya çıkan hukuki ayıptan-satıcının ayıba karşı tekeffülüne ilişkin hükümlere göre- davalı satıcı şirket sorumludur; burada davalının hukuki ayıbın ortaya çıkmasında kusurlu olup olmaması da sonuca etkili değildir.
O halde, … 1. Ağır Ceza mahkemesinde davaya konu aracı ithal eden firma yetkilileri hakkında açılan kamu davasında verilecek kararın- ki bu dava satıcı hakkında olsa dahi- satıcının ayıba karşı tekeffülüne dayalı eldeki davaya herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.
Mahkemece, hukuki ayıbın varlığının ve davalı satıcının bu ayıp nedeniyle, kusurlu olup olmadığına da bakılmaksızın, sorumluluğunun kabulü ile ceza davasının sonucu beklenmeden, sonuçta; satıcının ayıba karşı tekeffülü hükümleri çerçevesinde değerlendirme yapılarak, karar vermesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle işin esasına girişilmeden mevsimsiz açılan davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
6100 sayılı HMK’nin 353/1-a-6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri uyuşmazlığın çözümünde etkili delillerin toplanmadan veya gösterilen deliller değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır.
Davanın esasıyla ilgili olarak gösterilen “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin” toplanmaması ile anlaşılması gerekenin hakimin belirli bir yargıya vararak karar vermesinde etkili/esaslı nitelikteki deliller sözedilmekte olup bu özellikte delillerin toplanmaması tahkikatın büyük ölçüde yeniden yapılmasını gerektirir nitelikte ise HMK’nin 353/I-a-6. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira somut olayda olduğu gibi satıma konu araçta iddia edilen ayıbın olup olmadığının belirlenmesi için yukarıda açıklanan yönlerden tahkikat yapılması zorunlu olup anılan araştırma ile delil toplanmaması ve bu delillerin değerlendirilmemiş olması halinde yargı sistemimiz bakımından benimsenmiş olan dar istinaf sisteminden uzaklaşılarak ilk derece mahkemesince değerlendirilmemiş olan konularda ilk defa istinaf mahkemesince bir delile ilişkin olarak tartışma yapılarak yargıya varılacaktır ki bu da iki dereceli yargılama olan istinaf yargı sistemi ile bağdaşmayacaktır.
Bu bakımdan ilk derece mahkemesince davanın esasına yönelik uyuşmazlığın giderilmesi için yukarıda açıklanan delillerin toplanmaması ve bu delillere ilişkin her hangi bir değerlendirme yapılmamış olması bakımından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca kabulüne ve ilk derece mahkemesinin kararının anılan gerekçelerle kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi,…Karar sayılı ve 26/06/2018 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davacıya İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran vekiline vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 15/10/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan…
¸e-imza

Üye…
¸e-imza

Üye…
¸e-imza

Katip…
¸e-imza