Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2019/2076 E. 2022/464 K. 04.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ

T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KAYSERİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/11/2018
ESAS-KARAR NO :…

DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 04/04/2022
YAZILDIĞI TARİH : 05/05/2022

Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; davalının müvekkili şirketten … aldığını, ancak davalıya satılıp teslim edilen mal bedelinin 274.339,58-TL’lik kısmını ödemediğini, cari hesaba dayalı alacağının tahsili için icra takibi başlatıldığını, davalının takibe itiraz ettiğini belirterek davalının itirazın iptaline, %20 icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı, usulüne uygun tebligata rağmen yargılamaya katılmadığı gibi cevap da vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda; davacı şirketin davalıya toplamda 101.459,99TL tutarında mal sattığı, davalının defterlerinde bu miktarın 52.445,06 TL’sinin “peşin ödeme” kaydı ile ödediği, davalının peşin ödeme kaydını yazılı bir delil ile ispat edemediği davalı defterlerinde davacı satışları olarak kayıtlı bulunan 101.459,99 TL üzerinden davacının asıl alacağının bulunduğu, takip öncesi davalının temerrüde düşürülmemesi sebebiyle takip öncesi faiz talebinin yersiz olduğu, davalı defterleri ile de doğrulanan alacak miktarının belirlenebilir ve hesaplanabilir nitelikte bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, Kayseri 8. İcra Dairesinin 2015/14215 Esas sayılı dosyası ile yapılan takipte davalı borçlunun 101.459,99-TL ‘lik alacak miktarına yapmış olduğu itirazın iptaline, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilen alacak miktarının %20’si oranında (20.292,00-TL) icra inkar tazminatının davalı borçludan alınarak davacı alacaklıya verilmesine, karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; müvekkilinin ticari defter kayıtlarına göre alacağın varlığının usulüne uygun kayıtlarıyla ispat edildiğini, davalının usulüne uygun tutulmayan kayıtlarına göre karar verilemeyeceğini, davalı tarafın mal bedeline karşılık verdiği çeklerin karşılıksız çıktığını, karşılığı çıkmayan çeklerin hesaptan düşülemeyeceğini, mahkemece eksik inceleme ve araştırma ile karar verildiğini, belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın talepleri gibi kabulüne karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Davacının davalıya verdiğini iddia ettiği mallara ilişkin icra takibine dayanak yapılan cari hesap alacağı yönünden, davalı borçlunun ticarî defterler kayıtlarına itibar edilerek davacı alacaklının ticarî defterlerine itibar edilmemesinin yerinde olup olmadığı, mahkemece eksik araştırma ve inceleme ile karar verilip verilmediği noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, taraflar arasındaki alım satım akdi kapsamında cari hesap ilişkisinden kaynaklanan alacağın tahsili için girişilen icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür”.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190/1. maddesinde, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; ikinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre “(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir”.
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi;
(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.

(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.”
hükmünü içermektedir.
“Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi ise;
“(1)Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2)Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3)İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4)Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5)Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır” şeklindedir.
7251 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile HMK’nın 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir;
“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticarî defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticarî defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64/1. maddesinde ise: her tacirin, ticarî defterleri tutmak ve defterlerinde, ticarî işlemleriyle ticarî işletmesinin iktisadi ve malî durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanun’a göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu düzenlenmiş, aynı Kanun’un 64/3. maddesinde de, tacirlerin tuttuğu yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterinin açılış onaylarının, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce yapılacağı, yevmiye defterinin kapanış onayının ise, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yaptırılması gerektiği belirtilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince;
Kayseri 8. İcra Dairesi’nin 2015/14215 esas sayılı dosyasının incelenmesinde; alacaklı … … … San. Tic. A.Ş. tarafından borçlu … aleyhine 22/07/2015 tarihinde 274.339,58-TL asıl alacak, 2.051,91-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam:276.391,49-TL üzerinden cari hesap alacağı için icra takibi başlatıldığı, borçlu tarafından 31/07/2015 tarihinde icra takibine itiraz edildiği anlaşılmıştır.
Davacı vekili davalının, davacı şirketin bayisi olduğunu ve davalıdan cari hesap nedeniyle toplamda 276.391,49 TL alacaklı olduklarını iddia etmektedir. Davacı vekili, iddialarını ispata yarar yazılı bir delil sunamamıştır. Mahkemece bu nedenle uyuşmazlık tarafların ticari defter kayıtları çerçevesinde değerlendirilmiştir.
Mahkemece alınan 22/07/2015 tarihli bilirkişi raporunda, davacı tarafından ibraz edilen 2014 ve 2015 yılı ticarî defterlerinin açılış tasdiklerinin yapıldığı, davacının 2015 yılında davalıdan 274.339,58 TL alacaklı olduğu, tespit edilmiştir.
Davalının 28/07/2017 tarihli bilirkişi raporunda, davalı incelemeye sadece 2014-2015 yılına ait sadece yevmiye defterini ibraz etmiş bu defter kayıtlarına göre ; 101.459,99 TL davalının borçlu olduğu tespit edilmiştir.
Az yukarıda da açıklandığı üzere 6100 sayılı HMK’nın 222/2 maddesine göre, ticarî defterlerin, ticarî davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, Kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
Mahkemece, davalının sadece yevmiye defteri üzerinde inceleme yapılarak düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alınarak davacının alacağı tespit edilerek kısmen kabul karar verilmiştir.
Davacı, icra takibine dayanak yapılan cari hesaba dayalı dava konusu malların davalıya teslim edildiğini ispatlamak zorunda olup, davalının ticari defter kayıtlarına dayanmıştır. Davalının ihtilaf konusu döneme ait defteri kebir , envanter, yevmiye defterleri getirtilerek incelenmesi, mahkemece taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam ettiği süre içerisinde yapılan alım-satıma ilişkin faturalar, ödemeler, verilen çekler, varsa karşılıksız çıkan çeklerin davacının iddia ettiği ticari ilişki kapsamında verilip verilmediği karşılıklarının ödenip ödenmediği, tarafların ticari defter ve kayıtları ile çeklerle ilgili bankalardan araştırma yapılarak davacının gerekçelerini de gösterir şekilde bilirkişi raporuna karşı yaptığı itirazlarda dikkate alınarak konusunda uzman bilirkişi kurulundan denetime elverişli bir rapor alınarak varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi yerinde değildir.
Bu durumda, davacının tüm iddiaları üzerinde durularak delilleri toplanmak suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, dava dosyasının kapsamı ile mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildiğinde; mahkemenin hüküm kurmasını sağlayacak olan tüm esaslı delillerin toplanmamış, mahkemece değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davacı yanın istinaf başvurusunun açıklanan nedenlerden ötürü kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a-6.maddesi uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş olup, kaldırma sebebine göre sair istinaf itirazları şimdilik incelenmemiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2016/332Esas, 2018/883Karar sayılı ve 27/11/2018 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.’nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde davacıya İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 04/04/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur.”